62
Tarihi - Kültürel Gelişim Sürecinde Türk Kadının Konumu
rubailerin yazarı, Karabağ᾿da “Meclisi – üns” adlı edebi meclisin kurucusu,
hayırsever Hurşidbanu Natavan, Divan şiirinin bilinen ilk kadın şairi Zafer
hatun, Mıhrü hanım, Fithet hanım vb. isimlerini sıralayabilir ve doğal olarak,
bu listeyi daha da uzatabiliriz. Türk milletinin şanlı tarihini yazan bu kadın-
lar fedakâr anne, vefalı eş, cesur vatansever, adil hükümdar, akıllı politikacı,
geniş bilgi sahibi gibi birçok güzel nitelikleri kendilerinde barındırmakla gü-
nümüzün kadınlarına birer güzel örneklerdir.
Maalesef, ana kağanlığının egemen olduğu dönemle karşılaştırıldığında
sonraki dönemlerde kadınların nüfuzu keskin olarak zayıflamıştır. İslam᾿ın
ilk yıllarını dikkate almazsak, kadınlar bilimsel ve teknik ilerleme zamanı-
na kadar aktif toplumsal etkinlikleriyle seçilememiştir. Dr. Aytunç Altındal
“alt yapı” ve “üst yapı” diye ayırdığı gruplaştırmada dini - toplumsal kural-
ların daha ziyade birinci sınıfa ait edildiğini, ikinci sınıfın daha çok toplum-
sal imtiyazlardan faydalandığını kaydetmektedir .(11, s. 135) Sarayda oluşan
kültür ile Saray dışında mevcut kültür arasında keskin farkların olması sı-
nıflar arasında uçurumun derinleşmesine neden olmaktaydı. Şöyle ki, halk
için uyulması gereken önemli kanunlar saray ehlinin sefahat ve gösterişli
yaşam tarzına sadece uygunlaştırılmaktaydı .(11, s. 135) Araştırmacı haklı
olarak, İslam᾿ın oluşumundan 19. yüzyıla kadar devam eden 900 yıllık bir
süre zarfında alt sınıfa ait olan kadınların dönemin tüm ilerleyişinden geride
kaldığını, toplumsal ve dini kanunlarla hak ve özgürlüklerinin sınırlandığını
ve köle durumunda kabul edildiklerini kaydetmektedir .(11, s. 137) Halkın
temel kitlesini oluşturan bu kadınların aile dışında sosyal ve düşünsel ya-
şamda herhangi bir çalışmasının olmaması onları yüzyıllar boyu kültürel ve
düşünsel gelişimden geri bırakmıştır. Pek çok konuda, örneğin, miras ve bo-
şanmada, erkek dominantlığının sağlanması kadın ayrımcılığının yaygınlaş-
masına neden olmuştur.
8
Oysa İslam᾿ın kutsal kelamları olan Kuran-ı Kerim
kadınlara erkeklerle eşit biçimde miras (Nisa, 7-12), kişisel mülkiyete sahip
olma, boşanma ve mahkemede tanık sıfatıyla ifade verme (Bakara, 282-283),
eğitim alma ve çalışma (Zümer, 9; Taha, 114; Mücadele, 114), yöneticilik ve
girişimcilik (Neml, 23-44) hakları tanımıştır. (20, s. 10) İslam᾿da kadın hak-
ları ve özgürlüğü din ve şeriat yasaları çerçevesinde korunmaktadır. Örneğin,
Bakara suresinin 228. ayetinde şöyle buyrulmaktadır: “Erkeklerin kadınlar
üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır.” Er-
kek ve kadın her ikisi Allah katında eşittir, birinin diğerinden üstünlüğü sade-
ce takva iledir: “Sizler hepiniz birbirinizdensiniz. Özgür erkek ve köle, özgür
8 Osmanlı toplumunda kadınlara yönelik haksızlıkların en keskin yaşandığı dönem Sultan
III. Selim ve II. Mehmed᾿in hâkimiyeti dönemine rastlamaktadır.
63
Afsana MAMMADOVA
kadın ve cariye - hepsi Adem soyundandır.” (Nisa, ayet 25) Diğer bir ayette
ise şöyle buyrulur: “... İster erkek, ister kadın olsun Ben hiçbirinizin emeğini
boşa çıkarmayacağım. Siz hepiniz birbirinizdensiniz [din karşısında kadın ve
erkek aynıdır].” (Ali İmran, 195) Maalesef, İslam dini kendi orijinal kayna-
ğından, Hz. Muhammed (s.a.s.) döneminden uzaklaştıkça muhafazakâr çev-
relerin etkisi altına kalmış ve toplumda cahiliyet dönemi gelenekleri yeniden
canlanmıştır. İşte bu gelenekler kadınların İslam kanunları ile tespit edilmiş
olan hak ve özgürlüklerini hurafe ve cehalet kıskacında boğmuştur.
Kadın Emansipasyonu (Özgürlüğü) Batı ve Doğu Realitesinde
Bilindiği üzere, kadın özgürlüğü, cinsiyet eşitliği gibi konular ilk olarak
Fransa kadınları tarafından başlatılan feminist hareketinin genişlemesiyle
gündeme gelmiştir. Henüz 1791 yılında Fransa devrimi sırasında Fransız ka-
dın yazar, fılozof Olimpia de Gouges: “Eğer kadın idam sehpasına çıkabili-
yorsa, kürsüye de çıkma hakkına sahip olmalıdır”, diye kadın özgürlüğü ile
ilgili slogan seslendirmiştir. Onun takipçilerinin “kadın da insandır!” çağrıları
feminizm hareketinin yaygınlaşmasına neden oldu .(22) Feminizmin ilk ku-
rucusu haklı olarak Fransız yazar ve filozof Simone de Beauvoir kabul edilir.
Onun “İkinci Cins” adlı eseri kadınlarla ilgili tüm meselelere tarihi - felsefi
açıdan ışık tutmaktadır. Bu sebeple bu eser uzun seneler Batı Avrupa᾿nın öz-
gürlük yanlısı kadınlarının İncil᾿i olarak kabul edilmiştir .(23)
Doğu᾿yla karşılaştırıldığında Batı᾿da feminizm hareketi daha hızla yayıl-
mıştır. Bu doğal olarak kapitalizmle doğrudan bağlantılıydı. Daha çok sayı-
da işçiyi çalıştıran atölye, manüfaktür ve fabrika tipli iş yerleri açılmakta ve
orada çalışmak için erkek gücü yetersiz kalmaktaydı. İşçi azlığı ile karşılaşan
girişimcilerin kadınları işe almaya başlamasıyla kısa zamanda hem sanayide,
hem de ticarette ve diğer alanlarda çalışan binlerce kadın işçi ordusu oluş-
muştur. Simone de Beauvoir᾿ın sözleriyle söyleyecek olursak, “emek saye-
sinde kadınlar bağımsızlık kazandı, yaşamlarını sağlamak için arabulucu - er-
keğe ihtiyaçları kalmadı” .(23, s. 758) Fakat ilk zamanlar kendi haklarından
habersiz olan kadınlar iş alanlarında çok büyük zorluklarla karşılaştılar. Şöyle
ki, kadınlara verilen ücret erkeğe verilen ücretin 1 / 3᾿i durumundaydı. Bu
ise kadın emeğinin daha fazla sömürülmesi anlamına gelirdi. Ağır çalışma
koşulları, az maaş kadınları kendi hakları için işçi dernekleri çevresinde bir-
leşerek, mücadeleye kalkmasına neden olmuştur. Binlerce kadın işçiyi kendi
çevresinde birleştiren bu dernekler feminist yönlü yayın kuruluşlarında (La
femme Libre, La Voix des Femmes, La Cause de peuple, L`opinion des fem-
mes vs.) kendi haklarını talep eden sloganlarla seslerini duyurmaya çalışı-