133
li
be
ral
düşünce, Yıl 18, Sayı 69-70, Kış-Bahar 2013, s. 133-155
Giriş
Bugün demokrasinin en çok rağbet gören ve en çok yayılma istidadı gösteren
siyasal yönetim olduğuna dâir iddia ve bunun bu şekilde devam edeceğine
dâir öngörüler siyasal yazında hayli geniş bir yer işgâl etmektedir. Bu iddia-
lara egemen olan söylem, bugün demokratik yönetim fikrinin her zamankin-
den daha çok popülariteye ulaşmış olduğu, 20. Yüzyıl’ın yeni bin yıla bırak-
tığı en önemli miraslardan biri olarak demokrasinin yegâne meşru yönetim
sistemi olarak telâkki edildiği, zaten önüne konan “global”, “kozmopolitan”,
“uluslaraşırı” ve “uluslarüstü” gibi nitelemelerin de bunun bir göstergesi ol-
duğu ve bunun genel, kararlı ve düzenli bir süreç olarak bu şekilde devam
edeceği şeklindedir.
1
Demokratikleşme olgusu olarak adlandırılan bu süreci “dalga” metaforu
ile gündeme getiren meşhur siyaset bilimci Samuel P. Huntington’a
2
göre, ilk
uzun dönemli demokrasi dalgası 1820’lerde Amerika Birleşik Devletleri’nde
erkek nüfusun büyük bir oranına oy hakkı verilmesiyle başlamış ve neredeyse
bir yüzyıl boyunca meyvesini vermeye devam etmiştir. Nitekim bu dönemde
29 ülke demokrasiye geçmiştir. Ancak, İtalya’da Mussolini’nin 1922’de ikti-
dara gelmesi, “ters dalga” niteliğinde bir etki yaparak, bu ilk demokratikleş-
* Yazının birinci bölümü, Liberal Düşünce dergisinin 67. sayısında (Yaz 2012) yayınlanmıştır.
1 Holden, Barry (Ed.), Global Democracy: Key Debates (Florence, KY, USA: Roudledge, 1991), Introduction, s. 1-14.
2 Huntington, Samuel P., “Üçüncü Demokrasi Dalgası”, Siyasal & Sosyal Teori, Der., Atilla Yayla, Siyasal Kitabevi,
Ankara, 1993, s. 80 – 99.
Demokrasinin Performans İmkânı
Olarak Çoğulculuk (2)
*
:
Anthony H. Birch’te Siyasal Plüralizm
Hüseyin Bal
Yrd. Doç. Dr. | Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi
134 | Hüseyin Bal
me dalgasını geriletmiş ve 1942 yılına kadar dünya üzerindeki demokratik
devletlerin sayısını 12’ye düşürmüştür. İkinci Dünya Savaşı’nın, müttefiklerin
zaferiyle sonuçlanması, ikinci bir demokrasi dalgası başlatmış ve 1962 yılı-
na gelindiğinde, demokratik rejimle yönetilen ülke sayısı 36’ya yükselmiştir.
Ancak, bu dalga da kendi ters dalgasını yaratmış ve 1960 – 1975 yılları ara-
sında demokratik ülke sayısı 30’a gerilemiştir. 1974 ile 1990 yılları arasında
en azından 30 ülkenin demokrasiye geçişi ise modern dünya tarihinde demok-
ratikleşmenin üçüncü dalgasını teşkil etmektedir. Ayrıca, bu dalgalara bir de
2010’da Arap Dünyası’nda patlak veren ve hâlen devam etmekte olan olaylar
dizisinden hareketle “Arap Baharı” adı verilen olguyla gündeme gelen “dör-
düncü demokrasi dalgası” eklendiğinde, demokrasinin küresel düzeyde yay-
gınlığına dâir söylemlerde haklılık payı bulunduğu ortaya çıkacaktır.
Ancak, demokratik yönetimin başarı ve bekâsı hakkındaki bu iyimserlik
çok yakın tarihe kadar çokları tarafından paylaşılmamakta ve pek terennüm
edilmemekteydi. Pek de uzak olmayan bir geçmişte siyasal gözlemciler, de-
mokratik yönetimin geleceğine ilişkin olarak kötümser gözlem ve mülâhaza-
larda bulunmuşlar, hayli karamsar bir tablo çizmişlerdir. Meselâ Willy Brand
görevinden ayrılmadan önce şu gözlemde bulunmuştur: “Batı Avrupa’da de-
mokrasinin sâdece 20 ya da 30 yıllık ömrü kalmıştır. Ondan sonra diktatörlük-
lüğün kuşatması altına girecektir; diktanın politbüro veya cunta eliyle gelme-
si durumu değiştirmeyecektir.” Bir İngiliz üst bürokrat da şunu ifade etmiştir:
“Şâyet İngiltere mevcut enflasyon ve depresyon sorunlarını çözemezse –ki çö-
zemeyecekmiş gibi gözüküyor-, parlamenter demokrasi sonunda diktatörlükle
yer değiştirecektir.” Yine Japonya’dan Takeo Miki resmî görevine geldiği ilk
günde şu uyarıyı yapmıştır: “Temel reformlar yapılmadığı ve halkın siyasete
güven duyması sağlanmadığı taktirde, Japon demokrasisi çökecektir.”
3
Bu ve benzeri yaklaşımların tasvir etmekte olduğu sosyo-politik ortam,
sivil düzenin dağılması, sosyal disiplinin bozulması, liderlerin yetersizliği ve
bütün bunların sonucu olarak vatandaşların sisteme yabancılaşmasıydı. Bü-
tün bu şartlar altında, sanayileşmiş ülkelerin çoğunun mevcut imkânlarla bu
olumsuzlukların üstesinden gelemeyecekleri düşünülmekte ve sonuçta siya-
sal sistem olarak Amerikanın Vietnam’laşması ve İngilterenin İtalyalaşması
öngörülmekteydi. Demokrasinin geleceğiyle ilgili bu kötümserlik, ekonomik
durumun geleceği hakkındaki kötümserlikle birleştiğinde, tablo daha da va-
him bir hâl almaktaydı.
3 Bkz. New York Times, Ekim 7, 1974, p. 12; Geoffrey Barraclough, “The End of an Era”, New York Review of Books,
Haziran 27, 1974, p. 14. Aktaran, Crozier, Michel J., Samuel P. Huntington ve Joji Watanuki, The Crisis of Democracy,
Report on the Governability of Democracies to the Trilateral Comission, New York University Press, USA, 1975, s. s. 2.
Demokrasinin Performans İmkânı Olarak Çoğulculuk (2) |
135
Crozier, Huntington ve Watanuki,
4
yukarıda sözü edilen kötümser tab-
lonun demokratik yönetim biçimine yöneltilen üç tip meydan okumadan
kaynaklandığını ileri sürmüşlerdir. Bunlardan birincisi, bağlamsal meydan
okumalardır. Bunlar demokratik yönetimlerin hâricî çevrelerinden kaynak-
lanırlar ve aslında demokratik yönetimin işlerliğinin direkt bir ürünü değil-
dirler. İkinci tip meydan okuma, sosyal yapı ve siyasal trendlerden gelmekte-
dir. Bunlar, demokratik yönetimlerin kendi toplumlarının sosyal gelişme ve
siyasal dinamiklerinden kaynaklanan diğer ciddî problemlerle birleştikleri
dönemlerde çok etkili olabilirler. Bunlar arasında, toplumun bozulmasından
ve demokratik yönetimlerin “tekelci kapitalizm”in hizmetine girmiş olmasın-
dan bahisle, demokrasinin bunun üstesinden gelme konusundaki yetersizli-
ğinden şikâyet eden aydın grupları ve diğer toplumsal grupların “muhalefet
kültürü” yer alır. Keza, “sosyal değerlerdeki değişmeler”i de bu gruba dâhil
etmek gerekir. Nitekim son dönemlerde, maddiyatçı eğilimler taşıyan çalış-
ma biçiminden ve toplulukçu-halkçı bakış açılarından sıyrılıp kişisel tatmini,
boş zamanı, âit olma duygusunu ve entelektüel-estetik tatmini öne çıkaran
bir değer değişmesi yaşanmıştır. Bu yeni kültür ve değerlerle yetişen nesiller
siyasal liderlere güvenmemekte, siyasal kurum ve süreçlere şüphe ile bak-
maktadır. Sonuç olarak siyaset bilimcilerin siyasal ilgisizlik (political apathy)
olarak adlandırdığı durum genel ve yaygın bir trend hâline gelmektedir. Do-
ğal olarak, bu ilgisizlikten demokratik siyaset de nasibini almaktadır. Bugün
demokrasilerin karşılaştığı “temsil krizi”ni de bu bağlamda değerlendirmek
mümkündür. Nihâyet, demokratik yönetim biçiminin karşılaştığı üçüncü tip
–ve belki de en önemli– meydan okuma, direkt demokratik işleme tarzından
kaynaklan meydan okumalardır. Başka bir ifadeyle, bunlar demokratik yöne-
tim biçimine özgü olan doğal (intrinsic) meydan okumalardır. Demokratik yö-
netim, kendi kendini idame ettiren ve doğruluğu kendinden menkûl kusursuz
bir düzen içinde işlemez. Aksine demokrasi, bazı hâricî etkenler tarafından
kontrol edilmediği takdirde, sonuçta demokratik düzenin altını oyacak olan
birtakım güç ve eğilimlerin oluşmasına izin verecek tarzda işler. Böyle işle-
mesi, “demokrasinin yumuşak karnı” olarak bilinir ve demokrasinin geleceği
ile ilgili kötümser yaklaşımların da temelini oluşturur.
Demokrasinin bu yumuşak tarafından kaynaklanabilecek olumsuzlukları
gidermeye ve performansını artırmaya yönelik bir öneriler demeti olan ço-
ğulculuk, en güçlü ifadesini, aralarında Anthony H. Birch’in de bulunduğu
liberal düşünürlerin eserlerinde bulmuştur.
4 Crozier, Michel J., Samuel P. Huntington ve Joji Watanuki, The Crisis of Democracy, Report on the Governability of
Democracies to the Trilateral Comission, New York University Press, USA, 1975, s. 1-10).
Dostları ilə paylaş: |