güncel gastroenteroloji
16/3
199
Ağız Kokusu (Halitozis)
Murat GÜLŞEN
Serbest Hekim / Ankara
GİRİŞ
Halitozis, fetor oris veya fetor ex ore, fetid halitus, stinking
mouth, fetor narium, bad breath olarak da adlandırılan ağız
kokusu; hem kişiyi, hem de çevresindekileri rahatsız eden
nefesteki kokudur. Burun yoluyla çıkarılan hava da halitozise
dahildir. Oral malodor ise, özellikle ağız boşluğundan çıkan
kokuyu tanımlamak için kullanılmıştır.
Hastalar ya kendileri ya da çevresindekilerin ikazı sonucu,
ağız kokusu için hekimlere başvururlar. Diş çürükleri ve peri-
odontal hastalıklardan sonra, diş hekimlerine yapılan en sık
başvuru nedeni, halitozistir (1).
Kısa ya da uzun süreli de olsa halitozisin etkilediği kişiler için
psikolojik ve sosyal açıdan büyük sıkıntılar söz konusu olabil-
mektedir, hatta bu problemden ötürü sosyal ve bireysel izo-
lasyonlar da görülebilmektedir (2). Ağız kokusu sosyal sorun-
lara yol açmasaydı, belki de hastalık olarak görülmeyecekti.
Bu nedenle günümüzde artık ağız hijyeni klinikleri dünyanın
değişik bölgelerinde açılmaktadır.
Ağız kokusunun giderilmesinde kullanılan diş macunları, dil
temizleyicileri, sakızlar, gargaralar, pastilller, spreyler vb.ürün-
ler, milyarlarca dolarlık bir sanayinin gelişmesine sebep ol-
muştur. 2000 yılında A.B.D.’de ağız hijyeni ve koku gidermek
için yapılan harcamanın tutarı 4.8 milyar dolardır (1).
Bu yazıda, ağız kokusu probleminin tanıtımı ve tedavi yolları-
nı gözden geçirmek amaçlanmıştır.
TARİHÇE
Ağız kokusu binlerce yıldır insanların sorunu olmuştur. Ağız
kokusu Eski Yunan ve Roma yazıtları kadar din kitaplarında
bile kendine yer bulmuştur. Günümüzden yaklaşık 2000 yıl
önce Yahudilerin Talmud kitabında eşlerden birinde ağız ko-
kusunun olmasının evliliği resmen sona erdirmek için bir se-
bep olduğu yazılıdır (3). İslamiyet’te de ağız hijyenine önem
verilmiş, diş temizliğinde misvak önerilmiş ve Peygamberi-
miz, soğan ve sarımsak gibi kokulu gıdaları yiyenlerin camiye
gelmemelerini istemiştir. Halitozis araştırmalarının öncüsü
Howe, bu semptomu 1874’de tanımlamış ve o zamandan be-
ri halitozis klinik bir entite olarak kabul edilmiştir (4).
1934’de Fair ve Wells, osmoskop olarak adlandırılan bir cihaz
geliştirerek, subjektif ve semi kantitatif bir yolla koku dansi-
tesini ölçmeye başlamışlardır (4).
1940-50 arasında Fosdick ve arkadaşları, osmoskop kullana-
rak çok sayıda araştırmalar yapmışlar ve halitozisle ilgili de-
ğerli bilgiler ortaya koymuşlardır (4). Bu otörler, halitozisin
fizyolojik ve/veya patolojik sistemik sebeplere bağlı olabile-
ceğini ortaya koymakla birlikte, ana sebebinin fizyolojik oldu-
ğunu ve bunun da oral kavite ile ilişkili olduğunu bildirmiş-
lerdir (4). Son 35 yıl içinde, halitozisle ilgili bilgi birikimi gi-
derek artmış, tükürükte ve nefeste uçucu sülfür bileşiklerinin
(USB) direkt ölçümü geliştirilmiş, kokunun kaynakları ve se-
bepleri daha net olarak ortaya konabilmiştir. Ağız kokusunu
gidermede İtalya’da maydanoz, Irak’ta karanfil, Tayland’da
200
EYLÜL 2012
guami meyvesinin kabukları, Çin’de yumurta kabukları gibi
günümüzde de kullanılan ve artık halk ilaçları olarak adlandı-
rılan ilaçlar kullanılmaktadır.
Pistacia lentiscus ağacından ve-
ya sakız ağacından elde edilen reçine de, binlerce yıldır bu
amaçla Akdeniz ülkelerinde kullanılmıştır (1).
EPİDEMİYOLOJİ
Halotizisin prevalansını genel popülasyonda araştıran pek az
çalışma vardır. Bunun en önemli sebebi, halitozis tanısında
kullanılacak objektif ya da subjektif, uluslararası kabul gör-
müş standart kriterlerin bulunmayışıdır (2). Yapılan çalışma-
larda, halitozis prevalansı %15 ile %50 arasında değişmekte-
dir (5,6). Yetişkinlerin en az %50’sinde hayatlarının bir döne-
minde özellikle sabah kalktıktan sonra, sosyal olarak kabul
edilemeyecek derecede ağız kokusu vardır (5).
Miyazaki ve arkadaşlarının (7) Japonya’da 2672 kişi üzerinde
yaptıkları bir çalışmada (uçucu sülfür bileşiklerinin solunum
havasında ölçülmesi suretiyle), halitozis prevalansı %6-23 bu-
lunmuştur.
Liu ve arkadaşlarının Çin toplumunda yaptıkları araştırmada,
halitozis prevalansı %27.5 olarak bulunmuştur (8).
Al-Ansari ve arkadaşları; 1551 Kuveyt’li hastada yaptıkları ça-
lışmada hastaların kendilerinin fark ettikleri halitozis preva-
lansını %23.3 olarak bulmuşlardır (9). Buradaki halitozisle
ilişkili olan en güçlü faktör, günde 1’den daha seyrek olarak
diş fırçası kullanımı bulunmuştur. İlişkili diğer faktörler ola-
rak da gastrointestinal hastalıklar, kronik sinüzit, ileri yaş, ka-
dın cinsiyeti ve düşük eğitim seviyesi bulunmuştur.
A.B.D.’de 60 yaş üzeri bireylerin dahil edildiği bir çalışmada,
olguların %24’ü halitozisten şikayetçi olmuşlardır (2). Yine
A.B.D.’de diş hekimlerinin %41’inin haftada 6 veya daha faz-
la sayıda kronik olarak halitozisten şikayetçi olan hasta mu-
ayene ettikleri tespit edilmiştir (2). A.B.D.’de erkeklerin yak-
laşık %50’sinin, kadınların ise %60’ının kozmetik ağız spreyi
kullandıkları belirtilmektedir.
Al-Ansari’nin çalışması (9) dışında, erkekler ve kadınlar ara-
sında halitozis insidansı açısından anlamlı bir fark bulunma-
mıştır. Ancak kadınların halitozis için daha fazla tedavi aldık-
ları belirtilmektedir (2).
Yaşla birlikte ağız kokusunun yoğunluğunda bir artış olmak-
tadır. Ayrıca farklı yaş gruplarının spesifik ağız kokuları bulu-
nabilmektedir. Örneğin 2-5 yaş arası çocuklarda, tonsil kript-
lerinde yerleşen besin artıkları ve bakterilere bağlı olarak ge-
lişen spesifik bir ağız kokusu izlenebilmektedir. Orta yaş gru-
bundaki bireylerde özellikle sabahları şiddetli bir ağız koku-
su görülmektedir. İleri yaş gruplarında ise kullanılan protez-
ler, tükürüğün akışkanlığını yitirmesi ve sistemik hastalıklara
bağlı olarak ağız kokusu gelişmektedir (2). Ağız kokusundan
şikayetçi olan kişilerin yaklaşık %25 kadarında ise gerçekte,
ağız kokusu bulunmamaktadır (halitofobi) (6).
TASNİF
I. GERÇEK HALİTOZİS
Ağız kokusunun, organoleptik veya kimyasal olarak tanınabil-
diği gerçek bir problemdir. Sosyal olarak kabul edilebilir sevi-
yenin üzerinde belirgin bir ağız kokusu söz konusudur. İkiye
ayrılır:
a) Fizyolojik halitozis
Halitozise yol açabilecek spesifik ya da patolojik bir durum
söz konusu değildir. Kötü koku, oral kavitedeki pütrifikasyo-
na bağlıdır. Kaynak esas olarak dilin posteriorudur. Sabah ko-
kusu (morning breath) olarak da adlandırılan bu durum, sağ-
lıktan ziyade kozmetik bir problemdir. Etkili bir ağız hijyeni-
ne derhal cevap verebilen tipte ağız kokusudur. Vejeteryan-
larda, fazla et yiyen kişilere göre halitozis daha az görülür.
Çünkü sebzelerde proteinlerin yıkım ürünleri çok azdır (29).
Ancak soğan, sarımsak, turp gibi odoriferöz yiyecekler ve ba-
zı baharatlar da nefesi olumsuz etkiler. Bunun sebebi, bu tip
gıdaların ağız kokusuna yol açan bakterilerin ürettiği uçucu
sülfür bileşiklerini kendi yapılarında taşımalarıdır. Kahve, asi-
dik ortama yol açarak ağız kokusuna neden olabilir. Asidik or-
tamda bakteriler daha çabuk ürerler. Alkolün dokuları dehid-
rate etme özelliği vardır. Bu nedenle ağız kuruluğuna ve do-
layısıyla halitozise yol açar. Menstrüasyon dönemlerinde de
muhtemelen hormonal değişikliklere bağlı olarak halitozis
görülebilir (22). Sigara, doğrudan veya yol açtığı diş ve dişeti
hastalıkları nedeni ile halitozis sebebidir. Sigara dumanı, USB
içerir. Aşırı sigara, kıllı dile yol açar; bu da tütün kokusunun
ve gıda artıklarının tutulmasına yol açar. Sadece sigaraya bağ-
lı ağız kokusu 24 saat sürer (23). Yaegaki ve arkadaşlarının ça-
lışmasında; dil sırtının USB’nin oluşumundan sorumlu pri-
mer kaynak olduğu bildirilmiş ve dil sırtındaki pasın temiz-
lenmesinin USB oluşumunu azalttığı ortaya konulmuştur
(31). Kaizu ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada, halitozisin
azaltılması amacıyla hastalar diş fırçalama, dil pasının temiz-
GG
201
lenmesi ve oral gargara kullanımı olarak 3 gruba ayrılmış ve
en uzun süreli etkinliğin dil pasının temizlenmesi ile sağlan-
dığı gösterilmiştir (32).
b) Patolojik halitozis
Kalıcı olup, alışılmış oral hijyen metodları ile düzelmeyen, ki-
şiyi ve çevresindekileri rahatsız eden ve altta yatan patolojik
bir sebebe bağlı olan halitozis tipidir. Oral ya da ekstraoral se-
beplere bağlıdır.
II. PSEUDO HALİTOZİS
Hasta ısrarla varlığından şikayetçi olsa da, belirgin bir koku
söz konusu değildir. Hasta ikna edilirse, durum düzelebilir ya
da psikoterapi gereklidir. Basit hijyenik tedbirler de faydalı-
dır.
III. HALİTOFOBİ
Gerçek veya pseudo halitozisin tedavi edilmesinden sonra
hasta, halitozisinin olduğunda diretir. Ağız kokusunun oldu-
ğunu gösteren hiçbir delil yoktur.
ET YOLOJİ VE PATOGENEZ
Etyolojide rol alan çok sayıda sebep mevcut olup, bunların
%90 kadarı ağız içinden kaynaklanmaktadır (5). Tablo 1’de
bu sebepler sıralanmıştır.
Ağız mukozası, dil, gingiva ve tükürük çok sayıda bakteri ba-
rındırmaktadır. Bu bakterilerin %29’unu streptokoklar, %48’ini
gr (-) anareoblar ve %2.5’ini de sülfür (H
2
S) üreten bakteriler
oluşturmaktadır. Bu bakterileri, gingivit ve periodontit olgula-
rında subgingival plaklarda ve sağlıklı bireylerde dil sırtında
Oral nedenler
-
Periodontal hastal›klar, mukozal hastal›klar ve enfeksiyonlar, oral kanserler
-
Orofaringeal anomaliler (yar›k damak, velofaringeal yetmezlik)
-
Protez ve implantlarla ilgili sorunlar, difl çürükleri, difl tafllar›, difl eti hastal›klar›
-
Postnazal ak›nt›ya yol açan durumlar
-
A¤›z kurulu¤una yol açan durumlar (stress, ilaçlar, Sjögren sendromu, avitaminozlar, diyabetes mellitus, menopoz)
-
Dil üzerinde debris birikimi
-
Nazal obstrüksiyon ve nazal hast. (polipler, septal perforasyon, adenoid vejetasyon)
-
Tonsil hastal›klar› (kronik tonsillit, tonsil tafllar›)
A¤›z d›fl› nedenler
-
Solunum sistemi hastal›klar› (Kronik akci¤er enfeksiyonlar›, tüberküloz, kanser, bronflektazi, akci¤er apsesi)
-
Solunum yollar›nda yabanc› cisimler
-
Gastrointestinal hastal›klar (özofageal divertikül, özofajit stenozlar, akalazya, özofagusta yabanc› cisim, hiatal herni, GÖRH, özofagus
ve mide kanseri, peptik ülser, Hp gastriti, karaci¤er sirozu, pilor stenozu, gastrit, hipokinezi, baz› malabsorbsiyon sendromlar›, G‹S
kanamalar›, parazitler, g›da zehirlenmeleri)
-
Kronik renal yetmezlik, otoimmün hastal›klar, endokrinopatiler
-
Hematolojik hastal›klar (makroglobülinemi, Von Willebrand hastal›¤›, aplastik anemi, polistemia vera, agranülositozis, lösemi, trom-
bositopenik purpura)
-
De¤iflik maligniteler, eozinofilik granüloma
-
Trimetilaminüri, hipermetioninemi, sistinozis
-
Enfeksiyöz mononüklozis, difteri, dizanteri, k›zam›k, pnömoni, sifiliz
-
Letterer-Siwe hastal›¤›, Hand-Schüller-Christian hastal›¤›, akut eklem romatizmas›
Fizyolojik nedenler
-
Açl›k
-
Kötü a¤›z hijyeni
-
Baz› g›dalar›n tüketilmesi (yüksek protein içerikli g›dalar; so¤an, sar›msak, turp gibi odoriferöz yiyecekler, baz› baharatlar, kahve,
alkolizm), kronik sigara içicili¤i
Tablo 1.
Halitozis nedenleri
202
EYLÜL 2012
saptamak mümkündür (2). İn vitro bir çalışmada, inkübe edi-
len tükürükte, mikrofloranın gr (+) den, gr (-) anerobik flora-
ya doğru kaymasıyla birlikte halitozise yol açan komponentle-
rin oluştuğu gösterilmiştir. Halitozis, ağızda bulunan bakterile-
rin H
2
S içerikli ürünlerinden ortaya çıkmaktadır (10). Sindirimi
ağızda başlayan proteinler, ayrıca müküs, kan, diğer sekresyon
ve doku artıklarına ait parçalanma ürünleri, ağızda özellikle
Fusobacterium actinomyces gibi gr (-) bakterilerce parçalana-
rak ortamdan uzaklaştırılırlar ve patojen mikroorganizmaların
kolonizasyonu da bu yolla önlenmiş olur.
İyi ağız hijyenine sahip bireylerde H
2
S üreten bakteri popü-
lasyonu azınlıkta iken, kötü ağız hijyeni sonucu;
-
Porphyromonas gingivalis
-
Tannerella forsythia
-
Prevotella intermedia
-
Prevotella nigrescens
-
Treponema denticola
-
Bacteriodes forsythus gibi periodontal patojenlerin sayı-
sında ve USB miktarında artış gözlenmiştir (25).
Halitozise yol açan başlıca uçucu sülfür bileşikleri; hidrojen
sülfit (H
2
S), metil merkaptan (CH
3
S
4
) ve dimetil sülfit’tir
(C
2
H
6
S). Bu bileşikler; sistein ve metionin gibi aminoasitlerin
parçalanması sonucu ortama salınırlar (26). Tablo 2’de ağızda
bulunan bakterilerce üretilen maddeler ve bunlara ait koku
tipleri görülmektedir.
Kötü ağız hijyeni nedeniyle dişler üzerinde kalan gıda artıkla-
rının veya tedavi gerektiren çürüklerin, dental apselerin, ağız
kokusuna yol açtıkları bilinmektedir. Periodontal dokularda
görülen doku yıkımları, ülserasyon ve nekrozlar, gr (-) bakte-
riler için uygun besi alanlarıdır (11).
Dilin özellikle posterior sırtında ve papillalar arasındaki ölü
boşlukları dolduran debrisler ve bununla artan anaerobik
bakteriler kötü koku sebebi olabilir (12). Dil pası; deskuame
epitel hücreleri, kan hücreleri ve bakterilerden oluşur. Dil sır-
tında bir epitel hücresine 100’den fazla bakteri tutunurken,
bu sayı ağzın diğer kısımlarında 25’tir (2). Dil sırtı, morfolo-
jik olarak birçok fissür ve mukozal papillalardan oluşan dü-
zensiz bir yapıya sahiptir. Bu fissür ve kriptler, mikroorganiz-
maları, tükürük akımından koruyan ve düşük oksijen düzey-
leri ile anareobik bakterilerin üremesini kolaylaştıran bir or-
tam oluşturmaktadırlar. Dil sırtından halitozise yol açan bak-
teriler izole edilebilmektedir. Tüm bu faktörler dil pasını, ha-
litozise yol açan bileşiklerin oluşumu açısından ideal bir mik-
roortam haline getirmektedir (2).
Azalmış tükürük akımı, ağzın kendi kendini temizleme meka-
nizmasının ortadan kalkmasına ve ağız florasının, gr (-)’e doğ-
ru kaymasına neden olur ve ağız kokusu oluşur. Ağız kurulu-
ğuna yol açmak suretiyle ağız kokusuna sebep olabilen ve
Tablo 1’de bahsedilen sebepler arasında ilaçlar da yer almak-
tadır. İlaçlar içinde en çok kemoterapötikler, antihistaminik-
ler, antidepresanlar, antipsikotikler, antihipertansifler, antiko-
linerjikler, diüretikler ve narkotikler ağız kokmasına yol aç-
maktadırlar (13).
Candida albicans, normal florada yüksek oranda bulunur. Çe-
şitli lokal ve sistemik etkenlerle doku içine invaze olarak has-
talık oluşturur (özellikle immünsüprese kişilerde ve uzun sü-
reli antibiyotik kullananlarda). Candidal enfeksiyonlar, bozuk
tatlı ve çürük meyve kokusu benzeri kokulara sebep olurlar.
Oral kavitenin benign veya malign tümörlerinde görülebilen
ağız kokusunun nedeni; sekonder enfeksiyonlar, nekrotik
dokular, kanamalar ve gıda artıklarının çürüme ve gaz oluşu-
muna yol açmasıdır.
Burun ve paranazal sinüs hastalıkları, halitozis sebepleri için-
de %5’lik bir paya sahiptirler. Bu hastalıklar, enflamasyon ve
artmış mukus sekresyonuna yol açarak, ağız kokusu sebebi
olabilirler (postnazal akıntı). Nazal obstrüksiyon da ağız solu-
numuna yol açarak, ağız hijyenini bozabilir (14).
Burunda veya orofarinkste mevcut yabancı cisimler; enfla-
masyona, sekonder enfeksiyon ve nefeste kötü kokuya sebep
olabilmektedir. Birçok yabancı cisim kazara burun içine kaç-
mış ve uzun süre ihmal edilip kalmış olabilir. Özellikle çocuk-
lar ve zihinsel engelli hastaların değerlendirilmesinde yaban-
cı cisimler unutulmamalıdır.
Madde ad›
Koku tipi
Hidrojen sülfit
Çürük yumurta kokusu
Metil merkaptan
Feçes kokusu
Skatole
Feçes kokusu
Cadaverin
Lefl kokusu
Putresin
Çürümüfl et kokusu
‹sovalerik asit
Terli ayak kokusu
Tablo 2.
A¤›zda bulunan bakterilerce üretilen mad-
deler ve kokular›
GG
203
Kronik tonsillitte tekrarlayan akut veya subklinik enfeksiyon-
lar sonucu, tonsillerde derin kriptalar oluşur. Tükürük, yiye-
cek ve nekrotik atıklar bu kriptaları doldurabilir. Eğer bunlar
doğal mekanizmalarla temizlenemeyecek olurlarsa, magma,
tonsil taşları halinde birikir. Bu durumda kronik enflamas-
yonla beraber halitozis de ortaya çıkacaktır (15).
Tablo 1’de belirtilen akciğer hastalıkları, halitozisin %2’lik pa-
yını oluşturan diğer nedenler içinde yer almaktadır. Akciğer
hastalıklarının yanı sıra akciğerler, genel olarak metabolizma-
dan köken alan kötü kokunun kaynağıdırlar. Oluşan metabo-
lik ürünler, dolaşım sistemi vasıtasıyla akciğerlere ulaşıp, so-
lunan havayla atılırlar.
Gastrointestinal sistem hastalıkları (GİS) da, akciğer hastalık-
ları gibi, halitozisin %2’lik payını oluşturan diğer nedenler
içinde yer almaktadırlar (16).
Gastrointestinal sistemin herhangi bir yerinde pıhtı ya da ka-
nın mevcudiyeti, kanın bozulmasına bağlı olarak halitozise
yol açabilir. Öyleyse GİS kanamasına yol açan tüm durumlar-
da halitozis ortaya çıkabilmektedir (35).
Peptik ülser etyopatogenezinde önemli bir role sahip olan
Helikobacter pilori (Hp)’nin de ağız kokusuna sebep olabi-
leceği tartışılmaktadır. Ancak bu konu halen netlik kazanma-
mıştır.
Hp, USB üretimini artırabilmektedir. Bir çalışmada
Hp’nin glossit ve halitozisle ilişkili olduğu bildirilmiştir. Bir di-
ğer çalışmada ise halitozisi olan 75 hasta ve halitozisi olma-
yan 251 non-dispeptik hasta arasında
Hp bakımından fark
bulunmamıştır (17-19).
Hp eradikasyon tedavisi verilenlerin
yaklaşık olarak %50-60 kadarında, halitozisin azaldığı bildiril-
miştir (27,28). Serin ve arkadaşlarının çalışmasında (32),
Hp
(+) non-ülser dispepsili hastalarda, Hp eradikasyonunu taki-
ben, eradikasyondan 1 ay sonra yapılan kontrollerde halitozi-
sin düzeldiği bildirilmiştir (Halitozisli hasta oranı %61’den
%12’ye inmiştir). Bazı otörler,
Hp’nin halitoziste rolü olabile-
ceğine ilişkin yeterli kanıt bulunmadığına inanmaktadırlar
(34).
Fetor hepaticus, ölümün nefesi olarak da adlandırılmaktadır.
Akut karaciğer yetmezliğinin, hepatik komanın klinik bir bul-
gusudur. Fare sidiği kokusu, çürük yumurta kokusu, feçes
kokusu şeklinde tarif edilir. Buradaki muhtemel mekanizma-
lar; portosistemik şantların; merkaptanların doğrudan akci-
ğere geçişine yol açması, artan amonyak ve ketonların solu-
numla atılmasıdır. Bu kokuyu karaciğer hastalarında, gaz kro-
matografi ve mass spektrofotometrik yöntemlerle saptama-
nın mümkün olduğu bildirilmiştir (20).
Bazı parazit ve larvaları
(Ascaris lymbricoides, Trichuris tric-
hura) akciğerlerden geçerler ve enfeksiyona yol açarlar. Pa-
razitozlar bağırsaktaki gaz miktarını artırırlar. A.B.D.’de yapı-
lan bir çalışmada halitozisli çocuklarda paraziter enfestasyon
oranı %19 olarak bulunmuştur (1). Bir başka çalışmada ise
parazitozlu 28 çocuğun %64’ünde mabendazol tedavisi ile
halitozis kaybolmuştur (36).
Tablo 1’de halitozise yol açan çeşitli sistemik hastalıklar bildi-
rilmiştir. Bazı sistemik hastalıklardan ortaya çıkan ağız koku-
sunun özellikleri de Tablo 3’de yer almaktadır.
Trimetilaminüri; karaciğerde trametilaminoksit sentezi esna-
sında ortaya çıkan metabolik bir bozukluktur (4). Asıl sebebi,
flavinin azlığı ya da yokluğudur ki bu durumda da ağır bir ba-
lık kokusu şeklinde, halitozis ortaya çıkar.
Sistemik hastal›klar
A¤›z kokusunun özelli¤i
Karaci¤er hastal›¤›
Çürük yumurta ve sülfür kokusu içerikli a¤›z kokusu, fare sidi¤i kokusu
(fetor hepatikus)
Böbrek hastal›klar›
Amonyak kokusu
Diyabetes mellitus
Aseton kokusu
Trimetilaminüri
Bal›k kokusu
G‹S hastal›klar›, Hp enfeksiyonlar› ve besin zehirlenmeleri
Bozulmufl yumurta kokusu
Kandida enfeksiyonlar›
Bozulmufl tatl›, meyvemsi bir koku
Lösemi
Çürümüfl kan kokusu
Akut eklem romatizmas›
Tatl› bir asit kokusu
Akci¤er apseleri ve bronflit
Çürümüfl et kokusu
Tablo 3.
Çeflitli sistemik hastal›klarda saptanabilen a¤›z kokusunun özellikleri
204
EYLÜL 2012
Diyabetes mellitus, keton cisimciklerin birikimine ve solu-
numla atılmasına yol açar. Bu koku tipik bir koku olup, ase-
ton kokusunu andırır. Ayrıca diyabet ve diğer insülin direnci-
ne yol açan durumlarda vücut sekresyonlarında, başta tükü-
rük olmak üzere azalma görülür ki, bu ağız kuruluğu da hali-
tozise katkıda bulunur (35).
Vücudun herhangi bir yerindeki tümöral lezyonlarda ise nek-
rotik proçese bağlı olarak oluşan uçucu gazların soluk havası
ile atılması sonucu, kötü ağız kokusu ortaya çıkar (4).
Özellikle over kanserlerinde ve diğer bazı malignitelerin (ma-
lign melanoma, akciğer kanseri, meme kanseri) erken tanı-
sında eğitilmiş köpeklerden ve elektronik burunlardan fayda-
lanarak yapılmış olan çalışmalar (47-51) mevcut olup, bu ko-
nu daha çok araştırılmaya ve irdelenmeye muhtaçtır.
İçeriğinde nitrat, kloral hidrat, iodin ve alkol bulunan ilaçlar,
ağız kokusu ve tat alma bozukluklarına yol açabilirler. Ayrıca
antihistaminikler, antipsikotikler, antidepresanlar, omepra-
zol, antihipertansifler, antikolinerjikler, diüretikler ve narko-
tik grubu ilaçlar da ağız kuruluğuna yol açabilirler.
Stres altındaki bireylerde tükürük sekresyonundaki azalmay-
la beraber, dolaylı olarak halitozis ortaya çıkabilir. Ayrıca stre-
sin ağız ve diş sağlığını da olumsuz etkilediği bilinmektedir.
Bazı hastalar başkalarının fark etmediği ağız kokusundan şi-
kayetçi olabilirler (halitofobi). Bazen bu inanç o kadar kuv-
vetli olur ki, hayatlarını olumsuz yönde etkiler, depressif bir
hal alırlar ve hatta intiharı bile düşünürler. Bu hayali halitozis,
“olfactory reference sendrom” adı verilen psikiyatrik bir du-
rumdur ve hasta kendisinden kaynaklı kötü bir koku olduğu-
na inanmaktadır (21). Ancak bu olgularda, bir kemosensorial
disfonksiyon olduğu ve bu hastaların, kokuya neden olan
USB’leri (eşik değerler altında bile olsalar) kolayca algılayabil-
dikleri ileri sürülmektedir (24). Bu hastalar; asosyaldirler,
toplum içine girmeye çekinirler, devamlı olarak bu hayali ko-
kuyu giderecek bir takım faaliyetlerde bulunurlar. Genellikle
ağızları kapalıdır. Bu durum intihara bile yol açabilen tedavi-
si zor bir sorundur, kadınlarda daha sık görülür.
HALİTOZİSLİ HASTAYA YAKLAŞIM
I. ANAMNEZ
Ağız kokusundan yakınan kişiler, bu sorunlarını çok kere ob-
jektif olarak değerlendirmede zorluk çekerler. Bu yüzden bu
tür hastalar bu sorun için hekime giderlerken, beraberlerin-
de güvendikleri bir aile üyesini ya da arkadaşını da götürme-
lidirler. Eşlik eden kişi, kokunun gerçekten fark edilip edil-
mediğini, yoğunluğunu ve tedavi sonrası iyileşme durumunu
hekime anlatmalıdır.
Halitozis bazı günler daha belirgin olabilir, hatta gün içinde
bile değişiklikler gösterebilir. Bu durum akılda bulundurul-
malıdır.
Hekime gidecek olan hasta; randevu saatinden en az 3 saat
önce yeme içmeyi kesmeli, sakız vb. şeyler çiğnememeli, diş
temizliği yapmamalı, sigarayı en az 1 gün önceden bırakmalı-
dır. Hasta ağız gargarası, parfüm, deodorant, dudak boyası
kullanmamalı, son 1 ay içinde antibiyotik kullanmamış olma-
lıdır. Çünkü, antibiyotikler genellikle geçici de olsa ağız koku-
sunu, bakterileri yok etmek suretiyle giderilirler (6). Hasta-
nın değerlendirilmesinde ayrıntılı bir anamnezin büyük öne-
mi vardır.
Hastadan ve yakınından kokunun durumu hakkında bilgi al-
dıktan sonra, ağız kokusuna yol açabilecek problemlere ilişkin
sorular, en muhtemel sebeplerden başlanarak sorulmalıdır.
Hastanın ağız hijyenini ne şekilde, ne sıklıkla uyguladığı, bes-
lenme alışkanlıkları (diyet içeriği, alkol, sigara ve diğer odori-
feröz gıdaların tüketimi), ağız-burun-boğazla ilgili hastalıkla-
ra ilişkin semptomlar, ilaç alışkanlığı, eşlik eden tanısı konul-
muş hastalıklar, akciğer, özofagus ve mide ile ilişkili semp-
tomlar, geçirilmiş otolaringolojik cerrahi ve özellikle çocuk-
larda ve mental retardasyonu olanlarda, yabancı cisim yutul-
ması ya da buruna sokulup sokulmadığı soruşturulmalıdır.
II. FİZİK MUAYENE
Fizyolojik halitozis ve halitofobi ekarte edildikten sonra, fizik
muayeneye geçilir. Çok dikkatli bir oral ve otolaringolojik
muayene yapılır. Ağız kokusunun nedeninin, %90 oranında
ağız içinden kaynaklandığı düşünüldüğünde, muayenenin
önemi daha da artar. Özellikle subgingival ve proksimal böl-
gede önemlidir. Kenarlar, sarkmalar, sızdıran kaplamalar ve
periodontal cepler, çürümeye neden olan anaerobik bakteri-
yel aktivite açısından primer bölgelerdir. Protezler ve damak-
larla temas yerleri incelenmelidir.
Oral hijyeni ve diş sağlığı iyi, sağlıklı periodontinumu olanlar-
da, her ne kadar dil sırtının ön kısmı genellikle iyi koksa da,
kokunun asıl nedeni, dilin arka kısmı, yani dil kökü olabilir.
Bu bölge dil basacağı ile kazınarak incelenebilir. Çoğu olguda
dil basacağında sarımsı bir materyal birikir. Bu materyal ge-
GG
205
nellikle postnazal akıntıdan kaynaklanmaktadır. Akıntı dile
ulaştığında başlangıçta kötü kokmayabilir, ancak biriktikçe ra-
hatsız edici bir karaktere bürünür. Ağız kokusuyla dil basaca-
ğındaki koku karşılaştırılarak sonuca varılabilir.
Ağız kokusunu değerlendirmede aşağıda bahsedilen organo-
leptik yöntemler ve çeşitli cihazlar kullanılabilir.
Kokunun ağızdan kaynaklanıp kaynaklanmadığını anlamanın
bir yolu da, ağızdan gelen koku ile, burundan geleni karşılaş-
tırmaktır. Eğer koku ağızdan geliyorsa, araştırılması gereken
yer ağızdır. Uzun konuşma sonrasında, uykuda, stres altında,
ilaçların yan etkisine bağlı olarak ağzın kuruduğu dönemlerde
koku şiddetlenebilir, böyle durumlarda tükürük sekresyonunu
artırmak ve kokunun azalıp azalmadığını anlamak için birkaç
dakika sakız çiğnetilebilir. Oral etyolojiden şüpheye düşüldü-
ğünde, hastaya antibakteriyel gargaralarla bir hafta süre ile gar-
gara yapması ve diş temizliğine (fırçalama, ipleme) dikkat et-
mesi tembihlenir. Eğer koku hafifler ya da kaybolursa oral et-
yolojiden kaynaklandığı anlaşılır (1). Koku; nazal pasaj, akciğer
ya da mideden kaynaklanıyorsa bu uygulamanın faydası olmaz.
Kokunun ağızdan gelip gelmediğinin tespitinde, şöyle bir
yöntem de vardır: Bir parça mumsuz ve kokusuz diş ipi üst
büyük azı dişlerinin arasına yerleştirilir ve çıkartıldıktan son-
ra 45 sn. beklenir ve sonra koklanır. Ayrıca dil iyice dışarıya
çıkartılır, gazlı bez ile dil ucundan tutulur ve bir başka gazlı
bez ile dil kökü sıyrılır, 45 sn. beklenir ve sonra koklanır. Bu
bekleme süreleri sonrasında nahoş bir koku saptanırsa, hali-
tozis sorunu var demektir (1).
Bazı kişilerin ağız kokusu, nefes alıp verirken hafif olmasına
rağmen, konuşmaya başlayınca ağırlaşır. Bundan ötürü, has-
tanın ağızdan ve burundan nefes vermesinin yanı sıra, yük-
sek sesle yirmiye kadar sayması da istenmeli ve bu arada kok-
lanmalıdır.
Fizik muayenede fissürlü dilin (scrotal dil) saptanması da
önemlidir. Fissürlü dillerde lizozim, miyeloperoksidaz gibi
enzimler ve immünglobulin; fissürlü olmayan dillere göre da-
ha yüksek oranda bulunmaktadır. Fissürlü dilde ülserasyon
olduğunda ve pas kaldırıldığında tükürük sızıntısı olur. Aşırı
bakteriyel çoğalma, inflamasyona yol açar ve koku oluşur. Bu
siklus, dilin düzenli temizliği ile yok edilebilir (1).
III. AĞIZ KOKUSUNUN ÖLÇÜMÜ
1.
Koku ölçümü için en sık kullanılan yöntem, sensoral ya da
organoleptik yöntemdir. Organoleptik ölçüm, hastanın eks-
pire ettiği havanın koklanması esasına dayanır ve testi yapa-
cak kişinin, hastanın ağzından 10-15 cm uzaklıkla durması ge-
rekmektedir. Muayene öncesi dikkat edilecek hususlara yu-
karıda değinilmişti. Organoleptik skorlama Tablo 4’de sunul-
muştur (38).
En uygun şartlar altında bile yapılan, organoleptik skorlama,
hasta için de, hekim içinde uygun bir yöntem değildir. Çün-
kü kokular çok rahatsız edici olabilir. Bir çalışmada ağzının
koktuğunu düşünen olguların %40-60 kadarında organolep-
tik yöntemle ağız kokusu saptanamamıştır (1). Organoleptik
skorlama, objektif mekanik yöntemlere rağmen hala altın
standart uygulamadır.
Bir diğer organoleptik yöntemde ise, petri kabına 1-2 cc tü-
kürük yayılmakta ve hemen üstü kapatılarak, 37 °C’de 5 dk
süreyle inkübe edildikten sonra, 6 cm uzaktan koklanmakta-
dır. Ağız kokusunun saptanmasındaki basit bir test de, hasta-
nın kendi bileğini yalamasıdır. Birkaç saniye yalanan yerin ku-
ruması beklendikten sonra, bölgenin koklanması şeklinde
uygulanmaktadır (2).
Organoleptik metodun hasta ve hekim için rahatsız edici olu-
şu ve objektif olmayışından ötürü aşağıda belirteceğimiz kim-
yasal dedeksiyon yöntemleri geliştirilmiştir.
Skor
Tan›m
0
Koku yoktur
1
Zorlukla fark edilebilen, çok hafif bir koku vard›r, flüphelidir.
2
Zay›f, ancak, kesin olarak saptanabilen bir koku vard›r.
3
Orta derecede, kolayca saptanabilen, belirgin bir a¤›z kokusu vard›r.
4
Muayene yapan› oldukça rahats›z eden, bunalt›c› bir koku vard›r.
5
Muayene yapan›n dayanamayaca¤›, çok fliddetli ve i¤renç bir koku vard›r.
Tablo 4.
Organoleptik skorlama
206
EYLÜL 2012
2. Kimyasal dedeksiyon yöntemleri
a) Gaz kromatografisi: 1970’li yıllarda Tonzetich ve arka-
daşları tarafından geliştirilen bir yöntemdir (39). Ekspire edi-
len havadaki uçucu sülfür bileşiklerinin ölçümü için oldukça
hassas fotometrik dedektörler içeren bir cihaz geliştirilmiştir.
Bu cihazın kullanımı için özel bir personel gerekmektedir, ay-
rıca uğraştırıcı ve pahalı bir yöntemdir. Bu yüzden klinik pra-
tikte yer bulamamıştır.
b) Halimeter: 1991’de Rosenberg ve arkadaşları tarafından
geliştirilip, literatüre sunulmuştur (40). Bu cihaz soluk hava-
sındaki sülfür içeriklerini saptamakta ve halitozisin tanı ve te-
davisinde önemli rol oynamaktadır (Interscan Corp, Chats-
worth CA/USA). Ağız kokusuna yol açan gaz komponentleri-
ni, milyarda bir hasasiyetle (parts per billion) cinsinden sap-
tamaktadır. Ucuz olması, taşınabilirliği ve kullanımının kolay
oluşu avantajlarıdır. Ancak uçucu sülfür bileşiklerini, spesifik
olarak ayırt edememesi, en önemli dezavantajıdır (2).
c) Koku sensörleri (elektronik burun): Halitozisi değer-
lendirmek için son dönemlerde geliştirilen bir aygıttır. Ta-
nımlanamayan uçucu gazların klasifikasyonunda kullanılmak
üzere tasarlanmıştır. Dragonieri ve arkadaşlarının çalışmasın-
da (44), 13 malign plevral mezotelyomalı hastanın, soluk ha-
vasındaki uçucu organik bileşikleri, ayırt eden bir elektronik
burun (Cyranase 320) kullanılarak, bu cihazın tanı değeri test
edilmiş ve kontrol grubuyla kıyaslandığında bu cihazın ma-
lign plevral mezotelyoma için diagnostik değerinin yüksek
olduğu sonucu ortaya çıkmıştır. Başka malignitelerde de fay-
dalı bulunmuştur (47).
Tanaka ve arkadaşları, halitozisi organoleptik testle saptan-
mış 49 hasta ve 29 sağlıklı kontrol grubunda elektronik bur-
nu kullanarak yaptıkları araştırmada, bu cihazın halitozisin
klinik değerlendirilmesinde faydalı olabileceği sonucuna var-
mışlardır (45).
d) BANA (Benzoly-DL-Arginine-Naphtylamide) testi:
Bu test aslında bir ayıraç kartıdır. Tükürük örnekleri veya di-
lin kazınması sonrasında elde edilen depozitler üzerine uy-
gulanan bir bantta oluşan renk değişikliklerine bağlı olarak,
ağız kokusuna yol açan mikroorganizmaların ve ürettikleri
enzimlerin ortamda bulunup bulunmadığını göstermektedir.
Özellikle
Treponema denticola, Porphyromonas gingivalis
ve Bacteriodes forsythus gibi başlıca üç bakterinin saptanma-
sı önemlidir. Proteolitik bu bakteriler, organizmada sentetik
bir tripsin substratı olan BANA ile muamele edilince, renkli
bir bileşik olan arginin hidrolaz enzimini açığa çıkarırlar. Böy-
lece bakteri varlığı kanıtlanır. Pozitif BANA testi ile halitozis
arasında istatistiki anlamlılık vardır. Bu test, 5-10 dk.süren bir
yöntem ile (BANA Test, Ora Tec, Manassas, VA/USA), muaye-
ne koltuğunda bile yapılabilecek hale gelmiştir (1,2).
Yukarıda anlatılan yöntemlere rağmen, klinisyenler değişik
kokuları ayırt etmek için hala burunlarına güvenirler. Bu ko-
kular arasında genellikle periodontal cep ve interdental cep-
lerden kaynaklanan periodontal tip koku; dil kökünden ge-
len koku, protez kokusu, karakteristik nazal koku ve sigara
içenlerin ağız kokusu yer alır. Çalışma ve tecrübeyle, bu ko-
kular değişik kombinasyonlarda bile olsa ayırt edilebilir.
Halitozisli bir kişinin müracaat edeceği ilk yer, diş hekimi ve
mümkünse oral diagnoz uzmanı olmalıdır. Anamnez, muaye-
ne ve ağız kokusu ölçümlerinden sonra şayet ağız içinde ko-
kuya neden olan bir olay yoksa, etyolojiyi aydınlatmak için
diş hekimi, hastayı diğer branşlarla da konsülte etmelidir.
Bunlar arasında sırasıyla KBB, göğüs hastalıkları, diyet bölü-
mü, gastroenteroloji önceliklidir. Gerekirse romatoloji, en-
dokrinoloji, hematoloji konsültasyonları da istenmelidir. Bu
branşlar yoksa iç hastalıkları konsültasyonu yapılabilir. Gere-
ken olgularda psikiyatri konsültasyonu da istenmelidir.
Ağız dışında, halitozisi araştırmak için kullanılan tetkiklerin
bazıları şunlardır: Tam kan sayımı, sedimentasyon, rutin bi-
yokimya analizi, tam idrar, akciğer grafisi, Water’s grafisi, in-
ternal nazofaringeal grafi, siyalografi, boğaz kültürü, üst GİS
endoskopisi,
Hp testleri, gerekirse bilgisayarlı tomografi (pa-
ranazal, nazofarenks, toraks).
Halitozisli hastaya yaklaşım özetini içeren algoritma Şekil
1’de gösterilmiştir.
TEDAVİ
Yukarıda bahsedilen araştırmalar sonucunda halitozisin sebe-
bi bulunursa, öncelikle sebep ortadan kaldırılmalıdır. Tanı ve
tedavi kriterlerine tam olarak uyulduğunda, başarı oranı %91
olarak bildirilmiştir (4). Halitozis tedavisinde başarıya ulaşa-
bilmek için;
-
Bakteri yükünü azaltmak,
-
Koku yapıcı gıdaların alımını azaltmak,
-
USB’nin uçucu olmayan bileşiklere dönüşünü sağlamak
ve kötü kokuyu maskelemek, gerekmektedir.
GG
207
Miyazaki ve arkadaşları, halitozisin terapötik yaklaşımı için
halitozisi 5 kategoriye ayırıp, bunlara karşılık gelen tedavi
önerilerini belirlemişlerdir (Tablo 5) (41).
Fizyolojik halitoziste kategori 1, oral patolojik halitoziste kate-
gori 1 ve 2, pseudohalitoziste kategori 1 ve 4, ağız dışı patolo-
jik halitoziste kategori 3, halitofobide kategori 5 geçerlidir.
Genel Öneriler
-
Patolojik olan ve olmayan ağız kokusu, genellikle patolo-
jik durumun ortadan kaldırılması ve oral hijyenin sağlan-
ması ile düzelir. Periodontal ceplerin yok edilmesi, gıda
birikimine yol açan yerlerin düzeltilmesi, diş taşlarının
düzenli temizlenmesi, çürük dişlerin tedavisi, gerekiyor-
sa çekimi, gingival hastalıkların tedavisi ve oral hijyen ku-
rallarının uygulanması ile (yemek sonrası dil ve dişlerin
fırçalanması, yatmadan önce diş ipi de kullanılması, oral
gargaraların kullanımı) ağız kokusunu ortadan kaldırabi-
lir. Bazı diş hekimleri periodontitin önlenmesi ve tedavi-
sinde E ve C vitamini, selenyum, koenzim Q10 ve folik
asit önerirler (1).
-
Diş hekimi tarafından aksi söylenmedikçe, protezler ge-
celeri antiseptik bir solüsyonda bekletilmeli, köprülerin
alt yüzü, günde en az bir kez, ara yüz fırçası ile temizlen-
melidir.
fiekil 1.
Halitozisli hastaya yaklafl›m algoritmas›
H A L ‹ T O Z ‹ S
Anamnez
Gerçek halitozis
Pseudohalitozis
Pseudohalitozis
Diyeti sorgula
Psikiyatri konsültasyonu
Oral/nazal araflt›rmalar› yap
(Difl ve KBB konsültasyonlar›)
Negatif
Pozitif
Uygun tedaviyi yap
Gastroskopi
Normal
Gö¤üs hastal›klar› ve di¤er araflt›rma
ve konsültasyonlar
Anormal bulgular
Organoleptik testler
Halimeter
Bana test
208
EYLÜL 2012
-
Dilin mekanik temizliği, günlük yapılan oral hijyen işlem-
leri ve ağız kokusunun tedavisi açısından önemlidir. Dil
sırtı, yumuşak kıl demetli fırça ile, dili tahriş etmeden na-
zikçe fırçalanmalıdır. Genellikle 5-15 fırça darbesi yeterli-
dir. Dil temizliği için özel olarak hazırlanmış dil kazıyıcıla-
rı da vardır. Araştırmalara göre daha ilk dil fırçalanmasın-
dan sonra, dildeki pas tabakasının büyük bir kısmı kaldı-
rılmakta ve bakterilerin sayısı önemli derecede azalmak-
tadır. Dil kokusunu önlemek için, dilin en çok kokan,
ama en zor ulaşılabilen bölümünün arka kısmı olduğu
unutulmadan, nazik ve etkili bir biçimde fırçalamalıdır.
Ciddi öğürtü refleksi olan hastalar bile, birkaç gün içinde
alışmaktadırlar. Dişlerin fırçalanması ağız kokusunu %25,
dilin temizlenmesi %75, her ikisinin birlikte uygulanması,
%85 oranında azaltmaktadır (1,42). Dili fırçalarken, diş
macunu kullanılması fayda oranını artırır.
-
Ağız kuruluğuna mani olmak için, kısa aralıklarla sık sık
su içilmelidir.
-
Yemeklerden sonra şekersiz, naneli, karanfilli sakızlar
önerilebilir. Sakız çiğnemek, sadece tükürük miktarını ar-
tırmakla kalmaz, dil ve yanak hareketleri ile de bakteri sa-
yısının azalmasına yardımcı olur. Sakız, gıda artıklarının
taşınması ve uzaklaştırılması ile oral kavitenin temizlen-
mesini sağlar. Uzakdoğu’da Antep fıstığı ağacının sakızı
çiğnenerek ağız kokusu azaltılmaktadır. Temporomandi-
büler eklemi aşındırmamak için, bir kerede çiğneme sü-
resi 15 dakikayı aşmamalıdır (1).
-
Sigara ve alkol yasaklanmalı, baharatlar, çay-kahve ve süt
tüketimi de azaltılmalıdır.
-
Odoriferöz gıdalardan mümkün olduğunca uzak durul-
malıdır.
-
Fiber tüketilmeli, sağlıklı bir kahvaltı ihmal edilmemelidir.
-
Antibiyotik kullanımı, ağızdaki USB üreten mikroorganiz-
maları azaltarak, ağız kokusunu azaltır. Antibiyotik bırakıl-
dıktan sonra ağız kokusu tekrarlar. Faydası kısa süreli oldu-
ğundan, yan etki profilleri ve maliyet kavramı da göz önüne
alındığında, bazı özel durumlar dışında önerilmemektedir.
-
Hastanın her ne maksatla olursa olsun, kullandığı tüm
ilaçlar gözden geçirilmeli ve özellikle ağız kuruluğuna yol
açanlar değiştirilmelidir.
Ağız gargaraları
-
Ağızdaki mikroorganizmaları azaltmak ve/veya USB’yi
nötralize etmek, böylece kokuyu gidermek maksadıyla
çok sayıda preparat kullanılmaktadır (43).
-
Ağız solüsyonları ve gargaralar için en ideal kullanım za-
manı yatmadan öncedir. Bunun sebebi, tükürük aktivite-
sinin ve yıkama işleminin uyku sırasında azalması sebe-
biyle solüsyon ve gargara artıklarının ağızda daha uzun
süre kalarak etki göstermesidir.
-
İçeriğinde alkol bulunduran solüsyonlar ve gargaraların
kullanımı önerilmemektedir. Neden olarak alkol, dokula-
rın dehidrate olmasını sağlamakta ve tedavi edilmek iste-
nen ağız kokusu daha da kötüye gidebilmektedir.
-
%0.2’lik klorheksidin (geniş spektrumlu antimikrobiyal)
içerikli gargaraların ekspirasyon havasındaki USB’yi orga-
noleptik ve kimyasal ölçümlerde %50 oranında azalttığı
gösterilmiştir (43). Bu ilaç, tedavide altın standart garga-
ra olmakla birlikte bazı yan etkileri olabilmektedir (tat al-
ma bozukluğu, dilde yanma hissi, gingival ağrı).
-
Esansiyel yağlar: Thymol, mentol, eucolyptol ve metil sa-
lisilatın hidro-alkol solüsyonları kullanılmaktadır.
-
Triclosan: Anti-USB etki gösterir.
-
Cetylpyridinium chloride: Zayıf etkilidir.
-
Çinko: USB prekürsörlerinin thiol gruplarını okside ede-
rek etkilidir.
Kategori
Tan›mlama
1
Halitozis hakk›nda hastan›n bilgilendirilmesi ve oral hijyenin sa¤lanmas› için e¤itim verilmesi
2
Oral profilaksi, profesyonel a¤›z temizli¤i ve baflta periodontal hastal›klar olmak üzere oral hastal›klar›n tedavisi
3
Hastan›n gerekli görülen t›p uzmanlar› ile konsülte edilmesi
4
Hastaya muayene bulgular›n›n izah edilmesi, daha ileri seviyede profesyonel öneriler ve e¤itim verilmesi ve hastan›n
güven duymas›n›n sa¤lanmas›
5
Hastan›n psikologa veya psikiyatriste gönderilmesi
Tablo 5.
Tedavi ihtiyaçlar›na göre halitozis kategorizasyonu
GG
209
-
Chlorindioxide: Kuvvetli bir oksidan olup, cystein ve met-
hionin gibi oral substratları tüketerek, USB oluşumunu
engellemektedir (46).
-
Bu solüsyonların kombinasyonları da vardır:
• Chlorhexidine ve çinko: En az 9 saat etkilidir.
• Cetylpyridinium ve çinko: İyi bir sinerjizm vardır.
• Chlorhexidine, cetylpyridinium ve çinko : Oldukça et-
kili bir kombinasyondur.
-
Piyasada bulunan bazı preparatlar:
• Kloroben gargara, Forhex gargara (Chlordexidine)
• Pharmal 400 ml alkolsüz (Çinko klorit)
• Listerine gargara (Esansiyel yağ asitleri)
SONUÇ
Dünyada milyonlarca insanın çeşitli nedenlerle ağız kokusun-
dan şikayetçi oldukları ve halitozis tedavisinde kullanılan
ürünlerin milyarlarca dolarlık bir sektörü oluşturduğu unu-
tulmamalıdır.
Ağız kokusunun büyük oranda ağızdan kaynaklandığı bilindi-
ğinden, hastaların başvurdukları ilk profesyonel yardım adre-
si diş hekimleri olmasına rağmen, halitozisin tanı ve tedavi
planlaması multidisipliner bir yaklaşımı gerektirir. Buna uyu-
lursa, başarı oranı %90 civarındadır.
Yukarıdaki nedenlerden ötürü, halitozisin nedenleri ve teda-
visi üzerinde daha fazla durulması gerekliliği ortaya çıkmak-
tadır.
AĞIZ KOKUSU SORUNU OLAN HASTALAR İÇİN BİLGİLENDİRME BROŞÜRÜ
• Ağız kokunuzun olduğuna inanıyorsanız, öncelikle bir yakını-
nızdan, bu kokunun varlığını teyit için yardım alınız.
• Sabah aç karnına herkeste normal sayılan bir ağız kokusunun
var olabileceğini, kokulu yiyecekler aldıysanız ağzınızın kokabi-
leceğini unutmayınız.
• Ağız kokusunun çok sayıda sebebi vardır. Bu sebeplerin %90
kadarını ağız içi sebepler oluşturmaktadır. %10 kadarını diğer
nedenler oluşturmaktadır (sindirim sistemi ve solunum sistemi
hastalıkları, çeşitli sistemik hastalıklar vs.).
• Ağız kokusu için, öncelikle oral hijyen tedbirlerini tam olarak uy-
gulayınız ve kokunun geçip geçmediğini, bir yakınınızdan yardım
alarak kontrol ettiriniz. Koku hala devam ediyorsa, öncelikle bir
diş hekimine (mümkünse “oral diagnoz” uzmanına) müracaat
ediniz, ağız içinde bir problem varsa, tedavi ettiriniz, diş hekimi-
nizin tavsiyelerine ve aşağıda belirtilen genel tedbirlere uyunuz.
• Diş hekimliği açısından bir sorun yoksa, bir KBB uzmanına baş-
vurunuz. KBB ile ilgili bir problem varsa, tedavi ettiriniz.
• KBB ile ilgili bir sorun yoksa ya da saptanan sorunlar giderilme-
sine ve genel tedbirlere uyulmasına rağmen ağız kokusu devam
ediyorsa, diğer nedenlerin araştırılması için bir göğüs hastalık-
ları uzmanına ve gastroenteroloji uzmanına müracaat ediniz.
Saptanan hastalıkları tedavi ettiriniz. Sorun yine devam ederse
iç hastalıkları uzmanına başvurunuz.
• Genel tedbirler ve öneriler
- Ağız hijyeni itina ile sağlanmalıdır. Her yemekten sonra ve
yatmadan önce mutlaka dişler ve dil fırçalanmalı, diş ipi de
mutlaka kullanılmalıdır. Uygun ağız gargaraları yatarken kul-
lanılmalıdır.
- Hiçbir problem yoksa bile, 6 ayda bir diş hekimine muaye-
ne olmalı ve diş taşları temizletilmelidir.
- Protez bakım ve temizliği aksatılmamalıdır.
- Yemeklerden sonra 10-15 dk şekersiz sakızlar çiğnenmelidir.
- Ağız kuruluğuna mani olmak için, kısa aralıklarla sık sık su
içilmelidir.
- Sigara, alkol ve kokulu yiyeceklerden (soğan, sarımsak vb.)
kaçınmalı; baharat, çay, kahve ve süt tüketimi azaltılmalıdır.
- Fiber (ör. havuç) yeterince tüketilmeli, sağlıklı bir kahvaltı
ihmal edilmemelidir.
- Ağız kuruluna yol açabilecek ilaçlar kullanılmamalı ya da de-
ğiştirilmelidir. Bunun için hekiminize danışınız.
- Yemeklerden sonra nane, karanfil çiğnenebilir. Maydanoz da
yararlıdır.
- Bir yakınınıza ağzınız koktuğunda size bildirmesi tembih-
lenmelidir.
- Küçük çocuklara gargara verilmemelidir, kazara yutabilirler.
- Yakınlarınızca ve hekimlerce ağız kokunuz saptanmadığı
halde, hala ağız kokusundan yakınıyorsanız, ya da ağız koku-
nuzun varlığı sizi depresyona sokmaya başladıysa mutlaka
psikiyatrik yardım alınız.
Sağlık ve mutlu günler dileği ile.....
Not : Kaynak gösterilerek çoğaltılıp kullanılabilir.
210
EYLÜL 2012
KAYNAKLAR
1.
Güngör A, Cıncık H, Çekin E, Cunda H. Ağız kokusu, GATA Ayın Kitabı,
66; 2005, GATA Basımevi.
2.
Birkent H, Şölen H. Halitozis. Türkiye Klinikleri J Surg Med Sci, 2005 /
1 (11).
3.
Köşger HH, Yeler H. Halitozis. Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği
Fakültesi Dergisi; 2003;6:2.
4.
Dal Rio AC, Nicola EM, Teixeira AR. Halitosis-an assessment protocol
proposal. Braz J Otorhinolaryngol 2007;73:835-42.
5.
Cortelli JR, Barbarosa M, Westphal M. Halitosis: a review of associated
factors and therapeutic approach. Braz Oral Res 2008;22(Supp 1):44-
54.
6.
Rosenberg M. Bad breath. Up To Date 2012; 20.3.
7.
Miyazaki H, Sahao S, Katoh Y, Takehora T. Correlation between volati-
le sulphur compaunds and certain oral health measurements in the ge-
neral population. J Periodontol 1995;66;679-84.
8.
Liu XN, Shinada K, Chan XC, et al. Oral malodor-related parameters in
the Chinese general population. J Clin Periodontol 2006;33;31-6.
9.
Al-Ansari JM, Boodai H, Al-Sumait N, et al. Factors associated with self-
reported halitozis in Kuwaiti paintens. J Dent 2006;34;444-9.
10.
Pratten J, Pasu M, Jackson G, et al. Modelling oral malodour in a longi-
tudinal study. Arch Oral Biol 2003;48:737-43.
11.
LiebanaJ, Castillo AM, Alvarez M. Periodontal diseases: Microbiological
considerations. Med Oral Patol Oral Cir Bucal 2004;(9 Suppl):32-91, 75-
82.
12.
Pedrazzi V, Sato S, de Mattos Mda G, et al. Tongue-cleanary methods: a
comparative clinical trial employing a tootbrush and a tongue scraper.
J Periodontol 2004;75:1009-12.
13.
Astor FC, Hanft KL, Cloron JO. Xerostomia: a prevalent condition in the
elderly. Ear Nose Throat J 1999;78:476-9.
14.
Lanza DC. Diagnosis of chronic rhinosinusitis. Ann Otol Rhinol Lary-
ngol Suppl 2004;93:10-4.
15.
Darrow DH, Siemens C. Indications for tonsillectomy and adenoidec-
tomy. Laryngoscope 2002;112(8 Ptz Suppl 100):6-10.
16.
De Vault KR. Should upper gastrointestinal endoscopy to part of the
evaluation for supraesophageal symptoms of GERD? Am J Gastroente-
rol 2004;99:1427-9.
17.
Kinberg S, Stein M, Zion N, Shaoul R. The gastrointestinal aspects of ha-
litosis. Can J Gastroenterol 2010;24:552-6.
18.
Adler I, Denninghoff VC, Alvarez MI, et al. Helicobacter pylori associa-
ted with glossitis and halitosis. Helicobacter 2005;10:312-7.
19.
Suzuki N, Yoneda M, Naito T, et al. Detection of Helicobacter pylori
DNA in the saliva of patients complaining of halitosis. J Med Microbiol
2008;57:1553-9.
20.
Van den Velde S, Nevens F, Van Hee P, et al. GC-MS analysis of breath
odor compounds in liver patients. J Chromatogr B Analyt Technol Bio-
med Life Sci 2008;875:344-8.
21.
Phillips KA, Menard W. Olfactory reference syndrome: demographic
and clinical features of imagined body odor. Gen Hosp Psychiatry
2011;33:398-406.
22.
Attia EL, Marshall KG. Halitosis. Can Med Assoc J 1982;126:1281-5.
23.
Kida IA, Manyori C, Masalu JR. Prevalance and correlates of perceived
oral malodor among adolescents in Temeke district, Dar es Salaam. East
Afr J Public Health 2010;7:49-53.
24.
Falcão DP, Vieira CN, Batista de Amorim RF. Breaking paradigms: a new
definition for halitosis in the context of pseudo-halitosis and halitopho-
bia. J Breath Res 2012;6:017105.
25.
Tanaka M, Yamamoto Y, Kubaniwa M, et al. Contribution of periodon-
tal pathogens on tongue dorsa analyzed with real time PCR to oral ma-
lodor. Microbec Infect 2004;6:1078-83.
26.
Amano S, Kashimune S, Kurihara E, et al. The assesment of menthyl
mercaptan, an important clinical marker for the diagnosis of oral malo-
dor. J Dent 2004;32;555-9.
27.
Hashi K, Yamano Y, Mitsunaga A, et al. Gastrointestinal diseases and ha-
litosis: association of gastric Helicobacter pylori infection. Int Dent J
2002;52(Suppl3):207-11.
28.
Lee H, Kho HS, Chong JW, et al. Volatile sulfur compaints produced by
Helicobacter pylori. J Clin Gastroenterol 2006;40:421-6.
29.
Kasap E, Zeybel M, Yüceyar H. Halitosis (Ağız Kokusu). Güncel Gastro-
enteroloji 2009;13:72-6.
30.
Mc Namara TF, Alexander JF, Lee M. The role of microorganisms in the
production of oral malodur. Oral Surg Oral Med Oral Pathol 1972;34:41-
8.
31.
Yaegaki K, Sanada K. Biochemical and clinical factors influencing oral
malodor in periodontol patients. J Periodontol 1992;63:783-9.
32.
Kaizu T, Tsunoda M, Aoki H, Kimura K. Analysis of volatile sulphur com-
pounds in mouth air by gas chromatography. Bull Tokyo Dent Coll
1978;19:43-52.
33.
Serin E, Gümürdülü Y, Kayaselçuk F, et al. Halitosis in patients with He-
licobacter pylori-positive non-ulcer dyspepsia; an indication for eradi-
cation therapy? Eur J Intern Med 2003;14:45-8.
34.
Marshall B, Howat AJ, Wright PA. Oral fluid antibody detection in the di-
agnosis of Helicobacter pylori infection. J Med Microbiol 1999;48:1043-
6.
35.
Van Steenberghe D. Breath malodor a step-by-step approach. Quintes-
sence Books 1st ed. Copenhagen 2004.
36.
Rocha EM, Carvalho CR, Saad MJ, Velloso LA. The influence of ageing
on the insülin signalling system in rat lacrimal and salivary glands. Acta
Ophthalmol Scand 2003;81:639-45.
37.
Ermis B, Aslan T, Beder L, Unalacak M. A randomized placebo control-
led trial of mebendazole for halitosis. Arch Pediatr Adolesc Med
2002;156:995-6.
38.
Greenman J, Duffield J, Spencer P, et al. Study on the organoleptic in-
tensity scale for measuring oral malodor. J Dent Res 2004;83:81-5.
39.
Tonzetich J. Production and origin of oral malodor: A review of mecha-
nisms and methods of analysis. J Periodontol 1977;48:13-20.
40.
Rosenberg M, Kulkarni GV, Bosy A, McCulloch CA. Reproducibility and
sensitivity of oral malodor measurements with a portable sulphide mo-
nitor. J Dent Res 1991;70:1436-40.
41.
Miyazaki H, Arao M, Okamura K. Tentative classification of halitosis pa-
tients and its treatment needs. Niigata Dent J 1999; 29:11-5.
42.
Pedrazzi V, Sato S, de Mattos Mda G, et al. Tongue cleaning methods a
comperative clinical trial employing a tootbrush and a tongue scraper.
J Periodontol 2004;75:1009-12.
43.
Sreenivasan PK, Gittins E. Effects of low dose chlorhexidine mouthrin-
ses on oral bacteria and salivary microflora including those producing
hydrogen sulfide. Oral Microbiol Immunol 2004;19:309-13.
GG
211
44.
Dragonieri S, van der Schee MP, Massaro T, et al. An electronic nose dis-
tinguishes exhaled breath of patients with Malignant Pleural Mesothe-
lioma from controls. Lung Cancer 2012;75:326-31.
45.
Tanaka M, Anguri H, Nonaka A, et al. Clinical assessment of oral mala-
dor by the electronic nose system. J Dent Res 2004;83:317-21.
46.
Shinada K, Ueno M, Konishi C, et al. Effects of a mouthwash with chlo-
rine dioxide an oral malodor and salivary bacteria: a randomized place-
bo-controlled 7 day trial. Trials 2010;11:14.
47.
Horvath G, Andersson H, Paulsson G. Characteristic odour in the blo-
od reveals an ovarian carcinoma. BMC Cancer 2010;10:643.
48.
Pickel D, Manucy GP, Walker DB, et al. Evidence for canine olfactory de-
tection of melanoma. Appl/Anim Behav Sci 2004;89:107-16.
49.
Willis CM, Church SM, Guest CM, et al. Olfactory detection of human
bladder cancer by dogs: proof of principle study. BMJ 2004;329:712.
50.
McCulloch M, Jezierski T, Broffman M, et al. Diagnostic accuracy of ca-
nine scent detection in early-and late stage lung and breats cancers. In-
tegr Cancer Ther 2006;5;30-9.
51.
Gordon RT, Schatz CB, Myers LJ, et al. The use of canines in the detec-
tion of human cancers. J Altern Complement Med 2008;14:61-7.
Gülhane Askeri T›p Akademisinin 100. Y›l› (1998)
Zararl› Al›flkanl›klar (1990)
Kemoterapi Kongresi (1987)
spadis
Dostları ilə paylaş: |