AKTİF YAŞLANMA
“Aktif Yaşlanma Dersi sunusu”
© Bu Sunu’ya ait tüm Haklar Atlas Yayınevine aittir. Hiçbir şekilde üçüncü şahıslara verilemez
ÜNİTE 1: Sağlıklı ve Aktif Yaşlanma
SAĞLIKLI VE AKTİF YAŞLANMA
ARAŞTIRMA
Temel gerontoloji kavramları
Yaşlılık ve yaşlanmayla ilgili kavramlar
Yaşlanma süreci
Yaşlılıkta ortaya çıkan değişiklikler
Sağlıklı ve aktif yaşlanma ilkeleri
1. TEMEL GERONTOLOJİ KAVRAMLARI
• Yaşlılık, fizyolojik bir olgu olup kişilerin fiziki ve ruhi
güçlerini bir daha yerine gelmeyecek şekilde yavaş yavaş
kaybetme hâlidir. Yaşlılık, bireyin geçmişine dönük hâlen
yaşamın birtakım sorunlarını yaşadığı ve yaşam sürecini
tamamladığı bir dönemdir.
• Yaşlanma,
canlının
oluşumundan
yaşamın bitimine kadar devam eden bir
süreçtir.
• Çözülmenin, çökmenin ilk davranış
şekillerine dönüşün, bir gerilemenin
başladığı zamandır yaşlanma.
• Yaşamın temel gerçekliklerinden birisidir
yaşlanma. Genellikle insan yaşamının bebeklik,
çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık
dönemlerinden söz edilir.
•Yaşlanma, kişinin yalnız dış görünümünde değişiklik olarak
düşünülmemelidir.
•Kişiyi iç ve dış tüm varlığı ile bütün olarak düşünmek gerekmektedir.
•Yaşlanma; sıklıkla ağrılar, zihni durgunluklar, şaşkınlıklar olarak
hissedilen değişiklikler de meydana getirir.
•Topluma ait olamama ve izole edilme duyguları, içe dönme, vücut
fonksiyonlarındaki bozulmaların çıkardığı sorunlarla devamlı uğraşları
ortaya çıkarır.
•Birçoklarını intihara götürebilen bu ciddi ve heyecansal karışımları
ortadan kaldırmak için yaşlı kişiler, bu duygularıyla gerekli şekilde
uğraşmaya muhtaçtırlar.
GERONTOLOJİNİN TARİHÇESİ
•
Gerontoloji terimi ilk defa 1903’te Tıp dalında Nobel Ödülü alan
Rus asıllı bilim adamı Ilja Metschnikow (İlya Meçnikov)
kullanmıştır. 1930’lu yıllardan beri ABD ve Avrupa’da anabilim
dalı olarak çeşitli üniversitelerde okutulmaktadır.
• Gerontolojinin günümüzde çok önemsenmesinin başlıca
sebebi, sürekli uzayan yaşam süresine bağlı yaşlı nüfusun
artışıdır.
• Gerontoloji interdisipliner (disiplinler arası demektir, aynı anda
birden çok anabilim dalının inceleme alanına giren konular için
kullanılır.) bir bilim dalıdır, yani farklı bilim dallarında yaşlanma ve
yaşlılık incelenmektedir.
• Teorik çalışmaların yanı sıra Gerontoloji aynı zamanda
uygulamalı bir bilim koludur. Öncelikle yaşlıların yaşam
koşullarını iyileştirme hedefi takip edilmektedir. Yeni teknolojik
veya ekonomik gelişmeler, bu hedefe yaklaşabilmek açısından
birçok olanak sunmaktadır.
•Türkiye’de yaşlanma ve yaşlılığı sosyal bilimler bünyesinde tartışmaya
açan ilk Gerontoloji kürsüsü 2006 yılında Antalya Akdeniz
Üniversitesi'nde Prof. Dr. İsmail Tufan tarafından kurulmuştur, 2009
yılında ilk gerontoloji öğrencilerini kaydeden bölüm 2013 yılında
Türkiye'nin ilk mezun gerontologlarını ülkemiz yaşlılarına hizmet
etmek için kazandırmıştır.
•Gerontoloji programlarından mezun olan öğrenciler "Gerontolog"
ünvanı almaya hak kazanan kimselerdir.
Gerontoloji Bölümleri ülkemizde; İstanbul Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Fakültesi Gerontoloji Bölümü, Biruni Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Fakültesi Gerontoloji Bölümü, Yakın Doğu Üniversitesi
ağlık Bilimleri Fakültesi Gerontoloji Bölümü programları Lisans
öğrenimi veren önemli kuruluşlardır.
Ülkemizin ilk mezun gerontologları bu alanda yetiştirilen
gerontoloji öğrencilerine öncülük etmek, mezun gerontologların
yollarını açmak için çabalar göstermek ve gerontologların hep
birlikte tek çatı altında toplanarak başarılı işler yapabilmesini
sağlamak amacıyla 11.02.2016 tarihinde “Gerontologlar
Derneğini” kurmuşlardır.
GERONTOLOJİNİN TEMEL KAVRAMLARINI
•Gerontoloji yaşlanma olaylarının biyolojik, sosyolojik,
ekonomik ve çevresel bütün yönlerini bilimsel yöntemlerle
inceleyen bir bilimdir.
•Bilindiği gibi bir toplumda 65 yaş ve üstü bireylerin sayısının
toplam nüfus içinde aldığı payın düzeyine göre toplumlar
için “genç‐olgun‐yaşlı” tanımlamaları yapılabilmektedir.
•Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı yüzde 4’ten az ise
“genç nüfus”, yüzde 4‐6,9 arasında ise “olgun nüfus”, yüzde
7‐10 arasında ise “yaşlı nüfus”, yüzde 10’un üzerinde ise “çok
yaşlı nüfus” olarak tanımlanmaktadır.
•Dünya Sağlık Örgütü’nün her yıl 193
üye
ülkede
yaptığı
araştırma
sonuçlarına yer verdiği “Dünya Sağlık
İstatistikleri” raporuna göre 2007
yılında Türkiye’de hem erkeklerde
hem kadınlarda doğumda beklenen
yaşam süresinin 2000 yılından sonra
geçen sürede 4 yıl arttığı, bu rakamın
2000
yılında
kadınlarda
72,
erkeklerde
ise
67
olduğu
açıklanmaktadır.
•Araştırmada, doğumda beklenen
yaşam süresi en uzun olan kadınların
Japon, erkeklerin ise San Marinolu
oldukları, Japon kadınların ortalama
86 yıl, San Marinolu erkeklerin ise
ortalama
81
yıl
yaşadıkları
açıklanmaktadır.
•Akdeniz Üniversitesi Gerontoloji Bölümünce sürdürülen Geroatlas
projesine göre, Türkiye’de en uzun ömürlülerin Nazilli’de, en kısa
ömürlülerin ise Yozgat’ta olduğu ortaya çıkmıştır.
•Yozgat ve çevresinde 65‐75 yaş aralığında ölümlere daha sık
rastlandığı; 80‐90 ve üzeri yaş gruplarına çok yoğun rastlanmadığı
belirlenmiştir.
•Nazilli’de 2009 yılı itibariyle her 100 kişiden 23’ünün 60 yaş üzerinde
olduğu, 90 yaş üzerinde de 161 sağlıklı yaşlı bulunduğu açıklanmıştır.
•Bölgelerin yaşam sürelerine göre yapılan ölçümlerde en uzun
ömürlülerin Karadeniz Bölgesi'nde, en kısa ömürlülerin Güneydoğu ve
Doğu Anadolu Bölgesi'nde olduğu görülmüştür.
•2000‐2023 yılları arasında süren Geroatlas projesinin 2012 raporunda
ise en uzun ömürlülerin Nazilli’de, en kısa ömürlülerinde Tokat’ta
yaşadığı belirtilmektedir.
•2013 yılı TÜİK projeksiyonlarına göre doğuşta yaşam beklentisi 2023
yılında erkekler için 75,8, kadınlar için 80,2 olması tahmin
edilmektedir.
• Yaşlılık döneminde gerçekleştirilmesi gereken gelişimsel
görevlere
bakıldığında
yaşlı
bireylerin
sıklıkla
yaşayabileceği sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bu sorunları
aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür.
EKONOMİK SORUNLAR VE YOKSULLUK
•Emeklilik ile birlikte gelirin azalması bireylerin doktor ve
ilaç gibi sağlık harcamalarının arttığı bir döneme
rastlamaktadır. Bu konuda dikkate alınması gereken diğer
bir husus yaşlı yoksulluğunun yüzünün kadın yoksulluğu
olmasıdır.
•Türkiye’de son yıllarda kadının eğitim düzeyi ve işgücüne
katılma
oranları
yükselse
de
istenilen
düzeye
ulaşamamaktadır. Bu nedenle yaşlılık döneminde kadınlar
daha mağdur durumda yaşamaktadırlar.
PSİKO‐SOSYAL SORUNLAR
•Yaşlılık döneminde bireyin zihinsel yetenek ve
işlevlerindeki azalma ile birlikte davranışsal uyum
yeteneği de farklılaşmaktadır.
•Yaşlanma sürecinde sevilen birinin kaybı, kronik fiziksel
hastalıklar ve günlük yaşam aktivitelerinde dışa
bağımlılığın artması, sosyal destek kaybı gibi yoksunluklar,
kurum bakımına duyulan ihtiyaç kaygıyı artırmakta;
psikolojik ve sosyal sorunları beraberinde getirmektedir.
BİREYLERARASI İLİŞKİLER
•Çoğunlukla aile bireylerinin, akrabaların, çocuklar ve
torunların uzakta olması yaşlı bireyi yalnızlaştırmaktadır.
•Eşin kaybı yaşlı bireyler için önemli bir üzüntü ve çöküş
kaynağı olmaktadır.
SAĞLIK SORUNLARI
• Doğumda beklenen yaşam süresinin yükselmesi
ile birlikte Demans, Alzheimer gibi hastalıkların
görülme sıklığı da artmaktadır. Yaşlılıkta görülen
sağlık sorunları hem yaşlı bireyin bağımlılığını
artırmakta, hem de ileri sağlık sorunları
durumunda
yaşlısına
bakım
veren
aile
bireylerinin desteğe ihtiyaç duymasına neden
olmaktadır.
Yaşam amaçları, bireyin amaçları, istekleri
ve değerleri ile gelişir. Bu durum yaşam
boyunca devam eder.
Amaçların öncelikleri ve zamanlaması,
ilerleyen
yaşla birlikte değişir.
Yaşlılar için, uzun dönemli
amaçların yerini, kısa ve çabuk
gerçekleştirilebilecek,
erişilmesi kolay olanlar alır.
Bunlar, yaşlılar için basit ve
karmaşık
olmayan
karar
süreçlerini içerir.
Örneğin; seyahatler, kısa
tatiller,
akraba
ziyaretleri,
arkadaş toplantıları gibi anı
yaşamaya yönelik olan, yaşamı
köklü bir biçimde etkileyen
arzuların
değil,
huzur
ve
mutluluk
veren,
yorucu
olmayan amaçların
gerçekleştirilmesi istenir.
Yaşlı
bireylerin
yaşama
ilişkin
amaçları;
Başarılı toplumsal etkileşim ile
psikolojik refahın sağlanması,
Toplumsal uyumun korunması ve
sürdürülmesi,
Sağlık, yeterli ve dengeli beslenme
koşullarının sağlanması ile fizyolojik
refahın korunması ve sürdürülmesi,
Yaşam alanı ve ekonomik koşulların
iyileştirilmesi ile uygun bir çevre
yaratılması olarak sıralanmaktadır.
Yaşlıların yaşam kalitesini etkileyen
bireysel faktörler; bedensel gerileme,
fonksiyonel gerileme, mental gerileme,
zaman kullanımı ve toplumsal davranış
olarak sıralanabilir. Yaşlıların yaşam
kaliteleri,
bireysel
ve
çevresel
faktörlerden etkilenmektedir.
• Bireysel Faktörler;
birbirini izleyen bedensel, fonksiyonel ve mental
gerilemeler ile bunlara bağlı olarak zaman kullanımı ve toplumsal
davranışlarda gözlenen değişimleridir. Biyo‐fiziksel ve psikolojik
faktörlerle açıklanmaktadır.
• Bedensel gerileme:
Bireyin bedensel faaliyetlerindeki gerilemenin
nedeni, hücre kayıplarının yerine konamaması sonucunda
organların yenilenemeyişinin, sindirim, solunum ve dolaşım
sistemlerinde kapasite kaybına yol açarak bedensel gücü
zayıflatmasıdır.
• Fonksiyonel gerileme:
Bedensel gerilemelere bağlı olarak;
yatma‐oturma, kalkma, banyo yapma, giyinme, yemek yeme,
tuvalet ihtiyacını giderme ve hafif ev işleri olarak saptanan “temel”
yaşam aktiviteleri ile alışveriş, taşıtları kullanma vb. "araç” yaşam
aktivitelerinde dikkat çekici bir yavaşlama gözlenmesidir.
• Mental gerileme:
Zihinsel güç anlamlı bir kayba uğramamakla
birlikte, yavaşlamaktadır. Özellikle bedensel gerileme sonucunda
kan dolaşımında oluşan kapasite kaybı; algılama, hafıza, koşullanma,
düşünme, problem çözme, karar verme ve yaratıcılık gibi mental
etkinlikler ile bilişsel yetileri yavaşlatmaktadır.
Ayrıca biyolojik yaşlanma sonucunda yaşlıların çoğunda eklem
romatizması ve kireçlenme meydana gelmektedir. İnsanın biyolojik yaşı,
vücut yaşı olarak da ifade edilebilir.
Kişinin sağlık durumu, sosyal çevre, yaşanılan zaman ve mekâna göre
yaşlı insanların biyolojik kayıpları da birbirinden farklı olur. Yaşlılık, bireyin
zamanla olan ilişkisini yani dünya ile ve kendi öz tarihi ile olan ilişkisini
değişikliğe uğratır.
• Yaşlanma dengeli ilerlemez; bazı kişilerde
kronolojik yaşlanma bazı kişilerde biyolojik
yaşlanma önde gider.
• Ayrıca
insan
organizmasında
organların
yaşlanması birlikte ilerlemez.
• Bunların kişisel kullanımına ve yapılarına göre ayrı
ayrı yaşlanma ve yıpranma kronolojisi vardır.
• Zekâ, hafıza ve duygu gibi alanlarda fonksiyon
yitimi olarak ortaya çıkan, bunun yanı sıra
geçmişe özlem, geleceğe dair güvensizlik
duygusu,
kimi
zaman
da
önceden
gerçekleştirilemeyen idealler ve başarısızlıklar için
üzülme biçiminde ortaya çıkar.
• Bu bağlamda yaşlılığın insanın kendisini yaşlı
hissetmesi ve kabul etmesi ile yakın ilgisi olduğu
söylenebilir.
• Yaşlı:
Genel bir tanım vermek gerekirse yaşlı; somatik, biyolojik,
fizyolojik ve psikolojik yönden gerilemelere bağlı olarak profesyonel
etkinliğini sürdüremeyecek duruma gelen insanlara denir. Yaşlı
tanımında diğer bir kıstas de kronolojik yaşlanmadır.
• Gelişmiş ülkelerin önemli bir kısmında emeklilik yaşı olan 65 yaş,
yaşlılığın başlangıcı olarak kabul edilirken Birleşmiş Milletlerin yaşlılıkla
ilgili yayınladığı raporlarda 60 yaş kronolojik yaşlanma sınırı olarak
belirtilmektedir.
Birçok
ülkede
bireyin
günlük
yaşamındaki
işlevselliğinin azaldığı dilimler olarak yorumlanan 60 ya da 65 yaş,
sosyal imkânlardan ve sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanma ve
emeklilik açısından sınır olarak kabul edilmektedir. Dünya Sağlık
Örgütü' nün 1998 yılı raporuna göre kronolojik yaş sınıflandırması;
• 45 – 59 yaş arası orta yaş,
• 60 – 70 yaş arası yaşlılık,
• 75 – 89 yaş arası ileri yaşlılık,
• 90 yaş ve üzeri ise ihtiyarlık olarak belirtilmiştir.
• Yaşlılık: Zaman faktörüne bağlı olarak kişinin değişen
çevreye uyum sağlama kudreti ile organizmanın iç ve dış
etmenler arasında denge sağlama potansiyelinin azalması
ve böylece yaşlanma ile ölüm olasılığının yükselmesidir.
• Bir başka tanımla yaşlılık, normal fizyolojik bir olgu olup,
kişilerin fiziki ve ruhi güçlerini bir daha yerine gelmeyecek
şekilde yavaş yavaş kaybetme halidir.
• Yaşlanma: Yaşlanma, organizmanın geriye dönüşü
olmayan bir şekilde yıpranması, işlevlerinin bozulmaya
başlaması şeklinde tanımlanmaktadır. Yaşlanma, canlının
oluşumundan yaşamın bitimine kadar devam eden bir
süreçtir.
• Yaşlanma, çözülmenin, çökmenin ilk davranış şekillerine
dönüşün, bir gerilemenin başladığı zamandır. Yaşamın temel
gerçekliklerinden birisidir yaşlanma.
Genellikle insan yaşamının bebeklik, çocukluk,
gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerinden söz
edilir. Yaşlanma genellikle aile döngüsünün sekizinci
evresine rast gelir. Ancak yaşlanmanın ne zaman
başladığı ya da kime yaşlı denileceği kültüre ve
zamana göre değişebilmektedir.
Diğer bir deyişle yaşlanma dört aşamada ele
alınabilir. Bunlar:
Gelişme
Büyüme
Duraklama ve gerileme başlangıcı
Gerileme,
Yaşlanma
kişinin
yalnız
dış
görünümünde değişiklik olarak düşünülmemelidir.
•Yaşlanma, kişinin yalnız dış görünümünde değişiklik olarak
düşünülmemelidir. Kişiyi iç ve dış tüm varlığı ile bütün olarak düşünmek
gerekmektedir.
• Yaşlanma sıklıkla ağrılar, zihni durgunluklar, şaşkınlıklar olarak hissedilen
değişiklikler de meydana getirir. Topluma ait olamama ve izole edilme
duyguları, içe dönme, vücut fonksiyonları ile bu ciddi devamlı uğraşları
ortaya çıkarır, birçoklarını intihara götürebilen bu ciddi ve heyecansal
karışımları ortadan kaldırmak için yaşlı kişiler bu duygularıyla gerekli
şekilde uğraşılmaya muhtaçtırlar.
Yaşlılık, bireyin geçmişine dönük halen
yaşamın bir takım sorunlarını yaşadığı ve
yaşam sürecinin tamamladığı bir devredir.
Yaşlanma, çözülmenin, çökmenin ilk
davranış
şekillerine
dönüşün,
bir
gerilemenin başladığı zamandır.
• Ruhsal Yaşlanma:
Ruhsal yaşlanma, bireylerin
yaşlılık döneminde geçirdikleri davranış, uyum
ve mental fonksiyonlarındaki değişimlerini
tanımlar. Bireyin fizyolojik yaşlanmasına bağlı
olarak
sosyal
konumunun
ve
rollerinin
değişmesi
sonucu
ortaya
çıkan
uyum
bozukluğudur.
Kişinin kendini yaşlı bulmasına bağlı olarak
hayat görüşü ve yaşamının devam şeklinin
değişmesidir.
•Kimi yaşlılığı bir problem olarak algılamakta
kimi
yaşlılığa
karşı
olumlu
tutumlar
geliştirmektedir.
•Yaşlılığa karşı olumsuz yaklaşımı olan Cato
“Benim görüşüme göre yaşlı olmadan önce
zamanımı tamamlamayı tercih ederim." diyor.
•Yaşlılığı bir altın çağ olarak algılayanlardan
Joseph Choate, ise 70 - 80 yaş arasını gerçek
mutluluğun yaşandığı bir dönem olarak görür
ve “Bir an önce oraya varılmalı.” görüşünü ileri
sürer.
• Sosyal yaşlanma:
Bireylerin toplumun sosyal
yapısı içindeki rollerinin ve sosyal ilişkilerinin
yaşlanmayla birlikte değişmesidir. Kültürel
duruma ve sosyal özelliklere göre toplumdan
topluma değişen yaşlılık tanımıdır.
• Modern anlamda kişinin aktif çalışma
dönemini
tamamlayarak
sosyal
güvence
sisteminin katkısıyla ya da birikimleriyle yaşadığı
dönemin adıdır
.
•Yaşlılık göreceli bir kavramdır. Her yaşlının bir
biyolojik geçmişi, iş deneyimleri ve duygusal
yaşamı vardır. Ayrıca yaşlılık bir toplumdan
diğerine ve çağa göre de farklılık gösterir. Her
insanda yaşlanmakla ölmek arasında süren
mücadelede toplumsal ve kültürel etmenler
önemli rol oynar.
• Yaşlanma, bireysel bir değişim olarak kişinin
fiziksel ve ruhsal yönden gerilemesidir. Yaşlanma
bireysel olmakla birlikte toplumsal değerler ve
diğer etkenler toplumda yaşlı ve yaşlılığa verilen
değeri ve yeri belirlemektedir. Bu nedenle yaşlılık
sadece biyolojik bir olay olmayıp aynı zamanda
toplumsal ve kültürel bir olaydır.
• Patolojik Yaşlanma:
Patolojik yaşlanma, normal
biyolojik yaşlanma sürecinden ayrı olarak
hastalıklara bağlı yaşlanmadır.
• Genellikle dış faktörlerin etkisiyle meydana
gelen, normal yaşlanma süreci ile etkileşen
patolojik olaylar (beslenme, sağlık, diş bakımı
yetersizliği, aşırı beslenme, hareket eksikliği vb.)
bütününü kapsamaktadır.
•
İnsanlık tarihi boyunca yaşlanmayı durdurma ve
engellemeyi sağlayacak çalışmalar yapılmışsa da bu
biyolojik
süreci
geri
döndürmek
mümkün
olamamıştır. Yaşlanma canlı varlıkların bir işlevi
sayıldığına göre yaşlanmanın durdurulması, ebedi
gençliğin sürdürülmesi demek yaşamın ortadan
kaldırılması anlamına gelmektedir.
• Yaşlanmayı açıklamada hangi yollar denenirse
denensin yaşlanmayı durdurmak ya da tersine
çevirmek mümkün olamamaktadır. Günümüzde
yaşlanmayı yavaşlatma çalışmaları yapılmaktadır.
Yaşlılık ile ilgili gelişmeleri yakından izleyen
uzmanlar en çok ilgi gören konunun tedavi ve
kullanılan ilaçlar olduğunu söylüyorlar. Bir hastalık
olarak ele alınan yaşlılıkta tedavi mümkündür.
Ancak çeşitli doktorlarla iş birliği yapıp özenle
tedaviye devam etmek gerekmektedir.
Özellikle üzerinde durulması gereken konular;
genel yaşlanma, beyin yaşlanması ve hafıza,
cinsellikte yaşlanma, cilt yaşlanması ve sağlıklı yaşam
konularıdır.
Yaşlılık sorunu her şeyden önce tıbbi ve toplumsal
bir nitelik taşımaktadır.
Bu konuda var olan güçlükleri yenmek için
yaşlanmaya ilişkin koruyucu tıp konusuna daha da
önem verilmelidir.
Gerontolojinin ana sorunlarından biri yaşlanmanın
sebep olduğu değişimlerle hastalıktan kaynaklanan
değişimlerin nasıl ayırt edileceğidir.
Ekonomik yaşlanma:
Yaşlılık döneminde
özellikle emeklilik etkisiyle değişen gelir
düzeyinin bireyin yaşam şeklinde meydana
getirdiği değişikliklerdir. Ekonomik yaşlanma,
kişinin çalışma yaşamını sonlandırdıktan
sonraki yaşam sürecini belirtir.
•Bireyler yaşlandıkça daha az çalışmakta, üretmekte
ve
kazanmaktadırlar.
Emeklilik
sonrası
gelir
düzeyindeki düşüş, makineleşmenin ve hızlı nüfus
artışının yol açtığı istihdam sıkıntısı, ortaya çıkan sağlık
problemleri
nedeniyle
çalışma
yaşamından
uzaklaşma, hayat pahalılığı vb. nedenlerle yaşlılık
döneminde ekonomik sıkıntılar ve yoksullukla
karşılaşılabilmektedir.
•Azalan gelire uyum sağlayamama, daha önceki
ölçülere uygun yaşayamamanın verdiği sosyal ve
psikolojik baskı, sağlık, beslenme gibi alanlara yapılan
harcamaların artması, yetmeyen gelir nedeniyle
yakınlarından parasal yardım alma ve yakınlarına yük
olmanın getirdiği psikolojik baskılar çoğunlukla yaşlı
nüfusun karşılaştığı problemlerdir.
Yaşlı bireylerin emeklilik dönemlerinden hemen
önceki yıllarda gelirleri en yüksek düzeye
ulaşmakta, emeklilikten hemen sonra ise
azalmaya başlamaktadır. Yaşlıların tasarruflarının,
varlık birikimlerinin bulunması ve uzun vadeli
borçlarının azalması gerçek gelirlerinin yüksek
olduğunu düşündürebilir.
Ancak sağlık harcamaları ve barınma için ayrılan
miktarın yüksekliği, gelirlerinin beklenenden
yetersiz kalmasına ve pek çok yaşlının kentlerde
yoksulluk sınırının altında yaşamasına yol
açmaktadır.
Bu nedenle yaşlılar için sınırlı gelirin planlı harcanmasına ve gelirin akılcı
yönetimine ilişkin eğitim programlarına ihtiyaç vardır. Yaşlılık, beraberinde
kişinin toplum içinde etkili rollerini ve fonksiyonlarını kaybetmesine de neden
olmaktadır. Emeklilik ve beraberinde ortaya çıkan gelir azalması yaşlı bireyin
toplumsal statüsünü düşürmektedir. Bu ise onun topluma uyum sürecinde çeşitli
problemler yaşamasına ve yalnızlaşmasına neden olmaktadır.
Yalnızlık,
farklı
toplumlarda birçok yaşlının
yaşadığı
problemlerin
başında gelmektedir.
Bu da kişinin psikolojisinin
bozulmasına
neden
olmaktadır.
Bunun
için
yaşlıların
yaşamını değerli kılacak
sosyal çevreler ve mekânlar
oluşturulmalı ve bunların
sürdürülebilir
olmasına
özen gösterilmelidir.
Yaşlıların üretkenliği arttırılarak yaşlılara uygun aktiviteler ile
yaşlının sosyalleşmesi sağlanarak meşguliyet terapisi yapılmalıdır.
Kentlerde yönetimlerin yapacağı düzenlemelerle sosyal yardımlar
çeşitlendirilerek artırılabilir. Ayrıca mental ve fiziksel açıdan sağlıklı
bireyler için yan gelir sağlayıcı iş olanakları da yaratılmalıdır.
YAŞLANMA SÜRECİ
•Yaşlanma süreci doğumdan itibaren başlar ve hiç
ara vermeden devam eder.
• İnsanlar ancak 65 yaşından sonra bedenlerinin
ne kadar yaşlı göründüğü ve değiştiğiyle çok fazla
ilgilenmeye başlarlar.
65 yaşında olduğu halde 45 yaşında gösteren
insanlar olduğu gibi 65 yaşında olduğu halde 85
yaşında gösteren insanlar da vardır.
Bu tip farklılıklar insanların genetik yapıları,
özgeçmişleri ve beslenmeleri, egzersiz alışkanlıkları ve
yaşadıkları
sıkıntılardaki
büyük
farklılıklardan
kaynaklanır.
Yaşlanma sürecinde kalıtım, yaşam biçimi, iş,
beslenme alışkanlıkları, kronik hastalıklar, kişilik
özellikleri gibi bireysel özellikler etkili olmakla
birlikte 65 yaş yaşlılık sınırı olarak kabul
edilmektedir.
Yaşlanma sürecinde; genetik programlamaya
uygun olarak bireysel özellikler ve dış etkenlere
bağlı olarak değişiklikler meydana gelmektedir.
Hastalıklar, hava kirliliği ve güneş ışığı yaşlanma
sürecini etkileyen, azaltılması ya da kaçınılması
olanaklı olan dış etkenlerdir.
Multifaktöriyel bir süreç olan yaşlanma; yaşam
boyunca mikroskobik düzeyden makroskobik düzeye
geçmektedir.
Her ne kadar geçen zamana bağlı olarak fizyolojik
kayıpların ortaya çıkması bekleniyorsa da bu kayıpların
hızı bireyden bireye büyük değişiklik göstermektedir.
Genetik özellikler, yaşam tarzı, hastalıklar ve kişilerin
fizyolojik
başa
çıkma
yolları
yaşlanma
sürecini
etkilemektedir.
Yaşlanma sürecinde, zamana bağlı olarak ortaya çıkan
değişiklikler, normal koşullar altında fonksiyon kaybına
neden olmaz, ancak organ sistemlerinin rezervlerinde ve
homeostatik kontrolde bir azalma söz konusudur.
Bu nedenle vücudun çeşitli stres ve değişen koşullara
adaptasyonu azalmıştır.
• Yaşlılık döneminde derinin incelmesi ve
esnekliğini yitirmesi, boyun kısalması, kas
kuvvetinin azalması, kemiklerde kalsiyum
kaybına bağlı olarak kemik yoğunluğunun
azalması, görme ve işitmede problemler gibi çok
sayıda fizyolojik değişim gözlenmektedir.
•Yaşlılıkta görülen bu tür fizyolojik değişikliklere
“fizyolojik yaşlılık” veya “biyolojik yaşlılık”
denilmektedir.
• Fizyolojik değişimlerin yanı sıra çok sayıda
psikososyal
faktör
yaşlılık
dönemini
etkilemektedir.
Bu faktörler arasında ekonomik problemler, emeklilik, çocukların
evden ayrılması, yakınların kaybı ve sosyal rollerde azalma gibi
çeşitli yaşam olayları bulunmaktadır.
Bu tür yaşam olayları, değişim sonrası oluşan yeni duruma
adaptasyon gerektirir.
Adaptasyon sağlanamadığında uyum problemleri, umutsuzluk,
depresyon, sinirlilik ve kaygı gibi çeşitli psikolojik sorunlar
görülebilir.
• Genellikle vücudun yaşlanması ile birlikte işlevlerde etkinlik
yönünden gerilemeler görülür. Kas gücünde, dokunma duyusunda,
karanlığa uyumda, kalbin pompalama gücünde, mide asidi
salgılanmasında, akciğer vital kapasitesinde, böbrek glomerüler
filtrasyon oranında, periferik sinirlerdeki iletim hızında ve tiroit
hormonları salgılanmasında yaşlanma ile birlikte azalmalar olur.
Yaşlanma sürecinde görülen bazı yapısal değişikler şunlardır
• Vücut dokuları iskelet sistemi:
Mineral tuzlar, özellikle kalsiyum,
kemiklerden dokulara ve dolaşım sistemine geçer. Hücre
bölünmesi ve doku onarımı, hücre gelişmesi kapasitesi geriler.
• Dişler:
Çekilen dişler yenilenmez. Dişler dökülebilir. Ufak bir
çürükte dişetleri bozulur ve dişler iltihaplanır.
• Duyma:
Duyma tek ya da her iki kulakta yavaş yavaş azalır.
• Dolaşım:
Kan damarları daralır ve kanın akışını yavaşlatır. Isı ve
çeşitli etkinliklere uyum sağlama hızı azalır, uç noktalarda,
özellikle bacaklarda dolaşım daha da yavaşlar
.
• Sinir sistemi:
Duyu algılaması ve motor gücü azalır.
• Görme:
Göz merceğinde ve
gözdeki
kan
damarlarında
değişiklikler
oluşabilir.
Görme
değişiklikleri, herhangi bir etkinlik sırasında
oluşursa kişi duygusal tepki gösterebilir. Zayıf görme
nedeniyle daha kolay kaza olabilir. Kişi puslu ya da
kısıtlı görebilir. Glokoni ya da katarakt oluşabilir.
• Deri:
Diğer organların yaşlanması deriyi etkiler.
Dolaşım değişiklikleri kan miktarını azaltır ve duyu
ve motor uyarıların taşınmasını yavaşlatır. Bezlerin
etkinliklerinin azalması ve diğer yaşlanma öğeleri
saçın rengini, yapısını ve miktarını değiştirir. Kişi
soğuğa karşı duyarlıdır ve vücut ısısı genellikle
düşüktür.
Değerli Eğitimcilerimiz,
sunumların tamamına ulaşmak
için yayınevimiz ile irtibata
geçiniz.
Atlas Sağlık Yayınları
Gsm : 533 745 49 44
bilgi@asmlyayin.com
Dostları ilə paylaş: |