Hannah Arendt
Formasyon, Sürgün,
Totalitarizm
Anlama Denemeleri 1930-1954
Hazırlayan: J e r o m e K o h n
İngilizceden çeviren
İbrahim Yıldız
dipnot yayınları
İÇİNDEKİLER
Giriş I Jerome Kohn 9
" N e Kalıyor Geriye? Dil Kalıyor" G ü n t e r Gaus'la Söyleşi 38
Augustinus ve Protestanlık 66
Felsefe ve Sosyoloji 71
Sören Kierkegaard 92
Friedrich v o n G e n t z 99
Berlin Çevresi 108
Kadınlann Özgürleşmesi Üzerine 119
Franz Kafka: Bir Yeniden Değerlendirme 123
Yabancı Dillerde Y a y ı m l a n a n Gazetelerde Dış Meseleler 138
"Alman S o r u n u " n a Yaklaşımlar 171
Örgütlü Suç ve Evrensel Sorumluluk 190
Kâbus ve Kaçış 205
Felsefeci ve Tarihçi Olarak Dilthey 209
Faşist Bir Enternasyonalin T o h u m l a n 213
Hıristiyanlık ve D e v r i m 227
Güç Politikasının Zaferi 234
Artık Değil ve H e n ü z Değil 237
Varoluşçu Felsefe Nedir? 243
Fransız Varoluşçuluğu 275
Sağduyunun Fildişi Kulesi 283
C e h e n n e m İmgesi 287
Ulus 298
Kari Jaspers'e A r m a ğ a n 305
R a n d School Konferansı 311
D i n ve Aydınlar 325
Sosyal Bilim Teknikleri ve T o p l a m a Kamplarına
Dair İncelemeler 330
Nazi Rejiminin Süregelen Etkileri: Almanya'da D u r u m 350
Yumurtalar Seslerini Yükseltiyor 379
Hitler'in Sofrasında 397
İnsanlık ve Terör 412
A n l a m a ve Politika (Anlamaya İlişkin Zorluklar) 425
Totalitarizmin Doğası Üzerine 450
Tilki Heidegger 493
K o m ü n i z m i A n l a m a k 495
D i n ve Politika 501
Eski Komünistler 530
Eric Voegelin'e Yanıt 543
D ü ş ve Kâbus 554
Avrupa ve A t o m B o m b a s ı 565
Konformizm Tehlikesi 571
Yalan G e ç m i ş Felsefi D ü ş ü n c e d e Politikaya Duyulan İlgi 577
GİRİŞ
Jerome Kohn
Benim için önemli olan, anlamaktır. Bana göre yazmak bir
anlama arayışıdır, anlama sürecinin bir parçasıdır.
-'"Ne Kalıyor Geriye? Dil Kalıyor'"
"İlginç z a m a n l a r d a y a ş a m a k bir lanettir." Eski bir Çin atasözü
böyle der. H a n n a h Arendt, ö m r ü n ü n o kısacık son sekiz yılında,
ülke içinde en son yaşanan felaketi ya da uluslararası bir krizi tar
tışırken, bu sözü k e n d i n d e n b a ş k a k i m s e n i n d u y m a y a c a ğ ı bir
perdeden söylerdi. B u n u , atasözünün ironik anlamı apaçık orta-
daymış gibi, acı acı gülerek ya da dalgmlaşarak söylerdi: herhan
gi bir açıklamayı ne gerektiren ne de alımlayan bir tavırla. Gelge
ldim, buradaki paradoksal d u r u m d a n e t k i l e n m e m e k güçtü; bu
paradoks sadece atasözünün kendisinde değil, onu A r e n d f in ağ
zından dinlemekte yatıyordu: ç ü n k ü Arendt'in beşeri meselelere
olan adanmışlığı su g ö t ü r m e z bir ciddiyet taşıyordu. " B u kor
kunç yüzyılın" olaylarını öylesine b ü y ü k bir tutkuyla a n l a m a y a
çalıştı ki, bu tutumuyla, " h i ç de güzel o l m a y a n bu d ü n y a n ı n " açı
larıyla, " e n karanlık z a m a n l a r d a " bile, duygusallıktan u z a k ve
kaçamaksız yüzleşme yolunda, u z u n yıllar âlimlere, sanatçılara,
yazarlara, aydınlara, k a m u s a l figürlere ve eserinin diğer okurla
rına esin kaynağı oldu. Yukarıda tırnak içinde verilen sözler
onundur; bu sözlerden dolayıdır ki bugün, geriye d ö n ü p bakıl
dığında, o Ç i n atasözünün bu adamakıllı düşünceli ve özel ka-
10 |
Formasyon, Sürgün, Totalitarizm
dınla ilgili olarak tuhaf bir biçimde zihinlerde çok şey uyandırdı
ğı, hatta o n u n alametifarikası olduğu görülür.
H a n n a h Arendt (1906-1975) genelde siyaset felsefecisi olarak
bilinir; kendisi bu unvanı, siyaset felsefesinin savları ve temelle-
riyle birlikte, çoğunlukla reddetse bile. Arendt'in ne o l d u ğ u n u
söylemek zordur. Kimi y o r u m c u l a n n o n u n eserinin sosyolojik ve
tarihsel yönlerine, ldmilerininse edebi ve aslında şiirsel niteliğine
vurgu y a p m ı ş o l m a s m a rağmen, pek ç o k kişi o n u siyaset bilimci
olarak görmüş, Arendt de bu etiketi itiraz e t m e d e n yıllarca be
nimsemiştir. D a h a sonra, ü n e kavuştuğunda ve kendisinden yap
tığı işi tarif etmesi istendiğinde, işinin siyaset " k u r a m ı " ya da si
yasi " d ü ş ü n c e " o l d u ğ u n u söylemiştir iç rahatlığıyla. Haklı bir bi
çimde h e m değişimden y a n a bir liberal h e m de istikrar yanlısı bir
muhafazakâr olarak selamlanmış, a m a öte yandan, geçmişe ger
çekçi o l m a y a n bir özlemle baktığı ya da ütopik bir devrimci ol
duğu y ö n ü n d e eleştirilere uğramıştır. Bu değişik nitelemeler
(bunlara çok daha derinlikli nitelemeler de eklenebilir) b u n l a n di
le getirenlerin farklı ilgilerini yansıtmanın yanı sıra, Arendt hak
kında geleneksel akademik disiplinler ya da geleneksel politik
kategoriler bazında bir yargıya varmaya çalışan tarafsız okurun
yaşadığı samimi şaşkınlığa da işaret eder. Arendt'in siyaset ala
nını, ne başlangıçta ne de (belki de) hiçbir zaman, kişisel olarak
cazip bulmadığını g ö r m e k rahatsız edici olabilir: o n u n siyasi ey
leme ilişkin o olağanüstü kavrayışı, kendi sözleriyle ifade eder
sek, "siyasi eyleme d ı ş a n d a n b a k m a s ı n d a n " kaynaklanıyordu.
A n c a k şurası da tartışma götürmez bir gerçektir ki Arendt,
başından s o n u n a dek, kendisini karşı k o n u l a m a z bir biçimde, an
lama etkinliğine kaptırmıştı; sonsuz ve döngüsel bir nitelik taşı
yan bu zihinsel etkinliğin asıl önemi, Arendt'e göre, d o ğ u r d u ğ u
sonuçlardan çok sürecin kendisinde düğümleniyordu. Elbette ka
fasında pek ç o k fikir ve kanaat vardı; yeni a y n m l a r koyuyor, yeni
kavramlar getiriyor ve geleneksel siyasi düşüncenin o eski kate
gorilerini değiştiriyordu. Bunlar sonuçlardır ve bu s o n u ç l a n n
Giriş | 11
başkalarına yararlı olduğu kanıtlanmıştır. Fakat çoğu siyasi dü
şünürün aksine Arendt, esas olarak problemleri çözmekle ilgi
lenmedi; o bitip t ü k e n m e z anlama girişimleri o n u n açısından ha-
yaün kendisinden d a h a fazla "araçsal" değildi. Kavraması daha
güç olan şey ise şudur: anlama etkinliği, ona, içinde yaşadığı
dünyayla uzlaşma yolunda bir ölçü sağlıyordu. Başkalan da
onun anladığı şekilde a n l a m a y a başlarlarsa b u n d a n hoşnutluk
duyuyor, kendisini " e v i n d e " hissediyordu. Bu o n u n kendi dü
şüncelerini herhangi bir kimseye devretmek istediği ya da b u n u n
m ü m k ü n olduğuna inandığı anlamına gelmez. Bu, Arendt için
düpedüz saçma bir şey olurdu; zira o n u n açısından d ü ş ü n m e -
anlama, bir olaya a n l a m yükleme etkinliği-, kişinin tek b a s m a ve
özel olarak, kendisiyle meşgul olması demekti. Arendt örnek bir
yaşam sürdü, tekrar tekrar anlatılacak bir yaşam, fakat o n u n
dünyaya tuttuğu ışığı nihai olarak anlamanın biricik yolu Han-
nah Arendt'in kim olduğuna b a k m a k t a n geçmektedir.
Yirminci yüzyılın başında, dinle alışverişi olmayan köklü bir
Alman Yahudisi ailesine doğan H a n n a h Arendt müthiş derecede
zeki, değişik dallarda eğitim g ö r m ü ş biriydi; k a d i m ve zengin bir
kültürün mirasçısıydı (bu kültür belki de son kez Arendt'de so
m u t bir g ö r ü n ü m kazanmıştır). 1920'lerde esas olarak birbirine
zıt nitelikteki iki olay o n u n düşünce ve karakterinin gelişiminde
çok önemli bir rol oynadı. Birinci olay o n u n bir öğrenci olarak,
öncü varoluşçu felsefenin iki b ü y ü k düşünürüyle (Martin Hei-
degger ve Kari Jaspers) kurduğu ilişkiydi, ki bu ö m ü r boyu süren
bir bağlılığa evrilecekti. İkinci olaysa, A l m a n y a ' d a Nasyonal Sos
yalist hareketin konsolidasyonuydu.
Arendt'e göre, felsefedeki devrim (psikolojik anlamda içgöz-
lemsel olmayan) bir içe yönelişti, çünkü o n u n d ü ş ü n m e yetisi bir
önceki yüzyıldan miras kalmış doğal ve tarihsel dünyaların sis
tematik u s s a l l a ş t ı r m a l a r ı n d a n özgürleşmişti. Kendi deyimiyle
"felsefi bir şok" yaşamıştı: varoluş karşısında duyulan ve basit
meraktan kesinkes a y n l a n o çıplak hayret duygusu. Yaşadığı bu
12 |
Formasyon, Sürgün, Totalitarizm
şoktan y o ğ u n bir öz-düşünüm ya da kişinin kendi kendisiyle dü
ş ü n m e etkinliği doğdu; buysa o n u n açısından b u n d a n böyle bü
tün hakiki felsefi etkinliğin işareti olacaktır. Nitekim, Heidegger
ve Jaspers'in düşüncesinin içeriğine ek olarak, genç A r e n d f e, iç
sel bir m a n e v i alanın (maddi o l m a y a n ve g ö r ü n m e z bir alanın)
kapılan açıldı: Arendt bu alanda adeta tek başına yaşayabilmiştir.
Diğer hareket dış/görünür dünyada gerçekleşti; bu hareketin
radikal amacı, yüzyıllar b o y u evrilmiş olan sivil örgütlere ait yapı
ve k u r u m l a n değiştirmek değil, y o k etmekti. Arendt, siyasi açı
d a n devrimci olan bu hareketin büyümesini "gerçeklik ş o k u " di
ye anmıştir.
Arendt, zihnin öz-düşünüm içerisinde d ü n y a d a n elini eteğini
çekmesini ve N a s y o n a l Sosyalizmin yaklaşmasını a y n a y n yaşa
madı. O tarihlerde gençti; Almanya'yı terk e t m e ve daha özgür
bir ülkede eskisi gibi kendi uzmanlık alanlarında çalışmaya de
v a m e t m e imkânına sahip olan entelektüellerden değildi. Ne ki
entelektüel topluluğun kimi üyelerinin yükselen Nazizmin dal
gasıyla m ü c a d e l e etmeyi değil, hiç rahatsızlık d u y m a d a n bu dal
gaya b i n m e y i ya da bu akıntıdan kendilerini bütünüyle çekip çı
k a r m a m a y ı tercih etmeleri karşısında dehşete düştü. Entelektüel
lerin, kendilerini, hangi y ö n d e olursa olsun siyasi akımlara kap
tırma eğilimlerine d u y d u ğ u güvensizliği Arendt bir ö m ü r yanın
da taşıdı.
Arendt bir keresinde kendisinin " y a z a r " olarak doğmadığını
belirtmişti; yani " y a ş a m l a n n ı n en başından itibaren, ç o k genç
yaşlardan başlayarak, hangi işi y a p m a k istediklerini -bir yazar
mı, yoksa bir ressam mı o l a c a k l a n n ı - bilen kişilerden" olmadığı
nı anlatmak istemiştir. " T e s a d ü f e n " yazar olmuştur; "yirminci
yüzyılın olağanüstü olayları" onu tesadüfen yazar yapmıştır.*
Yazar olması bir tercih meselesi değildir, totalitarizmi anlamaya
ve değerlendirmeye çalışmaktan kendini alamamıştır. Bir başka
* Arendt bu sözleri 20 Mayıs 1964'te Ulusal Sanat ve Edebiyat Enstitüsü'deki
görevine başlarken düzenlenen törende yaptığı konuşmada söylemiştir.
Giriş | 13
deyişle, 1920'lerin sonu ve 1 9 3 0 ' l a n n başında, karışıklık içindeki
bir dünya, kaçınılmazcasına A r e n d f in zihnine toslamıştır (onun
zihinsel etkinliğini ise dünyadan çekilme koşulluyordu).
Arendt, daha sonra, böyle bir dünyada, Hitler gerçek anlam
da iktidara gelmeden ö n c e bile kendisinde " A l m a n Yahudiliğinin
akıbetine, ... [o] benzersiz fenomenin [ A r e n d f e ait o tarih ve kül
türün] sonuna ilişkin bir farkındalık oluştuğunu" söylemiştir
(bkz. Rahel Varnhagen, xvii). Nitekim Arendt, yüzyıllar b o y u Ya
hudi halkının başına bela olan ve Yahudilerin bir şekilde savuş
turduğu ve atlattığı anti-Semitizm formlanndan farklı olan bir
şeyin olup bittiğinin farkına vardı. (Daha sonraları Arendt anladı
ki, Nazi totalitarizmini diğer eski y o k etme biçimlerinden ayıran
şey, salt Avrupa Yahudilerinin m u a z z a m boyutlarda ortadan
kaldırılması değil, aynı z a m a n d a anti-Semitizmin genel bir ırkçı
ideolojinin veçhelerinden sadece biri olmasıydı da.)
Arendt'in siyasi düşüncesinin özgünlüğü şu olgudan kaynak
lanmaktadır: fenomen olarak o n a yeni ve emsalsiz gibi gelen şey,
aslında, o n u n düşünsel yaşamında daha öncesinde pek bir a n l a m
ifade etmeyen o sıradan d ü n y a d a şimdi olup biten şeylerdir. Ni
tekim siyasal alan o n u n için bir gerçeklik olmuştur: politikacılann
yönetme işini, iktidan kontrol edip kullanmayı, hedefler belirle
meyi ve bu hedeflere ulaşmak için araçlar formüle edip b u n l a n
yürürlüğe koymayı sürdürdükleri "siyaset" arenası olarak değil
sadece; aynı zamanda, iyi ya da kötü, yeniliklerin ortaya çıkabile
ceği, beşeri özgürlük ve tutsaklık koşullannın kendini duyumsat
tığı alan olarak da. Siyasi gerçeklik b u n d a n böyle, şu ya da bu şe
kilde, o n u n anlamayı amaçlayan girişimlerinin hepsini yönlendi
recektir - ö m r ü n ü n sonuna doğru, bu anlama çabasının kaynağı
olarak düşünme, arzu e t m e ve değerlendirme gibi düşünüm-
sel/zihinsel etkinliklere d ö n d ü ğ ü n d e bile, bu çabasında bir tav
sama olmayacaktır.
Arendt bir keresinde, "edebi bir biçim olarak denemenin, si
yasi düşüncedeki deneyimlerle doğal bir yakınlığı vardır, çünkü
14 |
Formasyon, Sürgün, Totalitarizm
siyasi düşünce de siyasi olayların edimselliğinden doğmaktadır,"
diye yazmıştır. Geçmişle Gelecek Arasında'mn önsözünde, devam
la, o kitapta yer alan denemelerin b ü t ü n l ü ğ ü n ü n "bir m ü z i k par
çasında olduğu gibi, aynı ya da ilgili ses perdeleriyle yazılan ar
dışık devinimlerin oluşturduğu b ü t ü n l ü k " o l d u ğ u n u söyler. Bu
sözler, kısmen, Arendt'in diğer kitaplannı da betimler; Totalita
rizmin Kaynakları, Karanlık Zamanlarda İnsanlar, Cumhuriyetin Bu
nalımları, ve d a h a az ölçüde o l m a k üzere, İnsanlığın Durumu, Dev
rim Üzerine ve Zihnin Yaşamı d e n e m e l e r d e n ve konferans metin
lerinden oluşan, b u n l a n n biçimlendirip ördüğü eserlerdir; bun
lar, ilk olarak dergilerde yayınlanmış ya da konferanslarda dinle
yicilerle b u l u ş m u ş olan çalışmalardır. Elinizdeki kitapta yer alan
d e n e m e l e r d e n biri hariç hepsi Arendt'in 1930-1954 d ö n e m i n e ait
y a y ı m l a n m a m ı ş ve d e r l e n m e m i ş yazılarından seçilmiştir. O n u n
yayımlamayı planladığı bir kitap değildir bu. Kitabın yapısı de
ğil, a m a sözcükleri Arendt'e aittir. D e n e m e l e r çoğunlukla krono
lojik sırayla birbirini izlemektedir, kitabın başlıca amacı da
Arendt'in düşüncesinin, yirmi dört yaşından kırk sekiz yaşına
dek, ne y ö n d e geliştiğini göstermektir.
Dostları ilə paylaş: |