cak bir aygıt, bir fütuhat [fetihler] avadanlığı, tutulacak yol, belli me-
tottur. Yaşayan kişi için yorumlamayı değiştirmeden ayırmak, yemeği
yiyip hazmetmemek, erkekliği-dişiliği olup sevmemek kadar anormal
bir durumdur. "Arpacı kumrusu gibi düşünmek" hiçbir senteze varma-
yan bilim kalpazanlığı yapmaktır
-
.
b) Gerçek Bilgin Hem Tarafsız, Hem Taraflıdır
Bilimde "Tarafsızlık", yalnız yorumlamada ve açıklamada Objektif
(nesnecil) ve Konkret (somut) olmakla sağlanır. Bu davranış olayları
"Aydınlatma" sırasında özellikle gözönünde tutulur.
Bilimde "Taraflı" olmak, değiştirme sırasında, insan olmaktan ve
insan kalmaktan başka bir şey değildir. Taraflılığın Türkçe'si, İnsan-
cıllık, insanca, insana göre olmaktır. İnsan, her şeyden önce Toplum-
cul bir yaratık olduğundan, Sınıfsız Toplumda "Topluma göre", Sınıflı
Toplumda "Sosyal Sınıfa göre" davranmak taraflılık olur. Ne denli bö-
bürlenirse böbürlensin, kimse bu gerçeğin dışında, Toplumüstü, İnsa-
nüstü bir canlı olamaz.
Yorumlama ile Değiştirmede hem taraflı, hem tarafsız olmak, ola-
ğanüstü somut ve objektif açıklamadan sonra, doğru yorumlanan
gidişi, proseyi, süreci insana yaraşırca ve yararca değiştirmek, yani
Topluma uygunca benimsetmek ile başarılır. Birbirine çelişik (zıt) yön-
lerde işleyen o iki tür çalışma yordamının birliği insan varlığının ve
düşüncesinin özünden gelir.
İnsanın maddecil ve anlamcıl emeği bir dünya ise, tarafsızlıkla
taraflılık, yapma ve zorlama olmadıkça, emek dünyamızın iki kutbu
gibidirler. Hiçbir vakit birbirlerinden ayrılamazlar. Ancak birlikte varo-
lurlar ve birlikte kavranıla'bilirler.
Öğreti için her iki kutbu ayrı ayrı gözden geçirirken, aralarında bulu-
nan o kopmaz iç bağı ve ayrılmazlığı bir an bile unutmamalıyız.
A) AYDINLATMA: TEORİ
(DİYALEKTİĞİN REALİSTÇE KULLANILIŞI)
Diyalektik Realizm (som gerçekçilik) şunu hiç unutmamakta top-
lanır: Dünyada ilk Hareket ve Değişiklik sırf düşüncemizin yaratığı
değildi.
DÜŞÜNCEYE GÜVENSİZLİK Mİ?
Bunu söylerken sakın Metafizik mantığın tek yanlı sapıtmasına dü-
şüp, her ne olursa olsun hep Düşünceyi hiçe saymayalım. O anda;
insanlıktan çıkmış, zekâ'nın yerine içgüdü'yü geçirmiş ve hayvanlaş-
mış oluruz. Tarihsel Maddeciliğin en büyük gerçekliğini: İnsanda her
davranışın önce düşünceyle plânlaştığını unutup Teoriyi sıfıra indir-
meye kalkışırız.
Değişiklik "sırf düşüncemizin yaratığı değildir" derken, kıyasıya Di-
yalektiği gözönünde tutmak zorundayız. Bu, düşünceyi hiçe saymak
değildir. Tam tersine, düşünce gibi nükleer bir enerji potansiyelini,
kendi bataryaları içinde disiplinleştirip tüm etkenlendirmektir. Sınıflı
Toplumun binlerce yıldan beri mantığımıza (kafa işleyişimize) yerleş-
tirdiği şey: Düşünceyi, sözde her şeyden üstün bir yaratıcı imiş gibi
gösterirken, gerçek olaylardan koparıp, sömürücü azınlık emrinde
bir korkuluk Tanrı kertesinde soysuzlaştırmaktır. İnsan düşüncesinin
değerini sıfıra indiren, insana düşünmeyi toptan yasaklayan, "Daha
ötesini düşünürsen kâfir olursun!" diye düşünme suçu uyduran ve
cezalandıran eğilim budur.
O egemen sınıfların, kendi düşünceleri dışında her düşünceyi bal-
talama metodu bir yana bırakılırsa, belirtmemiz gereken gerçeklik
şudur: Düşüncemiz dışında olaylar vardır, hatta "bizim" saydığımız
düşünceler bile, hem bizim dışımızda birer olaydırlar, hem bizim dı-
şımızdaki olayların ürünüdürler. Dış olaylara böylesine bağlı olan ve
kendisi de son duruşmada bir olay olan Düşünce bütün olaylarla kar-
şılıklı etki-tepki içinde ele alınmazsa, önce kendisi gerçek düşünce
olmaktan çıkar. Ona artık "Kuruntu" adı verilir.
Hele Sınıflı Toplumda, her kişi binbir anarşik esinti ve akım orta-
sında fırtınaya tutulmuş küçücük bir gemidir. Küçücük kişi gemisinin
kaptanı olan düşünce için, kendi gemisinden başkası önem taşıma-
yabilir. Bir an için, o tek kişi düşüncesinin egemen sınıfça ayarlanmış
ve piyasaya "en büyük düşünce" diye sürümü yapılmış bulunduğunu
gözönüne getirelim. Kişi düşüncesi çarçabuk "Hür düşünce" perdesi
ardında, Kuruntu'dan da ötede, bir sömürünün ve toplum düşmanı
zorbalığın ipek eldivenli demireli oluverir.
Bu açıdan, Dünyamızın kımıltısı düşüncemiz dışında vardır. Olay-
larda, kendi kuruntularımızın dilediği bir gidiş yokken, varmış gibi
göstermeyeceğiz. Olanı, nasılsa öylece gözden geçirmekle işe başla-
yacağız. Çünkü yalnız olaylar değil, tek tek kişilerin düşünceleri bile,
düşüncemiz dışından belirlenirler. Bu anlamda, olanlar düşüncemize
uymayabilir; düşüncemiz mutlak olaylara uymak zorundadır. Yoksa
sapıtırız.
İNSAN: TOPLUMCUL VE TARİHCİL BİR YARATIK
Olanları incelerken hiç mi kafamız işe karışmayacak? Bunu ancak
"Kafasız işgüzarlar" öne sürebilir. Elbet her işimize, hatta önce kafa-
mız karışacak; her davranışımızın plânını düşüncemiz yapacak. Bu
niçin ve nasıl olacak?
İnsanoğlu, tek başına düşünürken sanıverdiği gibi tek başına bir
varlık olmadı ve değildir. İnsan oldu olasıya Sosyal bir yaratıktır, de-
yince şunlar gözönüne gelir:
a) İnsan Toplum İçinde Yaşar
Bunda bilmeyecek ne var? denebilir. Ama, bilinmeyecek hiçbir
yanı bulunmayan o gerçeklik sık sık ve kolayca unutuluverir. Çünkü,
hele Sınıflı Toplumda, insanları teker teker avlamak egemen kurtların
pek işlerine geldiğinden, hep insanın Toplum yaratığı olduğunu unut-
turmak önerilir. İnsan maymundan yarattırılır, çamurdan yarattırılır,
cinden, şeytandan vb. yarattırılır amaç; tek Toplum yaratığı olduğu
gözden yitirilsin!
İnsan bir yol Toplum dışına atıldı mı, artık cöngül kaplânlarının
önüne atılan bir oğlak durumuna girmiştir. Nasıl olsa yalnız adamın
hakkından gelinir. İnsanın Toplum yaratığı oluş gerçekliğini unutturma
samanının altında bu fil tuzağı gizlenir. O tuzaktan kurtulmanın tek
yolu, her kişinin doğrudan doğruya Toplum yaşantısı ile var olduğunu
bir an [bile] unutmamaktır. Her insan, ancak ve yalnız, tüm öteki in-
sanların hepsiyle birden, Toplum adlı (İnsanlar + Şeyler + Düşünce-
ler) sentezi içinde karşılıklı etki-tepki yaparak hem düşüncesiyle, hem
davranışıyla yaşar. Yahut, yok olur.
b) İnsan Tarih İçinde Yaşar
Toplum, bugünkü insanlık ortamı değildir. İnsanoğlu yeryüzünde
oldu olalı Toplum vardır ve her şey gibi değişe gelmiş, değişe git-
Dostları ilə paylaş: |