158
aynı anlama gelen mutluluğa; bireye dair beklentilere önceldir. Moore’un maximinde
doğruluğun ve hakkın iyiliğe önceliği vardır.
441
Alan Gewirth, maximini şu şekilde ifade eder: “Hem kendinin, hem de
muhataplarının türsel haklarına göre davran” (Kendin kadar muhataplarının da türsel
haklarına göre davran).
442
Gewirth’ın liberal teorisi Kant’ın yolundan gider. Gewirth da
ahlâkın kişisel arzuların ve bir takım amaçların kölesi haline getirilemeyeceğini ileri
sürer. Ona göre ahlâk, rasyonel bir şekilde doğrulanmış, şartsız, objektif ve evrensel
olmalıdır. Gewirth, en üstün ahlâk ilkesini akla dayandırmaya çalışır; o, farklı ve rakip
kavramlar, amaçlar ve menfaatler arasında bir uzlaşma noktası bularak ahlâkı
gerekçelendirmeye çalışır. Gewirth, ahlâk ilkelerini test edebilecek veya en azından
onların oluşmasını sağlayacak bir ölçüt ortaya koyma çabasındadır. En yüksek ahlâk
ilkesi, rasyonel kavramlarla gerekçelendirilmelidir; çünkü “iyi” konusunda tarafsız bir
hakemin rolüne sahip çıkabilmesi için en yüksek ahlâk ilkesinin savunulabilir olması
gerekir. Bu şekilde bu ilke herhangi bir kontenjan arzu veya kontenjan olgu durumuna
öncelik vermediği için bir kişinin kabul etmiş olduğu herhangi bir iyi anlayışına üstün
olmalıdır.
443
Kontenjan arzu, bireysel talep ve beklentilerin; daha açık ifade ile duygusal
durumların ahlâka konu olmayacağının teknik bir ifadesidir. Duyguları ahlâka temel
yapan bir yaklaşım, kontenjan veya şartlıdır. O, inanç ve ilkelerin ortaya koyduğu bir
“iyi”yi değil (ki buna iyi demek zordur) asıl anlamıyla iyiye konu olan şeylerle ilgilenir:
iyi, somut bir şeydir; iyi, ortaya çıktığında memnuniyet meydana getiren şeydir. Oysa
burada bahsedilen iyi, ortaya çıkmayı beklemeyen, kendisi ile bir failin muhatap
olmaması durumunda dahi iyi olduğu iddia edilen türden bir inançtır.
Aynı durumu John Rawls ve David Gauthier örneklerinde de görürüz. Rawls, A
Theory of Justice
’da baştan sona, tıpkı bir adalet teorisinin herkese ait (public) bir adalet
düşüncesi olması gerektiğini söylediği gibi ahlâk teorilerinin de amacını, şahısların
ortak gerekçelendirmeleri olarak vurgular. Hatta kitabının ikinci bölümü bunun
üzerinedir. Rawls, herkese açık (public) bir adalet kavramı kurmaya çalışır. Böylece
uyulan farklı değerler arasında genel bir ahlâkî hayat için temel aranır.
444
Daha uygun
ifade ile değerlerin belirlediği bir ahlâkın yerine inançların belirlediği bir model ortaya
koyar. Rawls’ın bir maxim çabası da buradan kaynaklanır.
Rawls’ın maksimi, daha uzun ve karmaşık bir kuralla ortaya çıkar. O, öncelikle
ahlâkî inançları geçerli yapacak bir doğal durum istiaresine başvurur. Doğal durum, bize
441
Doğruluğun iyiliğe üstünlüğü konusunda bkz. Sandel, age., ss. 2, 7.
442
Gewirth, Reason and Morality, s. 135.
443
Age.
, s. 199.
444
Gaus, age., s. 21.
159
ahlâkî ilke, kural ve inançları nasıl belirlememiz gerektiği ile ilgili bazı ön ilkeler verir.
Rawls’ın ilkeleri şöyledir:
1. Özgürlük ilkesi: Her şahıs, herkese eşit özgürlük sistemi ile tutarlı olan eşit temel
özgürlükler sisteminin en kapsamlısına girme hakkına eşit olarak sahiptir.
2. Fark ilkesi: Toplumsal ve ekonomik eşitsizlikler, o şekilde ayarlanmalıdır ki bu
eşitsizlikler,
(a) Âdil tasarruf/paylaşım ilkesi (just savings principle) ile tutarlı biçimde en az
avantajlı durumda olanlara (the least advantages) en büyük yararı sağlamalıdır ve
(b) Bütün işler/memurluklar ve pozisyonlar, herkese hakça (fair) fırsat eşitliği
koşullarında açık olmalıdır.
445
Rawls, bunlara birinci üstünlük kuralı ve ikinci üstünlük kuralı adını verir.
Birinci üstünlük kuralı, özgürlük ilkesidir; ikinci üstünlük kuralı ise adaletin verimlilik
ve refahtan üstün olduğunu ifade eder (verimlilik ve refah, iyiyle/duyguyla ilgili
terimlerdir). Burada her ilke, bir azamîleştirme ölçütüdür. 2(a) oldukça dikkat çeker.
2(a), bir ahlâk kuralı ortaya koyulurken bu kuralın “en az avantajlı olanlara en büyük
yararı sağlayacak şekilde olması gerektiğini” söyleyerek bir ilkeye (eşitlik ilkesi), bir
eylemden sonra ortaya çıkacak durumdan daha fazla önem atfetmiştir. Rawls’ın
yaklaşımı, bu anlamda Kant ve Gewirth’ın maximlerinin farklı bir dille ifadesidir.
David Gauthier, Rawls’ın 2(a)’sına “maximin” ilkesi (en düşük olana en fazla
veya durumu en kötü olana en fazla) adını verir. Gauthier; Kant, Gewirth ve Rawls’ı
ahlâkı bireyler arası bir tarafsızlık düşüncesi üzerine inşa ettikleri yönünde eleştirir. Ona
göre bu yaklaşımlar, karşılıklı bireysel çıkarları gözetmeme konusunda eksiktir. O,
ahlâkı karşılıklı çıkar düşüncesi üzerine inşa etme niyetiyle yola çıkar.
446
Ancak
Gauthier’in zihninde de ahlâk, deontolojik bir niteliğe sahip olabilirdi. Ahlâkî
kurallardan bahsettiğimizde herkesin kendisini aynı mesafede hissettiği ve kurallar,
insanların başkalarının da kendisi gibi o kurala uyması konusundan emin olduğu bir
tarzda olmalıydı. Gauthier, ahlâkî karar almayı bir pazarlık (bargain) sorunu gibi gördü.
Bireyler, karşılıklı çıkarlarını korumak için her birinin menfaatini en iyi şekilde teminat
altına alacak şekilde bir karar alma mekanizması geliştirdiklerinde bireysel
beklentilerini göz ardı etmemiş olacaklardır. Gauthier’in maximi şu şekildedir:
“Pazarlık eden tarafların eşit rasyonelliği, tarafların karşı karşıya bulundukları riskten
dolayı durumu en iyi olana en az şeklinde bir nispî kabulü gerektirir.” Bu, en çok olana
en az (durumu en iyi olan) nispî kabul (minimax relative concession) ilkesidir.
447
Minimax ilkesi
(en yüksek olana en düşük veya durumu en iyi olana en az),
445
Rawls, age., s. 302.
446
M. Moore, age., ss. 82, 101.
447
Gauthier, age., ss. 152, 391. Gauthier, düşüncesini açıklamak için karmaşık birçok terim ve
tamlama kullanır. Bunları, kitabının belli bir yerinde de özetle verir. Bkz., Gauthier, age., ss. 143-
5.
Dostları ilə paylaş: |