123
davacı, tanık anlatımları, zabıta araştırması, nafaka, icra ve ceza dosyaları…gibi daha
bir çok ispat aracına başvurabilecektir.
489
Yer ve zaman gösterimli, somut olgu ya da olay içerikli ve görgüye dayanan
ve birbiriyle çelişmeyen tanık anlatımlarının önemli bir delil olduğu gerçeği herkes
tarafından bilinmekle birlikte, biz burada esas olarak eşler arasında görülen ve
görülmekte olan nafaka, nafaka artırım davaları ile nafakanın tahsiline ilişkin icra
dosyalarının ortak hayatın yeniden kurulamaması davalarındaki rolüne değinmek
istiyoruz. Zira eşlerden birinin sürekli ve düzenli olarak tedbir ya da yoksulluk
nafakası alması ve bu durumun da icra kayıtlarından kuşkuya mahal vermeyecek
şekilde anlaşılması halinde, evlilik birlikteliğinin devam ettiğine ilişkin tanık
anlatımlarına değer verilmeyecektir.
490
Eşlerden birinin birlikte yaşadığı ve ortak
hayatı yeniden kurduğu eşi için icra veznesine nafaka yatırması ve bu paranın diğer
eşçe alınması, hayatın olağan akışına uygunluk göstermeyeceğinden, hâkimin ilgili
nafaka ve icra dosyalarını getirerek gerekli incelemeyi yapması gerekir.
491
Davalı davacının iddia ettiği gibi, 3 yıldır bir araya gelmediklerini ve ortak
yaşamın yeniden kurulamadığını kabul veya ikrar ederse, bu beyan ile fiili ayrılık
vakıası ispat edilmiş sayılacak mıdır, yoksa TMK’nin 184/3 maddesi gözetilerek,
davacıdan söz konusu vakıayı delil ile ispat etmesi istenecek midir?
Bu konuda Yargıtay 2 HD ile Yargıtay HGK’nin içtihatları arasında farklılık
bulunmaktır. Şöyle ki, 2 HD kararlarına göre, fiili ayrılık olgusunun davacı tarafından
delil ile kanıtlanması gerekir. Y 2 HD’nin 23.09.1993 tarih ve 7098/8174 sayılı
kararında bu durum şöyle ifade edilmiştir: “Dava, Medeni Kanun’un 134/son (TMK.
Md. 166/son) maddesine dayanılarak açılmıştır. Cevap layihasında, davanın reddi
edilemediği takdirde hakimin boşanmaya karar vereceğini belirtmiştir(Bkz. Öztan,
(Değişiklikler), s. 135).
489
Ayrıntılı bilgi ve örnek Yargıtay kararları için bkz. Gençcan, s. 647 vd.
490
Y 2 HD, 24.1.2008, 5525-491: “Kocanın açtığı boşanma davası redle sonuçlanmış ve
20.12.2001’de kesinleşmiştir. Bu dosya ile kadına nafaka da takdir edilmiştir. Aradan üç yıl
geçtikten sonra bu dava 4.2.2005’te açılmıştır. Kadın tarafından reddedilen boşanma davasındaki
nafaka 10.1.2002’de icraya konulmuş, 3.9.2004 tarihine kadar nafaka tahsil edilmiş, takip devam
edilmiştir. İcra takibine ilişkin bu bilgiler karşısında davalı tanıklarının aksi yöndeki beyanlarına
değer verilemez…o halde davanın kabulü gerekirken reddi doğru olmamıştır.”(Gençcan, s. 652,
dn. 2344).
491
Gençcan, s. 653.
124
istenmiş, 9.3.1993 günlü duruşmada davalı vekili, “retle sonuçlanan boşanma
davasından sonra eşler bir araya gelmemişler” demiştir. Boşanma davasında ikrarın
kural olarak hakimi bağlayıcı olmadığı ve boşanma davasının delillerle kanıtlanması
gerektiği göz önüne alınmadan; davalı vekilinin ikrarının HUMK 151/son
maddesince davayı sonuçlandırıcı nitelikte bir ikrar olmadığı düşünülmeden
boşanmaya karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.”
492
Yargıtay HGK ise, fiili ayrılık olgusuna ilişkin davalının veya vekilinin ikrar
veya kabul beyanının hukuki sonuç doğuracağını benimseyerek, bu tür beyanları esas
olarak boşanmaya karar veren ilk derece mahkemesinin kararını onamıştır. Y HGK
15.3.1995 tarih, 2-26/171 sayılı kararına göre: “...Önce görülen şiddetli geçimsizlik
hukuksal nedenine dayalı boşanma davasında verilen red kararı 12.2.1991 tarihinde
kesinleşmiştir. Temyize konu dava ise redden itibaren ve 3 yıllık süre geçtikten sonra
25.2.1994 tarihinde açılmıştır. TMK’nin 134/son uygulamasında davanın kabul
edilebilmesi için yasanın amaçladığı biçimde üç yılı aşan bir süre içerisinde müşterek
hayatın yeniden kurulamaması, fiili ayrılık vakıasının gerçekleşmiş olması gerekir.
Taraflar arasında temyize konu davadan önce açılıp görülen ve redle sonuçlanan iki
boşanma davası ile üç nafaka davası mevcuttur. Bu dosyalar temyize konu davanın
muhakemesi aşamasında getirilmiş durumdadır. 28.3.1994 günlü duruşmada davalı
vekili açıkça “retle sonuçlanan boşanma davasından sonra eşler bir araya
gelmemişlerdir, takdir mahkemenindir” demiş ve beyanı duruşma tutanağına aynen
alınarak imzası ile teyit ettirilmiştir. Getirtilen, taraflar arasında önce görülüp
kesinleşmiş dava dosyaları içeriği ve fiili ayrılık vakıasına ilişkin olarak davalı
vekilinin aksi kanıtlanamayan beyanı karşısında TMK’nin 134/son maddesindeki
koşulların gerçekleştiğinin kabulü gerekir.”
493
Tutumlu,
494
redle sonuçlanan davanın kesinleşmesinden itibaren üç yıl
boyunca evlilik birliğinin yeniden kurulamadığı, eşlerin bir araya gelmediği
vakıasının her iki tarafça ifade ve kabul edilmesine rağmen, davacıyı delil ile ispata
zorlamanın TMK’nin 184/3. maddesinin şekli ve katı bir yorumu anlamına geleceğini
492
(KAZANCI BİLİŞİM, İÇTİHAT BANKASI).
493
(KAZANCI BİLİŞİM, İÇTİHAT BANKASI).
494
Tutumlu, s. 1096.
Dostları ilə paylaş: |