1582
* TAED
57
Hakan SARAÇ
Giriş
Günümüz dilbilim araştırmacıları geçmişten günümüze güncelliğini koruyan birtakım
dilbilim sorunlarının çözümü için çaba göstermektedir. Bu problemlerin çözümü için dilbilim
uzmanlarınca uygulanan dilbilimsel yöntemlerin yeterli olmaması farklı metotların bulunmasını
ve uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Bu da dilbilimde bazı alt disiplinlerin doğmasına, dilbilim
ve diğer sosyal bilim dalları (göstergebilim, halkbilim, mitoloji, psikoloji vs.) arasında ortak
çalışma ortamların doğmasına sebep olmuştur. İnsanın dil üzerindeki etki faktörleri, dilin
kültürle süregelen etkileşim sorunlarının aydınlatılması, kişinin bilincinde oluşan algıların dil
işaretlerinde nasıl yansıdığı, somutlaştığı ve korunduğu gibi önem arz eden soruların cevapları
dilbilimciler tarafından titizlikle araştırılmaktadır. Dilbilim sahasının genişlemesiyle birlikte
yeni terimlerin ortaya çıkışı da kaçınılmaz olmuştur. Bu terimlerden en dikkat çekici olanı, belli
bir halkın dünyayı ve çevresinde olan bitenleri tanımaya çalışmasıyla başlayan süreçle birlikte o
halkın fertlerinin dil bilincinde
1
uyanan algıların tümü olarak tanımlanan dil dünya görüşü
2
terimidir. Dünyadaki çalışmalara oranla dil dünya görüşü konulu araştırmalar ülkemiz
dilbiliminde henüz kendini yeterince gösterememiştir. Bu yüzden, çalışmada
dil dünya görüşü
teriminin doğuşuna, gelişimine ve önemine değinilecektir.
Dil dünya görüşü (
Ing. linguistic view of the World) terimi dilbiliminde kültürdilbilim,
budun dilbilim ve bilişsel dilbilimin sınırları içerisinde sıkça işlenen konulardan biridir.
Günümüz dilbiliminde dil dünya görüşü teması daha çok Alman, Amerikalı ve Rus
dilbilimcilerce incelenmektedir (bk. W. Von Humboldt, L. Weisberger, E. Sapir, B. Whorf,
N.D. Arutyunova, YU.N. Karaulov, V.V. Krasnıh, V.A. Maslova, B.A. Serebrennikov, V.H.
Teliya, S.M. Tolstaya, V.N. Toporov, T.V. Tsiv’yan, L.O. Cherneyko, YE.S. Yakovleva vb.).
Bu araştırmacılar çalışmaları ile dil dünya görüşü kavramının teorik olarak temellendirilmesine
ve gelişimine katkıda bulunmuşlardır.
Son dönem dilbilim çalışmalarında aktif bir şekilde incelenmesine rağmen, dil dünya
görüşü teriminin kuramsal temelleri Alman dilbilimci W. von Humboldt’un ve L. Weisberger’in
1
Kültürdilbilim, budun dilbilim, ruh dilbilim gibi alanlarda gerçekleştirmiş olduğu önemli çalışmalarla tanınan V.V.
Krasnıh “dil bilinci” (Rus. «Языковое сознание») terimini: “Kişinin konuşma hareketlerini şekillendiren psikolojik
ve dilbilimsel temel unsurları bünyesinde somutlaştıran ve yansıtan bir yapı” olarak tanımlamaktadır (Krasnıh, 2001,
s. 70). Dahası, dil ile düşünce yapısının beraber geçirmiş oldukları bilişsel süreç sonrası kişinin bilincinde meydana
gelen düşüncelerin dil işaretlerinde yansıması olayıdır.
2
Rus. «Языковая картина мира».
Rus ve Türk Dil Dünya Görüşünde “Dağ” Kavramı (Kültürdilbilimsel Analiz)
TAED
57* 1583
dilin içyapısı öğretisine ve Amerikalı dilbilimci E. Sapir ve B. Whorf’un 1920’li yıllarda ortaya
atmış oldukları dilsel görecelik hipotezine dayanmaktadır.
Kişinin yaşadığı çevreyi kendisinden başlayarak tanımasıyla dil bilincinde oluşan algı,
dilin düşünce yapısıyla geçirmiş olduğu zorlu bilişsel süreç dil işaretlerine yansımaktadır. Bu
süreçte dilin üstlenmiş olduğu rolü W. von Humboldt şu şekilde açıklamaktadır: “Dil, bir ulusun
ruhunun, karakterinin en ince özelliklerini ve bunların sınırları içerisinde gizli kalmış sırları
ifade edebilmektedir” (Humboldt, 2000, s. 69).
Bu yüzden, farklı etnik kökenlere sahip toplumların dilinde “gerçek”, farklı şekilde
yorumlanabilmektedir. Çünkü dilin herhangi bir halkın etnik ve kültürel yapısına bürünebilme
özelliği, farklı kültürlere mensup toplumların dil bilincinde algılanan “gerçeğin” farklı şekilde
yorumlanmasına neden olmaktadır.
Bir milletin kültürel, tarihsel veyahut sosyal yapısının tanınması o dilin yapısının
incelenmesiyle mümkündür. Çünkü “bir toplumun pek çok özellikleri, yaşayışı, gelenekleri,
dünya görüşü, yaşam felsefesi, inançları, bilim, teknik ve sanata katkıları o toplumun diline
yansır; bunlar da o toplumun dilinden izlenebilir” (Aksan, 2009, s. 13). Bu düşünceler,
dilbilimci Sapir ve Whorf’un 1920’li yıllarda dilbilimine kazandırmış olduğu “dilsel görecelik”
ilkesini desteklemektedir. Sapir ve Whorf’un hipotezlerinde savunduğu ilke, farklı dillerde
konuşan ve farklı kültürel değerlere sahip toplumların gerçeği birbirinden farklı bir şekilde
algılaması ve ana dilde yorumlamalarıydı. Bu bağlamda, çalışmada farklı kültür, tarih, coğrafya
ve dinî inançlara sahip Rus ve Türk halkının bir bakıma dünyayı farklı bir şekilde algıladıkları
ve bunun sonucu olarak bu algıların dile izdüşümünün birbirinden farklı sonuçlar verebileceği
düşünülmektedir. Evrensel düşüncelerin her iki ulusun ana dilinde var olabileceğini
söylenebilir.
Rus dilbilimci Y. S. Yakovleva, dil dünya görüşünü şu şekilde tanımlamaktadır:
“herhangi bir toplumun dilinde oluşan, kendine özgü olan gerçekle alakalı algıların şemasıdır”
(Yakovleva, 1996, s. 47).
1990’lü yıllarda Rus dilbilimci V.N. Teliya, sosyal bilimlerde “kültürdilbilimin”
3
bağımsız bir disiplin olarak ortaya çıkmasına ve teorik olarak temellendirilmesine büyük
katkıda bulunmuştur. V.N. Teliya, kendi çalışmalarında kalıplaşmış söz öbekleri özellikle de
3
Rus. «Лингвокультурология».