rabilirsin. Artık o kimseyi, bağışlanma ve cömertce
verilecek bir ecirle müjdele.”
mealindeki 11. ayetidir.
İsrâ Suresi’nin 25. ayetinde de Allah’a başvuran iyi
kimselerin bağışlanacağı belirtilmektedir.
Öte yandan Allah Teâlâ, kullarının işledikleri her-
hangi bir günahtan dolayı Allah’ın rahmetinden ümit
kesmemelerini, derhal o kötülükten sıyrılıp Allah’ın
bağışına sığınmalarını emretmiş ve Allah’a ortak
koşmanın dışında bütün günahların bağışlanabi-
leceğini bildirmiştir. Bu hususla ilgili olarak Zümer
Suresi’nin 53. ayetinde şöyle buyurulmuştur:
“De
ki, ey kendi nefisleri aleyhine aşırı giden kullarım!
Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah
bütün günahları bağışlar.”
Nisa Suresi’nin 48. aye-
tinde de Allah’a ortak koşmanın dışında diğer günah-
ların bağışlanacağı belirtilerek şöyle buyurulmuştur:
“Allah, kendisine ortak koşulmasını aslâ bağışlamaz.
Bundan başkasını, (günahları) dilediği kimse için
bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse büyük bir günah
(ile) iftira etmiş olur.”
Aynı surenin, benzeri ifadelerin
yer aldığı 116. ayetinde de şöyle buyurulmuştur:
“Al-
lah kendisine ortak koşulmasını elbette bağışlamaz.
Bundan başkasını dilediğine bağışlar. Allah’a ortak
koşan kimse derin bir sapıklığa sapmış olur.”
Bu ayet-i kerimelerde belirtildiği üzere Allah’a ortak
koşmanın dışında diğer günahları Allah’ın dilediği-
ne bağışlayacağını bilmek ve Allah’ın bağışlamayı
dilediği insanlardan olmanın yoluna girmek gerekir.
Allah Teâlâ’nın, şükür ve istiğfarda bulunan iman eh-
lini azap etmeyeceğini müjdeleyen ayet-i kerîmeleri
okuyup anlayarak şükür ve istiğfardan geri durma-
mak îcâp eder. Nisa Suresi’nin:
“Eğer siz iman eder
ve şükrederseniz, Allah size neden azap etsin? Allah
şükre karşılık veren ve her şeyi bilendir.” mealindeki
147. ayeti ile Enfal Suresi’nin: “Sen onların içinde
iken Allah, onlara azap edecek değildir ve onlar
mağfiret dilerlerken de Allah onlara azap edici değil-
dir.”
mealindeki 33. ayeti her müslümanın kulağına
küpe olmalıdır.
Bu inanç ve bilinçle kişi kim olursa olsun sürekli ken-
disi, ana-babası ve tüm yakınlarıyla gelmiş geçmiş
müminlerin tümüne Allah’tan rahmet ve mağfiret
dileğinde bulunmayı ihmal etmemelidir. Bu hususta
Hz. İbrahim Aleyhisselam’ın İbrahim Suresi’nin 41.
ayetinde yer alan:
“Ey Rabbimiz! (Amellerin) Hesap olunacağı gün beni,
ana-babamı ve müminleri bağışla.”
mealindeki dua-
sını dilinden düşürmeyecek şekilde devamlı okuma-
ya çalışmalıdır. Her namazın sonunda okuduğumuz
“Rabbenağfirlî velivâlideyye velil mü’minîne yevme
yekûmu-l hisâb.” duası bu duadır. Dikkat edileceği
üzere herkes kıldığı namazın sonunda bu duayı oku-
yarak kendisinin, ana-babasının ve bütün müminlerin
bağışlanmasını dilemektedir.
Ashâb-ı kirâmdan Abdullah bin Mes’ud şöyle demiş-
tir: Allah’ın kitabında (Kur’ân’da) iki ayet vardır ki, her
hangi bir kul günah işledikten sonra o ayetleri okur
ve Allah Teâlâ’dan mağfiret dilerse, Allah onu bağış-
lar. Bu ayetlerin biri Nisa Suresi’nin:
“Kim bir kötülük
yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah’dan
mağfiret dilerse, Allah’ı çok yarlıgayıcı ve esirgeyici
bulacaktır.”
mealindeki 110. ayeti, diğeri de Al-i İmran
Suresi’nin (yukarıda meali verilen) 135. ayetidir.
İstiğfarın müslümana sağladığı saadeti muhtelif ha-
dîs-i şerîflerinde beyan buyurarak ümmetine çokça
istiğfarda bulunmalarını tavsiye eden sevgili Pey-
gamberimiz (s.a.v.)’in, gayretimizi kamçılayan hadîs-
i şerîflerinden birkaçını buyurun birlikte okuyalım:
1-“Günahlarına karşılık Allah’dan af dilemeyi devamlı
huy edinenlere ulu Allah, her sıkıntı için bir kurtuluş
çaresi, her kederin arkasından bir rahata kavuşma
imkânı verir ve hiç ümit etmediği yerlerden rızkını
temin eder.”
2-“Allah’a andolsun ki; Ben günde yetmiş kereden
daha çok olmak üzere tevbe eder, Allah’dan beni af
etmesini dilerim.”
3-“Kişi günde yetmiş kere tevbe etse bile yine bu
konuda fazla ısrar etmiş sayılmaz.”
4-“Kim
‘estağfirullahe’l azîme’llezî lâ ilâhe illâ huve’l hayye’l
kayyûme ve etûbü ileyh’
yani ‘tüm varlığa hükmetme
gücünü elinde tutan, diri ve Allahlıkta başka bir orta-
ğı olmayan, yüce Allah’dan günahlarının affını diler,
tevbe ederim’ derse, onun yapmış olduğu (bütün
küçük günahlar) Allah tarafından affedilir.”
5-“Günahlardan affedilmenin en güzeli (Allah’ın ho-
şuna giden şekli):
‘Allahümme ente Rabbî lâ ilâhe illâ ente halaktenî
ve ene abdüke ve ene alâ ahdike ve va’dike meste-
ta’tü e’ûzü bike min şerri mâ sana’tü, Ebû’ü leke bi
ni’metike aleyye ve ebû’ü bi zenbî fağfirlî fe innehû
lâ yağfiru’z zünûbe illâ ente.’,
yani ‘Ey Allah’ım! Sen
benim Rabbimsin. Senden başka Allah yoktur. Beni
yaratan Sensin. Ben, Senin kulunum. Senin emrin ve
va’din üzerine gücümün yettiği kadar, yaptığım kötü-
lüklerden Sana sığınıyorum. Bana verdiğin nimetleri
ve yaptığım günahları itiraf ediyorum. Beni affeyle!..
Çünkü günahları ancak Sen affedersin.’ demendir.
Kim bu duayı samîmî bir imanla okuduğu günün ak-
şamından önce ölürse cennetliklerdendir. Ve kim bu
duayı samîmî bir imanla okuduğu gecenin sabahın-
dan önce ölürse cennetliklerdendir.”
Mealleri arz edilen ayet ve hadîslerde belirtilen ince-
lik ve yücelikleri dikkat ve dirâyetle düşünüp, Hak’tan
bağış dileme ve halkı bağışlama yönünde yol alma-
mız temennisiyle sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in
tavsiye ettiği istiğfar dualarını okumaya ömür boyu
devam ederek mağfiret-i Mennân’a mazhar olan
mutlu Müslümanlardan olmamızı niyaz ediyorum.
6
7
8
Bağışlama ve Bağışlanma ile
İstiğfarın İslam’daki Yeri
Hazırlayıp Hakkın rızası için
halkın hizmetine sunan
Dr. İbrahim Ateş
2 Kasım 2016
YOKSULLARA YARDIM
VE EĞİTİM VAKFI
“Derdinizi ve devasını bildireyim.
“Derdinizi ve devasını bildireyim.
Derdiniz, günahlar, devası da istiğfardır.”
Derdiniz, günahlar, devası da istiğfardır.”
Hadîs-i Şerîf
BAĞIŞLAMA VE BAĞIŞLANMA İLE
İSTİĞFÂRIN İSLAMDAKİ YERİ
Bağış ve barış, insanların ömür boyu arzuladığı, gör-
meyi ve ermeyi dilediği güzelliklerdendir. Benim de
çok sevdiğim sözcüklerden biri bağış, diğeri barıştır.
Çünkü insanların kendileri ve başkalarıyla barışık
olmaları, birbirini hoş görüp bağışlamaları, Allah’ın
da hoşlandığı bir haldir. Dolayısıyla Allah tarafın-
dan bağışlanmayı dileyenler, insanları bağışlamayı
denemelidirler. Tevbe ve istiğfar eden kullarının
günahlarını bağışlayacağını bildiren Allah Teâlâ’nın,
kullarının da birbirinin suçlarını bağışlamalarını iste-
diğini bilmelidirler. Yekdiğerine iyi dilek ve dualarda
bulunmanın önemini de unutmamalıdırlar.
İnsan yanılıp yanlış bir davranışta bulunabilir. Yan-
lışını düzeltme ve hatalı hareketlerine son verme
yönüne gitmesi gerekir. İyi niyetle uyarılması ve
davranışlarının düzeltilmesi için yapıcı yaklaşımlarda
bulunulması icap eder. Yanlışı yaymanın, pireyi deve
etmenin, küçük bir hatayı büyütmenin ve asgari bir
yanlışı abartıp ayyuka çıkarmanın anlamı yoktur.
Düşene tekme atmak değil, elinden tutmak gerekir.
Unutulmamalıdır ki, bağışlanmak suçlunun, bağışla-
mak da güçlünün işidir.
Kişi kim olursa olsun, “benim bağışlanacak bir suçum
yok. Dolayısıyla bağışlanmaya da ihtiyacım yok.” de-
memeli, ömür boyu her gün Allah’dan bağış dileyip
istiğfar etmelidir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in dahi her
gün 70 defa istiğfar ettiği unutulmamalıdır. İstiğfar
etmek; Allah’tan af dilemenin yanında, günaha ya-
naştırmamayı da istemektir.
Farkında olarak veya olmayarak, her gün bağış
dilememiz gereken bir çok hatalı hareket ve günah-
larımızın olduğunu düşünerek, günah kirlerinden
arınmak için bağış banyosuna girmeli ve tevbe suyu
ile yıkanmalıyız. Elimizden, dilimizden, gözümüzden,
gönlümüzden, kulağımızdan ve diğer uzuvlarımızdan
meydana gelen ve gelecek olan yanlış davranışların
doğuracağı kirlerden arınmanın yoluna girmeliyiz.
Düşünce, duygu ve davranışlarda aslolan, doğru,
düzgün, dengeli ve dirâyetli olmaktır. Ancak her
insan Yaradan’a ve yaratıklara karşı bazı davra-
nışlarında hatalı hareket edebilir. Hatanın farkında
olunca dönüş yapıp ona son vermesi, tekrarına
tevessül etmemesi ve yaptığı yanlıştan dolayı özür
dileyip, durumunu düzeltme cihetine gitmesi gerekir.
Bu husus, Kutsal Kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in En’am
Suresi’nin 54. ayetinde şöyle dikkatimize getirilmek-
tedir:
“Ayetlerimize inananlar sana geldiğinde onlara
deki: Selam size, Rabbiniz rahmet etmeyi kendisine
yazdı. Gerçek şu ki: Sizden kim bilmeyerek bir kötü-
lük yapar, sonra ardından tevbe edip de, kendisini
ıslah ederse, bilsin ki Allah çok bağışlayan, çok esir-
geyendir.”
Her müslüman bu ayet-i kerimeyi dikkatle okuyup,
Allah Teâlâ’nın kullarına karşı ne kadar lütufkâr, ne
kadar bağışlayıcı ve ne kadar merhametli olduğunu
öğrenip, O’na karşı edep ve saygıya mugâyyir olan
davranışlardan kaçınmalı, ömür boyu kullukta kaim,
iman ve ibâdette dâim olmanın gayreti içinde olmalı-
dır. İnsanlık îcabı nefsine uyup, yanlış bir davranışta
bulunması hâlinde derhal dönüş yaparak af ve mağfi-
ret dileğiyle Allah Teâlâ’nın bağışına sığınmalıdır.
Yaptıkları yanlışlıklardan sonra gönülden ve samîmî
bir nedâmet duygusuyla Allah’a dönüp günahlarının
bağışlanmasını dileyen kullarının tevbelerini kabul
edip, onları bağışlayacağını bildiren yüce Rabbimiz,
Kutsal Kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in 128 ayetinde
mağfiret kökenli kelimelerle bağışlanma ve bağışla-
ma konusunu dikkatimize getirmektedir. Ayrıca 91
ayette gafûr, 5 ayette gaffâr, 2 ayette de gâfir kelime-
leriyle Kendisinin bağışlayıcı olduğunu bildirmektedir.
Tevbe ve istiğfar edip bağışlanma dileğiyle Kendine
dönen kullarını bağışlayacağını, onlara bildirmesini
Hz. Peygamber (s.a.v.)’e emretmiştir. Bu ilahî emir
Hicr Suresi’nin 49. ayetinde şöyle vurgulanmıştır:
“(Resûlüm!) Kullarıma Benim çok bağışlayıcı ve pek
esirgeyici olduğumu haber ver.”
Lütfen bu ayeti dik-
katle ve defalarca okuyup anlamaya, üzerinde durup
düşünmeye ve yüce Rabbimizin bizlere karşı ne ka-
dar lütufkâr olduğunu kavramaya çalışalım. Bizlere
bu kadar lütufkâr, bağışı bol ve rahmeti sonsuz olan
yüce Rabbimize karşı edebe aykırı ve saygısız dav-
ranışlardan uzak duralım. Kur’ân-ı Kerîm’de mağfiret
kökenli kelimelerin yer aldığı yukarıda ifade edilen
128 ayeti dikkatle ve dirâyetle okuyarak bağışlama
ve bağışlanma ile ilgili ilahî îzâhı idrâk etmeye çalı-
şalım.
Bu cümleden olarak insanların bağışlaması ile Allah
Teâlâ’nın bağışlaması arasındaki farkı, günahları
kimin bağışlayabileceğini, kimlerin günahlarının
bağışlanacağını ve hangi günahların bağışlanıp,
hangilerinin bağışlanmayacağını öğrenmenin gayreti
içinde olalım.
Tabii ki insanların birbirini bağışlamaları ile Allah Te-
âlâ’nın kullarını bağışlaması aynı değildir. İnsanlar,
hemcinsleri tarafından kendilerine karşı yapılan hak-
sızlık, edepsizlik ve saygısızlık gibi hâl ve hareket-
leri cezalandırmayıp, tekrar etmemesi temennisiyle
onları affedip kusurlarını bağışlayabilirler. Öfkelerine
yenilmeyip, bu tür suçları işleyenleri bağışlamaları
da Allah ve insanlar katından hoş karşılanan bir
davranış olur. Bu hususla ilgili ayetlerden biri olan
Âl-i İmran Suresi’nin 133. ayetinde Allah tarafından
bağışlanacakları ve kendileri için genişliği göklerle
yer kadar olan cennetin hazırlandığı müjdelenen
takvâ sahiplerini tanıtan 134. ayeti kerîmesidir ki,
meali aynen şöyledir:
“O takvâ sahipleri, bollukta da
darlıkta da Allah için harcarlar. Öfkelerini yutarlar ve
insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulu-
nanları sever.”
Bu ayette öfkelerini yutup, insanları
affedenlerin takvâ sahibi cennet ehlinden oldukları
müjdelenmektedir.
Bu müjdeye mazhar olmak için Allah’ın kullarının ek-
sik davranışlarını affedip uygun bir ifadeyle bir daha
tekrar etmemesi hususunda uyarıda bulunmanın
onun için de, kendisi için de, toplumu için de güzel
ve yapıcı bir yaklaşım olduğunu ifade etmek isterim.
Bu vesîleyle Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in kulak-
larımıza küpe olmasını dilediğim şu hadîs-i şerîfini
sizlerle paylaşmak isterim:
“Kim bir müslümanın dün-
yadaki sıkıntılarından birini giderirse, Allah da onun
kıyamet günü sıkıntılarından birini giderir. Kim darda
kalmış birine kolaylık gösterirse, Allah da ona dünya
ve ahirette kolaylık gösterir. Kim bir müslümanın ku-
surunu gizlerse, Allah da onun dünya ve ahiretteki
kusurlarını örter. Kul, din kardeşine yardımcı olduğu
müddetçe Allah da ona yardımcı olmaya devam
eder.”
Müminlerin bazı güzel özelliklerinin beyan buyurul-
duğu Şûrâ Suresi’nin 37. ayetinde de:
“... Kızdıkları
zaman kusurları bağışlarlar.”
buyurulmaktadır. Bu
ayet-i kerîmenin dikkatle okunup incelendiğinde
de anlaşılacağı üzere insanların bağışlayacakları
şeyler, diğerleri tarafından kendilerine karşı işlenen
kusurlardır.
Günahların bağışlanması ise insanların yapacağı
bir iş olmayıp, Yüce Yaradan’ın yapacağı bir lütuf-
tur. Âl-i İmran Suresi’nin 135. ayetinde yer alan:
“...
Günahları Allah’dan başka kim bağışlayabilir ki?...”
mealindeki ilahî uyarı bu gerçeği dikkatimize getir-
mektedir. İslam dininde, hıristiyanlıktaki gibi günah
çıkarma olayı yoktur. Günahları kullar işlerler ama
onları ancak Allah bağışlar.
Kimlerin günahlarının bağışlanabileceğini öğrenmek
için Kur’ân-ı Kerîm’i incelediğimizde, bu hususla ilgili
ayetlerden, muttakî müminlerin yani Allah’a inanıp,
O’na karşı gelmekten sakınan insanların işledikleri
günahlardan pişmanlık duyarak, samîmiyetle tevbe
ve istiğfar edip, Allah’tan bağış dilemeleri hâlinde
günahlarının bağışlanacağını öğrenmekteyiz. Bu
gerçeği dikkatimize getiren ayetlerden biri Mülk Su-
resi’nin 13. ayetidir ki, bu ayetin meali aynen şöyledir:
“Doğrusu görünmediği halde Rablerinden korkanlara
onlara, bağışlanma ve büyük bir ecir vardır.”
Bir diğe-
ri de Yâsîn Suresi’nin:
“Sen ancak, Kur’an’a uyan ve
görmediği halde Rahmân’dan korkan kimseyi uya-
2
3
4
5