Ülkər ABUZƏROVA
180
havayı eklemiştir. İlk dönem fizikçisi olarak anılan Herakleitos (m.ö. 475)
ise yukarıdaki iki unsura ateşi eklemiş ve varolan her şeyin ana maddesinin
ateş olduğunu savunmuştur. Empedokles (m.ö. 430) ise sentezci bir yakla-
şımla bu unsurlara toprağı da ekleyerek ilkenin basit haldeki bu dört unsur-
dan oluğunu savunmuştur. Yine antikçağ doğabilimci filozoflardan Anaxa-
goras (m.ö. 428) ise varlığın çok küçük ve ezelî parçacıkları olduğunu dü-
şündüğü “spermuta”dan ve bu parçacıkların hareketini ve bir araya gelmesini
sağlayan ince ve akışkan madde olan “nous”tan bahsetmiştir.
7
Bu anlayış
maddenin kendi kendine hareket gücüne sahip olmadığını ortaya koymak-
tadır. Yine bu görüşe göre insan, açıkça kendi kendine hareket eden varlık
olduğuna göre, onda maddeden cins olarak-maddî olamayan, kendi kendine
hareket eden-farklı bir şeyin bulunması gerekmektedir. Bu anlayış daha
sonraki dönemlerde Gassendi, Descartes, Boyle gibi filozofların bedenin
ölümle çürümesinin, ruhun da çürümesi gerekmediğini savunmalarına zemin
hazırlamıştır.
Buraya kadar anlatılanlardan anlaşıldığı üzere antikçağ filozoflarının
terminolojilerinde bu gün kullanılan anlamda bir ruh anlayışı bulunmamak-
taydı. Zikredilen görüşlerinden ise onların ruhu, hareket ettirici bir güç ola-
rak gördükleri anlaşılmaktadır.
8
Kendinden önceki dönemin filozoflarının
görüşlerini değerlendiren yine eskiçağ Yunan filozoflarından Aristoteles
(m.ö. 322)’in terminolojisindeki ruh kavramının da bu günkü anlamda kulla-
nılan ruhu ifade etmediği düşünülmektedir.
9
Bununla birlikte Aristoteles’in
ruhu savunduğu anlayışı yaygındır.
10
Ona göre, ruh canlı varlıkları maddî
unsurlardan ayıran en belirgin özelliktir.
11
Her bedenin bir formu, kendine
özgü bir görünüşü olduğu gibi bir de ruhu vardır.
12
Ruhu bedenin formel
7
Konuyla ilgili geniş bilgil için bkz. Mahmut Kaya, a.g.md., DİA, XXVII, 302-304;
W. K. C. Guthrie, “Pre-Socratic Philosophy”,
The Encyclopedia of Philosophy,
III, 441-446; bu konuda ayrıca bkz. Frederick Copleston, A History of Philosophy:
Greece and Rome, New York 1962, I, 38-45.
8
Aristoteles, De Anima (On the Soul) (çev. Tancred Lawson), London 1986, s.130
vd.; ayrıca bkz. Frederick Copleston, a.g.e., I, 38 vd.
9
Mahmut Kaya, İslâm kaynakları ışığında Aristoteles ve felsefesi, İstanbul 1983, s.
180.
10
Mehmet Said Aydın, Din Felsefesi, Ankara 1992, s. 250.
11
Aristoteles, a.g.e., s. 126.
12
Aristoteles, a.g.e., s. 156 vd.
Ahiret İnancının Ontolojik Açıdan Temellendirilmesi
181
sebebi ve canlı cisimlerin cevheri
13
olarak gören Aristoteles’e göre ruh, ci-
sim olmayıp akıl gibi
14
ilâhî bir şeydir.
15
Başka bir ifadeyle ona göre cisim
olmayan ruh, cisimsiz de bulunamaz. İnsan bununla yaşar, hisseder ve dü-
şünür. Bu bakımdan o, madde değil bir çeşit formdur. Göze nazaran görme,
baltaya göre kesme ne ise bedene göre ruh odur.
16
Bilinen anlamda ruhun ölümsüzlüğünü kanıtlamaya çalışan ilk filozofun
Platon (m.ö. 347) olduğu kabul edilmektedir.
17
O, hocası Socrates’in ruhun
ölümsüzlüğü ile ilgili görüşlerini benimsemiş ve daha sistemli şekilde ele
almıştır. Platon, ruhun ölümsüzlüğünü ispat etmek için üç delil ileri sürer.
Bunlar, zıtların uyumu
18
, ruhun ezelîliği
19
ve ruhun formlara benzemesi
20
de-
lilleridir. Platon
21
başta olmakla Fârâbî (ö. 339/950), İbn Sînâ (ö. 428/1037)
ve Descartes (ö. 1650) gibi filozoflar tarafından savunulan ve mutlak ruh-be-
den ayrımını öngören bu öğretiye göre “ruh” bedenden farklı olarak basit ve
13
Aristoteles, a.g.e., s. 157.
14
Nitekim ona göre akıl, duyu gücünden farklı olarak bedenden ayrı olarak bulu-
nabilir ve o gayri maddî bir varlığa sahiptir. Aristoteles, a.g.e., s. 200-202.
15
Aristotle, Generation of Animals (çev. A. L. Peck), Cambridge 2000, s. 171.
16
Aristoteles, De Anima (On the Soul), s. 157; Aristoteles’in bu görüşünden onun
rûhu bedenin bir fonksiyonu olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Ali Durusoy, “İbn
Sînâ”, DİA, XX, 325; Bu da bu günkü anlamda materyalistik bir düşünce tarzı
olarak bilinen epifenomenalizm, fonksiyonalizm veya etkileşimcilik (interaction-
ism) gibi akımları çağrıştırmaktadır. Rûhun varlığını kabul etmeyen bu akımlar
ruh mefhumunun beyin, zihin, şuur, akıl gibi bedene bağlı maddî bir unsur
olduğunu benimsemiş ve bilinen anlamda ruhun varlığını inkar etmişlerdir. Onlara
göre beyin de beden gibi maddesel bir nesne olduğu için bedenin yokolmasıyla
birlikte o da yok olacaktır. Böylece onlar ölümden sonra her hangi bir hayat
inancını inkar etmişlerdir. Âhireti inkar edenlerin delilleri başlığı ele alınırken bu
akımlar üzerinde genişce durulacaktır.
17
John Hick, “Human Destiny: Immortality and Resurrection” Philosophy of Relig-
ion: toward a global perspective (ed. Gary E. Kessler), Belmont 1999, s. 344;
David Stewart, Exploring the Philosophy of Religion, Englewood Cliffs 1988, s.
333.
18
Plato, Phaedo (çev. Patrick Duncan), London 1928, s. 85-88.
19
Plato, a.g.e., s. 29-32, 36-40.
20
Plato, a.g.e., s. 40 vd.; Plato, Phaedrus and Letters VII and VIII (çev. Walter
Hamilton), London 1973, s. 48-49.
21
Platon’un yaptığı kesin ruh-beden ayırımı daha sonraki dönemlerde Descartes gibi
düşünürlerin dualsit anlayışlarının doğmasına sebep olmuştur. Mehmet Said Ay-
dın, a.g.e., s. 245.