2 4 0
ANALİTİK PSİKOLOJİ
Yazık ki, psikoloji o kadarla bitmiyor. Felsefeyle ilgisi azsa da, çoğu
gelişigüzel bir yaşantıyla kavranamayacak, deneysel olgularla uğraşmak
tadır. Bu kitapta, pratik psikolojinin din sorunuyla nasıl karşı karşıya
geldiğini anlatmaya çalışacağım. Ancak sorunun genişliği yüzünden, bu
işin üç konferansla olmayacağı bellidir, çünkü somut ayrıntıların gerekli
tanıtlanması, hem zaman ister, hem de açıklama. Birinci bölüm, pratik
psikoloji ve din sorununa bir giriş olacaktır. İkincisi bilinçdışı zihinde
gerçek dinsel fonksiyonun varlığını destekleyen olaylarla ilgilidir.
Üçiincüsüyse, bilinçdışı süreçler ve dinsel sembolizmle uğraşmaktadır.
Pek alışılmadık bir fikir ileri süreceğim için, dinleyicilerimin, temsil
ettiğim psikolojinin şu metodolojik görüş açısını iyi bilip bilmediklerini
bilmiyorum. Bu görüş açısı tamamiyle fenomenolojiktir, yani olaylarla,
yaşantılarla, kısacası olgularla ilgilidir. Bunların gerçek olması bir yargı
sonucu değil, birer olgu oluşlarındandır. Örneğin bakireyken doğum söz
konusu olduğunda, psikolojinin biricik ilgilendiği şey, ortada böyle bir
fikir olmasıdır, yoksa başka bir anlamda, bu fikrin doğru mu, yanlış mı
olduğuyla ilgilenmez. Var olduğuna göre, bu fikir, psikoloji açısından
gerçektir, Psikolojik varlık, fikir sadece bir tek kişiden çıktığı zaman
özneldir, bir toplumdan — kamu oyuyla— çıkmışsa nesnel olur.
Bu görüş, tabii bilimler görüşünün aynıdır. Zooloji nasıl ayrı ayrı
hayvan türleriyle uğraşıyorsa, psikoloji de fikirlerle ve ayrı ayrı zihin için-
dekileriyle uğraşmaktadır. Fil gerçektir, çünkü vardır. Oysa fil ne bir
sonuçtur, ne bir beyandır, ne de bir yaratıcının öznel yargısıdır. Bir
fenomendir. Ama biz, psişik olayların, isteğe, keyfe bağlı sonuçlar
olduğu, hatta insanı yaratanın icadı olduğu fikrine öyle alışmışız ki, psişe
ile içindekilerin kendi keyfi icadımızdan, ya da hemen hemen bir varsayış
ve yargının aldatıcı sonucundan başka şey olmadığını söyleyen
önyargıdan bir türlü kurtulamamaktayız. Gerçek şu ki, bazı fikirler hemen
hemen her yerde, her zaman var, üstelik, göçlere ve geleneklere bağlı
olmaksızın, durup dururken ortaya çıkmaktadırlar. Bunları yaratan birey
değildir, bunlar sadece bireyde çıkmaktadır ortaya, o kadar, hatta bireyin
bilincine kendilerini zorla kabul ettirmektedirler. Bu, Platon felsefesi
değil, deneyci psikolojidir.
BİLİNÇDIŞI ZlHNİN BAĞIMSIZLIĞI
241
Dünden söz ederken, başta, bu terimden anladığımı açıklamalıyım.
Lâtince religio1 kelimesinin ifade ettiği gibi, din, Rudolf Otto'nun isabet
le numinosum, dediği şeyin, dikkatle, inceden inceye gözetilmesidir, yani
herhangi bir istenç eylemi sonucu olmayan dinamik bir varlık veya sonuç
tur. Tersine, insan, nesnesini kavrar ve onu yönetir, o da, dinin, yaratıcı
sından çok, kurbanı olur. Nedeni ne olursa olsun Numinosum, öznenin
elinde olmayan bir durumdur. Dinsel öğretim ve kamu oyu, her yerde, bu
durumu bireyin dışında bir nedene bağlamaktadır. Numinosum, ya göze
görünen bir nesnenin niteliğidir, ya da bilinci acayip bir biçimde
değiştiren, görünmeyen bir varlığın etkisidir. Hiç olmazsa genellikle bu
böyledir.
Ama din kurallarını yerine getirme ve âyin sorunu ele alınınca bazı
istisnalar çıkıyor ortaya. Sırf Numinosum etkisini yaratmak için, ruh
çağırma, kurban kesme, tefekküre dalma ve başka yoga çalışmaları
insanın kendi kendine eziyet çektirmesi gibi türlü yollarla yapılan,
büyüsel nitelikte birçok âyin biçimlerine başvurulmaktadır. Ne var ki, bu
gibi törenlerden önce, daima dıştaki nesnel bir tanrısal nedene dinsel bir
inanç vardır. Örneğin, Katolik kilisesi, insanı kutsamak için, birtakım kut
sama törenleri yapmaktadır; ama bu eylem, tanrısalı, orada hazır bulun
ması için, büyüsel olduğuna şüphe olmayan bir yöntemle zorlamak
olacağından, mantiken, kimsenin kutsama eyleminde bulunması için
tanrısal yardımı zorlayamayacağı, bununla birlikte, tanrı, destekleyeceğini
düşünmeseydi kutlamaya yer vermeyeceğinden tanrısal bir kuruluş olan
kutsamada tanrının yine de ister istemez hazır bulunacağı söylenmektedir.
Din bana, religio teriminin başlangıçtaki anlamıyla açıklanabilecek,
insan zihninin özel bir davranışı gibi geliyor, yani «kudretler» diye bili
nen, ruh, cin, tanrı, yasa, fikir, ülkü gibi bazı dinamik öğelerin ya da
insanın dünyasında, dikkate alınmaya değer, güçlü, tehlikeli, yardımcı
öğelerin, ya da tapılacak ve sevilecek derecede ulu, güzel ve anlamlı
öğelerin dikkate alınması ve gözetilmesidir. Belli bir amaç peşinde olan
biri için günlük dilde «amacına taparcasına bağlı» deriz; William James
bir bilimcinin çoğu zaman inancı olmadığını, ama davranışının dinsel
olduğunu söyler.
1 Religio: Latince din anlam ına gelir.
2 42
a n a l i t i k
p s ik o l o j i
«Din» kelimesinden anladığımın bir inanç olmadığını açıkça belirt
mek istiyorum. Bununla birlikte, başlangıcında her itikadın numinosum
yaşantısına, öte yandan, kesin olarak yaşanmış bir numinosum’a olan
bağlılık, güven ve inanca, pistis'e2 ve bunu izleyen bilinç değişimine
dayandığı gerçek: Paul'ün, Hıristiyan olması bunun güzel bir örneğidir.
«Din»in, numinosum yaşantısıyla değişmiş bir bilince özgü bir davranışı
ifade ettiği söylenebilir.
Mezhepler esas dinse] yaşantının kurallar halinde derlenmiş ve
dogma3 durumuna getirilmiş biçimleridir. Yaşantının içindekiler kutsal
laştırılmış, genellikle bükülmez, çoğu zaman inceden inceye işlenmiş,
donmuş bir yapı durumuna getirilmiştir. Yaşantının egzersizi ve tekrarı
bir âyin ve değişmez bir kuruluş olmuştur. Bu, ille de cansız bir taşlaşma
olmayabilir. Tersine, değişmesi için hayati bir ihtiyaç duyulmaksızın,
çağlar boyunca, milyonlarca kimsenin dinsel yaşantı biçimi olabilmiştir.
Katolik kilisesi, her ne kadar çoğu zaman bir çeşit sıkılıkla suçlandırılmış-
sa da, kilise, yine de dogmanın kendi hayatı olduğunu ve bu yüzden
değişim ve gelişim geçirebileceğini kabul etmektedir. Dogmaların sayısı
bile sınırsız olup, zamanla artırılabilir. Bununla birlikte, bütün değişim ve
gelişimler, ilk yaşanan gerçeklerin çerçevesiyle sınırlanmış olup, belli bir
dogmatik unsur ve duygusal değer saklar içinde, Protestanlık bile — ki
dogmatik gelenekten ve derlenmiş âyin yönteminden tamamiyle özgür
gibi görünür— dört yüzden fazla mezhebe ayrılmıştır. Hıristiyan olmak
ve Tanrı, insanlık için eziyet çeken İsa'da belirmiştir inancı çerçevesi
içinde ifadesini bulmak zorundadır. Budist ve Müslüman fikir ve duygu
ların katılmayacağı, ya da boyutları genişletilemeyecek, içinde belli şeyler
olan kesin bir çerçevedir bu. Sadece Buda, Muhammed, Konfüçyüs,
Zerdüşt değildir dinsel fenomeni temsil eden, aynı zamanda Mitras, Attis,
Kibele, Mani, Hermes ve birçok yabancı Tapınma biçimleri tarafından da
temsil edilmektedir. Psikolog, bilimsel olarak davrandığı için, her bir
inancın biricik ve sonsuz gerçek olduğu savını bir yana bırakmak zorun
dadır. Bakışını dinsel sorunun insansı yanına çevirmesi gerektir, çünkü
inançlar ne duruma sokulmuş olursa olsun o, esas dinsel yaşantıyla ilgi
lidir.
2 Pistis: Y unanca İN A N Ç anlam ına gelir.
3 D ogm a: H er lürlü inceleme ve Eleştirm enin üstünde tutulan, gözü kapalı inanı
lan fikir (T.D .K . Sözlü£U).
Dostları ilə paylaş: |