Carl gustav jung



Yüklə 3,33 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə68/138
tarix18.06.2018
ölçüsü3,33 Mb.
#49331
1   ...   64   65   66   67   68   69   70   71   ...   138

ÇAĞDAŞ İNSANIN RUHSAL SORUNU

207


ıııak için ilkin kokuşmuş bataklığı kurutmamız gerek.  Bu pis  işe ancak 

Freud  gibi  bir  ülkücü  ömrünü  adayabilirdi.  Psikolojimiz  burada 

başlıyor.  Bizler  için  de  ruhsal  yaşamın  gerçekleriyle  tanışmamız, 

ancak  bu  uçtan  başlayabilirdi:  Bize  itici  gelen,  görmek  istemediğimiz 

şeylerden.  A ncak  ruh,  yalnızca  kötü  ve  değersiz  nesnelerden 

oluşsaydı,  dünyada hiçbir güç,  onu  çekici  bulmaya  zorlayamazdı  nor­

mal  bir  insanı.  Herkesin,  teosofide  esef  edilecek  üstünkörülükten, 

Freud’çu  psikolojideyse  duyum culuktan  başka  şey  görmemesi,  bu 

akımların,  yakında utandırıcı  bir biçimde  sona ereceğini  göstermekte. 

Güçlerinin,  ruhsal  yaşamın  yarattığı  büyüden  ileri  geldiğini  gözden 

kaçırıyorlar.  Bunların  uyardığı aşırı  ilginin  başka anlatım  yolları  bula­

cağı  kesin;  ancak,  yerlerine  daha  iyi  bir  şey  konmadıkça,  bu  kalıplar 

içinde kendilerini belli edecekleri de kesin. Boş inanç ve sapıklık ne de 

olsa  aynı  şey.  Bunlar,  yeni  ve  daha  olgun  biçimler  doğuracak  ilkel 

aşamalar.

İster  zihinsel,  ister  ahlâksal,  ister  estetik  açıdan  olsun,  Batının 

ruhsal  yaşamının  dip  akıntılarının  pek  iç  açıcı  bir  görünümü  yok. 

Çevremize  anıt  gibi  bir  dünya  diktik  ve  eşsiz  bir  enerjiyle  köle  gibi 

çalıştık uğruna.  Onun bu denli görkemli oluşu, kendi yaradılışımızdaki 

görkemi  dışımıza  çıkardığımızdan;  içimize  baktığımızda,  karşılaştı­

ğımız,  ister istemez  yetersiz  ve  yakışıksız.

Biliyorum,  bunu  derken,  genel  bir bilinç  gelişimi  için fazla acele 

ediyorum.  Ruhsal  yaşamın  bu  olgularına  herkesin  bakışları  işlemiş 

değil  henüz.  Batılılar,  bu  olguları  anlama  yolunda;  anlaşılabilecek 

nedenlerden  dolayı  da,  buna  karşı  canla  başla  ayak  diriyorlar. 

Spengler’in  kötümserliğinin  de  payı  yok  değil  bunda,  ancak  yalnızca 

akademik çevrelere özgü  bu.  Psikolojik görüş açısından, haksız olarak 

kişisel  yaşam  bölgesine  ayak basm ak demek  bu, dolayısıyla da kişisel 

direnm eler  ve  yadsım alar  olacaktır.  Bu  direnm eleri  anlamsız 

bulduğum  yok,  tersine,  bu  direnmelerde  bizi  yoklukla  tehdit  eden 

tehlikeye  karşı  sağlıklı  bir  tepki  var.  Görecelik baş  ve  son  ilke  olarak 

benim senildi  m i,  yıkıcı  etkisi  oluyor.  Ruhun  iç  kapayıcı  dip 

akıntılarına dikkat çekmem, kötümser bir uyarıda bulunmak için değil; 

bilinçdışının, yalnızca hasta değil,  aynı  zamanda tehlikeli  yanı  olsa da,




208

ANALİTİK PSİKOLOJİ

sağlıklı, yapıcı  zihinler için de güçlü bir çekiciliği olduğunu belirtmek 

istiyorum.  Ruhsal  derinlikler  doğanın  kendidir;  doğa  ise  yaratıcı 

yaşamdır.  Doğanın,  yaptığı  şeyi  aynı  zamanda yıktığı  da gerçek,  ama 

yıktığını  yeniden  yaptığı  da  gerçek.  Çağdaş  görecelikçe  yıkılan  ne 

varsa  şu  görülen  dünyada,  ruh,  onların  eşdeğerlisini  yaratacaktır. 

İlkin,  karanlık ve  iğrenç şeylere giden yolun ötesini göremiyoruz, ama 

bu  görüntüye  katlanmayan  insandan  ne  ışık  çıkar,  ne  güzellik.  Işık, 

karanlıktan  doğar,  güneşse,  insan  özlemini  gerçekleştirsin,  ya  da 

korkularını  yatıştırsın  diye  gökte  durmamıştır  henüz.  Anquetil  du 

P erron’un örneği,  ruhsal  yaşamın  karanlığa gömüldükten  sonra da sağ 

kaldığını  gösterm iyor mu?  Çin,  Avrupa biliminin  ve  teknolojinin ken­

disini yıkıma götürdüğünün farkında değil  pek.  Eh, bizlerin de Doğunun 

gizli, manevi  etkisinden  yıkılacağımıza inanmamız için bir neden yok.

Biz  teknik  üstünlüğümüzle  Doğunun  madde  dünyasını  altüst 

ederken,  Doğunun  da  manevi  üstünlüğüyle  bizim  ruhsal  dünyamızı 

kargaşaya  saldığını  unutuyor  muyum  ne?  Biz  Doğuyu  dışardan 

ezerken,  onun  bizi  içten  ele  geçirebileceği  düşüncesi  hiç  gelmiyor 

aklımıza.  Böyle  bir  düşünce  saçma  gibi  görünüyor,  çünkü,  yalnızca 

maddesel  nedensellik  ilintilerini  görebiliyoruz  ve  Orta  Sınıfımızın 

zihinsel  şaşkınlığının  sorum luluğunu  M ax  M üller,  Odenberg, 

Neumann,  Deussen,  Wilhelm  ile  onlar  gibilere  nasıl  yükleyebileceği­

miz!  anlayamıyoruz.  Rom a  İmparatorluğu  örneği  ne  anlatıyor  bize? 

Roma  A nadolu’yu  aldıktan  sonra,  Asyalı  oldu,  Avrupa  bile  A sya’nın 

etkisinde  kaldı.  Bugün  de  durum  aynı.  K ilikya’dan,  Roma ordusunun 

dini,  M itra  inançları  geldi  ve  Mısırdan,  tâ  sislerle  kaplı  Britanya’ya 

dek  uzandı.  Hıristiyanlık  da A sya’dan  gelme değil  mi?

Batı teosofisinin, Doğuya amatörce bir öykünmeden başka bir şey 

olmadığını  henüz  açıkça  kavramış  değiliz.  Astroloji  bizi  yeniden  sar­

maya  başladı,  oysa  Doğunun  günlük  ekmeğidir  astroloji.  V iyana’dan 

ve  İngiltere’den  kaynaklanan  cinsel  yaşam  incelemelerimiz,  bu  konu­

daki  Hint öğretilerinden  ileri değil,  ne  ilerisi!  Geri.  Bilim  bin yıl önce­

ki  Doğu  metinlerinin göreceliğini  bize  tanıtırken,  Batıda yeni  yeni  ele 

alınm aya  başlayan  insan  davranışının  tamamiyle  dış  nedenlerle  belir­

lenemeyeceği  düşüncesi,  Çin  biliminin  temelini  oluşturuyor.  Richard




ÇAĞDAŞ tNSANIN RUHSAL SORUNU

209


VVilhelm’in  bana  anlattığına  göre,  analitik  psikolojinin  keşfettiği  bazı 

karm aşık  konular  eski  Çin  m etinlerinde  açıkça  anlatılıyormuş; 

psikanalizin  kendi,  ve  onun  doğurduğu  düşünce  akımları  — ki  bu 

kesinlikle  bir  Batı  gelişimidir—   çok  eskilerden  gelen  bu  Doğudaki- 

lerin yanında pek yaya kalırmış.  Psikanalizle Yoga arasındaki paralel­

likleri  Oskar A.H.Schmitz çizmiş  bulunuyor.

Teosofistlerin tuhaf bir düşüncesi 

var: 

Onlara göre, Himalayalar- 

da mı, Tibette mi,  bir yerde,  kurulup oturan  kimi Mahatmalar,  dünya­

daki  her  zihni  etkiliyor,  ya da  yönetiyormuş.  Doğunun,  sağlam  kafalı 



A vrupalIlar 

üzerinde, büyüye inancı sayesinde yarattığı etki öyle güçlü 

ki,  aklı  başı  yerinde  birçok  AvrupalI,  kendi  düşüncelerinin  hiçbir 

geçerli  yanı  olmadığını,  öte  yandan,  söylediğim  her  iyi  sözün,  benim 

farkında  olm adığım   bir  biçim de,  M ahatm aların  etkisi  sonucu 

doğduğunu söylüyorlar.  Batıda dolaşan  ve  şaşmaz bir inançla inanılan 

bu M ahatm alar mitosu da,  her mitos gibi önemli psikolojik bir gerçeği 

yansıtmaktadır.  Bugün  uğradığımız  manevi  bir değişikliğin  temelinde 

Doğunun  yattığı  doğru  gibi.  Ancak  bu  Doğu,  M ahatmalarla  dolu  bir 

manastır değil, bir bakım a kendi  içimizde yatan bir Doğu.  Yeni  ruhsal 

kalıplar  yaşamımızın  derinliklerinden  yükselecektir.  Aryen  ırkından 

gelen  insanın  sınırsız yırtıcılık tutkusunu  yatıştırmaya  yardımı  dokun­

abilecek  olan  ruhsal  güçlerin  ifadeleri  olacaktır.9  Doğuda tehlikeli  bir 

Kiyetizm ’e 10 dönüşen yaşam ın daralmasına benzer bir şey belki  de bu; 

ruhun  istekleri,  toplumsal  yaşamın  zorunlulukları  kadar  buyurucu 

olduğu zaman insan varoluşunun eriştiği şu dengelilik belki de. Ne  var 

ki,  Bu  Amerikalılaşma çağında böyle  bir  umuttan  henüz  uzağız,  bana 

yeni m anevî bir çağın eşiğinde-yiz gibi geliyor yalnızca. Peygamberlik 

taslamak  istemiyorum,  am a  tedirginlik  döneminden  doğan  bir  huzur 

özlemi,  ya  da  güvensizlikten  oluşan  bir  güven  özlemi  üzerinde  dur­

madan,  çağdaş  insanın  m anevi  sorununun  ana  çizgilerini  çizemem. 

Yeni yaşam biçimleri, sırf dileklerden ya da ülkülerimizin gereksinim­

lerinden  değil,  yokluktan  ve sıkıntıdan  kaynaklanır.

9  1928’de  yazılan  bu  sözlerin,  sonradan  nasıl  doğru çıktığını  gördük. 



(Ç ev.)

10 


K iyetizm   (Quetism):  H ıristiyan  gizem ciliği,  Tilrkçede  sekincilik  adıyla  anılır. 

Her  türlü  eylem den  el  etek  çekerek  düşünceyle  sükuna  kavuşm ayı  öneren  Kiyetizm, 

XVII.  y y .'d a  kurulm uş  gizem ci  bir H ıristiyan  tarikatıdır.



Yüklə 3,33 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   64   65   66   67   68   69   70   71   ...   138




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə