Demokratik Modernite



Yüklə 26,73 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə10/89
tarix21.06.2018
ölçüsü26,73 Kb.
#50576
növüYazı
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   89

22
Barış, Demokratik Çözüm 
ve Demokratik Ulus İnşası
Türk-Kürt ilişkileri kavimsel ve devletsel 
bağlamda ele alınırken iki toplumun yoğun-
laştığı coğrafyalar arasında tarih boyunca sıkı 
jeo-politik ve jeo-stratejik yaklaşımları da be-
lirleyen yoğun kültürel alışverişler yaşanmak-
tadır. Günceli, şimdiyi de belirleyen bu ilişkiler 
ancak bütünsel bir yaklaşımla doğru çözüm-
lenebilir. İktidar ve devlet sorunsalıyla daha 
çok karşılaşan Kürt hiyerarşik üst tabakası, ta-
rih boyunca ağırlıklı olarak kaderini nispi bir 
özerklik temelinde hep kendisinden daha güçlü 
olan iktidarlara ve devletlere bağlamıştır. Kürt 
toplumuna özgü bağımsız iktidar ve devlet sis-
temleri peşinde pek koşmamıştır. Tarihsel ve 
toplumsal koşullar nedeniyle bu yönde bir giri-
şim çıkarlarına uygun düşmemiştir. Türklerle 
geçen yaklaşık son bin yıllık tarihi de bu temel-
de değerlendirmiştir. Gönüllü olarak Selçuklu 
Sultanı Alparslan’la birlikte zafere eriştirdikleri 
Malazgirt Savaşıyla Anadolu ve Mezopotam-
ya coğrafyasında İslâmî temelde yeni bir ikti-
dar ve devlet paylaşımını gerçekleştirmişlerdir. 
Her iki coğrafyadan kaynaklanan jeo-politik 
ve jeo-stratejik gerçekler, iki kavmin üst taba-
kası arasında İslâmî iktidar ve devlet paylaşı-
mını zorunlu kılmıştır. Halkların bu iktidar 
ve devlet paylaşımında pek çıkarları olmasa da, 
iktidar ve devletin ortak çatısı altında yaşamayı 
sık sık direnişle karşılasalar da, ortak yaşamın 
gerekleri ve dönemin din ve mezhep savaşları 
nedeniyle bir arada yaşamaktan geri kalmamış-
lardır. Türk kavimsel üst hiyerarşisiyle Kürt üst 
tabakasının yaşadığı bu ortaklık hep gönüllülük 
temelinde olmuştur. Kürdistan’ın fethi diye bir 
olgu Türk fetih geleneğinde pek yoktur. Zaman 
zaman yapılan fetih seferleri ancak Kürt önde 
gelenlerinin katkılarıyla olmuştur. Dolayısıyla 
bu tip seferlere de fetih denilemez. 
Türk-Kürt ilişkilerindeki bu tarihsel ger-
çeklik, günümüzde Kürt sorununun çözümü 
açısından tüm derinliğiyle anlaşılmak duru-
mundadır. Tarihin bu ilişkilerdeki ana kavşak-
ları olan Osmanlı İmparatorluğu’nun Yavuz 
Sultan Selim ile Doğu’ya açılım politikalarında 
(1512-1521), Sultan Abdülhamit dönemindeki 
(1876-1909) Hamidiye Alaylarının teşkilinde, 
Osmanlıların İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin 
oldu-bittisiyle katıldığı Birinci Dünya Sava-
şında ve devamında, en önemlisi de Mustafa 
Kemal önderliğinde geliştirilen modern Ulu-
sal Kurtuluş Savaşında bu gerçeklik hem esas 
alınmış hem de sonuçta belirleyici olmuştur. 
Cumhuriyet’in demokratik temelinin inkarı 
anlamına gelen 15 Şubat 1925 komplosuyla bu 
tarihsel ve coğrafi iktidar ve devlette ortaklaşa 
ve gönüllü temsil ilk defa sona erdirilmeye ça-
lışılmıştır. ... Bu komplonun geliştirilmesinde 
dönemin kapitalist hegemon gücü olan İngiliz 
İmparatorluğu’nun Cumhuriyet’i etnik ayrıştır-
maya tabi tutma, böylelikle petrol bölgesi olan 
Musul-Kerkük’ü (Irak Kürdistan’ını) hâkimiye-
ti altına alma hesapları belirleyici rol oynamış-
tır. İngiltere’nin minimum Cumhuriyet veya 
ulus-devlet projesi, dünya genelinde olduğu gibi 
Ortadoğu’da da, Anadolu ve Mezopotamya coğ-
rafyasında da başarılı olmuştur. Hem toplumsal 
hem de devletsel olarak bölünen Ortadoğu’nun 
tüm kültürel güçleri, halkları, hatta devletleri 
bu politikayla büyük güç kaybına uğramış, sü-
rekli parçalanıp aralarında çatışmaya girerek 
zayıflamış, dolayısıyla İngiliz hegemonyası ba-
şarıyla geliştirilmiştir. 
Cumhuriyet’in anti-Kürtleştirilmesi gele-
neksel ittifakı bozmuş, Kürtler tümüyle sistem-
den dışlanmıştır. Kürt üst tabakasının önüne 
konulan proje, Kürtlükten ve Kürt kimliğinden 
vazgeçme karşılığında birer Türk birey-yurttaşı 
olarak varlıklarını koruyabilecekleri temel il-
kesine dayanır. Hatta daha da ileriye gidilerek, 
sistemde güç kazanma ve yükselme yolunun, 
Kürtlüğün inkâr ve imhasına karşılık, Beyaz 
Türklüğün yüceltilmesi ve geliştirilmesinden 
geçtiği belletilir. Cumhuriyet’te varlık sahibi ol-
manın ‘tunç kanunu’ böyle formüle edilir. Üst 
tabakanın başlangıçta kısmen itirazlar ve isyan-
larla gösterdiği tavır, sistemin sert ‘tedip ve ten-
kil’ harekâtları sonrasında uysal bir baş eğmeye 
dönüştürülür. Kürt toplumunun tarihinde bel-
ki de ilk defa üst tabakanın (İstisnalar kuralı 
Geleneksel Anadolu ve 
Mezopotamya bütünlüğü 
bilinçli olarak, hem de 
birbirlerini inkâr ve karşıtlık 
temelinde parçalanmıştır


23
bozmaz) kendi öz toplumunun varlığını toptan 
inkâr ve imhaya yatırmasına karşılık, kendi 
varlığını güvenceye alması söz konusudur. Var-
lıklarını ve gelişmelerini artık Beyaz Türklüğe 
hizmete borçlu olacaklar, ona hizmet ettikleri 
oranda varlıklarını koruyacak ve geliştirecek-
lerdir. Başsız ve öndersiz olarak geriye kalan 
halk kesimleri artık nesne, eşya durumundadır. 
Her türlü inkâr, imha ve asimilasyon uygulama-
larına açık haldedirler. Kürtlüğe en ufak bulaş-
ma ölüm demektir. Kürtlüğü terk etmek artık 
tek kurtuluş ve yaşam yoludur. Kürtlük sadece 
olgu olarak değil, tüm sembolleri ve isimleriyle 
de tasfiye edilmeye çalışılır. 
Tüm Cumhuriyet tarihinin Kürtlüğe ilişkin 
örtülü kültürel soykırım projesi (Diğer kültür-
ler için de söz konusudur) gün gün, adım adım 
hayata geçirilir. Tüm iç ve dış politikanın ana 
hedefi, bu ‘Tunç Kanunu’na bağlı olmak ve hiz-
met etmektir. Büyük oranda gizli yürütüldüğü 
için, bu politikaların farkında olmadan geliştir-
diğimiz partiler, sivil toplum örgütleri, ekono-
mi ve siyaset dünyası da aynı ‘Tunç Kanunu’na 
endekslenmiştir. BM, NATO ve AB gibi dış or-
ganizasyonlar da aynı ‘Tunç Kanunu’na hizmet 
temelinde değerlendirilir. Darbeler, komplolar, 
suikastlar, her türlü işkence ve tutuklamalarda 
bu kanunun payı belirleyicidir. 
 PKK’nin ortaya çıkışında bu gerçekliklere 
dair bilinç sınırlıdır. Anadolu ve Mezopotam-
ya arasındaki kültürel bütünlük, jeopolitik ve 
jeo-stratejik birlik, bunların Kürt-Türk ilişkile-
rine yansıması yeterince kavranmamıştır. Ka-
pitalist modernitenin hegemonik güçleri olan 
İngiltere ve ABD’nin minimum ulus-devlet po-
litikaları tüm sosyal bilimleri olduğu gibi, bilim-
sel sosyalizmi de etkilemiştir. PKK’nin payına 
düşen kendi sosyalist ulus-devletçiliğiydi. Temel 
özeleştiriyle aşılan bu ulus-devletçi sapmaydı. 
Dünya çapında solda ve Türkiye Solunda bu sap-
ma aşılamadığı için çözülme kaçınılmaz oldu. 
Sosyalizmin halen devam eden bunalımının ana 
nedeni de bu konuda içine düştüğü çıkmazdır.
 Dönüşüm geçiren PKK’nin Kürt sorunu te-
melinde ulusal sorunlara getirdiği yeni çözüm 
modeli, her tür ulus-devletçilikten soyutlan-
mış, arınmış demokratik ulustur.  Sosyalizm 
ancak kapitalizmin milliyetçiliğini ve yol açtığı 
ulus-devletçiliği aştığı oranda kendisini alterna-
tifleştirebilir ve sistem olarak geliştirebilir. Bu-
nun yolu demokratik ulus ve kârsız sosyal piya-
sa ekonomisidir; kapitalizmin azami kâr amaçlı 
endüstriyalizmine karşılık ekolojik endüstridir.
 KCK, Kürt sorununda ulus-devletçilikten 
arınmış, sadece Kürtler için değil tüm etnik ve 
ulusal topluluklar için geçerliliği olan demok-
ratik ulusu çözüm modeli olarak önerme ve 
pratikleştirmenin ifadesidir. KCK barışın ve çö-
zümün yolunu kapitalist modernitenin bu üçlü 
sacayağını (ulus-devlet, azami kâr ve endüstri-
yalizmi) terk etmekte ve ona karşı demokratik 
modernite unsurlarını (demokratik ulus, kârsız 
sosyal pazar ekonomisi ve ekolojik endüstri) al-
ternatif kılmakta bulur.
 Başta Türk ulus-devleti olmak üzere İran, 
Irak ve Suriye ulus-devletleri ve hatta Kürt Fe-
dere Devletiyle Kürt sorununda barışçıl ve siyasi 
yaklaşımla çözüm, ancak Kürt halkının demok-
ratik ulus olma hakkını (Bu hak diğer halklar 
için de geçerlidir) ve bu hakkın doğal sonucu 
olarak demokratik özerk yönetim statüsünü 
kabul etmeleriyle mümkündür. Ulus-devletçi 
çözümlerin yurdu olan AB’nin şimdiden de-
mokratik ulus çözümüne kapı aralaması olumlu 
ve umut verici bir adımdır. Türkiye, İran, Irak 
ve Suriye ulus-devletleri de Kürt sorunundan 
kurtulmak istiyorlarsa, ilk adım olarak AB’nin-
kine benzer bir yola girmek durumundadırlar. 
KCK’nin pozisyonu bu temelde barışa ve siyasi 
çözüme elverir durumdadır. Barış ve siyasi çö-
zümün önündeki engel, bu devletlerin Kürtlere 
dayattıkları örtülü kültürel soykırım projesi, 
politikaları ve uygulamalarıdır. Bunlardan vaz-
geçmeleri ve demokratik ulus başta olmak üzere 
demokratik modernitenin diğer temel unsurları 
olan kârı sınırlandırmayı amaçlayan sosyal pa-
zar ekonomisini ve ekolojik endüstriyi sisteme 
entegre etmeyi ve statüye (demokratik anayasa-
ya) kavuşturmayı kabullenmeleri halinde, kalıcı 
barışın ve siyasi çözümün yolu açılmış olacaktır. 
 Küresel kapitalist hegemonyanın BOP kap-
samında kültürel soykırımcı ulus-devletlere 
Sosyalistler hiçbir koşul 
altında ulus-devletçiliği 
savunamazlar


Yüklə 26,73 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   89




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə