Demokratik Modernite


Neo-Osmanlıcılığın  Müesses Nizam Arayışı ve Kürtler Halil Dağ



Yüklə 26,73 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə12/89
tarix21.06.2018
ölçüsü26,73 Kb.
#50576
növüYazı
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   89

26
Neo-Osmanlıcılığın 
Müesses Nizam Arayışı ve Kürtler
Halil Dağ
yüz yüze kaldığı bir konjonktürde şekillendir-
meye çalıştılar. Batının yasal ve siyasal sistem-
lerinin etkisiyle 1839 Tanzimat Fermanı ve 1876 
Kanun-i Esasi’si Osmanlıcılık fikri içinde yasal 
ve siyasal bir temel oluşturdu. Buradaki asıl 
amaç batı tipi bir liberal reformculuktan ziya-
de ulus-devletçiliğin ve milliyetçi akımların da 
etkisiyle her etnik ve dini unsurun kendi milli-
yetçiliğini ve kimliğini geliştirdiği ortamda Os-
manlı’nın siyasal birliğini sağlamaktı. Dönemin 
temel sorusu “Devlet-i aliye nasıl kurtulur?” so-
rusuydu ve bu sorunun yanıtı da devlet-i aliye’ 
yi güçlendirecek bir müesses nizamın oluştu-
rulması biçimindeydi. Dönemin devletçi aydın-
ları (ki bunlar aynı zamanda “yeni Osmanlılar” 
ya da “ genç Osmanlılar” olarak da bilinir) yu-
karıdaki soru ekseninde fikirler üretmeye giriş-
tiler. Klasik Osmanlı imparatorluğunun millet 
sistemi temelde dini çoğulculuğa ve hakimiyet 
altındaki kimliklere dönük hükümranlığa vur-
gu yapmak için vurgulanan “yüce devlet” anla-
yışına dayanırken, batıdan taklit edilen kimi re-
formlarla modernleşme iddiası taşıyan bir çizgi 
olarak “yeni Osmanlılar” ise pratikte hiçbir za-
man karşılığı olmayan farklılıklara bakılmak-
sızın vatandaşlara eşit ve siyasal haklar verme 
iddiasına sahiptir.  Bu durum devlete siyasal 
üyeliği ve Osmanlı vatandaşlarının kendileri-
ni Osmanlı olarak düşünmelerini sağlayacak 
ve onları yeniden devlete bağlayacak hayali bir 
“Osmanlı milletinin” oluşturulması arayışında 
ileri geliyordu. Bu yüzden de Osmanlı “refor-
mcuları” dine dayalı cemaat kimliklerini aşan 
bir kimlik oluşturmak için daha seküler şekil-
de anlamlar taşıyan “Osmanlı” kelimesi keli-
mesini kullanmaktaydılar. Ancak yukarıda da 
belirttiğimiz gibi bu, toplumsal dinamiklere 
dayanan bir reformculuktan ziyade çökme aşa-
masına gelmiş bulunan imparatorluğu restore 
ederek yeniden formatlamak arayışından ileri 
geliyordu. İddia edildiği gibi eşitlikçi, modern 
“Osmanlıcılık”, “yeni Osmanlılar”, 
“Neo-Osmanlıcılık” üzerine tartışmalar uzun 
bir tarihsel geçmişe dayansa da, AKP iktidarı-
nın iç ve dış politik ve ideolojik perspektifleri 
bağlamında aktüel bir konu olarak tartışmala-
rın ana gündeminden birini oluşturmaktadır. 
Olgunun çok çeşitli kesimler tarafından farklı 
farklı yorumlara tabi tutulması söz konusudur. 
Bu durum normal olmakla birlikte meselenin 
doğru okunması noktasında problemlere yol 
açabilmektedir. Politik ve ideolojik bir “müesses 
nizam” oluşturma arayışı olarak, Neo-Osman-
lıcılığın salt güncel politik mücadeler ekseninde 
ele alınması bu problemlerden biridir ve mesele-
nin objektif analizini zorlaştırmaktadır. Çünkü 
bugün karşı karşıya olduğumuz bu kurgulama 
uzunca bir döneme tekabül eden devlet, iktidar, 
din, toplum ve politik eksen konularında ikti-
dar elitlerinin toplum mühendisliği yöntemiyle 
müesses (inşa edilmiş, kurgulanmış) nizam te-
sis etme arayışlarının güncele uyarlanmasından 
başka bir şey değildir. Özellikle Kürt sorunun 
çözümü ve Kürt-Türk ittifakı çerçevesinde ele 
alındığında “Osmanlı İmparatorluğunun son 
dönemlerinde ortaya çıkan ‘Yeni Osmanlıcı-
lık’ ve 1980’lerden sonra tedavülü sürdürülen 
‘Neo-Osmanlıcılık’ fikriyatı çözüm noktasın-
da bir referans olarak ele alınabilir mi?” sorusu 
önem taşıyor. Bu sorunun yanıtı söz konusu fik-
riyatın tarihsel temellerine ve sahip olduğu poli-
tik-ideolojik kodlara bakılarak verilebilir ancak.
Bilindiği üzere Osmanlıcılık bir siyasi ai-
diyet ideolojisi olarak 19.yüzyılın ortalarından 
itibaren Osmanlı devleti tarafından toplumsal 
farklılıkları tahkim etme ve devlet otoritesi et-
rafında tutma politikası olarak benimsenmiştir. 
İmparatorluğun iç ve dış bunalımlarından do-
ğan çöküş döneminde sistemi yeniden restore 
etmeyi hedefleyen Osmanlı “reformcuları”, Os-
manlıcılığı, imparatorluğun özellikle Balkan-
larda hızla yayılan bağımsızlıkçı hareketlerle 


27
bir kamusal alanın oluşmasını hiçbir zaman 
öngörmüyordu ve batıdaki gibi toplumsal di-
namiklere dayanan bir dönüşüm süreci içermi-
yordu. Batıdaki reformcu aydınlar liberalleşme 
eğilimleriyle uyumlu olarak devlete ve kiliseye 
karşı tutum geliştirilirken “yeni Osmanlılar” 
adıyla ortaya çıkan bu eğilim, herhangi bir sını-
fın ve toplumsal muhalefetin ürünü değildi. Bu 
yapı, devletin kanatları altında şekillenmiş, her 
durumda halka karşı devleti koruma refleksiy-
le hareket etmiştir. “Halk adına halka rağmen” 
biçiminde ele alabileceğimiz bir iktidar anlayı-
şının tutumu ve pratiği olduğunu eklemek ge-
rekiyor.
Gerek tarihsel gerekse de güncel açıdan ba-
kıldığında hem imparatorluğun çöküş döne-
minde ortaya çıkan “yeni Osmanlılık” hem de 
1990’lara doğru yeniden gündeme sokulan ve 
adına “Neo-Osmanlıcılık” denilen ideoloji te-
mel olarak devletçi, yayılmacı ve alt emperyal bir 
devlet olma ülküsüne sahiptir. Özellikle 18.yüz-
yılın sonlarına 19.yüzyılın başlarında girişilen 
modernleşme arayışları ve bu iddiayla atılan 
adımlar, her ne kadar batının ve aydınlanmacı-
ların toplum ve devlet tasavvurlarına bakılarak 
taklit edilmişlerse de öz olarak kendine has bir 
seyir izlemiştir. “Kutsal devlet” anlayışı atılan 
tüm adımların sonuçsuz kalmasına yol açmış-
tır. Bu noktada üzerinde durulması gereken bir 
husus da, söz konusu reformların ve idari-siyasi 
örgütlenmedeki değişikliklerin günümüze ka-
dar uzanan iki ana iktidar elitinin ve ideolo-
jinin, yeni siyasal İslamcılıkta ifadesini bulan 
ve Türk-İslam sentezciliğiyle buluşan devletçi 
yeni Osmanlıcılık ile ittihatçılardan başlayarak 
Kemalistlere uzanan Türkçü, devletçi ve farklı-
lıkların–yine devletin bekası için- yok edilmesi 
üzerinden iktidar paradigmasını kurgulayan 
anlayışın bu dönemlerde ortaya çıkarak, zaman 
içinde devletçilik ve Türkçülük konusunda aynı 
referanslara sahip olmakla birlikte ayrıştığı ve 
devleti ele geçirme kavgasında iki ana eğilim 
haline geldiği gerçeğidir. Özellikle 1838’de ku-
rulan “Mekteb-i Tıbbiye-i Aliye-i Şahane” (aske-
ri tıbbıye olarak da bilinir) söz konusu elitlerin 
formasyon kazanmasında rol oynamış ve daha 
sonraları ittihatçılarda ifadesini bulan eylemci 
derin devlet kanadı ve pozitivist, biyolojist ve 
evrimci anlayışa sahip eğilimler çıkmıştır. Bu 
eğilimler İttihatçıların üstünlük kazanıp ikti-
dara geldiği döneme kadar iki ana uç olarak (za-
man zaman geçişken ilişkiler içinde olsalar da) 
iktidar savaşının asıl belirleyeni olmuşlardır. 
Bunu bir not olarak eklemek gerekiyor. Çünkü 
siyasal İslamcılığın -Neo-Osmanlıcığının tüm 
aksi iddialara rağmen- derin devlet geleneğinin 
bir ürünü olduğunun hikâyesidir bu.
Yeni Osmanlılar hareketinin devleti kurtar-
ma güdüsüyle giriştiği müesses nizam oluştur-
ma çabaları iki yönlü bir değişime yol açmıştır. 
Bunlardan ilki imparatorluk döneminin görece 
daha esnek olan merkez ve çevre düzenini dev-
leti koruma güdüsüyle (tıpkı bugün tüm farklı 
etnik ve dini yapıları temsil ettiği iddiasını dil-
lerden düşürmemede olduğu gibi) ortadan kal-
dırıp merkezi iktidarım periferisiyle bir ittifaka 
gitmeden siyasal kurumlarını yenileyerek, mer-
kezdeki bürokratik dayanağını güçlendirerek 
ve bunu olası tüm değişiklerin tek belirleyeni 
haline getirmek yoluyla katı bir devletçilik anla-
yışının geliştirilmesiydi. “Bu ülkeye komünizm 
lazımsa onu da biz getiririz.” Söylemi aslında bu 
gerçeğin bir ürünüdür. İkinci dönüşüm ise batı 
düşüncesinin taklit edilerek rasyonal bir şekilde 
bürokratikleştirilen bu müesses nizamın Türk 
ulus-devletçiliğine ve ırkçılığına giden sürecin 
alt yapısını oluşturan grupsal ve fikri eğilim-
lerin ortaya çıkmasıdır. Yeni Osmanlılar içeri-
sinden çıkan jön Türk hareketi buna somut bir 
örnek olarak gösterilebilir. 
“Yeni Osmanlılar” hareketi kendi bünye-
sinde üç ana eğilimi barındırıyordu. Bunlar 
batıcılık, meşruti Osmanlıcılık ve reformcu 
Osmanlıcılıktı. “yeni Osmanlılar” daha sonra 
içlerinden çıkararak ayrışan jön Türkler hare-
ketinden farklı olarak Osmanlıcılık ve İslami-
yet’i “birlik ve kimlik” adına bir arada tutmaya 
alışıyorlardı. Batıcılıkları ve bu Osmanlıcılık ve 
İslamcılıkla sınırlıydı. Ancak batıcılık ve İslam-
cılık Türk ulus-devletinin kurulması sürecinde 
ve kurulduktan sonra da dini bir tahkim aracı 
olarak kullanan seküler seçkinlerin düşünce ve 
eylemlerinin temeli oldu. İmparatorluk yerini 
ulus-devlete bırakırken İslamcılık ve Türkçü-
lük ilişkisi yeniden kurgulandı. İslam’ın Türk-
leştirilmesi ya da nam-ı diğer Türk-İslam sen-
tezciliği ortaya çıktı. Daha sonraları bir grup 
sağcı-faşist seçkin(aydınlar ocağı) tarafından 
sistematize edilmeye çalışılsa da, temeli bu dö-
nemde atılmıştır. Yeni Osmanlılar Tanzimat’ın 
son 10 yılında ortaya çıkmıştı fakat ulusçuluk 
anlamında bir nizam tesis etmekten uzak kal-


Yüklə 26,73 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   89




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə