86
Dersim Tertelesi
Haydar Işık
“Neticeyi söylüyorum. Mağaralara iltica
etmişlerdi. Ordu zehirli gaz kullandı. Mağa-
raların kapısının içinden. Bunları
fare gibi ze-
hirledi. Yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini
kestiler. Kanlı bir hareket oldu. Dersim davası
da bitti. Hükümet otoritesi de köye ve Dersim’e
girdi. Dersim böyle bitti....” İhsan Sabri Çağla-
yangil’in bu sözleri, Dersimlilerin “TERTELE”
kavramıyla ne kadar da eksiksiz uyuşmaktadır.
Tertele; vurma, imha etme, yakma,soy-sopunu
ortadan kaldırma anlamında kullanılıyor. Ya-
hudiler, Hitler’in endüstriyel soykırımına SHOA
derken, Avrupalılar HOLOCAUST demekteler.
Kürtlerin Kirmanci lehçesinde kullandıkları
“TERTELE” ise, bu anlamda bir soykırım gör-
düklerini ifade etmek için kullanılıyor. Yukar-
daki sözlerin sahibi; zamanın devlet görevlisi,
Emniyet Amiri, Dersim soykırımında önemli
fonksiyonu olduğu bilinen, valilik ve Dışişleri
Bakanlığı yapan İhsan Sabri Çağlayangil’dir.
Hiç de sıradan olmayan hatta birinci derece-
den katliam sorumluları arasında yer alan zatın
sadece bu sözlerine bakınca bile1948 Birleşmiş
Milletler soykırım tanımına da uygun olarak
Kemalist Türk devletinin Dersim’de soykırım
yaptığı gerçeği ortaya çıkıyor. Ayrıca o yıllarda-
ki basının, Türk
ordusunun hangi kahraman-
lıklar göstererek “çıban başı” gösterilen Dersim
üzerinden silindir gibi geçtiğini, orduyu kutsa-
yan yorum ve haberleri ve henüz daha yaşayan
Dersimlilerin anlatımları soykırım yapıldığını
ortaya koyuyor.
1937/ 38 yıllarında Kemalist Devletin oran-
tısız güç kullanarak Dersim’de soykırım yaptığı
gerçeğini görmezlikten gelmek, onu onaylamak
anlamına eşdeğerdir. Soykırımları unutmak ve
unutturmak yeni soykırımlara kapı açar. Türk
devleti, Dersimlilerin “TERTELE” dediği bu
soykırımı 70 yıl boyunca gizledi, unutturmaya
çalıştı. Yazılıp çizilmesini yasakladı. Kürtlerin,
Gernika’yı ebedileştiren Pablo Picasso gibi res-
samı yoktu, olsa da imkan verilmezdi.
Devletin
egemen ideolojisi, Dersim isyan etti, dedi. Ade-
ta kurdun kuzuya yaptığı gibi Dersimliler suçlu
gösterildi. Yapılan soykırımı gizlemeye matuf
her yola başvuruldu. Bu yetmemiş gibi Onur
Öymen ve benzeri ırkçı çevreler devleti haklı
çıkarıyor. Oysa Alman devleti her yıl Holoca-
ust’un mağdurlarını anıyor. Devlet Başkanı Ga-
uck bu yılki konuşmasında: “Es gibt keine deut-
sche Identität ohne Auschwitz”, Ausschwitz’siz
Alman kimliği olmaz, derken Türkiye, yaptık-
larıyla yüzleşmekten kaçınıyor. Dersim’e karşı
sessizliğini sürdürüyor.
Diaspora Dersimlileri ise, 70 yıl sonra da
olsa soykırımın unutulmaması için önemli ça-
lışmalar yaptılar. Avrupa Parlamentosu’nda beş
enternasyonal DERSİM Konferansı gerçekleşti-
rip unutturulmak istenen soykırımı hatırlanır
duruma getirdiler. 2008 yılında
Avrupa Parla-
mentosu salonlarında yapılan 1. Enternasyonal
Dersim Konferansı’na konuşmacı olarak katılan
Halklar Hukuku uzmanı Prof. Dr. Ronald Mön-
ch: ”Türk hükümeti, Dersim de 1937/38 yılla-
rında yapmış olduğu bölgesel Dersim Katliamı
konusunu hiç bir zaman tartışmadı. Türk halkı
da onu izleyerek konuyla yüzleşmedi, yüzleş-
mek zorunda kalmadı. Türk üniversiteleri, bi-
lim kurumları Dersim için araştırma yapmadı.
20. Yüzyılın büyük soykırımları; Ermeni, Yahu-
di, Sinti-Roma,(...) Dersim’i unutturdu. Dünya
şimdiye kadar Türkiye’yi Dersim ile yüzleşmeye
zorlamadığından dolayı Türkiye Dersim’i inkar
etmeye bile ihtiyaç duymuyor.”diye konuşmuş-
tu.(Dersim Konferansları, Azad Ronahi)
Dersim tragedyası onca derin olmalı ki,
onu yaşayanların evlatları,
gecikmiş olsalar da
unutmadılar ve unutturmadılar. Diaspora Der-
simlileri her yıl Bakanlar Kurulu’nun 4 Mayıs
Dersim imha kararı günü ile Seyid Riza’nın 15
Kasım idam gününü geleneksel anılan günler
haline getirdiler. Tertele Dersim’i anlamak için
87
öncesi yıllara bir göz atalım.
Tertele Öncesi
“Tertele” kavramı Dersim’de bir milad ola-
rak kullanılır. O dönem insanına ne zaman
doğdun diye sorulunca; “Ez Tertele ra verî ”
Tertele’den önce “Tertele ra dime” Tertele’den
sonra doğdum derlerdi. Büyük olayların zama-
nı bu Tertele’ye göre ifade edilirdi. Yani bir çeşit
İsa’dan önce ve sonra olduğu gibi Dersimlinin
kafasına kazınmıştı. Dersim halkının kafasına
ve ruhuna bunca yerleşen ve aradan üç hatta
dört nesil geçtiği halde unutulmayan Tertele’ye
geliş de insanlık tarihinin övünç duymadığı,
utandığı bir tarihtir.
Sultan Abdülhamid yönetimindeki Osmanlı
Devleti, Pan İslamist anlayışla halkları
bir arada
tutarken, zamanında Ermeni pogromları yapı-
lıyor, bu politikasına Sunni Kürt aşiretleri alet
ediliyordu. Hamidiye adıyla anılan alaylar, önce
Ermeni meselesini çözecek ardından ise, Kürt-
ler arası mezhep çatışması yaratarak mızrağın
sivri ucu Kürt Kızılbaş-Alevilere yöneltilecekti.
O zamanlar Türk ordusunu modernize eden
Prusya kışla eğitiminden geçmiş Alman subay-
ları, Sultan’ın Pan İslamizm’inin çağın koşulla-
rına cevap veremeyeceğini, bu nedenle İttihat
ve Terakki hareketinin Pan Türkizm’iyle daha
iyi mevziler kazanacağına inandıklarından, Tu-
rancılık azgın bir şekilde geliştirildi.
Feldmarschall Colmar Freiherr von der
Goltz, (1843-1916) Türk ordusunu reorganize
eden ve “Goltz Paşa” olarak anılır. Türk ordu-
sunun Genelkurmay Başkanı olarak görülen
bu Paşa şöyle demektedir: “Solange Abdülha-
mit und die Herrschenden
Klassen am Ruder
bleiben, ist an eine Rettung der Türkei nicht zu
denken.” (1883) Abdülhamit ve hükmeden sınıf
iktidarda kaldıkça, Türkiye’nin kurtuluşu dü-
şünülemez. (Alte Kameraden- Emrullah Nutku
sayfa 7)
Birinci Dünya Savaşı gölgesinde 1915/17
yıllarında Ermeni halkı; Türkiye’nin mütte-
fiki, silah arkadaşı, bazı araştırmacılara göre,
Alman devletinin de bilgisi dahilinde, planlı,
programlı tarzda soykırım gördü. Bu döne-
mi anlatan belge ya da yorumlarda bir buçuk
milyon Ermeninin hayatını kaybettiği sıkça
okunur. Batı Anadolu’dan toplanıp Suriye’deki
Tuz çölüne sürülen kafileler Orta Anadolu’dan
geçirilirken ganimet yapmaları için Müslüman
Türk halkının saldırısına açık bırakılır. Bunun
gibi Kürdistan’dan geçirilen kafileler de çapulcu
Kürtlerin saldırısına uğrar. İşte içinde bulundu-
ğumuz yıl yüzüncü yıldönümü anılacak olan bu
Ermeni soykırımı, insanlık tarihinin ilk planlı
programlı soykırımıdır.
O tarihlerde Dersim’de Kürtler ve Ermeni-
ler barış içinde birlikte yaşamaktadır. 1915/17
soykırımından kaçmayı beceren azımsanma-
yacak kadar Ermeni Dersim’de
Kürt aşiret ve
ailelerine sığınır. Irkçı-Turancı devlet Dersimli
Kürtlerden bu Ermenileri istedikleri halde on-
lar vermezler. Dersim, çok defa üzerine gidilen
ama sonuç alınamayan savaşlara sahne olan
bölgedir. Kürt Kızılbaş halk; insanı kıble gör-
düğünden, ve inancındaki insana saygı gereği
sığınanları vermezler. Yeni Cumhuriyetin lider-
leri, Dersimlilerin bu davranışını unutmamış
olmalıdır.
1923 yılında Lozan Antlaşmasıyla İngiliz-
ler, Fransızlar vb. Cumhuriyetin tapusunu yeni
sahiplerine teslim edince, Kurtuluş savaşına
özerklik temelinde katılan Kürtlere verilen söz-
ler unutulur. Bu döneme kadar da Hıristiyan
halklar zaten önemli oranda ortadan kaldırıl-
mıştır. Geriye sadece Kürtler kalmıştır. İttihat
Terakki ideolojisinden
gelen Kemal Atatürk;
Kürtlere ihtiyacı olduğu zaman “Kürt-Kürdis-
tan” hatta “Kürtlere otonomi” kavramlarını
çekinmeden kullanırken, kendisini güvende
gördüğü için, 8 Eylül 1925 yılında çıkardığı
Şark İslahat Planı adındaki kanunla, bahsetti-
ği otonomiyi vermediği gibi Kürdistan kavramı
ve Kürtçe yasaklatılır. Bu kanun çerçevesinde
Kürtlerin tenkil, tehcir ve tedip edilmeleri için
Türk ordusu harekete geçirilir.
Şark Islahat Kanunu 14. Madde
“Aslen Türk olup Kürtlüğe yenilmeye baş-
layan Malatya, Elaziz, Diyarbakır, Bitlis, Van,
Muş, Urfa, Ergani, Hozat, Erciş, Adilcevaz, Ah-
lat, Palu, Çarşancak, Çemişkezek, Ovacık, Hıs-
nımansur, Behisni, Hekimhan, Birecik, Çermik
vilayet
ve kaza merkezlerinde; hükümet ve be-
lediye dairelerinde ve diğer kurum ve kuruluş-
larda, okullarda, çarşı ve pazarlarda Türkçe’den
başka dil kullananlar, hükümet ve belediyenin
emirlerine muhalefet etmek ve direnmek suçun-
dan cezalandırılır.”
Şark Islahat Kanunu ardından yapılan uygu-
lamalar üzerine pek çok anekdot anlatılmakta-