107
İnsan, aynı âlem içerisinde varlığını sürdürüyor olmasına rağmen istikameti
dışına çıkabilme gücüne sahiptir. Bu gücü olumlu yönde kullanarak katkı sağlaması
mümkün olan insan, aksine hareket ederek bozulmaya da yol açabilir. İnsan, iyiyi ve
kötüyü isteyebilen, iyi ve kötüyü yapabilen ve kendisi dışında olanların hayatlarını
da etkileyebilen bir varlıktır.
147
İbn Arabî bu hususta Zunnûn-ı Mısrî’den işittiklerini şöyle nakleder:
“Allah, kullarından hiç birine akıldan daha güzel bir elbise giydirmemiş;
ilimden daha hoş bir gerdanlık takmamış, hilimden daha değerli bir zînet
vermemiştir. Bunların tümünün kemâli ise, sorumluluk bilincidir.”
148
“Sorumluluk bilincine sahip olan kişi; dışını itirazlarla, içini de boş
eğlencelerle (veya şüpheli şeylerle) kirletmeyen ve uyulması gereken her yerde Allah
ile birlikte olan kişidir.”
149
“Üç şey sorumluluk bilincinde olma (takvâ) alâmetidir:
a-Tatmin etme gücüne rahatça sahip olduğu halde, kötülenmiş bir hazzı
terketmek,
b-Nefs nefret ettiği halde, salih amelleri ve doğru işleri yarım bırakmadan
sürdürmek,
c-Kendisi ihtiyaç halinde kıvransa
bile emaneti
150
ehline vermek.”
151
“İnsanların bozulmasına altı şey neden olmuştur:
a-Ahiret amellerine karşı niyetlerdeki zâfiyeti,
b-Bedenlerinin, şehvetlerin (gayrı meşrû arzuların, hazların) esiri olması,
147
Erol, s. 132, 171, 172.
148
İbn Arabî,
Bir Sûfî’nin Portresi-Şeyh-i Ekber’in Kaleminden Zunnûn-i Mısrî (3. Baskı)
, Çev: Dr.
Ali Vasfi Kurt, İstanbul: Gelenek Yayıncılık, 2005, s. 133.
149
Arabî, s. 132.
150
Emanet ayeti için Bkz. Nisâ, 4/58; “Allah, size emanet edilen şeyleri ehil olanlara tevdî etmenizi ve
her zaman insanlar arasında hüküm verecek olursanız adaletle hükmetmenizi emreder.”
151
Arabî, s. 133.
108
c-Ecellerinin yakın olmasına rağmen, emellerinin uzun olması,
d-Mahlukatın rızasını, Allah’ın rızasına
tercih etmeleri,
e-Heva ve heveslerinin peşine düşmeleri ve Hz. Peygamber’in (s.a.v)
sünnetini arkalarına atmaları,
f-Selefin (eskilerin) ufak tefek hatalarını kendilerinin (büyük hatalarına)
kanıtı olarak benimsedikleri halde onların emsalsiz güzel menkıbelerinin çoğunu
(tarihe) gömmeleri.”
152
Yüce Yaratıcımız insanın, insan adına yaraşır şekilde dünya hayatını
tamamlamasını, sorumluluk (ergenlik) döneminden itibaren ölünceye kadar
kendisine fıtraten verilen kemâlât üzere yaşamasını istemektedir. Fakat insanlar,
rabbine ezelde verdiği söze sadık kalmadığından insanlık sıfatından uzaklaşırlar.
Allah Teâlâ,
öyleleri için “aşağıların en aşağısı” (Tin 95/5) sıfatını kullanmaktadır.
Kainatta irade ve özgürlük hakkına sahip tek varlık olan insanın, kemâlâtını
koruma ve geliştirme yolunda engeller olduğu muhakkaktır. Bunların başında nefs
gelmektedir. Ancak bu engeller ilahi programın hikmeti olarak insan hürriyetinin bir
unsurudur. Öyle ya, tercih hakkı olmazsa yücelme ve neticesinde ilahi mükafat nasıl
olacaktır?
153
Bunun için Kur’an-ı Kerim insanlara yegane üstünlük ölçüsü olarak “takva”yı
göstermektedir. İnsanın eylemlerine anlam kazandıran esas öz, takvadır.
154
Kur’an’da:
“Allah ancak takva sahiplerinden kabul eder.” (Maide 5/27)
buyrulmaktadır.
Takvanın üç derecesi vardır. Birincisi, kalbi şirk, küfür ve şüpheden
temizlemektir. Bunu yapan kimse iman dairesine girer, mümin olur, ilahi emirlere
152
Arabî, s. 207.
153
Erol, 49.
154
Özdoğan, ss. 102, 103.