Dr. Recep Albayrak Türklerin İranı



Yüklə 9,25 Mb.
səhifə8/88
tarix15.03.2018
ölçüsü9,25 Mb.
#31630
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   88

*

Sovyet Rusya’nın desteğinde Mahabad’da da çalışmalar sürdürülüyordu. Eylül 1942’de Mahabad Kürtleri, ilk Kürt siyasal hareketi Komala J. K. (Jiyani Kurdistan/ Kürdistan’ın Dirilişi) hareketini başlattılar. Yarı yasal konumuna rağmen Komala, siyasi bir program belirleyememiş ve belirli örgüt çerçevesi oluşturamamıştı. 1943 yılında yeni önder kadrosu seçildi.

Kürdistan’daki demokratik hareket, çok geçmeden Komala’nın yapısını aştı. 1945’te yeni bir parti olan Kürdistan Demokrat Partisi kuruldu. Komala’nın üyelerinin tamamı bu partiye katıldı. Aydın ve saygın bir din adamı olan Kadı Muhammed, partinin kuruluşunda önemli rol oynamıştır. Bu dönemde etkinliğini tamamen yitiren ve yeraltına çekilen Komala, İran’da gerçeleşen devrimden sonra tekrar sahneye çıkacaktır. Komala, kuruluş amacı itibariyele ırkçıdır. Parti üyelerinin hem ana, hem de baba tarafından Kürt olmalarını şart koşuyordu. Bunun istisnası sadece anası Süryani olanlardı. Bunlar partiye kabul ediliyordu.

Bildiğimiz üzere, eski KDP liderlerinden Abdurrahman Kasımlu’nun anası Fatıma hanım da Süryani idi. Urumiye’de şöyle anlatılır: Abdurrahman Kasımlu’nun babası Muhammed Ali Vusuk, daha sonra Fatıma adını alacak olan bir Süryani kızı ile nişanlanır. Düğün için hazırlık başlar. Urumiye’de hamamda eğlence yapılmaktadır. Yıkanmakta olan Şii bir hanım sorar, niye eğlence yapıyorsunuz diye. Bir Süryani kızın Müslüman olduğunu, bu nedenle eğlence düzenlediklerini söylerler. Hanım olayın peşini bırakmaz, tekrar sorar, “Yәni nec cür Müselman?”. Onlar da “Sünni / Şafii” olduğunu ifade ederler. Hanım gayrı ihtiyari usulca, “Heh! pox idi, oldu tәzәk!” der.

24 Ocak 1924’de Sakız çevresinden gelen delegelerin de katıldığı toplantıda, bulunduğu şehirden ötrü “Mahabad Kürt Cumhuriyeti” olarak anılacak olan Kürt Cumhuriyeti ilan edildi.

Dr. Abdurrahman Kasımlu, “İran Kürdistanı” isimli kitabında, Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kuruluşunu anlatırken, Sovyet Rusya ve Azerbaycan Millî Hükümeti’nin yoğun desteğine rağmen, bu desteği yok farzederek, yarım ağız bir havada yazıya dökmüştür. Kitabı yazma üslubunda, KDP başkanlığı sırasındaki Batı yanlısı siyasal tercihlerinin etkili olduğu görülmektedir. Ancak o dönemin konu edildiği kitaplarda, Sovyetlerin bölgedeki etkisi ve Kürt liderlerle ilişkileri açık ve net şekilde ele alınmaktadır. Serleşker/ Tümgeneral Ahmed Zengene, Ali Dehgân, Ahmed Kavyanpur, Muhammed Temeddün ve diğerleri, kitap ve hatıralarında bu hadiselere detaylı olarak yer vermiştir. Hatta bu kitaplar, devlet akçesi ile beslenmiş olan Kesrevi’nin kitapları (Tarix-i Meşrute-i İran ve Tarix-i Hicdeh Sala-i Azerbaycan) kadar teferruatlı ve doyurucu, hatta daha tarafsızdır. Bkz.→Bibliyografya

Zengene şöyle yazıyor: “Tebriz’de, 3 Ordubehişt 1325/ 23 Nisan 1946 Salı günü öğleden sonra saat beşte Azerbaycan Millî Meclis Binası’nda, Azerbaycan Millî Hükümeti üyeleri ile Kürdistan Hükümeti üyeleri bir araya geldiler. Toplantıya Azerbaycan Millî Hükümeti Meclis Başkanı Ali Şebüsteri, Başbakan Seyyid Cefer Pişeveri, Azerbaycan Demokrat Partisi Başkan Yardımcısı Sadık Padegan, Eğitim Bakanı Muhammed Bi-riya, Kürdistan’dan; Kürdistan Hükümet Başkanı Kadı Muhammed, Kürdistan Demokrat Partisi MK üyesi Seyyid Abdullah Al-i Geylani, Şakak aşireti resisi ve KDP MK üyesi Ömer Şerifi, Kürdistan Hükümeti Harbiye Bakanı/ Vezir-i Ceng Muhammed Hüseyin Seyf-Kadı, Herki aşireti resisi ve KDP MK üyesi Reşid Beg Cihangiri, KDP MK üyesi Zero Beg Bahadıri, Uşneviye Kürtleri’nin temsilcisi Kadı Muhammed Hızri katıldılar. Toplantıda iki hükümet, Azerbaycan Türkleri ile Kürtler arasında günümüzde de etkisini sürdüren aşağıdaki Dostluk ve İşbirliği Anlaşmasını imzaladılar. Anlaşma metnine hem Zengene, hem de Kasımlu kitaplarında yer vermiştir. Ancak Kasımlu’nun kitabının çevirisinde verilen Türkçe metinde tercümeden kaynaklanan farlılıklar vardır. Zengene’nin verdiği metnin Türkçe çevirisi şöyledir:

1. Taraflar, karşılıklı olarak birbirlerinin topraklarında büyükelçilik ve konsolosluk açma hakkına sahiptir.

2. Azerbaycan topraklarında Kürt ahalinin çoğunluk teşkil ettiği yerleşim birimlerinde devlet idarelerinin yöneticileri Kürtlerden olacaktır. Kürdistan topraklarında, Azerbaycan Türk ahalisinin çoğunluk teşkil ettiği yerleşim birimlerinde ise, yöneticiler Azerbaycan Hükümeti’nin uhdesinde olacaktır.

3. Ekonomik sorunların halli amacıyla karma bir komisyon oluşturulacak, her iki hükümetin başkanları, komisyonun kararlarının uygulayıcısı olacaktır.

4. İhtiyaç duyulduğunda Azerbaycan Millî Hükümeti ile Kürdistan arasında askerî dayanışma oluşturulacak ve taraflar karşılıklı olarak birbirlerine yardım edecektir.

5. Tahran hükümeti ile gerçekleştirilecek her türlü müzakereyi, Azerbaycan ve Kürdistan hükümetleri karşılıklı olur alarak yapacaklardır.

6. Azerbaycan Hükümeti, Azerbaycan topraklarında yaşayan Kürtlerin dil ve kültürlerinin gelişEbilmesi için gerekli önlemleri alacak, Kürdistan Hükümeti de aynı ölçüde Kürdistan topraklarında Azerbaycan Türk kültürü ve dilinin gelişimi için messai sarf edecektir.

7. Azerbaycan ve Kürdistan halkının tarihî dostluğuna darbe vuran ve millî demokratik dayanışmasını ortadan kaldırmaya ve lekelemeye sebEbiyet verenler, her iki hükümet tarafından cezalandırılacaktır.

Azerbaycan ile Kürdistan arasındaki sınırın belirlenmesi konusu, ABD ve İngiltere’nin desteğini alan Tahran yönetimine karşı sürdürülecek mücadelenin ön plana çıkması nedeniyle, daha sonraya bırakıldı. (Ahmed Zengene, Hâtırâtî ez-MeMuriyethâ-yı Men der-Âzerbâycan, s.8-10; Abdurrahman Kasımlu, İran Kürdistanı, s.29-34)

*

21 Azer Hareketi, bir yıl devam etmiş, bu süre içerisinde Azerbaycan Millî Hükümeti, ülkede reform olarak nitelenecek büyük işler görmüştür. Başbakan Pişeveri, ilk iş olarak Tebriz, Urumiye, Erdebil ve diğer Azerbaycan şehirlerinde Türk dilinde millî bir basın ve eğitim öğretim ağı kurdu. Okullarda Türk dilinde ders verilmeye başlandı. Eğitim çağına gelen çocuklar için okuma yazma mecburiyeti getirildi. Ayrıca yüksek okullar açıldı. Başbakan yayınladığı beyanname bildiri ile Türkçe üzerindeki yasakların kaldırıldığını ve Türkçe’nin devlet dili hâline getirildiğini halka duyurdu. İş kanunu çıkarılarak, işçiler için sekiz saatlik iş günü belirlendi. Bedensel cezalar kaldırıldı. Kadınların erkeklerle aynı hak ve hukuka sahip olduğuna dair kanun meclisden geçirilerek, kadınlara seçme hakkı tanındı. İran tarihinde büyük devrim kabul edilen Toprak Reformu Kanunu kabul edildi ve uygulamaya sokuldu. Ülkenin imar işleri için planlar hazırlanıp, çalışmalara başlandı. Halkın sağlık durumu ile yakından ilgilenildi ve hastaneler açıldı. Şehir, kasaba ve köylerindeki yerel idarelere çeki düzen verildi. İmar faaliyetlerine başlandı.



En önemlisi üzerinde Maliye Bakanı Gulam Rıza İlhami’nin imzasının bulunduğu, “Azerbaycan Millî Hükümeti’nin Xazanedarlıq Senedi” ibareli bir, beş, on, elli tümenlik ve beş gıranlık Türkçe millî banknotlar basıldı. Banknotların arka yüzünde;

-Azәrbaycan Millî Hükümәti’nin Xәzәnәdarlıqı bu sәnәdin zaminidir.

-Bu sәnәdin dәyәri muqabilindә ümum dövlәti mağazalardan mal satın alınır.

-Bu sәnәdi cal edәnlәr (sahtesini yapanlar) sәhrai mahkәmәdә mәhkәmә vә ölüm cәzasına mәhkûm olacaqlar” metni yer almıştır.

Yeni nesil ırkçılar, Başbakan Mir Cafer Pişeveri’nin, İçişleri Bakanı (Dâhiliye Veziri) Dr. Selamullah Cavid’ten başka bakanının bulunmadığını iddia ederler. Tebriz’in işgalinin ardından, Azerbaycan Millî Hükümeti’nin resmi evrakları ve arşivi meydanlarda yakılmıştır. Ancak Azerbaycanlıların özenle saklayıp, koruyarak bugünlere ulaşmasını sağladığı resmî belgeler ile Azerbaycan Millî Hükümeti’ne ait baknotlara bakıldığında, paraların üzerindeki Gulam Rıza İlhami’nin imzası ve “Maliye Veziri” yazısı kolayca okunabilmektedir. Ali Dehgân, “Serzemîn-i Zerdüşt RıZaiye” isimli kitabının 757-758. sayfalarında, Azerbaycan Millî Hükümeti’ne ait Beş ve On Tümenlik, ayrıca Beş Gıranlık baknotların resimleri ile arkasında yer alan metni yayınlamıştır.

Yeri gelmişken, Serleşker/ Tümgeneral Ahmed Zengene’nin hatıralarının yer aldığı “Hatırati ez-Memuriyetha-yı Men der-Azerbaycan, ez-Şehriver-mah 1320 (1941) ta Dey-mah 1325 (1946) isimli kitabının 176. sayfasında Azerbaycan Millî Hükümeti’ne ait bir belgeye yer verilmiştir. Dikkat edilirse, belgenin başlığında Xalq Qoşunlar Vezirliyi/ Halk Ordusu Bakanlığı” yazmaktadır. Ayrıca kitapta hükümet üylerinin listesi de mevcuttur. Yeni nesil Aryaistlerin diğer iddiaları için bkz.→Receb İzedî’nin “Azerbaycan Kimliği Hakkında On Yıllık Kargaşaya Bir Bakış” başlıklı makalesi ve diğerleri

1945 yılı baharında, Azerbaycan Devlet Başkanı Mir Cafer Bağırov’un Moskova’ya ardı ardına yaptığı müracaatı sonuç verdi. 10 Haziran’da Halk Komiserleri Sovyeti’nin Başkanı Josef Stalin, “İran’ın kuzeyinde Sovyet sanayi kuruluşlarının oluşturulması” hakkında gizli bir kararı imzaladı. Kararda, Tebriz ve diğer şehirlerde Sovyet Azerbaycanı sanayi müesseselerinin şubelerinin kurulması konu ediliyor şeker, ayakkabı, iplik, çorap-trikotaj (Tebriz’de), ipek (Reşt’de) fabrikalarının açılması planlanıyordu. Ayrıca bu kararda, Güney Azerbaycan’ın yakın gelecekde Sovyet Azerbaycan’ı ile birleşmesi öngörülüyordu. (Cәmil Hәsәnli, XI.Bölüm)

Tebriz’de kurulan Azerbaycan Millî Hükümeti’ne paralel olarak Kürdistan’da da gelişmeler oldu. Gazi Muhammed tarafından idare edilen Komala, İran Kürdistan Demokrat Partisi adını alacak, 22 Ocak 1946’da Sovyetlerin oluru ile “Kürdistan Cumhuriyeti”nin kuruluşu ilan edilecektir. Bu cumhuriyet, yönetim merkezi olan kentin adı ile “Mahabad Cumhuriyeti” olarak anılacaktır.

Kavamül-Mülk Ahmed Kavam ile Sovyet Büyükelçisi İvan Sadçikov arasında 24 Mart’tan itibaren, birbuçuk ay zarfında Sovyet ordularının İran’dan çıkarılması ve Azerbaycan sorununun halledilmesi ile ilgili anlaşma imzalandı. Sovyet Rusya, petrol anlaşmasını da imzaladıktan sonra ABD’nin, Rusların İran’dan çıkması konusundaki ısrar ve tehditlerinin de etkisiyle Güney Azerbaycan konusundan peyderpey uzaklaşmaya başladı. ABD Başkanı, Büyükelçi A. Gromiko’yu Beyaz Saray’a çağırarak, “Kızılordu, 48 saat içerisinde İran’ı terk etmezse, Sovyet Rusya’ya karşı atom bombası kullanmaktan çekinmeyeceklerini” bildirdi. Görüldüğü üzere, Güney Azerbaycan olayı aynı zamanda “Soğuk Savaş”ın da miladıdır. Tebriz’de görevli ABD Başkonsolosu R. Rossou, “Azerbaycan Uğrunda Savaş, 1946” isimli makalesinde şöyle yazmaktadır: “Kesinlikle söyleyebiliriz ki, Soğuk Savaş, 04 Mart 1946 tarihinde başlamıştır… Bir kurşun dahi atılmamasına rağmen, Azerbaycan uğrunda savaş Vanker Tepesi, Ball Ran, Marna kıyısı savaşları gibi çok önemlidir. Bu olaylar, şimdiye kadar Soğuk Savaş’ın en az araştırılan ve anlaşılan hadiseleridir”.

Azerbaycan Millî Hükümeti, 1945-1946 yılları arasında her gün yeni atılımlara imza atmışdır. Toplumun geri kalmışlığını ve sefaletini gidermeye çalışırken, İkinci Dünya Savaşı’nın galipleri olan ABD, Sovyet Rusya ve İngiltere, dünyayı parselleyerek nüfuz bölgelerine ayırdılar. Bu paylaşımda İran, Amerika ve İngilizlerin payına düştü. Rusya’nın Azerbaycan sevdasının altında yatan neden, ABD ile İran arasında Washington’da 1944 yılında imzalanan petrol anlaşmasıdır. Sovyet Rusya, tek başına kuzey petrolleri üzerinde hak iddia edemediğinden, İran ortaklığı ile şirket kurmayı arzu ediyordu.

Pişeveri, Tahran ile aralarındaki problemi müzakere yoluyla çözmek istiyordu. Bu nedenle Tahran’a Muzaffer Firuz başkanlığında bir heyet gönderdi. Görüşmeler sonucu İran Meclisi, seçimlerinin yapılacağı gerekçesi ile Azerbaycan’ın Zencan ilininin Tahran’ın kontrolüne verilmesine razı oldu. İran ordusu, Zencan’a girdikten sonra Türk ahaliye korkunç vahşilikler ve katliamlar yaptı. Velhasıl bu Azerbaycan kentinde anlatılması imkânsız kanlı olaylar yaşandı. Zencan’da olanlara Azerbaycan şehirlerinin yanı sıra, Kuzey Azerbaycan Cumhuriyeti de büyük tepki gösterdi.

Sovyet Rusya, ABD ve İngiltere anlaşarak, 21 Azer Hareketi’ni ve Azerbaycan Millî Hükümeti’nin yok edilmesi konusunda Tahran hükümetine yardım etmeye karar verdi. Amerikalı Norman Schwartzkopf, Azerbaycan’a baskın yapacak beş özel askerî birlik hazırladı. ABD ve Sovyet Rusya, Tebriz ve diğer Azerbaycan şehirlerine hazırladıkları silahlı birlikleri göndererek, “Fedaî” adı verilen Şahseven, Kara-Koyunlu, diğer aşiret ve köylerden gelen gönüllülerden oluşan Azerbaycan kuvvetlerini yok ettiler. Sovyet Rusya, İngiltere ve ABD’nin desteği, petrol ve enerji kaynaklarından hisse verilmesi karşılığında temin edildi.

Azerbaycan ordusu, şartların olumsuzluğuna rağmen, 8 Aralık’a kadar Zencan-Miyane hattı üzerinde İran birliklerine karşı direnmeye çalıştı. Sovyetlerin sessizliği, Tahran’ı Azerbaycan’a saldırı konusunda iyice cesaretlendirdi. Sovyetlerin yönlendirmesiyle Meclis Başkanı Mirza Hacc Ali Şebüsteri ile İçişleri Bakanı Dr. Selamullah Cavid’in birlikte imzalayarak, Şah’a ve Başbakan Kavamüs-Saltana’ya çektikleri telgrafta, İran ordusunun Azerbaycan’a girEbileceği bildirildi. Azerbaycan Millî Hükümeti Başbakanı Mir Cafer Pişeveri, böyle bir telgrafın çekilmesine şiddetle karşı çıktı. Telgrafın imzalanıp gönderilmesi üzerine, istifa dilekçesini vererek Tebriz’den ayrıldı. Peşi sıra, Millî Hükümet’in yöneticileri, parti liderleri, subaylar, fedailer ve aydınlanlardan oluşan çok sayıdaki Azerbaycanlı Sovyet sınırına doğru harkete geçti. Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Başkanı Bağırov’un emriyle 19 Aralık’a kadar sınır kapısı açık tutuldu. 11-19 Aralık günleri arasında 5.784 kişi Kuzey Azerbaycan’a geçEbildi.

12 Aralık’da, “Vәtәnpәrvәrlәr” adı verilen irtica güruhu Tebriz’e girdi. 14 Aralık 1946’da ABD ve İngiltere destekli nizami güçler gelinceye kadar Tebrizli vatanseververlerin evlerini, işyerlerini soyup soğana çevirdiler, karşılarına çıkan herkesi katlettiler öldürdüler, insanların kolarını bacaklarını tırpanla parçaladılar, ırza namusa tasallut tecavüz ettiler, yaktılar, yıktılar, her türlü insanlık dışı vahşeti işlediler. Aralık ayının 20’sine kadar tüm Azerbaycan’ı ele geçirdiler. Azerbaycanlılara olan kinleri o kadar büyüktü ki, ilk anda 3 binden çok fazla insan sorgusuz sualsiz katledildi katledilerek soykırım yapıldı. Nizami Düzenli güçler kuvvetler geldikten sonra bu sayı 20 bine ulaştı. Azerbaycan topraklarında öldürülenlerin toplam sayısının 50 bini geçtiği ifade edilmektedir. 11 binden fazla insan tutuklandı. Bu belalar daha başlangıçtı. Ardından tutuklamalara devam edildi. 2.500 kişi idam edildi. 8 bin kişi ağır cezalara çarptırıldı. Millî hükümete destek veren 70 bin Türk, Farsların yaşadığı yoksul ve çorak bölgelere sürüldü. Çetin göç şartları nedeniyle yüzlerce Türk yollarda telef oldu. Görüleceği üzere Azerbaycan’da cereyan eden bu olaylara savaş demek doğru değildir. Açıkçası ABD-İngiltere, Sovyet Rusya ve Pehlevilerin ortak katliamı ve soykırımıdır. Millî Hükümet’e ait bilgiler, belgeler, Türkçe ibareli banknotlar, Türkçe her türlü yazılı belge ve kütüphanelerdeki kitaplar, güvenlik güçlerinin gözetiminde sokaklarda yığınlar hâlinde ateşe verildi. Güya bir milletin tarih ve kültür hafızası yok edilmeye çalışıldı.

Mir Cafer Pişeveri, birkaç arkadaşı ile birlikte Kafkas Azerbaycanı’na sığınmak zorunda kaldı. Pişeveri, Sovyet Rusya’nın Azerbaycan Millî Hükümeti’ne yönelik davranışını şiddetle kınadı. Stalin ve Mir Cafer Bagırov’un, kendilerini şiddetle eleştiren böyle bir siyaset adamından kurtulmaları işten bile değildi. Nitekim de öyle de oldu. Bakü’den kuzeydeki Şamahı kentine bir seyahat tertip edildi. 11 Temmuz 1947 tarihinde gerçekleştirilen bu seyahatte, “kibar” bir trafik kazasında siyaset ustası Azerbaycanlı lider Mir Cafer Pişeveri hayatını kaybetti. Çok ilginçtir ki, arabada bulunan diğer yolcuların burnu bile kanamadı. Pişeveri, sürücünün bulunduğu tarafta olmasına rağmen ölü bulundu ve şöför yara bile almadı. Aslında Pişeveri öldürülmüş ve arabaya konmuş, araba da bir ağaca çarptı süsü verilmiştir.

21 Azer Hareketi, askerî harekâtla şiddetle bastırılıp, 100 bin civarında Türk yok edilip perişan edilse de, Azerbaycan Türkleri’nin hafızasına nakşolmuş, geleceklerinin ışık kaynağı olmuştur. (Hüseyin Baykara, İran İnkılapı ve Azatlık Hareketleri, s.182-194; http://www.yenidenergenekon.com333, Arif Keskin, 16 Aralık 2008; http://www.biyografi.net, 15Aralık 2008; http://gunaskam.com) Detaylar için bkz.→İslam Ansiklopedisi “İran” maddesi; Muhammed Reza Djalili-Thierry Kellner, İran’ın Son İki Yüzyıllık Tarihi; Prof.Dr.Cәmil Hәsәnli, Güney Azәrbaycan: Tehran-Bakı-Moskva Arasında (1939-1945); J.H.Kramers, İslam Ansiklopedisi, MEB, “İran” maddesi, Tarihî ve Etnografik Bakış, , s.1013-1030

*

Muhammed Rıza Pehlevi:



Muhammed Rıza Pehlevi (Âlâ-Hazret Muhammed Rıza Şah Pehlevi Şehinşah Aryamehr) tahta oturduktan sonra, şartların zorlaması ile babası Ahmed Rıza Han dönemine göre nispeten demokratik bazı açılımlar sağlamak durumunda kaldı; siyasi tutuklular serbest bırakıldı, basına yönelik karartma (sansür) kaldırıldı, siyasal ve toplumsal örgütlenmelere izin verildi. Artık sesini duyurma imkânı bulan çeşitli toplumsal ve siyasi muhalefet hareketleri bu özgürlük rüzgârından yararlanarak, reform ve değişim talepleri konusunda seslerini yükseltmeye başladılar. Daha sonraki yıllarda ülkenin siyasi ve sosyal yaşamını büyük ölçüde etkileyecek olan Marksist kökenli Tudeh (Kitle) Partisi bu dönemde, yani 1941 yılında kuruldu. Partinin, iş ve işçi kanunu, toprak reformu, kadın hakları gibi geniş halk tabanını kucaklayan talepleri kamu oyunda önemli destek buldu.

İngiltere, ABD ve SSCB’nin çıkar mücadelesine sahne olan İran’ın, 1942’de imzalanan anlaşma ve 1943’te yapılan Tahran Konferansı’nın ardından, bu üç devlet tarafından yeniden dizayn edilmesine karar verildi. Ancak SSCB, bu mutabakatı yok farzedip, denetimi altındaki bölgede 1945 yılında kurulan sosyal demokrat-milliyetçi çizgideki Azerbaycan Millî Hükümeti ve 1946'da kurulan Mahabad Cumhuriyeti’ni destekledi. Aynı yıl, ülkenin kuzeyindeki petrol yataklarını işletme konusunda Tahran ile imtiyazlı bir anlaşma imzaladıktan bir ay sonra işgal bölgesini boşalttı. SSCB işgalinin sona ermesinin hemen ardından İran, İngiltere ve ABD’nin fiili ve teknik desteği ile bu iki özerk cumhuriyetin varlığına vahşet uygulayarak son verdi. SSCB’ye verilen imtiyaz, milliyetçilerin ve İngiltere’nin baskısıyla 1947 yılında son buldu.

Muhammed Rıza Şah iktidara geldikten sonra, bir taraftan Ayetullah Kaşani’nin başını çektiği Fedaiyan-ı İslam, Tudeh Partisi توده muhalefeti, öte yandan 1945’de Rusların desteğinde Azerbaycan ve Kürdistan’da hükümet kurma çalışmaları, bölgede Tahran’ın merkezî otoritesini yıktı. Rusların 1946 Mayıs’ında bölgeden çekilmesinin ardından Tebriz merkezli Azerbaycan Millî Hükümeti (12 Aralık) ve Mahabad merkezli Kürt hükümeti (17 Aralık) İngiltere ve ABD’nin desteğindeki İran ordusuna karşı direnemeyerek çöktü. Bu hükümetlerin yıkılması ile Seyyid Cafer Pişeveri tarafından yönetilen Azerbaycan Demokrat Fırkası ve Gazi Muhammed tarafından yönetilen Komela (o dönemde Kürdistan Demokrat Partisi adını almışdı) yeraltına çekildi.

Uğur Mumcu, “40’ların Cadı Kazanı”nda şöyle yazıyor: “5 Ağustos 1941 günü Alman Büyükelçisi Von Papen, Tarabya’daki yazlığından, Berlin’deki Dışişleri Bakanlığı’na A 3018/ 41 sayılı raporu gönderir:

(...) İran hükümetinin de Azerbaycan Türkleri’yle aşırı derecede ilgilendiğini söylediğimde, güvenilir bir ajanım, ‘bunun anlaşılabileceği’ yanıtını verdi. Bugün İran’da Farisiler kadar Türkler de bulunmaktadır. Şah’ın kendisi bir Türk ailesinden gelmektedir. Bu nedenle, eğer kendisine böyle bir dönüşümün sağlayacağı avantajlar açıklanmış ve o da bu yolla siyasal bağımsızlığını elde tutabileceğine inanmışsa, İran-Arap devletini yalnız bir kalem oynatmasıyla, karışık uluslardan oluşan bir devlete çevirEbilir. Bu aynı zamanda Tebriz Genel Valisi’nin harakette oynadığı rolü de açıklamaktadır”. (s.53-56...)



1941 yılında Almanların İran’dan çıkarılmasıyla boşalan üçüncü güç faktörünü Amerika birleşik Devletleri doldurdu. Bu tarihten sonra Amerikalıların İran’daki nüfuzu ve askerî varlığı giderek güçlendi. Nihayet 1947’de Truman doktrinine İran’ın da dâhil edilmesiyle siyasi konumu belirginleşmiş oldu. Öte yandan Tudeh Partisi’nin şiddete başvurması üzerine, ülke anarşiyle karşı karşıya kaldı. Rivayete göre, güya bir Tudeh üyesi Şubat 1949’da Şah’a başarısız suikast düzenleyince, parti kapatılarak ülkede sıkıyönetim ilan edildi. Aynı yıl Muhammed Musaddık’ın başını çektiği Cebhe-i Millî (Millî Cephe) kuruldu. Millî Cәbhә; Hizb-i Zahmәtkeşan (Ameleler Partisi), Hizb-i Millәt-i İran (İran Millet Partisi), Cәmia-yi Mücahidin-i İslam (İslam Mücahitleri Topluluğu), Fәdaiyan-ı İslam (İslam fedaileri) ve çeşitli sol entelektüellerin bir araya gelerek, Şah Muhammed Rıza diktatörlüğüne karşı oluşturduğu güçlü bir hareketti.

Muhammed Rıza, daha önce babası tarafından el konularak elde edilen Şah mülklerini topraksız köylülere dağıtmak üzere 1950 yılında Pehlevi Vakfı’na devretti. Ancak başbakanlığa getirdiği Ali Rezm-ara’nın 1951 yılı Mart ayının 7’sinde kökten dinci bir örgüt olan Fedaiyan-ı İslam üyesi tarafından öldürülmesi üzerine Şah’ın bu teşebbüsü sonuçsuz kaldı. 29 Nisan 1951’de başbakan olan Musaddık petrolü millîleştirdi. Bu arada Cephe-i Millî ittifakı çözülmeye başladı. Musaddık’ın, Sovyetlere yaklaşması teşebbüsü, eski tutumunu değiştirip, Tudeh’e toleranslı davranmaya başlamasından rahatsız olan muhafazakâr kanat desteğini çekti. Diğer taraftan İran, batılı şirketlerin uyguladığı ambargo sebEbiyle yaklaşık üç yıl boyunca petrol gelirinden mahrum kaldı. Bu yüzden ülke ekonomik krizle yüzyüze kaldı. Musaddık giderek bir diktatör gibi hareket etmeye başladı. Önce Meclis-i Sena’yı (Senato), Temmuz 1952’de Anayasa Mahkemesi’ni, Ağustos 1953’te de Meclis’i kapattı. Sıkı yönetim ilan ederek basını susturdu. Neticede Millî Cephe tamamiyle dağıldı. Menfeatleri tehlikeye giren İngiltere, Amerika’yı İran’da darbe yapması için ikna etti. Central Intelligence Agency/ CIA’nın “TP-AJAX” planına uygun olarak, 13 Ağustos’ta Musaddık azledilerek yerine Serleşker/ Tümgeneral Fazlullah Zahidi getirildi. Musaddık’ın direnmesi üzerine, Şah ülkeyi terk etmek zorunda kalmışdı. Zahidi Tahran’da kontrolü ele geçirince geri döndü. (İsmail Safa Üstün, İA, “İran” maddesi ‘Safevilerden Günümüze Kadar’, s.402-403) Detaylar için bkz.→İslam Ansiklopedisi, MEB, “İran” maddesi; Muhammed Reza Djalili-Thierry Kellner, İran’ın Son İki Yüzyıllık Tarihi; Sürgündeki Prenses Süreyya



*

Başbakan Dr. Muhammed Musaddık:



İran’daki gelişmeler, ülke içindeki milliyetçi muhalefeti güçlendirmişti. Giderek etkinliğini artıran Ulusal Cephe, 1951 yılında halkın büyük çoğunluğunun talEbi olan petrolün millileştirilmesi kararının Meclis’de kabul edilmesini sağladı. Bu karara karşı çıkan Başbakan Serleşker (Türmgeneral) Hacc Ali Rezm-ara’nın öldürülmesinin ardından çıkan ayaklanmadan sonra Şah, Ulusal Cephe’nin lideri Muhammed Musaddık’ı başbakanlığa getirmek zorunda kaldı.

Prenses Süreyya anlatıyor: “Tahran’da bir gün sabah kahvaltısı, bir yaver geldi. Şah’ın kulağına bir şeyler döyledi. Şah birden sapsarı kesildi. Sonra bana döndü, kupkuru bir sesle ‘Başbakan Rezm-ara öldürülmüş’ dedi. Camide namaz kılarken fedaiyan üyelerinden biri öldürmüş. fedaiyan, Rezm-ara’yı (6 Tîr-29 İsfend 1329) İngiliz dostu olarak suçlar, hükümetin başından çekilmesini isterdi. Bundan sonra olaylar birbiri ardına sökün etdi. Saray Nazırı Hüseyin Âlâ (29 İsfend 1329-12 Ordubehişt 1330) başbakanlığa getirildi”. Bkz.→Sürgündeki Prenses Süreyya

15 Mart 1951’de, Musaddık bir kanun teklifinde bulundu. Bu kanun tasarısında şöyle diyordu: “İranlıların mutluluğunu, kalkınmasını sağlamak, dünya barışını korumak için, ülkenin bütün petrol sanayiinin devletleştirilmesine karar verilmiştir. Bütün petrol üretimi işleri İran hükümetince yönetilecektir”. Bir ay sonra Dr. Musaddık, 6’ya karşı 79 oyla başbakan seçildi. Petrol kanunu yürürlüğe girdi. Musaddık, İran petrollerini millîleştirmişti ama petrol tesislerini işletecek teknik kadroya sahip değildi. Bu nedenle petrol sanayii olduğu gibi durdu. (Hüseyin Baykara, İran İnkılapı ve Azatlık Hareketleri, s.197) Bu karar ve Musaddık’ın bağımsızlıkçı politikası, İngiltere ve ABD’nin tepkisini çekmekteydi. Hazine boşalmışdı. Memur maaşları bile ödenemiyordu. Yardım istemek için Amerika’ya gitti. 112 milyon dolar istedi, 23.5 milyon dolarla geri döndü. Sovyet Rusya’nın sempatisini kazanmak için İran Komünist Partisi Tudeh’e karşı eski sert tutumunu yumuşattı. Fakat bir süre sonra, Tahran’ı, hatta tüm İran’ı etkileyEbilecek güce sahip olan “Tahran Pazar”ı, dinî liderlerden Ayetullah Kaşani ve Ayetullah Behbehani, Sovyetler’le yakınlaşmasından kaygılanarak, hükümete verdikleri desteği geri çektiler. Destekten yoksun kalan Ulusal Cephe dağıldı. Tudeh Partisi, Musaddık’ı desteklemeye devam etmekteydi. Musaddık, kendisine yönelik darbe girişiminde bulunabilecek subayları ordudan ihraç etti. Bunlardan biri de General Zahidi idi. Musaddık, Zahidi’yi getirene 100 bin riyal ödül vereceğini vadetti.

Bu durumdan rahatsız olan ordu içindeki bir grup, ABD İstihbarat örgütü CIA’nın da desteğiyle bir darbe düzenledi. 1953 yılında Şah, Musaddık’ı görevden almaya çalışdı, fakat çıkan isyanın ardından ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Buna karşılık İngilizler, ABD’yi Musaddık’ı devirmek için hazırlanan bir plana dâhil olmaya davet etti. Esasen Muhammed Rıza Şah, İran Emniyet teşkilatı’nın başına vaktiyle New Jersey’de polis müdürlüğü yapmış olan CİA ajanı hicri?????????? Norman Schwarzkopf’u getirmiş, Tümgeneral Zahidi’yi de O’nun yanına yardımcı vermişti. Bu tanınmış CİA ajanı, İran’ın hizmetinde bulunurken, öbür taraftan CİA ağını İran’da kurmuştu bile. Zahidi, bu CİA ajanının yanında iyi bir staj görmüş, gizli polis teşkilatı uzmanı olarak yetişmişti. Şah, bu darbe işini ilk defa kendi muhafız alay komutanı olan Albay Nimetullah Nasıri’ye açıyor ve bu işi ancak Musaddık’a karşı Zahidi’nin gerçekleştirEbileceğini söylüyordu. Görüldüğü gibi CİA, Şah’a da nüfuz edebilmiştir. CİA’nın elinde darbe hazırlığı için birinci kadın figür Prenses Süreyya, ikinci figür ise Prenses Eşref’ti. Dr. Musaddık tarafından, annesi Tacül-Mülk Ayrımlu Teymurhani Makui ile birlikte İran’dan çıkarılan Prenses Eşref, İsviçre’de CİA yetkilileri ile görüşmüş ve darbe planlarını Şah’a iletmek için aniden Tahran’a çıkagelmişti. Getirdiği mesajı Şah’a ulaştırmıştı. Dr. Musaddık, Prenses Eşref’e, derhal İran’ı terk etmesini emretmiş, Prenses’i ikinci defa İran’dan sürmüştür. Çalışmalar olgunlaştıktan sonra 1953 yılında Başkan Dwight David Eisenhower, Ajax adı verilen operasyonu onayladı.

Aile dostları olduğu için Tümgeneral Fazlullah Zahidi’nin oğlu Erdeşir Zahidi, Şah ile babası arasındaki irtibatı yürütmüştür. O sırada Uzak Doğu’da bulunan CİA Generali Norman Schwarzkopf, Zahidi tarafından acele Tahran’a çağrıldı. Darbe planı çok basittir: Şah ve Süreyya Tahran’dan ayrılacaklar, Kelardәşt (Sari ili Çalus ilçesi) dağlık sayfiye sarayına gidecekler. Ardından önce Zahidi’ye yazılı bir ferman göndererek, kendisini başbakanlığa tayin ettiğini tebliğ edecek, Musaddık’a da başka bir ferman göndererek, O’nu da başbakanlıktan azlettiğini bildirecektir. Bu fermanları Zahidi’ye ve Musaddık’a götürmek için Saray Muhafız Komutanı Albay Nasiri görevlendirilmiştir. 15 Ağustos günü Nasiri, fermanı Musaddık’ın evine götürmüştür. Nasiri, darbeden haberdar olan Musaddık tarafından yanındaki subaylarla birlikte tutuklanmıştır. Bu olumsuz gelişmeden haberdar olan Şah, sayfiye evinde hazır bekleyen uçakla Bağdat’a kaçmıştır.



Erdeşir Zahidi, Şah Muhammed Rıza Pehlevi’nin ilk eşi Mısır Kralı Faruk’un kızkardeşi Prenses Fevziye’den olan kızı Prenses Şahnaz ile evlendi. Şahnaz, daha sonra Erdeşir’den ayrılarak bir subayla evlendi. Devrimden sonra Erdeşir Zahidi ve Emir Abbas Huveyda ve General Cem idam edildiler. Bu üçü idam esnasında “Yaşasın Şah!” diye bağırdılar. Şahlarına vefa duygusu ile bağlıydılar.

CİA Generali Norman Schwarzkopf, devreye girerek, dolar akıtıp pazarın ileri gelenlerini elde etmeyi başardı. Hükümet meydanında Musaddık yanlıları ile Şah yanlıları kıyasıya çatışmaya girmişti. Zahidi, Şah’ın fermanı elinde olduğu halde bir tankın üzerinde ortaya çıkıp, kalabalığa bağırıyor, tankın üstünden iniyor, hükümete doğru yürüyor. Bu sırada ortaya çıkan bir subay havaya ateş ederek, “Yaşasın Şah!, Yaşasın Şah, yaşasın Zahidi!” diye bağırıyor. Polisler ve halk Zahidi tarafına geçiyor. Böylece operasyon Şah’ın lehine sonuçlanıyor. Azerbaycan’da meşhur bir söz vardır: “Seher çağı merg-ber Şah, axşam çağı cavid Şah (Sabahleyin kahrolsun Şah, akşamleyin yaşasın Şah!.

Musaddık, 19 Ağustos 1953’de tutklandı. Şah ise kaçmış olduğu Roma’dan birkaç gün sonra Tahran’a döndü. Bu gelişmelerin ardından İran petrollerinin işletilmesi için % 50’si İran’a ait olmak üzere, çok uluslu bir konsorsiyum oluşturuldu.

Operasyon Ajax’tan sonra Muhammed Rıza Pehlevi’nin yönetimi giderek otokratikleşti. ABD’nin desteği ile Şah, İran’ın altyapısını modernleştirirken kendisine, özellikle ABD’ye muhalif bütün siyasi oluşumları istihbarat örgütü Savak aracılığıyla ezdi. Hapishaneleri muhaliflerle ağzına kadar doldurdu. “Evin” hapishanesi, uluslararası üne kavuştu.

1953’de yaşanan olaylar, İran’ın siyasal ve toplumsal yaşamı için bir dönüm noktası sayılabilir. Musaddık’ın devrilmesiyle (31 Tîr 1331-28 Mordâd 1332) sonuçlanan süreçte, bölünen yalnızca uygar milliyetçi güçler olmadı. Tudeh’te de kırılmalar yaşandı. Partiden kopan gençlik örgütünden silahlı mücadeleye başlayan Fәdaiyan-ı Xalq (Halkın fedaileri) ve Mücahidin-i Xalq (Halkın Mücahidleri) doğdu. Bu örgütlerin de içinde yer aldığı İran sol hareketi, 1960’lı yıllarda kitlesel etkinlik gösterse de, sol hareketin giderek kitle hareketinden silahlı mücadeleye kaymasıyla, toplum tabanındaki gücünü ve etkisini yitirmiş oldu. Musaddık’ın iktidara gelmesinde önemli rol oynayan işçi hareketi, eski gücünü kaybetse de etkisini devrime kadar sürdürdü. Hatta devrimi başlatan, rafineri ve petrol işçilerinin grevi olacaktır. Musaddık devrildikten sonra Türmgeneral Fazlullah Zahidi başbakan oldu (28 Mordâd 1332-28 İsfend 1333). Musaddık yargılandı ve üç yıl hapse mahkum oldu. Mahkumiyetini Tahran’ın batısında bulunan Ahmedabad köyündeki malikanesinde çekmeye gönderildi. 1967’de orada vefat etti.



Tarih, Musaddık’ı bir reformist olarak kaydedecektir. Şartlar uygun olsaydı ve olaylar Musaddık’ın planladığı doğrultuda cereyan etseydi, muhtemelen İran tarihinin seyri değişecek, İran rejimi modern, demokrat ve laik bir cumhuriyet olacaktı. Bununla birlikte petrol konusunda Musaddık, İran ve İranlılara büyük bir hizmette bulunmuştur. Musaddık’ın sayesinde zamanla petrol İran devletinin malı olmuştur. (Hüseyin Baykara, İran İnkılapı ve Azatlık Hareketleri, s.195-205)

Dr. Muhammed Musaddık döneminde, Kacar hanedanının tahta tekrar geçme umudu belirmişti. Pehlevileri iktidardan uzaklaştırıp, Kacar tahtını canlandırması veya cumhuriyet kurma ihtimali, Muhammed Rıza Şah’ın korkulu rüyasıydı.



Dr. Muhammed Musaddık, 6 Haziran 1882 yılında Tahran’da doğmuş, 5 Mart 1967’de aynı şehirde vefat etmiştir. İran aristokratlarından Rey Valisi Mirza Hidayetullah Han’ın oğlu’dur. Anası, Kacar hanedanından Fethali Şah ve Abbas Mirza’nın torunu Prenses Melike Tac Mecdüs-Saltana Kacar’dır. Eşi ise, Nasreddin Şah’ın torunu Prenses Zehra Hanım Kacar (1879-1965)’dır. Dr. Muhammed Musaddık ve Prenses Zehra Hanım Kacar’ın; Mansure, Ziya-Eşref ve Hatice isimli üç kızı, Ahmed ve Gulam Hüseyin isimli iki oğulları olmuştur. Horasan eyaleti yöneticilerinden olan Musaddıküs-Saltana amcası idi. Musaddık adını, muhtemelen amcasının adından almış olmalıdır.

Musaddık, Hukuk doktorasını İsviçre Lozan Üniversitesi’nde tamamladı. 1914 yılında İran’a döndükten sonra Fars eyaleti valiliğine tayin edildi. 1921 yılında başbakan Kavamüs-Saltana Ahmed Kavam hükümetinde maliye bakanlığı, 1923 yılında, Müşir’üd-Dövle hükümetinde dışişleri bakanlığı görevlerinde bulundu. Kacar hanedanın tahtan uzaklaştırılıp, Rıza Han’ın Şah ilan edilmesine şiddetle muhalefet etmesi üzerine, devlet görevlerinden uzaklaştırıldı. Rıza Han sürgüne gönderilinceye kadar kendisine hiçbir devlet görevi verilmedi. Rıza Han’dan sonra, 1944 yılında milletvekili seçilerek, parlamentoya girdi.



Petrol krizi, Musaddık’ın devrilmesinden sonra Ağustos 1954’de çözüldü. Buna göre İngiliz, Amerikan, Hollanda ve Fransız firmalarından oluşan bir konsorsiyum, İran Millî Petrol Şirketi adına petrol çıkaracaktır. İran, 3 Kasım 1955 tarihinde Türkiye, Irak, Pakistan ve İngiltere’nin oluşturduğu Bağdat Paktı’na girdi. 1959’da Irak’ın ayrılmasıyla pakt Merkezî Anlaşma teşkilatı/ CENTO adını aldı.

1957 yılında Amerika’nın yardımıyla istihbarat örgütü Sazman-ı Emniyet ve Agahi Kişver/ Devlet Araştırma ve Emniyet teşkilatı (Savak) kuruldu. Personeli, CIA ve MOSSAD tarafından eğitildi. Üstadları gibi nefret edilen örgütler safına katıldı. General Teymur Bahtiyar, General Hüseyin Pakrevan ve General Nimetullah Nasıri bu örgütün yöneticileri oldular. İstihbarat örgütü “Savak”ın adı devrimden sonra “Savama” olarak değiştirilecek, ardından bakanlık seviyesinde VEVAK adıyla örgütlenecekdir (VEVAK-Vezaret-i Ittılaat ve Emniyet-i Kişver/ İstihbarat ve Güvenlik Bakanlığı). E. Abrahamian’ın (İbrahimiyan) ifadesine göre, “Varolduğu dönemin en şiddet dolu dönemi olan 1971 ile 1979 arasında Savak’ın ve diğer polis servisleri ile askerlerin 368 muhalifi öldürdükleri ve 100 kadar da siyasi tutukluyu infaz ettikleri tahmin edilmektedir”. Vevak’ın, yurt dışında muhaliflere yönelik şiddet dolu eylemleri basın yayın organlarında ve internet sitelerinde yer almaktadır. Şahpur Bahtiyar’ın 1991 yılında Paris’te, Kürdistan Demokrat Partisi lideri Abdurrahman Kasımlu’nun 1989’da Viyana’da, yerine geçen “Dr. Said” kod adlı Abdurrahman Şerefkendi’nin Eylül 1992’de Berlin’de ve diğer muhaliflerin infazının bu örgüt tarafından gerçekleştirildiği iddia edilmiştir. Vevak’ın kısa süre içerisinde yurt dışında etkili eylemlerde bulunmasının arkasında, yabancı istihbarat örgütleriyle sıkı işbirliği ve eylemlerin bu örgütlerle koordineli yürütülmesinin bulunduğu iddialar arasındadır. Yurt dışında hava yolları ve banka personeli, görevli memurlar, işadamı, öğrenci ve muhaliflerden yararlandığı da söylenti halindedir. (Abrahamian, 1999; Muhammed Reza Djalili-Thierry Kellner, s.103)

Ülkede gelir dağılımını dengelemek üzere 1958’de Bünyad-ı Pehlevi/ Pehlevi Vakfı tesis edildi. Şah, 1961’de değeri 47.500.000 sterlini bulan -aşiretlere ait iken babasının mülkiyetine geçirdiği çiftlik ve köylerin yanı sıra, otelleri ve tanker filosundaki hisselerini bu vakfa devretti. Şah’ın hayata geçirdiği en önemli uygulama, 15 Ocak 1962 tarihli toprak reformudur. Buna göre toprak sahipleri birden fazla köyü ellerinde bulunduramayacak, fazla topraklar devlet tarafından satın alınıp topraksız köylülere dağıtılacaktı. Aslında toprak reformu, Ocak 1963 tarihinde referandumla kabul edilmiş olan ve içinde kadın haklarının iyileştirilmesi, okuma-yazma seferberliği gibi radikal reformlar da bulunan şahın altı maddelik programının bir parçasıdır. “İnkılab-ı Sefid/ Ak Devrim” olarak bilinen bu programla Şah’ın gerçek hedefi, kendisi ile halk arasında iletişimi engellediğine inandığı aşiretler, ruhaniler ve toprak sahipleri gibi güç odaklarını ortadan kaldırmaktı. Şah’ın bu niyetini anlayan geniş vakıf topraklarını kontrol eden ruhaniler ve Cephe-i Millî Ak Devrim’e karşı çıktılar. Eylül 1963’de seçimlere gidildi. Cephe-i Millî’nin boykot ettiği seçimlerde Hasan-Ali Mansur tarafından kurulan ve Şah’ın programını destekleyen İran Novin (Yeni İran) Partisi mecliste çoğunluğu elde etti. Hasan-Ali Mansur, Esedullah Alem’in علم istifasından sonra 1963’de başbakan seçildi. 07 Behmen 1343/ 1964’de Güruh-u Pastaran-ı İnkılap-ı İslami (Bu örgütün, günümüzdeki Sipâh-ı Pastarân-ı İnkılap-ı İslami ile sadece isim benzerliği bulunmaktadır) üyesi genç bir dinci tarafından öldürüldü. Yerine 11 Behmen’de, yani dört gün sonra, 25 Mordad 1356/ 1977 yılına kadar koltuğunu muhafaza edecek olan Amir Abbas Hüveyda getirildi. Bu arada Şah ile ruhaniler arasında çekişme 1963 yılında doğruğa ulaştı. Toprak reformu konusunda referanduma gidilmesi teklifi ve Kum kentinde ruhanilerin faaliyetlerinin polis tarafından engellenmesi üzerine, Ayetullah Humeyni liderliğinde mitingler yapıldı. Tutuklanarak ölüm cezasına çarptırılan Ayetullah Humeyni, Ayetullah Şeriatmedari’nin devreye girmesiyle ölümden kurtularak önce Türkiye’ye, sonra da Irak’a sürgüne gönderildi. Ardından Fransa’ya gitti.

Öte yandan Ak Devrim’le sosyal ve ekonomik kalkınmanın gerçekleşeceğini düşünen Şah, tam aksi bir sonuçla karşılaştı. Sermaye ve teknik donanımdan yoksun çiftçi, toprak reformu ile elde ettiği toprağını tefecilere ve eski toprak sahiplerine kaptırdı. Bunun sonucunda şehirlere göç eden milyonlarca insan, buralarda işsizler ordusunu meydana getirdi. Petrol gelirlerinin halka yansımaması, aşırı silahlanma, yüksek enflasyon, saray ve çevresinin lükse düşkünlüğü ve en ufak muhalefetin İran gizli servisi Savak tarafından sert şekilde bastırılması, hayat standardı iyice düşmüş olan halkın Şah’a karşı olan nefretini giderek artırdı.

Bu ekonomik tablonun yanı sıra, dinî düşüncedeki birtakım gelişmeler de halkın faal olmasında etkiliydi. Gaib İmam’ın dönüşünü beklelmektense, ruhanilerin aktif biçimde siyasete katılmasını savunan Mehdi Bazergân’ın yanı sıra, Şia’yı bir protesto hareketi olararak telakki eden Ali Şeriati’nin görüşleri de kitleler üzerinde etkili oluyordu. Öte yandan sürgünde bulunduğu Irak’daki faaliyetleriyle Ayetullah Ruhullah Humeyni de İran’daki gelişmeler üzerinde son derece etkiliydi. Humeyni, Necef’te 1969 yılında yayınlanan “Hükümәt-i İslami ya Vәlayәt-i Fәqih/ İslam Hükümeti veya Velayet-i Fakih/” adlı kitabında yepyeni bir tez ileri sürüyordu. Buna göre monarşi, gayri İslami bir kurumdu. Monarşinin yerine, kontrolü mollaların elinde olan İslami bir hükümet kurulmalıydı.

Milyonlarca insanın katıldığı mitingler, Kum’daki medrese öğrencilerinin İran gizli servisi Savak aleyhine yaptığı gösterilerle başladı. Daha önce Şah tarafından bastırılmış olan Halkın fedaileri ve özellikle üniversite öğrencileri arasında geniş taban bulan Halkın Mücahitleri Örgütü yeniden canlandı. İranlılar, kitleler halinde en yüksek dini otorite kabul ettikleri Ayetullah Humeyni’nin şemsiyesi altında Şah’a karşı seferber oldular. Şah’ın çok güvendiği ordu bu isyanı bastıramadı ve/veya bastırmadı.

Ülkede kontrolü yeniden sağlamak isteyen Şah Muhammed Rıza, birtakım çabalar içerisine girdi. 1975‘de Başbakan Amir Abbas Huveyda’ya Hizb-i Restahiz-i İran’ı (İran Diriliş Partisi) kurdurarak, tek partili sisteme yöneldi. Partinin Genel Sekreteri Amir Abbas Huveyda’yı tekrar başbakan tayin etti. Huveyda, Şah’a şöyle derdi: “Azerbaycanlıların nazarı senden yana olduğu sürece şah olmaya devam edersin. Senden yüz çevirirlerse, şahlığın sona erer”. Şah, 1977’de Cemşid Amuzegâr’ı (27 Mordâd 1356-4 ŞehRiver 1357), 1978’de Cafer Şerif İmami’yi (05 ŞehRiver-14 Aban 1357) başbakanlığa getirdi. 1978 Kasım ayında Genelkurmay Başkanı Arteşbud (Orgeneral) gulam Rıza Ezhari’nin (15 Aban-17 Dey 1357) başında bulunduğu bir askerî hükümet kurdu, yine sonuç alınamadı. Son çare olarak, Ocak 1979’da Cephe-i Millî’nin eski başkan yardımcısı Şahpur Bahtiyar’ı (17 Dey-22 Behmen 1357) başbakanlığa getirdi. Bahtiyar hükümeti, İran gizli servisi Savak’ı dağıtmaya, Güney Afrika ve İsrail’e yapılan petrol ihracını durdurmaya ve Filistin davasını üstlenmeye çalıştıysa da muhalefeti engelleyemedi. 16 Ocak 1979 tarihinde Şah Muhammed Rıza’nın ülkeyi terk etmesiyle İran’da yepyeni bir dönem başlamış oldu.

Tebriz’de, rejim değişikliğinden birbuçuk yıl kadar önce, 29 Behmen’deki gösterilerde halkın “İş istәrux, aş istәrux, dörd illik Şah istәrux” sloganı atması, geleceğin habercisiydi.


Yüklə 9,25 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   88




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə