Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
322
hakkındaki optimizminden gerçeğe daha yakın olduğumuz-
dan kuşku duymuyorum.
TANRISAL MÜDAHALENİN ŞEKLİ HAKKINDA
TEOLOJİK AGNOSTİSİZM
‘Tanrı’nın doğa yasalarını ihlal edip etmediği’ hakkındaki
soruya cevap vermek için doğa yasalarının tam olarak neyi
ifade ettiklerinin keşfedilmiş olması gerekir. Oysa bu husus
özellikle modern fiziğin mikro alanındaki gelişmelerle iyice
karmaşıklaşmıştır. Tanrı’ya inanan bir dindar, Tanrı’nın doğa
yasalarını ihlal ederek evrene müdahale ister ettiğini ister et-
mediğini savunuyor olsun; kendi savunduğunun tam aksi şık-
kın da Tanrı isterse mümkün olduğunu kabul etmek durumun-
dadır. Hiçbir dindar, “Tanrı doğa yasalarını ihlal ederek veya
ihlal etmeden türleri yaratamaz veya mucizeleri oluşturamaz”
diyemez. Sonuçta, yine, Tanrı için iki türlü şıkkın da mümkün
olduğu; fakat Tanrısal hikmetin, bu şıklardan hangisinin tercih
edilmesini gerektirdiğini bilemeyeceğimiz bir durumla karşı
karşıyayız. Ben Evrim Teorisi’ne karşı tavırda olduğu gibi, bu
hususta da ‘teolojik agnostisizm’i öneriyorum. Tanrı’nın türleri
‘nasıl’ yarattığını veya mucizeleri ‘nasıl’ yarattığını gözlemle-
yemiyoruz. Burada önemli olan, sadece bunları gözlemleye-
mememiz değil, bunları gözlemlemiş bile olsak, ‘nasıllığının’
gözlemlenemiyor olmasıdır. Örneğin Hz. Musa’nın denizi ikiye
yardığını gözlemleseydik bile, bunun ‘nasıllığı’ bize yine meç-
hul olurdu; Tanrı’nın bu ‘mucize’yi doğa yasalarını ihlal ede-
rek mi yoksa ihlal etmeden mi yarattığını yine söyleyemez-
dik. Doğa yasalarının neliği hakkındaki bilgimizin sınırları
ve makroda seyrettiğimiz olguların moleküler seviyesindeki
oluşumlarını gözleyemememiz; denizin yarılması gibi muci-
zeleri görsek bile, bunun doğa yasalarının ihlal edilmesi anla-
mını taşıyıp taşımadığını söyleyemeyeceğimiz anlamına gelir.
Tanrı İnancı, Dinler ve Evrim Teorisi
323
Bence, Kutsal Metinler’deki ifadelerden yola çıkarak da
Tanrı’nın doğa yasalarını ihlal edip etmediğine dair bir şey söy-
lemek mümkün değildir; bu konuda da ‘teolojik agnostisizm’i
savunmanın bir nedeni budur. Üç tek Tanrılı dinin kaynak-
ları incelendiğinde, bu kitaplarda doğanın mekanik işleyişin-
deki tüm olağan hadiselerin Tanrı’nın yaratışı olarak sunuldu-
ğunu, sadece olağandışı veya olağanüstü hadiselerin Tanrısal
yaratılış olarak sunulmadığını görmek mümkündür. Kutsal
Metinler’e göre bir bitkinin bitişi de -sırf ilk bitkinin yaratıl-
ması değil- Tanrısaldır. Kutsal Metinler’in şu bölümleri buna
delildir:
O Allah ki bulutlarla gökleri kaplar, yer için yağmur hazır-
lar, dağlarda ot bitirir. Hayvanlara, çığırışan karga yavrula-
rına yiyeceklerini verir.
Eski Ahid, Mezmurlar, 147, 8-9.
Siz göklerde olan Babanızın oğulları olasınız; zira O, güne-
şini kötülerin ve iyilerin üzerine doğdurur ve salih olanlar ile
olmayanların üzerine yağmur yağdırır.
İncil, Matta, 5, 45.
Şimdi ekmekte olduğunuzu gördünüz mü? Onu sizler mi bitiri-
yorsunuz, yoksa bitiren Biz miyiz? Eğer dilemiş olsaydık, ger-
çekten onu bir ot kırıntısı kılardık, böylelikle şaşar kalırdınız.
Kur’an-ı Kerim, Vakıa Suresi, 56/63-65.
Türlerin oluşumunu örnek olarak alalım; tektanrılı dinle-
rin hepsi, sadece türün ilk canlılarını değil, canlıların her bi-
rini Tanrı’nın yaratışının ürünü olarak görürler. Sürüngenin
yumurtadan çıkması, tek hücrelilerin bölünerek üremesi veya
memelilerin cinsel ilişkileri gibi yeni canlının oluşumunu be-
lirleyen sebeplerin hiçbiri, tektanrılı dinlere inanan teistleri,
Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
324
Tanrı’nın tüm varlığı bu araçsal sebepler ile yarattığı düşün-
cesinden vazgeçirmez. İbn Rüşd gibi birçok teist filozof, ne-
densellik ilkesi sayesinde Tanrı hakkında bilgi edindiğimizi
düşünmüşler ve ‘hikmet’i nedenleri bilmek olarak değerlen-
dirmişlerdir.
585
Bu yüzden İslam dünyasının İbn Rüşd’ünden,
Hıristiyan dünyada klasik fiziğin kurucusu Newton’a kadar
birçok teist filozof ve bilim insanı determinist yasaları Tanrı-
sal iradeye karşıt görmek bir yana, bu yasalara Tanrısal hik-
meti ve sanatı anlamamız açısından önem atfetmişler ve bu
yasaların işleyişini, Tanrı’nın sürekli koruması ve sürekli ya-
ratması ile mümkün görmüşlerdir.
Teistler, determinist doğa yasalarının kesintiye uğradığını
ve bu kesinti anlarında türlerin ve mucizelerin yaratıldığını
düşünebilir; ama doğa yasaları askıya alınmadan yaratılışın
gerçekleştiğini savunan bir düşüncenin ateist olduğunu iddia
edemezler. Çünkü tektanrılı dinlerin her birinde, sebeplerin
(fiziksel kanunlar gibi) Tanrı’nın kullandığı aracılar olduğuna
dair inanç vardır. Bir teist, doğum yapan bir aslanı, Tanrı’nın
yarattığı bir varlık olarak görebiliyorsa; ilk aslanın, başka bir
kedimsi canlıdan doğması olasılığını da bu canlının Tanrı ta-
rafından yaratılmasına aykırı olarak görmemelidir. Teist dinle-
rin hiçbiri, Tanrı’nın yaratışını, fiziki süreçlerin kesintiye uğ-
ramasıyla sınırlamazlar. Tam aksine, gerek Eski Ahid’te gerek
Yeni Ahid’te, gerekse Kur’an’da fiziksel süreçler olarak göz-
lenen tüm oluşumların Tanrısal iradenin kontrolü altında ger-
çekleştiği ifade edilir. Dinler sadece Hz. Âdem’i değil, doğan
her insanı tüm özellikleriyle Tanrı’nın yaratışının eseri ola-
rak görürler. Anne ve babanın cinsel ilişkisi ve annenin be-
beği karnında taşıyarak doğurması gibi mekanik süreçlerin
585 İbn Rüşd, Tutarsızlığın Tutarsızlığı, çev: Kemal Işık-Mehmet Dağ, Kırkambar
Yayınları, İstanbul (1998), s. 24-30; Hüseyin Sarıoğlu, İbn Rüşd Felsefesi, Klasik,
İstanbul, (2003), s. 112.
Dostları ilə paylaş: |