|
![](/i/favi32.png) A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3surak, sorgu, tahkikat.
surakçı, 1
|
səhifə | 73/90 | tarix | 29.08.2018 | ölçüsü | 5,98 Mb. | | #65401 |
| surak, sorgu, tahkikat.
surakçı, 1. sorgucu, sorgu hakimi; 2. hükümdar, hüküm farma; 3. dn. munkir nekir.
surakkana, k-f. mahkeme, sorgu yeri.
sural-, sorulmak,sorguya çekilmek, rica edilmek.
suralış-, müş.sural’dan.
suarluu, işs. sural-‘dan.
suraaluuçu, sorguya çekilen, soruşturulan, suçlu.
surama: surama kat: post restant.
suramcalda- = suramcıl-.
suramçı I, sorgu.
suramçı- II, soruşturmak.
suramçıla-, soruşturmak; bir çok yerlerde ricalarda bulunmak.
suran-, ricada bulunmak, müsaade istemek, inceden inceye sormak, dilenmek; dem alışka suranat: mezuniyet almak için ricada bulunuyor.
surançı: surançı sakal: bataklıkta çürümüş ot köklerinden bir çeşididir.
suranğ, karanğ sözünün kekidir.
suranıç, rica.
suranıl-, sorulmak; tömönkü adres menen bildirüülörü suranıtat: aşağıdaki adrese haber verilmesi rica olunuyor.
suranuu, rica, iltimas, şefaat, uğraşma.
suraş-, biri birini soruşturmak, biri birinin sıhhatini sormak.
suraştır-, soruşturmak.
surat- et. sura-‘dan; suratpay ayttı:sordurmadan kendiliğinden söyledi; at suratı ciberdi: at rica ederek gönderdi.
surayıl, hilkat garibesi, korkunç şey.
surça, kül rengi (at donu).
surdan-, korkunç bir çehre göstermek, tehevvüre gelmek, (hiddetten) yüzü sararmak.
surdant-, et. Surdan-‘dan.
surğult, bozumtrak kır rengine çalan; surğult tart-: boza çalmak.
surlan- = surdan-.
surma, 1. sürme; surma tart-: sürme çekmek; 2. atın suratına, yakmak suretiyle, vurulan damga (karş. bışanğ II, tamğa) ; 3.üst göz tabağındaki güzel bükümler.
surmanluu, 1. sürmeli; surmaluu köz:1) sürme çekilmiş göz; 2)ü üst göz tabağında güzel bükümleri bulunan göz; 2. suratında yakmak suretiyle vurulan damgası bulunan; surmaluu at: bu gibi bir damgası bulunan at.
surnay, f. zurna,flavta, flüt.
surnayçı, flavtacı.
surnayla-, flavta çalmak.
surnaylat-, et. Surnayla-‘dan.
suroçnıy, (r. ) müstacel, acele.
suroo, soruştuma, sorgu ,sorma, talep; suroo sal-: soruşturmak; çiyki buyum suroosu: ham maddeler talebi.
surooluu, sualli, istifhamlı; suroolu süylöm: gram. İstifham cümlesi.
surp, f. kaba kalikot (kumaş).
sus, f. sukuti, abus, akşi yüzlü, kapalı tabiatlı, muzlim, sus çöl: muzlim sahra, çöl; irenği sus kişi: muzlim çehreli adam; sus tarta tüştü: kaşlarını çattı, somurttu; sabırı sus bk. sabır I.
sustay-, düşünceli, somurtkan ve sukuti olmak; sustayıp kara-: hazin ve somurtarak bakmak.
sutka = sötkö.
suu I, 1. su, nehir; cemiş suusu: meyva suyu; kaşka suu: duru, beraak su; kara suu: yer altı sulariyle beslenen çay; sarı suu: 1) süt kesildikten sonra kalan suyu; 2) pisliklere karıştırılan su; cügörünün sarı suusun aldı: (< yüreğinin sarı suyunu aldı>) fena surette korkuttu; sudan kal: sulanmadan kalmak; pakta bir suudan kalıp oturat: pamuk bir defa sulanmadan kaldı; buuday eki suu içti: buğday iki kere sulandı; suu alğan: su basmış, su götürmüş; suuğa al-: (ölüyü) yıkamak; bir suunun eli: bir ırmak vadisinin halkı; aynı çayın kıyısında yaşıyan ahali;meni suu kıldı: o bana çektirdi (bitap bıraktı); suu boldum: canım çıktı (ıstıraptan bitkin hale geldim); oozunan kara suu keldi: fena halde acıktı; suu cürök: yüreksiz, korkak; kıtay tilin suuday bılet: çin dilini su gibi biliyor; suu salık: su vergisi; bel suu: meni; 2. yaş, nemli; suu ciğaç: (yaş) yeşil ağaç; suu kir: ıslak çamaşır; 3. tav; temirdin tasuusun bilgen usta: demirin tavından anlıyan usta: mahir demirci.
suu- II, soğumak; kızuu iştin ayağı suuğança: ihtiraslar sükun bulunca, gerginlik kalkınca.
suuçu, 1. sulayıcı; 2,iska ve irva işleriyle uğraşan; 3. = murap I.
sunçul, 1. iyi yüzen, yüzücü, suda yüzen (kuş hakkında); suuçul kara yahut suuçul çımçık: karabatak (ördek): 2.geçit yeri arayan kılavuz; karoolu dürbü salbasın, suçuldar keçüü çalbasın: folk. Nöbetçiler dürbünle bakmasınlar, kılavuzlar su geçidi aramasınlar.
suuğarek, gözleri açık duran kör.
suuk, 1. soğuk; suuk ce-: soğuğa katlanmak; kün suuk: hava soğuk turmuştun ısık suuğun tatkan suuk: dehşetli ayaz. soğuk; turmuştun ısık suuğun tatkan: hayatın acısını, rahatını görmüş geçirmiş, hayatın değişikliklerine katlanmış; apiyim uu bolot; mında tamaklı küçtöp içpese, kişi suuğuna tegerenip cığılıp kalat: afyon zehirlidir; eğer burada (haşhaş toplarken) insan karnını iyice doyurmazsa, başı dönerek yere seriliyor; 2. çirkin; nahoş; suuk söz: nahoş haber; türü suuk: çehresi nahoş;öngü suuk; yüzü çirkin; suuk kol:pis (temiz olmıyan) el; elge suuk körsöt: halka birisini fena göstermek; birisine karşı nefretini tahrik eylemek; 3. bk.ısılık 2.
suuktuk, 1. soğuluk; 2. bk. ısılık 2.
suula-, ıslatmak.
suulan-, ıslanmak.
suulaş, aynı nehir kıyılarında bulunan (köyler) ; ottoş-suulaş: aynı jöyün ahalisi.
suulat-, et. Suula-‘dan.
suuluk, 1. gem; 2. havlı; 3.yağmurluk (giyim).
suuluu, sulanan; iska ve irva edilebilen; suulu cer: sulanan toprak;suuluu buuday: sulanan buğday.
suun-, soğumak; denesi bir ısıp, birsuunat: vucudu kah kızıyor, kah soğuyor.
suur I, dağ sıçanı.
suur- II,çekip çıkarmak, yolmak, sürükleyip çıkarmak.
suuray, kuuray sözünün tekidir.
suurma, 1. çekip çıkarılabilen; 2. kad. bıçak
suurt-, st. Suur- II den.
suurul-, sürükleyip çıkarılmak; kökünden koparılmak; suurulğan yahut koldon suurulğan: çevik, atik, ele avuca sığmıyan: çattan suurulğan at: ateşin at.
suusa-, susmak.
suusağıç, sık sık susayan ve çok içen.
sunsar, zardava.
suusat-, susatmak.
suusun, 1. susama; 2. = susunduk.
suusunduk, içecek (harareti teskin etmeye mahsus olan nesne).
suuş-, biri birinden soğumak; biri birini sevmez olmak.
suut I, soğutma, dinlendirme (atı).
suut- II, soğutmak; at suut-: atı idman ettirmek, koşulara hazırlamak için atı inceltmek; izin suutpay: izini soğutmadan.
suy: suy cığıl-: pek fazla yorulmak, kuvvetten düşmek, bitap düşmek, bitkin bir hale gelmek; suy cık-: kuvvetten düşürmek, bitkin bir hale komak.
suyambu, çin, bir nevi bez.
suykay-, 1. kırıtmak, nazlanmak; 2.süzülerek yürümek; 3. ciddi, vakur bir tavır takınmak.
suysal I, saç örgüsünü uzatmak için ona karıştırarak, siyah yünden örülen şeritler.
suysal- II, kırıtarak yürümek; suysala bas-: işve yaparak yürümek.
suysalma = suysal I.
suyuk, 1, sıyık mayi; 2. seyrek ( koyu değil); suyuk sakal: (kadın hakkında) hafif meşrep, (at hakkında) başı boş dolaşan; eteği suyuk (Rad.) = ayağı suyuk.
suyul-, 1. cıvıklanmak; 2. seyrekleşmek (kuyuluğu bitmek); ak sakalı suyulğan folk. beyaz sakalı seyrekleşmiş.
suz I. = sus; sabırsız bk. sabır I. çekmek, kepçelemek.;kırman suz-: harman yerinden savrulmuş, ayıklanmış hububatı toplamak
suzdan-, somurtmak, surat asmak.
suzğu, büyük tahta kepçe.
sübö = süböö.
süböö, yalancı kaburga;süböönğdü kötör: bir parça canlan, şenlen.
süknö, (r. ) çuha.
sükünt = sekunda.
süküt, a.sükut, susma, sözsüzlük.
süldör, cisim, ten, beden.
süldörsüz cismani olmıyan.
sülgü, (yüz) havlusu.
sülküldö-, mevzun ve seri hareketler yapmak; süzülerek gitmek (iyi yorga hakkında) ; sülkükdöğön corğo: mevzun ve yumşak yürüyüşle yürüyen yorga; 2. bazı azalarını güzel ve kırıtarak oynatmak.
sülküldöt-, et. sülküldö-‘den.
sülönğkü, ( rad.,V) nahif, ince.
sülöösün, vaşak.
sülük, sülük.
sümbö, harbi ( çakmaklı ve kapsüllü tüfeğin ağızdan doldurup fişeği bastırmaya yarayan demir çubuk; M.).
sümbölö-, harbi ile doldurmak.
sümbölöö, harbi ile doldurma.
sünğgü-, saplanmak; ayza sünğgüdü: mızrak saplandı; şaardı közdöy sünğgüdü: şehre doğru istikamet aldı.
sünğgüt- et. sünğgü-‘den.
sünnöt, a. dn. hitan, sünnet.
sür I. heybet; heybwetli ve kurumlu görünüş, azamet, kurum, kurulma; sürü bar kişi: heybetli ve kendisine karşı başkalarının ihtiramını telkin eden çehreye malik olan adam.
sür II. açık havada kurutulmuş (et. balık); sür et: açık havada kurutulmuş et.
sür- III. 1. sürtmek, rendelemek (rende, planya ile), kazılmak; 2.ileri hareket ettirmek; hüküm sürmek; dooron sür-: yahut door sür,: hüküm sürmek; tanğ sürgöndö: şafak sökerken; ömür sürmek, var olmak, yaşamak.
sürdö-, sıkılmak,mahcup olmak, şaşırmak, afallamak.
sürdön-, (manaca) = sürdö-.
sürdönt-, et. sürdö-‘den.
sürdöön, kütlevi hareket. akın (bir kütlenin boşanıp akyığı zaman).
sürdük-, sürçmek ( ayakları sürüklerken); sürdügüp barıp, cığıldı: ayağı sürçtü ( ve bir müddet sürüklendikten sonra) düştü; at sürdügüp barıp uzununan tüştü; at sürdügüp barıp uzununan tüştü: atın ayağı sürçtü ve düşerek yere serildi.
sürdür-, et. sür III’ten.
sürdüü, 1. heybetli; korkunç; 2. kurumlu, azametli.
sürgü, rende.
sürgüç = sürgü.
sürgülö-, et. sürgülö-‘den.
sürgün, 1. sürme, sürgün körsöt-: nefiy etme; sürgün körsöt-: sürmek; sürgün kör-: şürülmek, memleketten çıkarılmak; 2. iyi damızlık (erkek hayvanlar hakkında).
sürmö, sürme; oğma sürme darı : sürmek, oğmak için kullanılan ilaç, vücudun dış yanından kullanılan ilaç.
sürnöt = sünnöt; sürnöttöy bolğon: suratsız.
sürnöttö- =sünnöttö-.
sürö I, a. dn. sure ( kurandan bir fasıl ).
sürö II, koşu atlarının koşarken varıp duracakları yer, finiş.
sürö III, 1. koşu atını finişe doğru çekmek; 2. = sürömölö-.
sürök I, işs. sürömölö-‘den
sürön, harp narası; sürön sal-: harp narası atmak, harbe davet etmek.
süröö, 1.işs. sürö III’ten; çalpı süröö yahut köpçülük süröösü: umumi römörkör; 2. hipodrom (at meydanı); 3. = süröön.
süröön, ( koşan ata bir yardım olmak üzere) koşularda yabancı bir atı katmak.
süröönçü, 1. koşanatın finş’e varması yardım eden: 2., bağırmalar çağırmalarla teşvik eden ve kuvvet vermeye çalışan.
süröt I , a. resim, tasvir, portre, tablo, timsal; tez süröttö; çabucak hızlıca, tezelden; aktivdüü süröttö: aktif tarzda; süröt tart-: tersim etmek, resim çıkarmak.
sürot II, et. sürö III’den.
sürotçu, ressam; fotğrafçı.
süröttö-, tasvir etlemek, tersim etmek, resimlerle bezemek.
süröttöl-, tersim, tasvir edilmek, resimlerle donatmak.
süröttöö, tersim, tasvir.
süröttür-, et. süröt- II,’den.
süröttüü, resimli.
süröttü, işs. süröt- II’den.
sürsü-, 1. açık havada kurutulmak(et,balık hakkında); 2. mec. uzun zaman yatıp kalmak.
sürsüt-, 1. açık havada kurutmak (eti, balığı); 2. mec.uzun zaman yatmaya bırakmak.
sürsütül-, açık havada kurulmak (et, balık hakkında).
sürt-, sürtmek közgö sürtörgö cok: göze sürmek için bile yok (aşırı kıt).
sürtül- pas. sürt-‘ten; közö sürtülgöndöy boldu: göze sürülecek gibi (kıt) oldu.
sürük =sürök I.
sürül- pas. sür.- III’ ten; tanğ sürüldü: şafak söktü.
sürült-, et. sürül-‘den.
sürün-, memleketten sürülmek; sürgünde sürünmek.
sürüş-, müş. sür, III’ten.
sürüü, memleketten çıkarma; nefiy etme.
süsönök =süzöögön.
süt. süt; süt teep ketti: memeleri şişti ( çocuk emziren kadının); ene sütü: ana sütü; emçegim sütün ak kılam: mememin sütü seni affetmez ( anne nankör oğluna böyle söyler); ene sütübüz oozubuzğa tatıdı: burnumuzdan geldi; bışkan süttöy caktırat: gayet seviyor (harf.: sıcak süt gibi seviyor); süttön ak: gayet ak: hiçbir kusursuz; ay süttöy carık: ay süt gibi aydın.
sütçülük, süt ekonomisi, sütçülük.
sütker, sütkör, k-f (Cenubi Kırgızlıkta) sütlü (hayvan hakkında); sütkör uy: sütlü (cok süt veren) inek.
sütkor, a-f. muharabacı.
sütkorçuluk = sütkorduk.
sütkoduk, muharabacılık.
sütköl, bolluk, feyiz, bereket (ör. bk. mayköl).
süttükön, sütlüğen (euphorbia).
süttüü, sütlü (hayvan).
süy- I, 1. sevmek; 2. öpmek; betten süy-: yanaktan öpmek; 3. okşamak; karğa süyöt balasın < appağım> dep ats. : karğa dahi yavrusunu diye sever.
süy- II, toplayıp bağlamak (atın kuyrugunu, yelesini, perçemini).
süydür-, et. süy- I, II’ den.
süygöndük: özün süygöndük: kendini beğenmiş: hotkâm, hotbin.
süygünçük, sempati.
süygünçüktüü = sevimli, şirin, güzel, sempatik, sevilen.
süygünçülüktüü = süygünçüktüü.
sükö-, sürmek, sürtmek; baldı nanğa süyködü: ekmeğe bal sürdü.
süykön-, 1. sürtünmek, ilişmek; 2. kendine sürmek, bir şey sürünmek, pudra sürmek.
süykönüü, işs. süykön-‘den.
süykümdüü, hoş; süykümdüü cel: hoş rüzgâr.
süykümsüz, çirkin, sevimsiz, görünüşü hâhoş.
süykümsüzdük, süykümsüz’ den mücerret isimdir.
süylö-, söylemek.
süylöm, gram. cümle; bolumduu süylöm: olumlu cümle; birikme süylöm: katışık cümle; koşmo süylöm: katmerli cümle; baş süylöm: baş cümle; bağınınğkı süylöm: mütemmim cümle; atooç süylöm: isimleri içine alan cümle; etiş süylöm: fiiliye cümle; coktuk cümle: menfi cümle; öksük süylöm: eksik süylöm: faili (suje’si) bulunan cümle; süylömdün bir türdüü müçölörü: cümlenin aynı cinsten öğeleri.
süylön-, 1. paylamak, azarlamak; almağa süylöndü: o, beni payladı: 2. sayıklamak, kendi kendine söylenmek; özünün özü süylönö berdi: kendi kendine söylendi.
süylönt- et. süylön-‘den.
süylönül-, pas. süylön-‘den.
süylönüü. işs. süylön’den.
süylöö. söyleme, söz, söylev.
süylöök, çok söyliyen, geveze.
süylöş-, konuşmak, sohbet etmek.
süylöştür-, et. süylöş-‘ten.
süylöşüü, 1. konuşma; sohbet; 2.müzakereler, görüşmeler.
süylöt-, söylemeye bırakmak yahut zorlamak.
süymölçök, cevfi sadır kemiklerinden birinin adıdır.
süyö-, dayanmak, desteklemek, tutmak (müzaheret etmek).
süyömöldö-, yardım etmek (tutmak); müzaheret, muavenet etmek.
süyömöldöö, işs. süyömöldö-‘den.
süyön-, dayanmak, söykenmek, yaslanmak.
süyönç, dayangaç, destek.
süyöö, dayama, muzaheret.
süyöölüü, dayanmış olan, desteklenmiş olan.
süyrö-, sürüklemek, yerde çekerek götürmek.
süyröl-, sürüklenmek, yerde çekilmek.
süyrölmö, sürüklenen.
süyrölt-, et. süyröl-‘den; etegin süyröltüp: eteklerini (yerde) sürükliyerek.
süyröndü, sürünen (gayet yavaş yürüyen), geri kalan.
süyrönğ, sürüklenen, süyrönğ çapan: uzun etekli kaftan.
süyrönğdö-, eteklerini sürükliyerek yürümek.
süyrönğdöt-, et. süyrönğdö-‘den; kağazga süyrönğdötüp bir demeni cazıp koydu: kağıt üzerine bir şeyler karaladı.
süyröö, işs. süyrö-‘den.
süyröt-, sürükletmek.
süyrötkü, 1. bir taşıt (pulluk için); 2. mec. (insan hakkında) hiçbir işe yaramıyan, elinden hiçbir iş gelmiyen.
süyröttür-, et. süyröt-‘den.
süyrötül-, sürükletilmek.
süyrötünğkürö-, hafifçe sürüklemek.
süyrü, uzunca, müstatil, mahruti; syrü caak: uzun yüzlü.
süyrülö-, uzunca, mustatil, mahrutî yapmak; uzunca, mahrutî şekil vermek.
süyrülöö, uzunca, mahrutî şekil verme.
süyrülöt-, et. süyrülö-‘den.
süyül-I. sevilmek.
süyül-II,pas. süy II’den ; cal-kuyruğu süyülüp çubatuudan ötkön bayge atı: yelesi – kuyruğu toplanıp bağlanmış ve çubatuu boyunca geçirilmiş (bk. çubatuu) koşu atı.
süyült-, et. süyül- II’den.
süyün-, sevinmek.
süyünçü, sevinçli haber getirene verilen hediye, müjde, muştuluk.
süyüngöndük, sevinmelik; süyüngöndüktön: sevinçten, sevinmeklikten.
süyünt-, sevindirmek; sürögümdü süyüntüü: kalbimi sevindirdi.
süyünüç, sevinç.
süyünüçtüü, sevinçli, sevinç getiren; süyünüçtüü kabar: sevinçli haber.
süyüş-, sevişmek.
süyüü, sevme, muhabbet.
süz-, 1. süsmek, tos vurmak: 2. yüzmek; suudan süzüp ketti: suda yüzüp gitti; 3.süzmek: sözgeçten geçirmek; 4.sepetle balık avlamak; 5. köz süz-: kırıtarak, umut vererek gözü yarı kapamak; kunacın közün sözsö, buka cibin üzöt ats.: dana göziyle süzerse, boğa ipini koparıyor.
süzdür-, et. süz-‘den; at menen suuğa süzdürdüm: atı suda yüzdürerek geçtim; muzoo kezeginen süzdürüp, korkup kalıptır: gençliğinden beri korkutulmuş ve şimdi de hep korkuyor.
süzgüç, 1. (karş. tarak) iki yanından sık olan tarak; 2. balık avlama ağı.
süzmö I, at koşumundaki yassı, uzunca,madenî süsler.
süzmö II, peynir.
süzök, yahut süzök ooruu: sürekli (müzmin) hastalık.
süzöktö-, müzmin hastalıktan ıstırap çekmek; köptön beri süzöktöp cüröt: coktan beri rahatsızdır.
süzöögön, tos vurmayı sven (hayvan).
süzül- I, delik – deşik olmak.
süzül- II,güzel ve sâkin bir çehreli olmak (insanın gülmediği ve ağzını açmadığı zaman); süzülüp uktap catat: sâkin bir halde uyuyor.
süzüş-, müş. süz-‘den.
süzüştür-, et. süzüş-‘ten.
süzüü, işs. süz-‘den; süzüü kanattarı: balık kanatları.
svarşik r. tek. kaynakçı.
svodka, r. hulâsa, icmal.
syezd,r. kongre.
Ş
şaa I, f.şah ; şaa müyüz: büyük boynuzlar; kızıl kaşka şaa müyüz ögüz: akıtmalı ve büyük boynuzlu al öküz.
şaa II: şaası kelbey kaldı: gücü yetmedi, muvaffak olmadı.
şaabat, a. srk. meni.
şaabay: şaabayı suudu: maneviyatı kırıldı, ruhu söndü; gayreti eksildi, gevşedi.
şaala-, kışkırtmak
şaalar (karş. şaa I) : döö şaalar: tanınmış şahsiyetler, ileri gelenler.
şaan, söököt sözünün tekidir.
şaani: şaanisine keltirip kıldı: ustalıkla, iyice yaptı.
şaar, f. şehir; şaarça: şehirli, şehirlice, şaarça bıçak es. şehir bıçağı (el işi, evde yapılmış olmayan); şaar tegeregindegi: şehir civarındaki.
şaarat = işarat.
şaarça, kücük şehir, kasaba; cumuşçular şaarçası: işçiler kasabası.
şaardık: şehirli; şaardık sovet: şehir sovyeti (şurası).
şabdalı, f. şeftali.
şabır, 1. hışırtı, hışıltı; 2. bataklIk yerlerde biten ufak kamş, saz; 3. kad. kamış.
şabıra-, hışırdamak, takırdamak.
şabırat - ,et. şabıra – ‘dan.
şabırluu, ufak kamışlar biten yer.
şabinis = şovinist.
şadı( daha fazla: koldun şadısı): elin parmakları.
şadıluu, ( ek hakkında) uzun parmaklı.
şagalak = şakmar.
şagıl, 1. moloz, kırma taş; şagıl bolboy, zoo bolboyt ats. molozsuz kaya olamaz; 2. kad. taş.
şağıra - , çınlmak; tınlamak; şağırağan akça: çınlayan sikke, akçe, madenî para.
şağırak - , çınlıyan, tınlıyan (maden hakkında).
şağrat - , et. şağıra – ‘dan; tişterin şağırata kağıp: dişlerini şiddetle gıcırdatarak.
şagom, bk. arş.
şahmat, r. satranç.
şahmatçı, satranççı.
şahta, r. maden kuyusu.
şahtyor, r. maden kuyusunda çalışan işçi.
şak I, f. dal, kücük dal; karagayşak: ağaçlar; duşmandınğ şağı sındı: düşmanın maneviyatı kırıldı, gayreti söndü; balanın şağın sındırıp koydunğ: ( üzerinde kabaca bağırmakla).
şak II, boza yapmak için kullanılan dövülmüş darı.
şak III : başına şak dey tüştü: başına < şak> ederek, bir nesne düştü; oyuma şak etti: birden – bire aklıma geldi; alakanın şak koydu (hayret, esef, keder beldeği olmak üzere) eleyelarını birbirine vurdu:, şak şak: şaklamayı taklit ve hikâyesidir.
şak IV = şaa I.
şaka, baka III sözünün tekididir.
şakap, f. suyu bir yana çekmek için açılan ark (kanal).
şakar, 1. nebatat külünden çıkarılan alkali; 2. güherçile, potas; şordu şakarday kaynatıp taştayt: son dereceye kadar kızdırıyor (hırslanıdırıyor), kendinden geçecek hale koyuyor.
şakek, halka.
şakel, 1. = kaşek 1; 2.tuzdunğ şakeli: tuz mahlûlünün kirli posası.
şakelde- 1. (at hakkında) yemi seçerek ve artıklar bırakarak yemek; 2. (insan hakkında) bir lokmayı kapmak ve onu yiyip bitirmeden atmak ve başka bir lokmayı almak.
şakılda - , 1. çağlamak, cuşu huruşa gelmek, kaynamak; şakıldap kayna - : fıkır fıkır kaynamak; tişi şakıldayt: dişi gıcırdıyor; eşik şakıldadı: kapıya vuruldu; şakıldagan bala: çabuk iş gören çoçuk; 2. gevezelik etmek, çok söylemek; şakıldağan katındı kız bergende körörmün ats.: gevezelik eden karıyı kızını kocaya verdiğinde görürüz.
Dostları ilə paylaş: |
|
|