63
Tablo 5. Kişi başına
sanayileşme düzeyleri, 1750-1900 (1900'deki
Birleşik
Krallık'a [100] Oranla)
1750
1800
1830
1860
1880
1900
Bir
Bütün Olarak Avrupa
8
8
11
16
24
35
Birleşik Krallık
10
16
25
64
87
[100]
Habsburg İmparatorluğu
7
7
8
11
15
23
Fransa
9
9
12
20
28
39
Alman Devletleri/Almanya
8
8
9
15
25
52
İtalyan Devletleri/İtalya
8
8
8
10
12
17
Rusya
6
6
7
8
10
15
Birleşik
Devletler
4
9
14
21
38
69
Japonya
7
7
7
7
9
12
Üçüncü Dünya
7
6
6
4
3
2
Çin
8
6
6
4
4
3
Hindistan/Pakistan
7
6
6
3
2
1
Kaynak: Freeman, Louçã (2013: 231).
1750-1830 arası
periyodun önemli bir sonucu, işçi sınıfının doğuşuydu.
1760 ile 1844 İngiltere’si arasındaki fark, en azından, Fransa’daki ancient regime ile
Temmuz ihtilali arasındaki fark kadar büyüktür. Sanayideki bu değişimin en etkili sonucu
ise İngiliz proletaryasıdır (Engels, 2013: 55).
Sanayi Devrimi’nin 18. yüzyılın ikinci yarısında gerçekleşmiş olmasına rağmen,
19. yüzyılın ilk yarısına gelene kadar ev endüstrisi ve manifaktür varlığını
sürdürmüştü.
1830'ların başında, el tezgâhlarını kullanan pamuklu dokumacıların sayısı,
pamuk, yün ve ipek endüstrisindeki iplik ve dokuma fabrikalarının toplamında çalışan
kadın ve erkek işçilerden fazlaydı (Thompson, 2012: 247).
Ayrıca işçilerin çoğunun
doğrudan çalıştırıcısı işvereni değil, aracı taşeron idi. Sınıf olarak işçilerin, sınıf olarak
işverenlere karşıt olduklarını hissetmeleri yavaş ve geç gelişti (Hobsbawm, 1968: 30).
Endüstri Devrimi’nin çocuğu olan proletaryanın ve artık kendi toplumsal hareketleriyle
birleşmiş Komünizmin –Komünist Manifesto’nun hayaletinin– kıtanın her yanını
arşınlaması, 1840’lara kadar gerçekleşmedi (Hobsbawm, 2008: 37).
65
sahiplikleri dolayısıyla toplumun çoğunu sömürerek, sefalet içinde yaşamaya mahkûm
ederek başarmıştır. “Burjuva ilişkileri bu üretici güçlerin yarattığı zenginliği
kucaklayamayacak kadar dardır” (Marx ve Engels, 2013: 27). Burjuvazinin bu
hâkimiyetine son verecek ve, insanın insanı sömürüsünü ortadan kaldıracak tek
devrimci sınıf ise proletaryadır. Manifesto, bunu başarmaları için işçilere yaptığı
çağrıyla sona erer: “Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şey yoktur.
Kazanacakları bir dünya vardır.
Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!”
Marx, 1867 yılında ilk cildi yayınlanan
Kapital’de, kapitalist üretim tarzını, bu
üretim tarzına ait üretim ilişkilerini, bu ilişkilerin dinamiklerini ve çelişkilerini
inceleyerek açıklamıştır. Marx’ın kapitalist üretim tarzı analizi, klasik ekonomi
politiğin analizinden kuşkusuz daha yetkindir. Nitekim, Marx,
Kapital’i, ekonomi
politiğin eleştirisi olarak yazmıştır.
Marx’ın değer analizi ile başlayalım. Marx’a göre “bir kullanım değeri ya da
mal, yalnızca, onda soyut insan emeğinin nesnelleşmiş ya da cisimleşmiş olması
nedeniyle bir değere sahiptir” (Marx, 2011: 52). Marx’ın soyut insan emeği derken
kastettiği şey, metada gerçekte fiziksel olarak içerilmiş olan emek-zaman değil, o
metayı üretmek için gereken toplumsal emek-zamandır. Gerekli toplumsal emek-
zaman ise, bir metayı, normal üretim koşullarında, ortalama beceri düzeyi ve emek
yoğunluğuyla üretmek için gereken emek-zamandır. Metanın değeri, böylece,
üretimi
için gereken toplumsal emek-zamana göre belirlenir.
Marx’ın, metanın değerini, Ricardo’dan farklı olarak, onda içerilen maddi emek-
zaman ile değil de soyut emek-zamanla açıklaması, emek değer teorisini daha ayakları
yere basar hâle getirdi.