Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 17,16 Mb.
səhifə16/189
tarix06.05.2018
ölçüsü17,16 Mb.
#42783
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   189

beyzet-ül-arz (a.it. ve i.) "yer yumurtası" yer mantarı, keme, domalan [bitki].

beyzet-ül-beled (a.it. ve i.) deve kuşu yumurtası.

beyzet-ül-harr (a.it. ve i.) şiddetli sıcaklık.

beyzet-ül-hıdr (a.it. ve i.) örtülü, kapalı güzel kadın.

beyzet-ül-İslâm (a.it. ve i.) 1. islâm milleti. 2. islâm'ın yayıldığı saha, islâm ülkesi. 3. islâm'ın hakîkî merkezi, (bkz. beyze-i islâm).

beyzî (a.s.) 1. yumurta biçiminde olan, oval. (bkz. beyzavî). 2. i. yumurta şeklinde bir şey.

bezâ (a.i.) konuşmada açıksaçıklık.

bezâdî (a.i.) gökçil, mavimsi bir nevî değerli taş; küçük yakut.

bezaga (f.i.) kertenkele, keler.

bezâne (f.s.) esici, esen [rüzgâr].

bezâzet (a.i.) bezcilik, manifaturacılık.

bezâzet (a.i.) pejmürdelik, perişanlık, kıyafetsizlik, (bkz. bizâz, büzûzet).

bezbâz (f.i.) Hindistan cevizi kabuğu.

bez beze (a.i.) l. zafer, galebe, üstünlük. 2.nasip, pay, kısmet. 3. daralma, sıkılma.

bezbeze (a.i-) hızlı yürüme; kaçma. 2. şiddetle sarsma, depretme.

beze (a.s.) fakir; miskin.

beze (f.i.) günah, hatâ, kabahat, suç.

beze-kâr (f.b.s.) günahkâr, suçlu.

bezekârî (f.b.i.) günahkârlık, suçluluk.

bezer (a.i.) gevezelik.

bezi' (a.s.) akıllı, uslu, zarif [çocuk].

bezîm (a.s.) 1. kuvvetli, zorlu kimse. 2. kızgınlığını belli etmeyip soğukkanlı olarak hareket eden adam [müennesi "bezîme"dir].

bezîn (f.s.) esici, esen ["esnek" mânâsına gelen "bezîden" mastarından].

bezîr (a.s.) geveze.

bezîr (a.i.) tohum, ekilecek tane. (bkz. bezr).

bezk (f.i.) zool. tespihböceği.

bezl (a.i.) bol bol verme, saçma.

bezl-i cehd elinden geldiği kadar çalışma.

bezl-i güher cevher dağıtma, inci saçma.

bezl-i nükud parayı bol verme, para dökme. (bkz: ibzal).

bezle (f.i.) 1. hoşa giden nâzik söz, lâtife, şaka tarzında söylenen lâkırdı. 2 . ahenk ile okunan şiir.

bezle-bâz (f.b.s.) lâtifeci, şakacı. (bkz: bezle-gû).

bezle-gû (f.b.s.) . (bkz. bezle-bâz).

bezm (a.i.) 1. diş ucu ile ısırma, kırma. 2. yayın kirişini çekip salıverme.

bezm (f.i.) içkili, eğlenceli meclis, dernek.

bezm-i aşk aşk meclisi.

bezm-i cem 1) îran mitolojisindeki Cem'in içki meclisi. 2) Bektâşilerin içki âlemleri. 3) içki âlemi.

bezm-i cihân cihan, dünyâ meclisi.

bezm-i elest tas. Allanın ruhları yaratıp "elestü bi-rabbiküm" (=ben sizin Rabbiniz değil miyim ?) dediği an.

bezm-i fenâ dünyâ, hayat, âhiret.

bezm-i ferâ-yi Ahmed Efendi meşhur bir çeşit lâle.

bezm-i fütûh zafer meclisi.

bezm-i gam gam meclisi.

bezm-i hâss husûsî meclis.

bezm-i işret içki meclisi, (bkz: bezm-i mey, bezm-i nûşânuş).

bezm-i mey içki meclisi, (bkz: bezm-i işret, bezm-i nûşânuş, meclis-i mey).

bezm-i nûşânuş (bkz: bezm-i işret, bezm-i mey).

bezm-i safâ safa meclisi.

bezm-i tarab muz. yeni terkîbedilmiş ve rağbet görmemiş bir mürekkep makamdır. Nihâvend makamı içinde sabâ makamının (dügâh, segah, çargâh, hicaz, hüseynî) perdelerinden ibaret olan ilk beşlisini kullanmaktan ibarettir ki, esasen bu beşli, gerçek olarak niha-vend eserlerde pek çok kullanılmıştır. Nihâvend makamı ile, onun gibi rast perdesinde durur. Güçlü, nihâvend'de olduğu gibi neva ve ikinci derecede de sabâ'da olduğu gibi çargâh perdeleridir. Donanımına nihâvend gibi si ve mi küçük mücenneb bemolleri ile fa bakıyye diyez konulur ve lâhin içinde sabâ'nın ilk beşlisi için si bekar, si koma bemolü, re bakıyye bemolü, mi bekar kullanılır.

bezm-i vuslat sevgililerin vuslat (birbirine kavuşma) meclisi.

bezm-ârâ (f.b.s.) 1. meclisi süsleyen. 2. muz. adı Nasır Abdülbaki'nin Tedkik ve Tahkik'inde terkipler arasında geçen makam.

bezme (a.i.) gündüz yenilen bir öğün yemek.

bezme (f.i.) sohbet ve muhabbet meclisinin bir köşesi.

bezm-efzâ (f.b.s.) eğlencenin, ziyafetin zevkini arttıran.

bezm-gâh , bezm-geh (f.b. i.) eğlence yeri.

bezr (f.i.) ekim. (bkz: ziraat).

bezr (a.i.c. büzûr) tohum, ekilecek tane.

bezr (a.i.) bot. çiçek ve sebze tanesi.

bezreka (a.i.) yol gösteren, kılavuz, delil, (bkz: bedreka).

bezr-ger (f.b.i.). (bkz. bezr-kâr).

bezr-ger (a.f.b.s.) tohum saçan, ekinci, çiftçi.

bezr-kâr (f.b.i.) ekinci.

bezr-ül-bene (a.b.i.) bot. banotu tohumu.

bezyûn (a.i.) 1. ince kumaş. 2. sündüs denilen altın işlemeli atlas.

bezz (a.i.) pamuktan veya ketenden yapılmış dokuma.

bezzâz (a.s.) 1. bezci, kumaş satan, manifaturacı. 2. i. çarşı, bedesten.

bezzâz-istân (a.f.b.i.) bedestan, bedesten, esnaf çarşısı, (bkz: bedestan).

bezz-istân (a.f.b.i.) bedestan, bedesten, esnaf çarşısı, (bkz: bedestan).

bıd', bıd'a (a.i.) geceden bir kısım.

bıdâa, bıdâat (a.i.) 1. sermâye, anapara. 2. bilgi.

bıdısgan ("ga" uzun okunur, f.i.) bot. sarmaşık [ot], (bkz: bıdısgan, bidisgan, bidişgan, ıska).

bıdıgan ("ga" uzun okunur, f.i.) sarmaşık [ot], (bkz: bıdısgan, bidisgan, bidişgan, ıska).

bığza (a.i.) şiddetle nefret, hiç sevmeyiş. (bkz: bağza').

bıka' ("ka" uzun okunur, a.i. buk'a'nın c.) bir parça yer, topraklar, ülkeler.

bılgın (a.i.) âfet, musibet, felâket.

bırtîl (a.i.c. berâtîl) 1. rüşvet. 2. bir hakkı iptal için rüşvet olarak verilen şey. 3. varyoz.

bıtâ' (a.i.) gecikme, ağır davranma.

bıtâka (a.i.c. batâik) pusla kâğıdı, yafta, varaka.

bıtâne (a.s.) ; 1. gizli şey, gizlenilen hal. 2.İ. astar. 3. mahrem, sırdaş. 4. i. bir şehrin ortası.

bıtn (a.s.) 1. zengin [adam]. 2. bodur [adam]. 3. obur [adam]. 4. şaşkın [adam]. 5. yalnız kendi nefsini düşünen [adam].

bıtna (a.i.) l, mîde dolgunluğu. 2. malın ve paranın çokluğundan doğan sevinç.

bıttîh (a.i.) 1. kavun. 2. karpuz.

bızâa, bızâat (a.i.). (bkz. bıdâa, bıdâat).

bızr (a.s.) beyhude, boş.

bî- (f.e.) -sız, -maz [Farsça kelimelerin başına getirilir],

bî-âr arsız,, utanmaz.

Bî-âşiyân yuvasız.

bi- (a.e.) başlarına eklendiği zaman kelimeleri -e haline getirir; ile, için mânâlarını vererek Farsçadaki be- edatıyla aynı işi görür.

Bi-hakkın hakkıyla. Kameriye harfleriyle başlayan kelimelere eklendiği zaman bi-1- şeklini (bi-1-münâsebe); şems (Güneş) harfleriyle bi-d-, bi-n-, bi-r-, bi-s-, bi-ş-, bi-t-, bi--z-, şekillerini (bi-t-tabi, bi-n-netice .. gibi) alır.

bîa (a.i.c. biyâ') kilise.

bî-âb (f.b.s.) 1. kuru, susuz. 2. donuk. 3. hayâsız, rezil.

bî-add (f.a.s.) sayısız.

bî-aded (f.a.s.) hesapsız.

bî-adîl (f.a.s.) benzersiz, benzeri olmayan.

bî-amân (f.b.s.) amansız, amanver-mez, acımaz, merhametsiz.

bî-âr (f.a.b.s.) arsız, utanmaz, sıynk.

bî-ârâm (f.b.s.) 1. durup dinlenmeyen. 2. zf. bidüziye. 3. rahatsız.

bî-asl (f.a.s.) asılsız, lemelsiz.

Bî-asl ü esâs aslı esâsı olmayan, dayanağı olmayan.

bî-âşiyân (f.b.s.) yuvasız.

bîat (a.i.) kabul ve lasdik muamelesi, [aslı "bey'al" dır].

bi-avni (a.b.zf.) yardımıyla.

bi-avni-ilâhi teâlâ Allah'ın yardımıyla.

bi-aynihî, bi-aynihâ (a.b. zf.) aynıyla, olduğu gibi, tıpkı.

bîb (a.i.) havuza su akıtan musluk; havuzdan dışarıya su akıtan delik; havuza gelen suyun yolu, bacası.

bî-bahâ (f.b.s.); paha biçilemeyecek kadar değerli.

bî-bahâne (f.b.s.) bahânesiz, sebepsiz.

bî-baht (f.b.s.) bahtsız, talihsiz.

bî-bâk, (f.b.s.) korkmayan, çekinmeyen, sakınmayan.

bî-bâkî (f.b.i.) korkusuzluk, aldırış etmeme.

bî-bâr (f.s.) kuru, meyva vermeyen.

bî-basîret (f.a.s.) basiretsiz, anlayışsız, kör, etrafındakileri görmeyen.

bî-bedel (f.a.b.s.) benzersiz, eşsiz.

bî-behre (f.b.s.) 1. behresiz, nasipsiz, mahrum. 2. değersiz.

bî-bekâ ("ka" uzun okunur, f.a.b.s.) bekasız.

bî-berâet (f.a.b.s.) berâetsiz, kur-luluşsuz.

bî-berg (f.b.s.) dalsız.

bî-berg ü nevâ elinde avucunda bir şeyi olmayan.

bîbî (f.i.) l sayın bayan, hanım, ev kadını, hatun. 2. hala.

bibr (f.i.) fare, sıçan.

bî-câ (f.b.s.) yersiz.

Bicâd (a.i.) 1. yol yol, çizgili olarak dokunmuş kilim, halı, aba. 2. Hz. Abdullah'ın lâkabı.

bîcâd, bîcâde (f.i.) 1. kehribar gibi saman çöpünü kendine çeken, yakuttan daha az değerli kırmızı bir taş ["mercan" diyen lûgatlar da vardır]. 2. kırmızı dudak.

bîcâde-i müzâb (erimiş yakut) kırmızı şarap.

bî-ciğer (f.b.s.) yüreksiz, korkak.

bicişk (f.s.) 1. hakîm, bilgin. 2. serçe kuşu. (bkz: usfûr).

bî-cân (f.b.s.) cansız, ruhsuz.

Bîcen (f.h.i.). (bkz: Bîjen).

bî-cevâb (f.a.s.) cevapsız.

bicrît (a.s.) hâlis, temiz şey.

bî-çâr, bî-çâre (f.b.s.c. bî-çâre-gân) çaresiz, zavallı.

bî-çâregân (f.b.s. bî-çâre'nin c.) bîçâreler, zavallılar.

bî-çâregî (f.b.i.) bîçarelik, zavallılık.

bîçâre-vâr (f.b.s.) çaresiz gibi, zavallı gibi.

biçişk (f.s.) hekim, doktor, (bkz: bizi şk).

biçîz (f.s.) pek küçük ve değersiz [şey].

biçrek (f.s.) aldatılarak kendisiyle dâima alay edilen kimse.

bî-çûn (f.b.s.) 1. emsalsiz, eşsiz. 2. sebep sorulmaz, Allah.

bî-çûn u çirâ niçin ve nedensiz, mutlak (Allah). (bkz: lâyüs'elü amma yef al).

bîd (a.i.) yok olma. (bkz: beyâd, büyûd, beydûdet).

bid (a.e.) Arapçadaki b i- edatının d, t ile başlayan kelimelere katıldığı zamanki şekli olup kelimeyi zarf yapar.

Bi-d-da'vâ dâva ederek.

Bi-t-tedrîc tedricen.

bîd (f.i.) söğüt ağacı, (bkz: safsâf).

bîd-i giryân, bot. ağlayan söğüt, salkımsöğüdü

bîd-i mecnûn, bot. ağlayan söğüt, salkımsöğüdü

bîd-i nâlân, bot. ağlayan söğüt, salkımsöğüdü

bîd-i piyâde, bot. ağlayan söğüt, salkımsöğüdü

bîd-i revân, bot. ağlayan söğüt, salkımsöğüdü

bîd-i sernigûn bot. ağlayan söğüt, salkımsöğüdü.

bîd-i müşk bot. sultanî söğüt.

bîd-i sürh bot. kızılsöğüt.

bida' (a.i. bid'at'ın c.) sonradan meydana çıkan şeyler.

bidâd (a.i.) 1. hisse, bedel verme. 2. arkadaşlar arasında nöbetle satın alma.

bî-dâd (f.i.) 1. zulüm, işkence. 2. s. zâlim, (bkz. gaşûm , gürdâs).

bî-dâd-ger (f.b.s.) zâlim, gaddar, hâin.

bî-dâd-gerî (f.b.i.) zalimlik, gaddarlık, hainlik.

bî-dâdî (f.i.) zalimlik.

bîdah (f.s.) haşarı, sert başlı, huysuz [aygır, at], (bkz. beydah).

bidak (f.i.) don, pantolon gibi ayaktan giyilen şeylerin paçası.

bidâl (a.i.) bir şeyi başka bir şeyle değişme, trampa etme.

bîdâr (f.b.s.) uyanık, uyumayan, uykusuz.

Baht-ı bîdâr uyanık talih

Dil-i bîdâr uyanık gönül.

bîdâr-baht (f.b.s.) mutlu.

bîdâr-dil (f.b.s.) uyanık, aydın.

bîdâre (f.s.) âşık, düşkün. çabalama.

bid'at (a.i. c. bida') 1. sonradan meydana çıkan şey. 2 . peygamber zamanından sonra dinde meydana çıkan şey.

bîdârî (f.i.) 1. uyanıklık. 2. uğraşma, 3. dikkatlilik. j

bid'at-i hasene beğenilebilir yenilikler.

bid'at-i makbûle makbul olan, beğenilen yenilik.

bid'at-i merdûde reddedilen, beğenilmeyen yenilik.

bid'at-i seyyie fena yenilikler.

bidâyet (a.i.) başlama, başlangıç.

bidâyeten (a.zf.) başlangıçta, başta, ilkin [aslı bedâet'dir].

bidâyet mahkemesi (a. t. b.i.) [eskiden] asliye mahkemelerine verilen ad.

bîd-bâf (f.b.i.) sepetçi, sepet örücü.

bi-d-da'vâ (a.zf.) dâva ederek.

bi-d-da've (a.zf.) davet ederek.

bidde (a.i.) takat, derman, güç. (bkz: bedde).

bi-d-def'ât (a.zf.) bir kaç kere,defalarla, (bkz. mükerreren).

bi-d-devletü ve-l-ikbâl (a.b.zf.) devlet ve ikbal ile.

bi-d-devr (a.zf.) devrederek, dolaşarak.

bi-d-duâ' (a.zf.) dua ederek.

bî-derd (f.a.b.s.) dertsiz, kedersiz.

bî-dermân (f.b.s.) dermansız, güçsüz.

bîdester (f.i.) zool. kunduz, süiti.

bî-devâ (f.a.s.) devası bulunmayan, çaresiz.

bî-devlet (f.a.b.s.) mutsuz, zavallı.

bidh (a.i.) geniş ova.

bî-dil (f.b.s.) 1. korkak. 2. nüktesiz. 3. âşık. 4. kalpsiz, gönülsüz.

bî-dimag (f.a.b.s.) akılsız, kafasız, beyinsiz.

bî-dîn (f.a.b.s.) 1. dinsiz. 2. acımasız, merhametsiz.

bî-direng (f.b.s.) durmayan, eğlenmeyen, çabuk.

bî-dirîg (f.b.s.) 1. esirgenmeyen. 2. esirgemeyen, elinden geleni yapan.

bidisgân (f.i.) sarmaşık [ot], (bkz: bıdısgan, bıdışgan, bidisgân).

bidist (f.i.) karış, [bazı lûgatlarda "bedest" şekli de var].

bid-istân (f.b.i.) söğütlük.

Bidpây (f.h.i.) Kelîle ve Dimne'nin müellifi olan meşhur Hind filozofu.

bidre (f.i.) ağaç kurdu.

bidrûd (f.i.) sağlık, selâmet, esenlik.

bî-duht (f.b.s.) 1. kızı olmayan, kızsız [kimse]. 2. h. i. Zühre (Venüs) yıldızı.

bîdvend (f.i.) kantaşı.

bîe (a.i.) yurt, konak.

bi-ecmâihim (a.zf.) hepsi, cümlesi.

bî-edât (f.a.b.s.) aletsiz.

bî-edeb (f.a.b.s.) edepsiz, terbiyesiz.

bî-edeb-âne (f.zf.) edepsizcesine.

bi-emr-illâh (a.zf.) Allah'm emriyle.

bî-enbâz (f.s.) arkadaşsız, ortaksız.

bî-encâm (f.s.) sonsuz, sınırsız.

bî-endâze (f.s.) ölçüsüz, aşın.

bi-esrihi (a.zf.) hep bir arada.

bîet (a.i.) 1. hal, durum, keyfiyet, nitelik. 2. bir menzile konma.

bi-eyyi-hâl, bi-eyyi-hâlin (a. f.zf.) herhalde, mutlaka, elbette.

bî-fâide (f.a.b.s.) faydasız, yararsız.

bî-fark (f.a.s.) farksız.

bi-fazl-illah-i teâlâ (a. b.zf.) Allah'ın fazlıyla.

bî-fütûr (f.a.b.zf.). (bkz. bilâ-fütûr).

bî-gâh, bî-geh (f.b.s.) vakitsiz.

Gah ü bî-gâh vakitli vakitsiz.

bigal ("ga" uzun okunur, a.i. bagl'ın c.) esterler, katırlar.

bîgal ("ga" uzun okunur, f.i.) mızrak, kargı, (bkz: rumh).

bî-gamm (f.a.b.s.) gamsız, tasasız.

bî-gâne (f.b.s.) 1. kayıtsız, ilgisiz. 2. yabancı. 3. tas. dünyâ ile ilgisini kesmiş olan.

bî-gâne-gân (f.s. bî-gâne'nin c.) bigâneler, kayıtsızlar, ilgisizler.

bî-gânegî (f.b.i.) yabancılık.

bî-gâne-hûy (f.b.s.) soğuk tabiatlı, utangaç, sıkılgan.

bî-gâne-meşreb (f.a.b.s.) kayıtsız tabiatlı, tanıyıp da tanımazlıktan gelen.

bî-garez (f.a.b.s.) 1. garezsiz. 2. tarafsız, taraf tutmayan.

bî-garez-âne (f.a.zf.) garezsiz bir surette.

bigas (a.i.). (bkz. begas).

bî-gavr (f.a.b.s.) dipsiz.

bî-gayât ("ga" uzun okunur, f.a.b.s. bî-gaye'nin c.) sonsuzlar, sonu olmayanlar.

bî-gaye ("ga" uzun okunur, f.a.b.s.) 1. gayesiz, sonsuz. 2. çok.

bi-gayr (a.b.e.) başkasıyla, -sız.

bi-gayr-i hakkın haksızlıkla, haksız yere.

bi-gayr-i kasdin (a.b.zf.) istemeyerek.

bî-gayret (f.a.s.) gayretsiz, hareketsiz, cansız, tembel.

bîgerân (f.b.s.) nihayetsiz, sınırsız, uçsuz, bucaksız.

bî-gışş (f.a.b.s.) hilesiz, kanşıksız, samimî.

bî-gümân (f.b.s.) şüphesiz, (bkz: bî-şekk).

bî-günâh (f.b.s.) günahsız, suçsuz, zavallı.

bih (f.s.) 1. iyi, yeğ. 2.i. ayva. (bkz: bihî).

bîh (f.i.) 1. kök, asıl, temel, (bkz: cürsûme). 2. kaynak.

bîh-i kûhî bot. dağ kökü, baldıran kökü.

bih (a.zm.) o, onu, ona, ondan, onunla [tek erkek].

Mef'ûl-ü bih gr. -i. hâli, fr. accusatif.

bihâ (a.zm.) o, onu, ona, ondan, onunla [tek dişi].

bihâ' (a.i.) anat. murdarilik daman.

bî-hâb (f.b.s.) uykusuz, uyumaz, uyanık.

bî-haber (f.a.b.s.) habersiz, bilgisiz; vurdumduymaz.

bî-hadd (f.a.b.s.) hadsiz, sınırsız, pek çok.

bî-hadd ü pâyân sınırsız ve sonsuz, uçsuz bucaksız, tükenmez.

bihâh, bihâhe (a.i.) ses kısıklığı.

bihâk (a.i.) erkek kurt.

bi-hakkın (a.b.zf.) hakkıyla, tamamıyla.

bi-hamdi lillah (a.zf.) Allah'a şükür olsun.

bihân (f.i. bih'in c.) iyiler, iyi adamlar.

bî-hânümân (f.b.s.) yersiz yurtsuz, çoluksuz çocuksuz.

bihâr (a.i. bahr'in c.) denizler.

bihâr-ı baîde uzak denizler.

bî-hâr (f.b.s.) dikensiz.

bî-hareket (f.a.b.s.) hareketsiz, kımıldamayan.

bi-haseb (a.zf.) -ce; bakımından.

bi-haseb-il-merâtib rütbece, rütbe bakımından.

bi-haseb-il-örf ve'l-izâfe âdet olduğu üzere, usulünce.

bî-hâsıl (f.a.b.s.) 1. sonsuz, nihayetsiz. 2. verimsiz.

bîhaste (f.s.) âciz; şaşkın, yorgun.

bî-hayâ (f.a.b.s.). (bkz: bî-âr).

bî-hayât (f.a.s.) cansız.

bî-hazân (f.b.s.) sonbaharsız, her zaman taze, her zaman bahar.

bihbûd (f.s.) iyi, sağ, sağlam, sıhhî [vücut].

bihbûdî (f.i.) iyi olmaklık.

bih-dâne (f.b.i.) ayva tohumu.

bih-efgen (f.b.s.) kökünden söken.

bî-hemâl (f.b.s.) eşsiz, benzersiz.

bî-hemtâ (f.b.s.) benzersiz, (bkz: bî-nazîr).

bî hengâm (f.b.s.) vakitsiz.

bî-hesâb (f.a.b.s.) hesapsız, sayısız.

bih-güzîn (f.b.s.) 1. en iyisini seçen. 2. i. sarraf.

bî-hıred (f.b.s.) akılsız, kafasız.

bihî (f.i.) 1. ayva. (bkz: bih2). 2. iyilik, üstünlük.

bî-hicâb (f.a.s.) utanmayan, utanması olmayan.

binim (a.zm.) o, onlan, onlara, onlardan, onlarla [çok erkek].

bihimâ (a.zm.) o, onlan, onlara, onlardan, onlarla [çift erkek].

bihîn, bihîne iyi, en iyi, seçkin. 2. i. hallaç.

bî-hiss (f.a.b.s.) hissiz, duygusuz.

bihişt (f.i.) cennet, uçmak, (bkz: be-hişt).

bîh-ken (f.b.s.) kök söken, kökünden söken.

bihnâne (f.i.) beyaz, has ekmek.

bî-hod (f.b.s.) 1. kendinden geçmiş olan, çılgın. 2. bayılmış.

bî-hodâne (f.b.zf.) baygınlıkla.

bî-hodi (f.b.i.) baygınlık.

bihr (a.i.) ağız kokusu.

bihrâm (f-i-) oruç. (bkz: rûze).

bihred (f.s.) akıllı [kimse].

bih-rûz, bih-rûze (f-b.s.) 1. "günü iyi" iyi günlü, mutlu. 2. i. kıymetli bir taş.

bîhte (f.s.) elekten, kalburdan geçirilmiş

bihter, bihterek (f.s.) daha, en, pek iyi.

bihterek (f.i.) Farslılarca 120 senede bir kere on üç ay itibâr edilen senenin ismi. [sonraları dört senede bir gün fazlası olan sene-i kebîse şekline konulmuştur].

bihterî (f.i.) en iyi olma, üstünlük.

bihterîn (itf.s.) en iyi, pek iyi.

bî-hûd (f.b.s.). (bkz: bî-hod).

bî-hûdâne (f.b.zf.). (bkz: bî-hödane).

bî-hûde, bî-hüde (f.b.s.) boşuna, boş yere, beyhude.

bî-hûde-gî (f.b.i.) beyhudelik, faydasızlık, yararsızlık.

bî-hûde-gû (f.b.s.) boşuna, boş yere konuşan, geveze.

bî-hûde-kâr (f.b.s.) boşuna çalışan.

bî-hudûd (f.a.b.s.) hadsiz hududsuz, pek çok.

bî-hûş (f.b.s.) 1. şaşkın, sersem, bi-hoş. 2. deli.

bî-hûşâne (f.b.zf.)şaşkıncasına, kendinden geçmişçesine

bî-hutût (f.a.b.s.) çizgisiz, karışık çizgili, karışık.

bî-huzûr (f.a.b.s.) huzursuz, rahatsız, tedirgin.

bî-hüdegû (f.b.s.) geveze, çalçene. (bkz. bey zar).

bî-hüde-gûyâne (f.b.zf.) gevezelikle.

bî-hüde-gûyî (f.b.i.) boşuna gevezelik.

bî-hüner (f.b.s.)hünersiz, marifetsiz, maharetsiz.

bih-zâd (f., b. s.)1. doğuşu iyi, soyu güzel, aslı temiz. 2. h. i. erkek adı; [behzâd şeklinde de kullanılır]. 3. XV. yüzyılda yaşamış İran'lı ünlü bir minyatürcü.

bî-ibâretihâ (a.b.zf.) ibaresi ibaresine, aynıyla.

bî-idrâk (f.a.s.) idraksiz, anlayışsız.

bî-ihtiyâr (f.a.b.s.) kendiliğinden, elde olmayarak.

bî-iktidâr (f.a.s.) iktidarsız, güçsüz.

bî-ilâc (f.a.s.) ["hiç bir şey yemeden" anlamına gelen] "aç, bîilaç" deyiminde geçer.

bî-infisâl (f.a.b.s.) aynlmasız.

bî-insâf (f.a.b.s.) insafsız, acımaz.

bî-intihâ (f.a.b.s.) nihayetsiz, sonsuz.

bî-irtiyâb (f.a.b.s.) şüphesiz.

bî-iştibâh (f.a.b.s.) şüphesiz,

bî-i'tibâr (f.a.b.s.) i'tibarsız. 1rj

bî-i'tidâl (f.a.s.) i'tidâlsiz, ölçüsüz

bî-ittisâl (f.a.b.s.) kavuşmasız. ')iÜ

bi-izn-illâh (a.b.zf.) Allah'ın izniyle. UI ,

bi-izni şer'î (a.b.zf.) şeriatın emir ve müsaadesiyle

bi-izn-illâhi teâlâ (bkz. bi-izn-illah).

bî-izzet (f.a.s.) izzeti, değeri, kıymeti olmayan.

bîje (f.s.) 1. hâlis, katıksız, saf, sırf, sâde, salt. 2. z f. husûsiyle.

Bîjen (f.i.) îran mitolojisinde kahraman meşhur Rüstem'in kızkardeşinin oğlu. [Efrâs-yab'ın kızı Münije'ye âşık olduğundan dolayı Efrâsyab tarafından bir kuyuya hapsedilmişse de Münije'nin yardımıyla Rüstem tarafından kurtarılmıştır].

bijeng (f.i.) kapı anahtarı.

bîka (a.i.) mercimek.

bika' (a.i. buk'a'nın c.) yerler, topraklar, ülkeler.

bî-kâm (f.s.) yararsız.

bikâmet (a.i.). (bkz: bekâmet).

bî-kâr (f.b.s.) 1. işsiz [kimse]. 2. bekâr.

bî-karâr (f.a.b.s.) 1. kararsız. 2. rahatsız.

bî-karârî (f.a.i.) kararsızlık.

bî-kayd (f.a.b.s.) kayıtsız, alâkasız, aldırmaz.

bî-kaydâne (f.a.zf.) kayıtsızca, kayıtsızlıkla, ilgisizlikle, aldınşsızlıkla.

bî-kelimât (f.a.s.) kelimesiz, sözsüz.

bî-kem ü kâst (f.b.zf.) eksiksiz olarak, tamam olarak.

bî-kerân (f.b.s.) sınırsız, sonsuz, uçsuz, kenarsız.

bî-kes (f.b.s.) kimsesiz.

bî-kesâne (f.b.zf.) kimsesizlere yakışır bir halde.

bî-kesî (f.i.) bîkeslik, kimsesizlik.

bî-kıyâs (f.a.b.s.) ölçüsüz.

bî-kıymet (f.a.s.) kıymetsiz, değersiz.

bî-mahall (f.a.s.) yersiz, (bkz: nâ-be-mahall).

bikmâz (f.i.) şarap, şarap meclisi; şarap içme.

bikr (a.i.c. ebkâr) dokunulmamış, kız-oğlan kız, genç kız; kızlık, (bkz: bekâret).

bikr-i fikr ilk olarak söylenen fikir.

bikr-i hükmî huk. tekerrür etmemek ve hakkında hadd-i zina icra edilmemiş olmak şartıyla zina ettiği malûm olan kız.

bikr-i mazmûn orijinal ve ilk olarak söylenmiş mazmun.

bikle (a.i.) 1. tabiat, yaradılış. 2. şekil, biçim, kılık, kıyafet.

bikrân (a-i- bikr'in c.) bakireler, (bkz: ebkâr).

bî-kusûr (f.a.b.s.) kusursuz, eksiksiz, tam.

bi-küsiste (f.b.s.) 1. kopmuş, ko puk. 2. çözülmüş, çözük, gevşek; düşük.

bîl (f.i.) 1. bel; çapa. 2. Hind ayvası denilen Hindistan'a mahsus bir meyva. 3. gübre sepeti.

bil- (a.e.) -ile mânâsına gelip, eklendiği -kameriyye harfleriyle başlayan- kelimeleri zarf yapar.

Bil-iktifâ iktifa ederek... gibi.

bi-l-âfiye (a.zf.) afiyetle, sağlıkla.

bilâ- (a.e.) -siz.

Bilâ-bedel bedelsiz. [Arapça kelimelerin başına getirilir].

bilâ-bedel (a.b.s.) bedelsiz, karşılıksız.

bilâbil (a.i.) 1. elem, keder, tasa. 2. telâş, (bkz ı'belbâl, belbâle).

bilâd (a.i. belde'nin c.) memleketler, şehirler, kasabalar.

bilâd-ı âmire îmar görmüş, bayındır duruma getirilmiş, mâmur beldeler, şehirler.

bilâd-ı aşere 10 şehir [izmir, Eyüp, Kan-diye, Halep, Selanik, Sofya, Trabzon, Galata, Kudüs, Lârisa].

bilâd-ı cesîme büyük memleketler.

bilâd-ı erbaa 4 şehir [Edirne, Bursa, Şam, Kahire].

bilâd-ı garbiyye batı memleketleri.

bilâd-ı harâciyye haraca bağlı arazi.

bilâdı-ı isnâ aşer 12 şehir [Adana, Erzurum, Bağdat, Beyrut, Diyarbakır, Rusçuk, Bosnasaray, Sivas, Maraş, Trablusgarp, An-tep, Çankırı].

bilâd-ı rûm Osmanlı imparatorluğuna dâhil şehirler, Anadolu.

bilâd-ı selâse [eskiden] 1. istanbul'da Üsküdar, Galata ve Eyüp semtleri. 2. istanbul, Edirne, Bursa.

bilâde (f.s.) müzevir, fesatçı, (bkz: be-lâde, belâd).

bilâ-fâsıla (a.b.s.) fasılasız, aralıksız, arasız.

bilâ-fütûr (a.b.zf.) korkusuzca, aldırmayarak, bezmeksizin.

bilâh (a.s. belîha'nın c.) arkalan büyük olan kadınlar.

bil'âhire (a.zf.) sonra, sonradan, sonunda.

bilâ-ihtâr a.b.zf.) ihtar edilmeden, hatırlatılmadan.

bilâ-ihtiyâr (a.b.zf.) elinde olmayarak, kendiliğinden.

bilâ-inkıtâ' (a.b.zf.) devamlı, sürekli.

bilâ-intihâb (a.b.zf.) seçilmeden, seçmeden.

bilâ-intikal (a.b.zf.) 1. intikal etmeden, geçmeden, bulaşmadan 2. kavramadan.

bilâ-irtikâb (a.b.zf.) irtikap etmeden, rüşvet almadan.

bilâ-isbât (a.b.s.) isbatsız.

bilâ-isticvâb (a.b.zf.) sormadan, söyletmeden.

bilâ-istisnâ (a.b.s.) istisnasız.

bilâ-iş'âr (a.b.zf.) iş'ar etmeden, bildirmeden, haber vermeden.

bilâ-kayd ü şart kayıtsız ve şartsız, kesin olarak.

bil-akis (a.b.zf.) aksine, tam tersi, tersine, tersine olarak.

bilâl (a.s. ve i.), (bkz. belâl).


Yüklə 17,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə