Бакы дювлят университети илащиййат факцлтясинин



Yüklə 1,91 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə11/73
tarix14.07.2018
ölçüsü1,91 Mb.
#55525
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   73

Kur’ân’daki emanet kavramına farklı bir bakış 
35 
Halbuki emanete hiyanetlik etmek, mü’minin değil, münafığın 
hususiyetlerindendir. Nitekim, münafığın hususiyetlerinin sayıldığı bir 
hadiste bu hususun altı çizilmektedir: “Şu hususiyetler münafıklığın 
alametlerindendir: Kendisine bir şey emanet edildiği zaman hainlik etmek, 
bir şey söylediğinde yalan söylemek, söz verdiği zaman sözünde durmamak 
ve, düşmanlık yaptığı zaman edepsizlik etmek, yani yalan ve iftiraya baş 
vurmak.”
17
 
Kur’ân; “Allah, emaneti ehline vermenizi emreder,
18
 mealindeki ayette, 
emanetin kimlere verilmesi gerektiği hususunu beyan etmektedir. Buna göre 
emanet ancak, ehline ve ona sahip çıkacak olanlara verilebilir. Genel anlamı 
yanında emanet kelimesi burada, yönetim ve idarenin, ehil insanlara 
verilmesi yönüyle daha ziyade siyasi bir mana taşımaktadır.
19
  
Emanet kavramı, bu beş ayet dışında bir ayette daha yer almaktadır ki 
bu, diğerlerine göre daha kapsamlı, ya da daha farklı bir görünüm arz 
etmektedir. İlgili ayet şöyledir: “Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif 
ettik de, onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. 
Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim ve çok cahildir.
20
 
Bu ayette geçen “emanet” kavramı farklı yorumlara müsaittir. Mesela 
emanet, “Allah’ın emir ve nehyini içeren her şey,”
21
 anlamında 
değerlendirildiği gibi, hilafet,
22
 tekalif-i İlahiye,
23
 insanın yükümlü olduğu 
her şey,
24
 yükümlülükler ve farzlar,
25
 Allah’a itaat etmek,
26
 namaz ve diğer 
ibadetler
27
  şeklinde de değerlendirilmektedir. Emaneti, akıl, muhakeme ve 
irade olarak değerlendirenler de vardır.
28
 Bu duruma göre emanet, iki veya 
                                                 
17
 Buhari, İman, 24 – Şehadât, 28; Müslim, İman, 108. 
18
 Nisâ, 4 / 58. 
19
 Ebu’l’Âla Mevdudî, Tefhimu’l-Kur’ân, I, 370. 
20
 Ahzab, 33 / 72. 
21
 Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed Habib el-Maverdi, en-Nüketu ve’l-Uyûn – 
Tefsiru’l-Maverdi, Beyrut tsz., IV, 428.  
22
 Ebu’l’Âla Mevdudî, Tefhimu’l-Kur’ân, (trc: Komisyon), İstanbul 2005, IV, 465. 
23
 Ali Küçük, Besâiru’l-Kur’ân, Konya 2004, 538. 
24
 Razî, Mefatihu’l-Gayb, XXV, 235. Ayrıca bkz., Süleyman Ateş, Yüce Kur’ân’ın 
Çağdaş Tefsiri, İstanbul tsz., VII, 208. 
25
 Bkz., Kur’ân Yolu, (Haz: Komisyon), Ankara 2004, IV, 365.  
26
 Nesefî, Medariku’t-Tenzîl, Beyrut 1989, III, 1389. 
27
 Celaleddin es-Suyûtî, Tefsiru’l-Celaleyn, Beyrut 1987, s.561.  
28
 Muhammed Esed, Kur’ân Mesajı, İstanbul 2002, s.868. 


Dr. Ömer ASLAN 
36 
daha fazla hareket ve eylem biçimi arasında, ya da iyi ile kötü arasında tercih 
yapabilme meleksi anlamına gelmektedir. İmam Gazali (505/1111) de 
burada yer alan emanet kelimesini “marifet ve tevhid” olarak açıklar.
29
 Buna 
göre insan, Allah’ı tanıma ve birleme sorumluluğunu üzerine almıştır. 
Nitekim bu hususta şöyle bir hadisi kutsiden bahsedilir: “Ne gökler, ne de 
yer Beni içine almadı. Lakin Ben, mü'min kulumun kalbine yerleştim.”
30
 Bu 
şekildeki yaklaşım, daha ziyade mutasavvıfların düşüncesine yakındır. 
İsmail Hakkı Bursevi (1060-1137) ise, emaneti üç mertebede ele almaktadır: 
1. Emanet, dinin mükellef kıldığı  şeylerdir. Emanetin edası gerektiği 
gibi, korunması ve gözetilmesi de gerekir. Mesela, akıl bir emanet, azalar da 
birer emanettir. Ruhlar aleminde insandan alınan misak ve ahitler de birer 
emanet durumundadır. Bu emanetlere riayet etmek gerekir. 
2. Emanet, muhabbet, aşk ve cezbe-i İlahidir. Bu, birinci mertebenin 
neticesi olarak meydana gelir. İnsan, bu gibi özellikleriyle meleklere üstün 
gelir. Gerçi, meleklerde de muhabbet vardır. Fakat onların muhabbeti, 
terakkiye sebep olan mihnet, bela ve zor tekliflere bina edilmemiştir. Gerçek 
terakki, sadece insan içindir. 
3. Emanet, vasıtasız bir feyz-i İlahidir. Bu feyz, ayette yer alan 
“zalûmiyet ve cehûliyet” ile işaret olunan vücudî (nefsanî) perdelerden 
(engellerden) çıkmakla elde edilebilir. Bu üç mertebeden birinci mertebe 
avam, ikinci mertebe havas, üçüncü mertebe ehass-ı havas içindir.
31
  
Verilen bilgiler doğrultusunda, bu ayette yer alan emanet kavramının çok 
geniş bir anlam örgüsüne sahip olduğunu görmekteyiz. Böyle olması 
hasebiyle bunun, diğer beş ayette yer alan emanet kavramlarını ihata ettiğini, 
ya da onlara göre daha genel bir içeriğe sahip olduğunu söylememiz 
mümkündür. Hangi mefhum ve anlamda yorumlanırsa yorumlansın, netice 
itibariyle ortada korunup, kollanması gereken bir emanetin olduğu açıktır. 
Buna göre muhafaza edilip korunması gereken maddi ve manevi değerlerin 
tümüne emanet diyebiliriz.  
                                                 
29
 Gazali, İhyâu Ulûmi’d-Dîn, III, 14. 
30
 Bkz., Aclûnî, MuhammedKeşfu'l-Hafa, Beyrut, 1351, II, 195; Konu ile ilgili 
olarak ayrıca bkz., Gazali, İhyâu Ulûmi’d-Dîn, III, 15. 
31
 İsmail Hakkı Bursevi, Ruhu’l-Beyan, VII, 249-250. 


Kur’ân’daki emanet kavramına farklı bir bakış 
37 
Emaneti zalim ve cahil olan bir insanın yüklenmesi meselesi 
Emanet kavramının taşıdığı muhtelif anlamlar bir yana, onu göklerin ve 
yerin yüklenemeyip, hem de zalim ve cahil olan insanın yüklenmesi, 
zihinlerimizi meşgul etmektedir. “Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif 
ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. 
Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.
32
 Ayetin mealine 
bakıldığında, Allah’ın arz etmiş olduğu emaneti göklerin, yer ve dağların 
değil de, çok zalim ve çok cahil olan insanın yüklendiği müşahede 
edilmektedir. Bu hususta tefsir kaynaklarında oldukça geniş bilgiler 
bulunmaktadır. Lakin biz meseleye daha farklı bir bakış açısıyla yaklaşmak 
istiyoruz: Nitekim, “göklere, yer ve dağlara doğrudan Allah'a muhatap 
olabilecek kabiliyetler verilmediğinden, onlar emaneti kabul etmemiş ve 
bundan kaçınmış olabilirler,” şeklindeki bir düşünce ile, göklerin ve yerin, 
emaneti neden yüklenmediklerine belki kabul edilebilir bir cevap verilebilir. 
Fakat, insan için aynı oranda bir cevap vermek oldukça zordur. Zira insan, 
akıl ve irade sahibi olup, emaneti taşıyabilecek güçtedir. 
Bahsi geçen ayetle ilgili, kaynaklarda muhtelif değerlendirmeler olsa da, 
çok zalim ve çok cahil olan insanın emaneti yüklendiği hususunda umumi 
bir kanaat hakimdir. Aslında öyle olmadığı halde, sanki zalim ve cahil 
olmak, emaneti yüklenmenin bir ön şartı olma izlenimini vermektedir. 
Halbuki emanet zalim ve cahil olan birine değil, aklı başında, ne yaptığını 
bilen adil birine teslim edilmelidir. Zira zalim ve cahil olan birinin emaneti 
muhafaza etmesi mümkün değildir. 
Öte yandan insanın bilgisiz / cahil ve zalim olması durumunda, bilinçsiz 
ve zoraki bir kabullenme ile karşı karşıya kalması söz konusu olacaktır ki, 
Kur’ân’a göre böyle bir teklif mümkün değildir. Zira başka birine zorla 
verilen, ya da kabul ettirilen bir şeyi, emanet olarak değerlendirmek de 
yanlış olur. Zorla kabul ettirilmiş olsa da, onun korunup muhafaza 
edilemeyeceği çok açıktır. Zira, emaneti yüklenmesi gereken birinin 
sorumluluk vasıflarına da haiz olması gerekir. Halbuki bu sıfatları taşıyan 
birinde sorumluluk şartlarını görmek söz konusu değildir. 
Konu üzerinde yapılan değerlendirmelerin, “...emaneti insan yüklendi. 
Zira o, çok zalim ve çok cahildir...” şeklinde olması durumunda, Kur’ân 
                                                 
32
 Ahzab, 33 / 72. 


Yüklə 1,91 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   73




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə