bilig
, Bahar / 2009, sayı 49
228
dolayısıyla bu kavram kültür hayatımızda
pek yer edinmemiş, daha
çok gündelik dilde acıklı bir durumun ifadesi için kullanılmıştır. Oysa-
ki gerçekte trajik, içinde bir acıklı durumu barındırsa da özünü bura-
dan almamaktadır. İnsandaki çıkışsız çatışmaları, kendisini aşan du-
rumlar karşısındaki güçsüzlüğünü, iradesiz oluşunu, sürekli bir gerilim
içinde bulunuşunu, bir ikilem ortamında yaşayışını ifade eder. (9)
Kitabın Giriş bölümünde Trajik ve A. H. Tanpınar’ın Hayatındaki Trajik
Duyuş hakkında genel hatları ile bilgi verilmiştir.
Bu bölümde öncelikle Tra-
jik, eski Yunan edebiyatındaki yansımalarından başlamak üzere, pek çok
estetikçinin, filozofun, yazarın ve düşünürün konu hakkındaki düşünceleri ve
görüşleri ile tanımlanmaya çalışılmıştır. İkinci alt başlıkta ise Tanpınar’daki
trajik duyuş ana hatları ile ele alınır. Belki pek çok Türk yazar ve şairinde izi
sürülmesi gereken bu “trajik duyuş”, Tanpınar’da önemli bir yer işgal eder.
Tanpınar’daki bu trajik duyuş birkaç şekilde görülür: Arada kalmışlık, dış
dünya ile iç benin çatışması, Doğu ve Batı,
ruh ile kalp, ölüm ve hayat gibi
ikilikler…
İstanbul’dan başlayıp Kerkük, Musul ve Anadolu’nun diğer şehirlerine,
Fransa’ya ve Avrupa’nın diğer ülkelerine; edebiyat ve estetik hocalığın-
dan şiir, roman, hikâye yazarlığına, hem kültür hem de coğrafya olarak
parçalanan bir ülkenin ve devam mantığını kaybetmiş bir zamanın ve
kültürün insanı olmaya kadar uzanan bir zeminde şekillenmiş bir haya-
tın başka türlü olması da imkânsız gibidir. Tabii bunlara ergenlik yılları-
nın başlarında kaybedilmiş bir anneyle, kurulamamış evlilik müessese-
sini de eklemek gerekir.(26)
Tanpınar, yaşadığı trajik durumun bütün acılarını, ıstıraplarını sonsuza açılan
bir kapı gibi gördüğü sanat ile teskin etmeye çalışır.
Bu sebeple de edebiyat,
resim, müzik ve heykel onun acılarını dindirmek için kullandığı ilaçlar gibidir.
Giriş bölümünden sonra gelen iki bölüm çalışmanın esas inceleme kısmını
oluşturur. I. Bölüm Trajik Çatışma ana başlığı altında, genel olarak insandaki
trajik çatışmayı meydana getiren kader, zaman, varlık ve hayat gibi kavram-
lar ekseninde özelde de bu çatışma unsurlarının Tanpınar’daki yansımaları
ve onun şiirlerinde görülen şeklinin ifadesi ve tespitine ayrılmıştır.
Bir taraftan “öte alem” duygusu sarsılmış bir şair olan Tanpınar, diğer taraf-
tan ebedî bir hayat arayışı içerisindedir. Bütün güzelliğine rağmen geçiciliği
bir türlü durdurulamayacak olan hayat, Tanpınar’ı bir
boşluktan diğerine
sürükler. İnsanoğlu ölümlüdür ve sahip olduğu her şeyi geride bırakmak
zorundadır. Kader denilen sınırlar, ebedîliği arayan şair için trajik bir durum
yaratır. Burada insanlığın en büyük trajedisi ortaya çıkar: Mağlubiyetin mut-
lak olduğu bir savaşa girişmek. Ölümlü olduğunu bile bile ölümsüzlük haya-
Karaburgu,
Yayın Değerlendirme / Review
229
line kapılarak yaşamak zorunda kalmak…
İnsanlar Arasında, Bendedir Kor-
kusu, Zaman Kırıntıları, Bir Heykel İçin gibi şiirlerinde Tanpınar’ın
insan ve
kaderi hakkında trajedisine yer verdiğini görmekteyiz (39-52).
Tanpınar’da “Zaman Estetiği” diye adlandırabileceğimiz derin ve önemli bir
zaman anlayışı vardır. Büyük ölçüde Bergson’un zaman hakkındaki fikirle-
rinden etkilenerek hatta bu fikirler üzerine inşa ederek ele aldığı zaman, Tan-
pınar’ın şiirinde önemli bir yer işgal eder. Kitabın ikinci alt başlığında Tanpı-
nar’ın zaman algısının şiirlerinde nasıl trajik bir görünüm sergilediği üzerinde
durulmaktadır. Tanpınar’ın aşmak istediği ve bir türlü aşamadığı zaman
karşısında güçsüzlüğü, abes duygusu ve karamsarlık şeklinde bir trajik görü-
nüm alır. Bu bölümün üçüncü alt başlığı olan Varlık ve Trajik İnsan kısmında
“ebedîlik arayışındaki
bir şiirin, buna engel olan unsurlara temasından doğan
trajik oluş; şiiri bir ebedîleşme vasıtası olarak kullanırken, ister istemez bu
şiirde ölümlü, sonlu bir varlığı anlatma mecburiyetinden doğan trajik du-
rum”(73) ele alınmaktadır. Hayatın İçindeki Trajik Durum alt başlıklı dör-
düncü kısımda da Tanpınar’ın şiirleri içerisinde trajik duyuşun en fazla görül-
düğü ölüm ve hayat arasındaki tezat değerlendirilmeye çalışılmıştır. Hayat ve
ölüm arasındaki tezada dayanan trajik durum Tanpınar’ın çocuk yaşta anne-
sini
kaybetmesi, çeşitli Arap ülkelerinde babasının memuriyeti dolayısıyla
dolaşırken karşılaştığı ölüm hadiseleri ve ölüm konusunu işleyen yerli ve
yabancı şairleri okuması gibi sebeplere dayanır (83).
Kitabın ikinci bölümü Tanpınar’ın bir entelektüel olarak ilgilendiği sanat dal-
ları, şiir estetiğini oluşturan rüya kavramı ve toplumsal hayattaki sürekliliği
ifade eden düşünceleri çerçevesinde “Trajikten Kurtuluş” ana başlığı altında
trajik durumu ortadan kaldırmak adına Tanpınar’ın çabalarını konu edinir.
“Sonsuzluğa Açılan Kapı-1: Rüya” isimli birinci alt başlıkta, Tanpınar’ın psika-
nalistler (Freud, Jung, Adler), Fransız Sembolist şairler (Baudelaire, Verlaine,
Mallermé, Nerval) ve Bachelard’ın etkileri ile oluşturduğu “Rüya Estetiği” vası-
tası ile içinde bulunduğu trajik durumdan kurtuluş çarelerinin neler olduğu ve
bu çarelerin onun şiirinde nasıl yansımalar gösterdiği tespit edilmeye çalışılmış-
tır. Başlıktan da anlaşılacağı üzere Tanpınar, trajikten kurtuluş için rüyayı son-
suza açılan bir kapı olarak görmektedir. Tanpınar’ın şiirlerinde rüya, zaman,
yıldız gibi kavramlar ya da bunları çağrıştıran unsurlar bir arada bulunur. Tan-
pınar’ın amacı içinde yaşanılan zamanı aşmak,
başka bir zamanda yaşamak ve
ebediyete ulaşmaktır(102). Şiir estetiğinin temelini oluşturan bu kavramlar
vasıtası ile sonsuza kapı açmak ve trajediden kurtulmak ister.
Yazımızın başında da ifade ettiğimiz gibi çok yönlü ve hemen hemen sanatın
bütün alanlarına ilgi duymuş bir entelektüel olan Tanpınar, trajikten kurtuluş
adına II. Bölümün ikinci alt başlığı olan “Sonsuzluğa Açılan Kapı-2: Sanat” kıs-
mında bu çok yönlülüğü ile nasıl bir faaliyet içerisinde olmuştur, bu verilmeye