sarayı tahsis etmişti. Abdülhamid II. de hai'inden sonra,
son senelerini burada geçirdi ve burada vefat etti.
Banisi bostancı basılardan Abdullah Ağa (ölm. 1000
) olan ve Mahmud I. ile Abdülhamid I. 'in tamir
ettirdikleri İstavroz camii ile Abdülhamid I.'in yaptırıp
(1192), Mahmud II.'un bir minare ekleyerek, tamir,
tevsi ve kârgir bir iskele ile bir muvakkithâne ilâve
eylediği Beylerbeyi camii (1235), bu semtin başlıca
mühim âbideleri teşkil eder. Beylerbeyi 'nde, biri Bedeviye
tarikatine mensup Seyyid Efendi dergâhı,
diğeride İstavroz dergâhı olmak üzere, iki tekke
mevcuttu.-Bu köyde bulunan evlerin ve arazinin hepsi
Abdülhamid I. evkafından idi.
Selim I. in Çaldıran seferinden dönüşünde Tebriz
'den beraber aldığı ilim adamlarından Nakkaş Baba 'nın
Kuzguncuk 'un şimalinde Nakkaş Baba bahçesini ve bu
isimle anılan köyü tesis etmiş olduğunu da biliyoruz (
Nakkaş Paşa bahçesi olarak, XVII. asır ortasında da
meşhurdur ; krş. Evliya Çelebi, ayrı. esi: ve Başvekâlet
arşivi, İbnülemin tasnifi, saray, nr. 2855 ).
îıl&m Ansiklopedisi
K u z g u n c u k . Eski adı, ismini yaldızlı kiremit
ile kaplı ve Justinianus II. tarafından yaptırılan bir
kiliseden alan, Chrysokeramos idi. Burada vaktiyle St,
Paul dârüleytamı ile bir hastahâne bulunuyordu. Bu
mevkiden sonra gelen Chrysopolis (Üsküdar) ile,
Bosporus Thra-cius 'un Anadolu kıyısı nihayet bulur.
Bugünkü adını Fatih devrinde burada yerleşmiş olan
Kuzgun Baba adındaki bir velîden alan bu koy, öteden
beri daha ziyâde rum ve ya-hudiler ile meskûn idi.
Ancak son asırda bir cami inşa edildi ( Üryanı zadeler
tarafından ). Başlıca caddeleri İcâdiye, Paşa-Limanı ve
Nakkaş olup, Hacı Kaymak, evvelce Kuzguncuk veya
Frenk tepesi denilen Münir Paşa tepesi de belli-başlı
mahalleleridir.
B o ğ a z i ç i ' n d e nakil va s ı t a l a r ı ve
m e s i r e l e r . Eskiden Boğaziçi 'nde işleyen nakil
vasıtaları premeler, çektiriler, pazar kayıkları ve
padişahlara mahsus saltanat kayıkları idi. Premeler altı
çift kürekle hareket eder ve Boğaziçi 'ndeki bâzı
iskeleler ile gezinti yerlerine işlerdi. Fakat asıl ihtiyacı
karşılayan her semtte, hâsılatı her hangi bir hayrata
vakfedilen, pazar kayıkları idi. Bunlar halkın İstanbul
ile olan irtibat ve münakalesini temin ettikleri gibi,
isteyenleri mesirelere de götürürdü. Her mesirenin
muayyen bir günü vardı. İstanbul 'a gidip gelmek içiü,
haika kolaylık olmak üzere, evkaf nezareti 1252 tarihinde
Boğaziçi iskelelerinde pazar kayıklarını çoğaltmıştı.
Gerek bunlar, gerek ateş kayıkları, küçük yelkenliler ile
balıkçı kayıkları günlük seyr-î sefere kifayet
etmediğinden, orta halli halk Boğaziçi '11den kolaylıkla
istifade edemiyordu.
Padişahlar müzeyyen ve muhteşem saltanat kayıkları
ile Boğaziçi 'nde gezintiler yapar ve her bahçe veya
kasrın sandai-ı hümayun, tebdil-i hümayun ve ağalar
iskeleleri, ayırıca Küçük-Su 'da piyâdegân 1 hümayun
iskelesi bulunurdu. Abdülmecid devrine gelinceye kadar
devlet ricali ve ileri gelenler çektiri ve müteaddit çifte
kürekli kayıklar ile gidip-geürîerdi. Son zamanlara
kadar bu hususta bir teşrifat usûlü de vardı. Vükelâ ve
yüksek mevki sahipleri ile Eflâk-Boğdan beyliği ve
patriklik makamı namlarına olan kayıkların ve
küreklerinin şekil ve adedleri bir nizâmnâme ile tesbit
edilmişti. Meselâ vezirler beşer, bâlâ ricali dörder, ûlâ
evveli üçer, ûlâ sanisi ve mütemayizlerin ikişer çifte
kayıklara binmeleri lâzımdı. Kez^-yezsr-lerin
kayıklarında bir yaver, tüfekli ve~"pa!as-kalı iki çavuş
bulunuyordu. Teamüle gcrs: göç işin mutlaka irâde-i
seniye alınmasına lüzum görülür ve muayyen mevsimde
herkes yalılarına naklederek, yine muayyen mevsimde
istanbul 'daki evlerine dönerlerdi. Kayıklar saray veya
U
6gö BOĞAZİÇİ.
kasr-ı hümayunlardan birinin önünden yahut vükelâdan
birinin yalısı açığından geçerken, şemsiye kapamak
hürmet iktizasından idi ( Ali Rıza. ayn. makale, göst.
yer.).
Mesirerlerden en rağbet göreni Gök-Su mesiresi idi.
Bunun günü cuma idi. Mamafih hazirandan eylül
sonuna kadar olan mevsimde pazar ve çarşamba günleri
de Gök-Su âlemi yapılabilirdi. Gök-Su deresinin i km.
kadar olan mesafesi, muhtelif büyüklükteki' piyade
denilen Boğaziçi kayığı, sandal v. s. gibi deniz vasıtalarının
gezmelerine müsait ve bâzı günler o derece
izdiham olurdu ki, giriş ve çıkışın dört saat sürdüğü vâki
idi. Buradaki Baruthane çayırı ile Gök-Su ve Küçük-Su
çayırları yaya, atlı ve arabalı zâirler ile dolu idi. Kadınlar
araba ile gezerler, hattâ Rumeli cihetinde oturan
sultanlar ile vükelânın haremleri hususî arabalar için,
Anadolu kıyısında bir yer tedarik ederlerdi. Çok nezih
olan bu mesireyi padişahların ve şehzadelerin
seyrettikleri de olurdu. Senenin muayyen günlerinde
(eylülün 8. günü ile müteakip pazar) Ortodoks rumlarm
Gök-Su 'daki ayazmayı ziyaretlerinin de hususî bir
ehemmiyeti vardı. Yûşâ teferrücü, Kanlıca, Çubuklu ve
Beykoz gezintileri yaz mevsiminin muayyen günlerinde
Boğaziçi halkının, pazar kayıkları ile giderek,
eğlendikleri yerlerdi.
Tanzimatm ilânı ve Kırım harbini takip eden
senelerde, Boğaziçi daha fazla rağbet görmüş, hâli ve
vakti yerinde olanlar burada birer yalı, köşk edinmeğe
gayret göstermişlerdir. Bunun neticesi olarak, seyr-u
sefer ihtiyacı artmış ve münhasıran Boğaziçi ne işlemek
üzere, 1851 'de tersaneden bir vapur tahsis edilmiştir.
Bu vapur o senenin nisanından itibaren, günde bir defa
köprüden hareket ederek, aldığı yolcuları Boğaziçi nin
iki tarafındaki iskelelere çıkardıktan sonra, geceyi
Istinye de geçirecek ve sabahleyin yine o suretle
müşteri alıp, köprüye getirecekti ( Takvîm-i vekayi, 29
cemaziyelahır, nr. 445 \ Boğaziçi 'nde bu suretle vapur
işletilmeğe başlanması ve burada hayatın canlanması,
bir şirket teşkili fikrini ilham etmiştir. Bu fikrin ilk
müteşebbisleri, o zaman sadaret müsteşarı olan Fuad
Paşa i!e Cevdet Paşa, Bursa 'da bulundukları esnada,
şirket-i hayriyeyi tasavvur etmişler ve istanbul 'a
dönüşlerinde de (1267 ) bu fikri tahakkuk ettirmişlerdir
(Fatma Aliye, Cevdet Paşa ve zamanı). Şirket-i hayriyenin
teessüsünden sonra, Boğaziçi daha fazla inkişaf
etmiş ve türklerin İstanbul 'a sahip olduklarından
itibaren, şenlendirdikleri ve gü-zelleştirdikleri bu
emsalsiz yer, bir kat daha parlamış, fakat XÎX. asrın
son seneleri ile XX. srın ilk senelerinde Anadolu
kıyısındaki köylerin
rağbete mazhar olmaması üzerine, Boğaziçi
mâmuriyet ve şerefini kaybetmeğe başlamıştır.
Boğaziçi 'nde Cumhuriyet devrinde her iki sahil
boyunca, muntazam yollar açılmasına veya mevcutların
genişletilerek, iyileştirilmesine ehemmiyet verildi.
Çengel-köyü 'nden Beykoz 'a kadar yeni ve kısmen
asfalt bir yol açıldığı gibi, evvelce mevcut Mecidiye-
Köyü — Istinye — Büyük-Dere yolu da geniş ve asfalt
olarak yapıldı, Bebek — Istinye yolu hâlen inşa halindedir.
Bugün Taksim — Yeni-Mahalle arasında
muntazam otobüs seferleri vardır.
B o ğ a z ı n m ü d a f a a s ı . Karadeniz boğazının
müdafaasına eski zamanlardan beri ihtimam
gösterilmiştir. Leunclavius, Bizans imparatorları
devrinde, boğazın en dar yerinde, biri Anadolu, diğeri
Rumeli tarafında bulunan iki hisarın mevcudiyetini
bildirir. Sonraları bunlar harap olmuş ve hapishane
olarak kullanılmıştı. Bu vadide yapılan ikinci teşebbüs,
XIV. asırda Boğaziçi 'ne hâkim olan Cenevizlilerin
Anadolu ve Rumeli kavaklarında, bugün de Ceneviz,
Yoros ve imroz kaleleri adı ile harabeleri mevcut
bulunan, kale ve tahkimatı inşa etmeleri ile vukua
geldi. Bizanslılar boğazı, IX. ve X. asırlarda ruslara ve
bul-garlara karşı müdafaa etmişlerdi. Cenevizliler ise,
XIV. asırda Karadeniz ve boğaza hâkim olmak gayesi
ile, Kavaklardaki tahkimatı vücuda getirdiler.
Osmanlılar Bizans 'in ve Karadeniz boğazının büyük
askerî ehemmiyetini çok erkenden anladılar ve İstanbul
'u zapta niyet ve muhasaraya teşebbüs eden Bayezid I.,
XIV. asrın sonlarında boğazı tarassut için, Güzelce-
Hisar adı ile, Anadolu-Hisarı [ b. bk.]'nı yaptırdı.
Murad II. Rumeli tarafında bir kale yapmağı düşündü
ise de, bu tasavvurunu tahakkuk ettiremeden, öldü.
Halefi Mehmed II. Bizans 'm Karadeniz ile irtibatını
kesmek için, Boğaz-Keseıı adı ile, Rumeü-Hisarı nı,
istanbul 'un zaptından bir sene evvel, yaptırdı (1452;
bk. BOĞAZ- KESEN ). Keza Bayezid I. Kavak 'm
şimâ-lindeki Yoros kalesini de almış, sonra Fâtih
buraya bir mikdar kuvvet koymuştu. Bundan sonra,
Osmanlı imparatorluğunun bütün yükselme devrince
Boğaziçi, müdafaa bakımından, hiç bir tedbir almağa,
yeni tahkimat ile takviye edilmeğe ihtiya2 göstermedi.
Ancak imparatorluğun dahilî ve haricî bâzı sarsıntılar
geçirdiği XVII. asırdadır ki, burası dikkat nazarını çekmeğe
ve müdafaası düşünülmeğe başlandı.
Boğaziçi Osmanlılar devrinde ilk defa 1624 ( şevval
1033 ) 'te Don kazakları tarafından bir baskına uğradı.
Donanmanın meşgul bulunduğu esnada Karadeniz 'i
boş bulan kazaklar, 100 den fazla gemi ile, boğaza
geldiler ve Yeni-Köy, Tarabya, Büyük-Dere, Sarı-Yer
mevBOĞAZİÇİ.
691
kilerini yağma ve tahrip ettiler. îstabul 'dan bostancılar
ile ciğer kıt'alarm, gemilere binerek, bsalara karşı
gitmesi üzerine, derhâl çekildiler (Naimâ, II, 34i ). Bu
hâdiseden sonra, divan kurularak, vezir kapudan Receb
Paşa ve Kozlu Ali Ağa 'nın teklifi ile, boğazın ağzında
Kavaklarda kaleler ( kilidülbahr ) inşa edilmesi
kararlaştırıldı; kısa bir zamanda bu tahkimat ikmâl edildi
ve içerisine muhafızlar ile topçular konuldu. Bu
tahkimata Boğaz-Hisarı ( Kavak- Hisarı; İzzî, var. 63 )
denildi (Evliya Çelebi ; Katib Çelebi, Cihannümâ,
İstanbul, 1145, s. 664). XVII. asrın sonunda, Avusturya
ve Rusya muharebeleri sırasında, boğazda bâzı müdafaa
tedbirleri alınmakla beraber, bu işe ancak XVIII. asır
nihayetlerine doğru ehemmiyet verilmeğe başlandı.
Rusya Kırım '1 ve Karadeniz 'in bir çok limanlarını ele
geçirmiş ve donanmasını kuvvetlendirmişti. Böylece
Karadeniz boğazını tehdit edecek bir vaziyete geldi. Bu
sebeple 1768 harbinde boğazın iç ve dışında eski
kaleleri tâmirve yenilerini inşa etmek lüzumu hâsıl oldu.
Öteden beri Bo-ğaz-Kesen ve Güzelce-Hisar (Anadolu-
Rumeli-Hisarı ) kalelerinde birer kethüda ile muayyen
mikdarda nefer bulunduğu gibi ( bk. Başvekâlet arşivi,
Ali Emîrî, Ahmed I. devri), Kavak hisarlarında da
müstahfız adı ile, şahinci ve çakırcı neferlerine boğazın
müdafaa işleri tevdi edilmişti. Fakat bu teşkilâtın boğazın
müdafaasına kâfi gelmediği görülerek, bundan
sonra bir taraftan yeni tahkimat inşasına çalışılırken,
diğer taraftan da, yeni müdafaa teşkilâtı yapıldı. Evvelâ
boğazın dışında, Rumeli tarafında Kilyos ( kaie-i
Bagdadcık ) 'ta ve Anadolu tarafından Irva ( kale-i
Revan-cık )'da iki ve medhâldeki fenerlerde (kale-i
fener-i Anadolu, kale-i feneri Rumeli) iki olmak üzere,
dört kale yapıldı (1187 ; Başvekâlet arşivi, Cevdet
tasnifi, askerî, nr. 2347, 5594; Cevdet, Tarih, III, 125).
Buna sonradan Rumeli kıyısında Garipçe kalesi ve Büyük-
Liman tersanesi, Anadolu kıyısında da Poy-raz-
Limanı kalesi olmak üzere, üç kale daha ilâve edildi ve
„kı!â-ı seb'a" denildi. Bu teşkilâtı kuran kapudan-1
derya Cezayirli Gazi Hasan Paşa olmuştur. Bu kalelere
muayyen vazifeleri olan birer dizdar, -kethüda ve
lüzumu kadar müstahfız, topçu ve cephâneei neferleri
tâyin edildi. Ayrıca Rumeli ve Anadolu Kavakları
hisarlarında bostancı ocağından usta olarak gelenlerin de
noksanları ikmâl olundu. Her kaledeki kıt'anm ne
şekilde nöbet bekleyeceği ve tehlike vukuunda nasıl
hareket edeceği önceden tesbit edildi (Cevdet, Tarih.).
Bundan sonra, ruslar ile harp, kısa fasılalar ile, tekerrür
ettiği için, boğazın müdafaası dâima
günün meselesi oldu ve gerek eskilerinin mütemadiyen
tahkim ve takviyesine, gerek yeni ka'e ve tabyelerin
inşasına ehemmiyet verildi (kılâ-ı seb'ada tüfenk ve top
tâlimi, Rumeli Kavağında padişah huzurunda yapılan
ateşli top tâlimi için bk. Başvekâlet arşivi, Cevdet,
askerî, nr. 3659, 4914). Selim III. 1794'te (Baron Toth,
Beaujour, s. 502—510) Fransa ve İsveç'ten mühendisler
(msl. fransız mühendisi Monnier,) getirttiği zaman,
boğazın müdafaa ve tahkimat işlerine yeni bir hız ve
istikamet verildi. Şöyle ki, Bagdadcık, Revancık,
Rumeli-Feneri, Ana-doîu-Feneri, Garipçe, Büyük-
Liman ve Poyraz-Limanı kalelerinin mevcut kuvvetleri,
500 nefer ilâvesi ile, zabitlerle birlikte 1.000'e iblâğ ve
bu kalelerden her birinde kayıkçı ve tamircilerden
başka, ne kadar nefer bulunacağı tesbit olundu. Kılâ-ı
seb'a 'ya, boğaz nâzın namı ile, bir ağa tâyin olunduktan
başka, kapudan paşanın ve kendisi bulunmadığı vakit
vekili tersane emininin 15 günde bir gidip, muayene ve
nezâret eylemesi kararlaştırıldı ve gece vakti gemilerin
boğazdan geçmeleri yasak edildi.
Diğer taraftan istanbul tarafında bulunan Kılâ-ı
erba'a, yâni Rumeli-Kavağı, Anadolu-Kavağı, Yûşâ
tabyesi ve Telli Dalyan tabyesine, öteden beri olduğu
gibi, bostancılar tâyin edildi. Bu kalelerde de Kılâ-ı
seb'a 'da olduğu gibi, muhtelif maaşlar ile, kethüda,
topçu-başı, cebeci-başı, bölük-başı veya oda-başı, bâzan
hücreci-başı ve hücreci-halifesi, su-yo!cusu, neferler
v.s. vardı ( bk. Başvekâlet arşivi, büyük kale defterleri,
91/4814, 94/4969, 96/4819 ; Cevdet tasnifi, askerî,
nr.3032,3082,9193,9536, 5898,353,967,969, 4606,
4159, 3483, 2323, 1931, 4943, 4944, 5007; Cevdet,
Tarih, VI, 220). Bu esnada Anadolu (Yenice-Göksu) ve
Rumeli (Boğaz-Kesen) hisarları da ihtimam görüyor,
gerek bunların tamir ve tahkimi, gerek yeni toplar ile
teçhizi ihmâl edilmiyordu. 1807 'de burada da tabyeler
yaptırıldı. Anadolu-Hisan yakınında bir tophane vardı
(Başvekâlet arşivi, Cevdet, askerî, 4370, 2930, 9148,
7937, 8197, 5164). Karadeniz boğazı muhafızının (
boğaz nâzın, kaleler nâzın ve boğaz seraskeri de denirdi
ve bunun maiyetinde boğaz defterdarı da bulunurdu ;
1219 tarihli bir vesika için bk. Cevdet, askerî, nr. 5810 ;
Asım, Tarik, II, 113), Anadolu ve Rumeli tarafına
tecavüz eden düşmanı defetmek vazifesinden olduğu
için, lüzumlu kuvveti dâima emre hazır bir hâlde
bulundururdu.
Selim III.'in hal'i ile biten 1807 isyanından
önce de, Trabzon 'dan 2.000 nefer getirtilmiş ve Kılâ-ı
seb'a yamaklarına ilâve olunmuştu. O sırada boğaz
nâzın, ingiliz Mah-mud Efendi de denilen, sabık
reisülküttâp Mah-mud Efendi idi ve bostancı-başı Şakir
Bey ile ara-sıra boğaza gidip, yamakları nizâm-ı cedîd
692 (i BOĞAZİÇİ.
teşkilâtına sokmak gayretinde bulunuyordu. Nihayet bu
mesele bir isyana müncer olmuş, hem nazır, hem de
tabyelerden birinin ( Macar tab-yesi) zabiti Halil Haseki
bu arada katledilmişti. Bundan sonra mîr-i mirandan
ince Mehmed Paşa, boğaz nâzın olmuşsa da, nihayet
Kabakçı Mustafa Ağa Rumeli kaleleri nezaret ve
ağalığına tâyin ile Anadolu kaleleri nezaret ve ağalığı
da, yine sergerdelerden arnavut Ali Ağa'ya verilmişti
(Cevdet, Tarih, VIII, 153, 155, 178). Kabakçı, bir
müddet sonra (1808), İstanbul 'a gelirken, Alemdar 'in
gönderdiği Ps-nar-Hisar ayanı Hacı Ali Ağa tarafından,
Ru-meli-Fener ikalesindeki boğaz nazırlığı konağında
idam edildikten sonra ( Cevdet, Tarih, VIII, 297 ),
boğaz müdafaası eski hâline irca edildi ve Rumeli ve
Anadolu Kavakları ile Telli, Yû-şâ ve Kireç-Burnu
tabyaları bostancı-başı ağaya ihale ve bostancı
neferlerinden lüzumu kadarı ikame edildi (İsmail Hakkı
Uzunçarşıh, Alemdar Mustafa Paşa, İstanbul, 1942,
vesika 26 ). Bundan sonra, bir müddet, Karadeniz
boğazının Rumeli tarafı ayrı, Anadolu tarafı da ayrı bir
muhafıza verildi. Mamafih 1826'da sabık kapudan-1
derya Husrev Mehmed Paşa, Anadolu eyâleti ve
Karahisar-ı Sâhib sancağı uhdesinde olduğu hâlde,
Karadeniz boğazı muhafızı idi ( Cevdet, askerî, nr. 7146
) ve 1828'de mîr-i mîran Mustafa Paşa, 1829'da
Abdülhamid Ağa müstakillen Karadeniz boğazı nâzın
idiler ( Cevdet, askerî, nr. 359 ).
7 ve 4 ( Kireç-Burnu tabyasının ilhakı ile 5 ) kaleden
başka, zamanla diğer bir çok tabyalar da yapldı. 1821
Mora isyanında, Rusya 'nm müdahalesi ve ika ettiği
fitne ve fesat göz önüne alınarak ( bu esnada Büyük-
Dere 'de Rusya sefaretinin önüne, müsaadesiz olarak,
bir gemi gelmiş ve demirleşmiştir; bk. Şânî-zâde, IV,
125 ), boğazın dâhil ve hâricinde daha bir takım kale ve
tabyalar inşa ettirildi. Ezcümle Rumeli kıyısında
boğazdan dışarıda, Kara-Burun ve Kısıin yerininr-Kaya
mevkilerinde birer tabya, Anadolu tarafında Irva 'ya
yakın yerde Elmas tabye, Boğaziçi 'nde Rumeli
kıyısında mevcutlara ^j "veten, Papaz-Burnu, Mezar-
Burnu, Köy-Başı tabyaları ile Tarabya tabyası, Balta-
Limanı 'nda Kumluk mevkiinde bir tabya, Anadolu
kıyısında, Servi-Burnu, Çubuklu 'da Çakal-Burnu,
Macar-Burnu, Fil-Burnu tabyaları, nakkaş tabyası. Her
birisi için civarında sâhilhâ-nesi olan ileri gelenlerden
biri bina emini nasb ve yakın bulunan köylerin
cizyegüzariarmı cem'e bostancı-başı-ağa memur
edilmek suretiyle, kısa zamanda meydana getirildi (
Şânî-zâde, Tarih, IV, 98 ; Başvekâlet arşivi, büyük kale
defteri, 108/4831, 107/4830, 137/4854; Cevdet, askerî,
nr. 9121, 263 mükerrer, jög, 18315, 1017/2, 67,
92, 139, 186, 203, 9635, 10284, 12164). 1245 (
1829/1930)'te Boğaziçi'nde sahilin muhafazasına
memur kuvvetler arttırılmıştı ( Cevdet, askerî, nr. 6871
).
Boğazın, emniyet ve asayişini ihlâl edecek gibi
görünen unsurlardan temizlenmesi hususunda da zaman
zaman tedbirler alınırdı. Meselâ bir aralık (1218)
Boğaziçi'nde hırvatîar çoğalmış ve halkın emniyetini
ihlâl eyledikleri cihetle, bunlardan Karadağlı olanlar
memleketlerine iade ve Avusturya devletine tâbi olanlar
ise, Avusturya elçisine teslim edilmişti. Mamafih bâzan
yeniçerilerin bu asayişi bozduğu, Rumeli kıyısındaki
köylerde sakin reayaya karşı taşkınlıklar yaptığı da vâki
idi ( Şânî-zâde, IV, 29 ; Cevdet, Tarih, XI, 145 ). (
Boğazlar rejimi hakkında bk. islâm Ansiklopedisi, zeyl,
mad. BOĞAZLAR REJİMİ ). ( M. TAYYİB
GöKBİLGİN.)
Dostları ilə paylaş: |