ona göre, dördüncü zaman zarfında vukua gelen indifâlar
sırasında kırılma neticesinde boğaz açılmış ve Karadeniz
suları buradan Marmara 'ya doğru akmıştır. Yakın
senelerde, yapılan müşahedeler, boğaz civarındaki
indifaî arazinin yaşının kat'î surette ikinci zaman sonu
olarak tesbit etmiş bulunduğundan, çok yakın bir devirde
açılmış olan boğazın teşekkülünde indifaî hâdiselerin
rolü olmayacağı anlaşılmış ve artık bu nazariye şimdi
tamamiyle terkedilmiştir; bununla beraber, boğazın menşe'ini
dahilî âmillere atfetmek düşüncesini, indi-fâsız
kırılmalar nevinden tektonik hareketler tasavvuru ile,
daha yakın yıllara kadar müdafaa edenler olmuştur.
Neumayr (1880) ve Boiatzis ( 1887 ) gibi ki, bu
sonuncuya göre, Boğaziçi oluğu yeni bir çöküntü
çukurundan başka bir şey değildir. Her ne kadar yeni
müşahedeler bu tasavvurun yanlışlığını ortaya koymuş
ve boğazın, buradan geçen akar sular tarafından kazılma
suretiyle açıldığı fikrini sağlamlaştırmış ise de, Boğaziçi
oluğunun birbirine az-çok kaim dirsekler ile eklenen
parçalar şeklinde görünüşü ve bu parçalardan birinde,
çöküntü çukurunu dolduran rusuplar bulunuşu, sular
tarafından kazılmış vadinin yerinin hiç olmazsa kısmen
tektonik âmiller ile işaret edilmiş olduğu mülâhazasını
bâzı müellifler nazarında hâlâ kabil-i müdafaa telâkki
ettirmektedir. Fakat bu müellifler bile, boğazın, deniz
seviyesi şimdikinden daha alçak olduğu bir sırada, akar
sular tarafından, normal îtikâl vetiresine göre, açılmış bir
vadi olduğu fikrinde müttoBOĞAZİÇİ.
671
fik bumnuyorlar. Bilâhare deniz seviyesi yükselerek, bu
vadiyi ve aynı zamanda onun tâ-bilerini (Haliç) kısmen
işgal etmiştir. Daha XIX. <ısır başında A. von Hoff (
1812), boğazın teşekkülünü, fazla beslenen Karadeniz
seviyesinin yükselmesi ile, bu denizi Marmara
çukurundan ayıran eşiğin üzerinden akan suların
itikâline atfetmiş bulunuyordu. Bu izah tarzı, bilâhare
diğer müellifler tarafından daha esaslı şekilde
işlenilmiş, XIX. asır sonunda, boğazın deniz tarafından
istilâ edilen bir vadi olduğu bütün alâkalılar tarafından
kabul edilmiş olup, yeni müellifler arasında ancak İstanbul
ve Çanakkale boğazlarının aynı vadiye âit parçalar
olup-olmadığı ve bir de bu vadiler içinden geçmiş
bulunan nehir sularının akış ciheti üzerinde düşünce
farkları görülmektedir. A. Philippson (1898), F. Toula
(1898) N. Andrussow (1901), J. Cvijic (1901), İstanbul
boğazını Karadeniz 'den Marmara 'ya doğru akan bir
vadi parçası olarak telâkki etmişler ve Th. English (
1904 ) ile R. Hoernes ( 1909, 19u ) bu vadide akışın
cenuptan şimale olduğunu kabul eylemişler; W. Penck
(1919), menşe' bakımından, boğaz oluğunun marmara
ile alâkası olmadığını ve bunun, yukarı mecrası Kâğıthane
deresi (Haliç) tarafından meydana getirilmiş bir
vadinin temadisinden ibaret bulunduğu fikrini terviç
etmiş, B. Darkot ( Coğrafî araştırmalar, İstanbul,
1938), Boğaziçi vadisinin açılmasını IV. zamanın
cümûdiye devirleri ile münasebetdar olarak ele almış,
cümûdiye istilâsına tekabül eden serin ve rutubetli bir
iklim safhasında, fazla beslenen Karadeniz sularının,
şimdi boğazdan geçen su hacmine nazaran, çok daha
büyük bir kütle hâlinde akarak, boğaz oluğunun
teşekkülündeki rolünü tetkik etmiş, boğazın cenup
medhâlindeki eşiğin, W, Penck tarafından iddia edildiği
gibi, Haliç-Boğaziçi vadisini Marmara mailesinden
ayıran bir sırt olmayıp, Karadeniz 'den gelen büyük su
kütlelerinin taşıdığı sulp maddelerin, bir nehir
deltasında olduğu şekilde, oluğun ağzında birikmesi ile
husule geldiğini ileri sürmüş, boğazda yapılan
iskandillerin sert kayaya rastlamadığına işaret ederek,
bugünkü deniz altı profilinin, sular tarafından açılmış
oluğa tam olarak tekabül etmediğini ve bu oluğun
şimdi, evvelkine nazaran, hacmi azalmış cereyanlar
tarafından sürüklenemeyen enkaz ile örtülmüş
bulunduğunu söylemiş, boğazın dar kısmında görülen
göbek şeklindeki çukurları, cereyan sür'atinin nisbeten
fazla olduğu yerlerde, teraküm maddelerinin az birikme
sahaları olarak tefsir eylemiştir. Son yıllarda Sırrı F.
Erinç ( 1939 ) tarafından yapılan bir araştırmada, İstanbul
boğazının menşe'i meselesi, bütün bu
yeni müşahedelerin ışığı altında tetkik edil
miş, boğazın umumiyetle birbirine müvâzî olan
karşılıklı kıyıları boyunca görülen kıvrım ve
dirseklerin vadi yamaçlarına âit şekillere tam
uygunluğu neticesine varılmış, B. Darkot tara
fından ortaya konduğu gibi, teraküm madde
leri altında az-çok örtülü olan boğaz vadisi
tabanının Karadeniz medhâiinden Marmara çu
kuruna doğru meyilli olduğu ve binaenaleyh
oluğun Karadeniz "den Marmara 'ya doğru akan
bir vadi tarafından açıldığı kabul edilmiş, şimal
medhâli civarında, karşılıklı kıyılar arasında
müvâzîliğin zail olmasında, açık deniz dalga
larının sebep oldukları i'tikâl hâdisesinin rolü
gösterilmiştir. Boğaz vadisinin yamaçları üze
rinde görülen ve eski mecra parçalarına teka
bül eden düzlükler (taraça) meyli de, akış
cihetinin şimalden cenuba doğru olduğu fik
rini te'yit etmektedir. Netice itibariyle, Boğaziçi
vadisinin III. zaman sonundan itibaren teşekkül
etmeğe başlayarak, şimdikine nazaran en az 100
Dostları ilə paylaş: |