117
S
İ Y A S E T V E
K
Ü L T Ü R
D
E R G İ S İ
ve 1875 yılına kadar burada eğitim gördü. Kısa bir rahatsızlık döneminden sonra 1875’te
babasının da teşviki ile yedi yıl sürecek yüksek tahsil için Buhara’ya gitti. Mir Arap
Medresesi’nde ve şehirdeki başka müderrislerin derslerine devam etti. 1882’de Kazan’a
döndükten kısa bir müddet sonra bir Usûl-i Cedid medresesi açarak eğitim faaliyetine
girişti. 1901’de eski medresesini Muhammediye Medresesi ismiyle yeniden yapılandırdı
ve rüşdiye, idâdî ve âliye kısımlarını açtı. 1918’e kadar bu medresede binin üzerinde talebe
yetiştirdi. Muhammediye Medresesi’nde tahsil gören Tatar dünyasının tanınmış simaları
arasında; Hüseyin Yamaşev, Ali Asker Kamal, Fatih Emirhan, Mecit Gafuri, Zarif Beşiri,
Fethi Burnaş, Alimcan Şeref, Burhan Şeref, Ali Rahim, Aziz Ubeydullin ve Naki İsenbet
gibi yazar, şair ve siyasetçiler bulunmaktadır.
Alimcan Barudî, Rusya Müslümanlarının uyanış hareketlerinde büyük payı
bulunan bu medresenin yanı sıra Ed-Din ve’l-Edeb isimli bir dergi de çıkararak daha geniş
kitlelerin bu uyanış hareketinden nasibini almasını sağlamaya çalıştı. Bu faaliyetlerinin
yanı sıra, Bed’ü’l-maârif, Muâmelât-ı Dîniyye ve Maarif-i İslamiye isimli medreseler için ders
kitapları hazırladı.
1905-1917 yılları arasında yapılan I. II. ve III. Müslüman Kongrelerine katılarak,
Rusya Müslümanlarının oluşturmak istedikleri birlik hareketini destekledi ve Müslüman
İttifakı’nın merkez komite azalığına getirildi. Nijni Novgorod şehrinde düzenlenen III.
Kongrede (16-21 Ağustos 1906) dinî-ruhanî müesseselerin ıslahı konusunda kurulan
komisyonun başkanlığını yürüttü. Fakat onun bu nevi çalışmalarından rahatsız olan Rus
makamları, usûl-i kadimcilerin kışkırtmasıyla 1912 yılından itibaren kardeşi Salihcan ile
birlikte, onu iki yıl müddetle kuzeydeki sürgün şehri Vologda’da mecburi ikamete tabi
tuttular. Barudî, 1-11 Mayıs 1917 tarihleri arasında Moskova’da toplanan V. Müslüman
Kongresi’ne Türkistan seyahatinde bulunması nedeniyle katılamamıştı. Fakat Müftülük
için yapılan seçimlerde en yüksek oyu alarak müftü seçildi. Sefa Beyazıdov’un Geçici
Hükûmet tarafından görevden alınmasından sonra makamına geçti. 22 Temmuz 1917
tarihinde Ufa’da kurulan İç Rusya ve Sibirya Müslüman Türk Tatarlarının Millet Meclisi
tarafından Diniye Nezareti’ne atandı. Böylece 1789 yılından beri Orenburg Müftülüğü
olarak isimlendirilen kurum bundan sonra Diniye Nezareti ya da Ufa Müftülüğü olarak
anılmaya başlandı.
Alimcan Barudî, Millet Meclisi’nin çalışmalarında Meclis Başkanı Sadri
Maksudi’nin önemli yardımcılarından biri oldu. Millet Meclisi’nde özellikle kadın hakları
konusunda büyük bir mücadele verdi. Barudî ve Müftülükte görev yapan bütün kadılar
tarafından imzalan bir kararda ikinci eş için muhtesiplerin izni gerektiği belirtiliyordu.
Kadınların hak ve hukuklarını kollamayı kendi görevi olarak kabul eden Müftülük,
bilhassa savaş nedeni ile ortaya çıkan karışıklıklara bir çözüm getirme gayreti içine girdi.
Savaşta kocaları kaybolan veya ölen kadınların Müftülüğün izni olmadan gayri meşru
olarak başka erkeklerle yaşama olaylarının artması nedeniyle, buna bir şekilde engel
olma ve ne gibi şartlarda bu nevi kadınların ikinci bir evlilik yapacağı hususu, Müftü
Barudî’nin imzası ile yayınlanan bir ilanda aydınlatıldı.
118
D
Ü Ş Ü N C E
D
Ü N Y A S I N D A
T
Ü R K İ Z
8 Nisan 1918 tarihinde Millî İşler Komiserliği Başkanı Stalin ve Merkez Müslüman
Komiserliği Başkanı Mollanur Vahitov’un talimatlarıyla Millet Meclisi Bolşevikler
tarafından ortadan kaldırılmasına rağmen, siyasî işlere karışmaması şartıyla Müftülük
makamına dokunulmayacağı belirtilmişti. Fakat buna rağmen Barudî bazı meclis üyeleri
ile birlikte Sibirya’ya gitti. Birkaç ay Sibirya’da kaldıktan sonra yeniden Ufa’ya döndü.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Moskova Büyük Elçisi Galip Kemâlî Söylemezoğlu ile
çeşitli görüşmeler yaparak, Osmanlı Devleti’nin Rusya’da yaşayan Müslüman Türklerle
ilgilenmesini ve haklarını korumada kendilerine yardımcı olunmasını istedi. Fakat
faaliyetlerinden dolayı bir müddet sonra Bolşevikler tarafından tutuklanarak birkaç ay
hapsedildikten sonra serbest bırakıldı ve siyasî olaylara karışmaması şartıyla Bolşevikler
tarafından yeniden Müftülüğe getirildi. Moskova’da İdil-Ural bölgesinde yaşanan kıtlık-
açlık faciasına yönelik hükûmet nezdinde çalışmalar yaparken 6 Aralık 1921 tarihinde
vefat etti. Cenazesi Kazan’a getirilerek Yeni Mahalle’deki Müslüman mezarlığına
defnedildi. Barudî’nin vefat haberi basında fazla ilgi görmedi. Rızaeddin Fahreddin,
Astrahan’da yaşayan dostu Abdurrahman Ömeri’ye yazdığı mektupların birinde bu
vefasızlığı tenkit etmektedir.
Aynı zamanda bir Nakşi şeyhi olan Alimcan Barudî Usûl-i Cedid hareketinin
İdil-Ural bölgesinde yaygınlaşmasında tasavvufî kişiliği ile mühim tesirler icra etmiştir.
Alimcan Barudî İslam dünyasının o zamanki kültür merkezleri olan İstanbul, Kahire, Şam,
Mekke ve Medine’de bulunmuş ve buralardaki tanınmış ilim adamlarıyla görüşmüştür.
Çok zengin bir kütüphanesi olan Barudî, kitaplarını 1920 yılında Kazan Üniversitesi’ne
bağışladı.
Matbaası ve çıkardığı Vakit isimli gazete ile Tatar kültür hayatına en büyük
katkıyı yapanlardan olan Fatih Kerimi 1870 yılında Tatarıstan’ın Bügülme kazasına bağlı
Minğlibay köyünde doğdu. İlk eğitimini köyün mollası olan babası Gilman Ahund’dan
alan Kerimî, daha sonra Çıstay (Çistapol) Medresesi’ne devam ederek burada 11 yıl
eğitim görmüştür. Çıstay Medresesi’ndeki eğitimi sırasında iki yıllık Rus mektebini de
tamamlamıştır. 1890 yılında Ufa’da ruhani meclis huzurunda imtihan vererek müderrislik
icazetnamesi almıştır. Babası, onun köy mollası olarak kalmasını istemediğinden, tahsilini
devam ettirmesi için aynı yıl İstanbul’a göndermiştir.
İstanbul’daki eğitimini tamamlayan Kerimî, Kırım’a giderek Yalta şehrindeki bir
Tatar köyünde iki yıl kadar öğretmenlik ve Bahçesaray’da öğretmen yetiştirme kurslarında
dil, edebiyat ve pedagoji dersleri vermiştir. İlk hikâyesi olan Salih Dedenin Evlenmesi’ni de
(1897) Kırım’da bulunduğu sırada yazmıştır. Ayrıca Mirza Kızı Fatma adlı hikâyesini de
bu dönemde yazdığı sanılmaktadır.
1896-1898 yıllarının yaz günlerinde Orenburg’a bağlı Kargalı’da meşhur Tatar
zenginlerinden Gani Bay (Hüseyinov)’ın finanse ettiği yaz kurslarında Usûl-i Cedit
öğretmenleri yetiştirilmesine katkıda bulunmuştur. Onun Gani Bay’la tanışması Kerimî
ailesinin Orenburg’a göç etmesine de vesile olmuştur (1899). Babasının çağrısı üzerine
Kırım’dan Orenburg’a dönen Kerimî, burada yapacağı çalışmaları planlarken, altın
Dostları ilə paylaş: |