Dost d jean-François Lyotard



Yüklə 1,8 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə10/40
tarix17.11.2018
ölçüsü1,8 Mb.
#80921
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   40

E.  Fink,  Husserl’in  asistanıyken yazmış olduğu  ünlü bir 
makalede,4 bu yorumlara problemimizi aydınlatacak şekil­
de  karşılık  verir:  Fenomenoloji  asıl  anlamıyla  eleştirelci 
problemi değil, dünyanın kökeni problemini, dinlerin ve me­
tafiziklerin  koydukları  problemi,  konu  alır.  Kuşkusuz  bu 
problem eleştirelcilik tarafından ayıklanıp atılmıştır, çünkü 
her zaman aporik  terimlerle  konmuş ve  çözülmüştür.  Eleş- 
tirelcilik  onun  yerine  dünyanın  benim  için  olabilirliğinin 
koşulları problemini koymuştur. Fakat bu koşullar da dün­
yasaldır ve tüm Kantçı analiz sadece eydetik, yani dünyasal 
düzeyde kalır. Dolayısıyla, eleştirelciliğin fenomenoloji ko­
nusunda bir yorum hatası yaptığı açıktır.  Bu hata özellikle 
içkinlik  ve  aşkınsal  özneyle  somut  öznenin  “kaynaşımı” 
sorunu  üzerinde  çok belirgindir.  Gerçekte  kaynaşım  değil, 
tersine,  “ikileşim”  (dedoublement)  söz  konusudur,  zira  her 
türlü kavramsal yapının öncesinde verilen, öznenin birliği­
dir;  genel olarak eleştirelcilikte  anlaşılamaz olan,  nesnelli­
ğin a priori koşullar sisteminin bir özne, aşkınsal özne olma­
sıdır.  Gerçekte  algılayıcı  özne  bizzat  dünyayı  kuran  özne­
dir, ama algıyla kendisi de onun içindedir. Dünyayla iç içe- 
liği perspektifinden araştırılırsa,  onu bu dünyadan ayırdet- 
mek  için  içkinlik  ölçütü  kullanılır;  fakat  paradoksal  du­
rum şuradan gelir ki,  söz konusu içkinliğin içeriği, hedefle­
nen  olarak,  yönelişsel  olarak,  fenomen  olarak  dünyadan 
ibarettir;  oysa bu  dünya  da  reel  ve  aşkınsal varoluş  olarak 
ben tarafından konmuştur.  Bu  paradokstan çıkan indirge­
me,  bizim için “kendindeliğin”  (en-soi)  nasıl mümkün ola­
4) 
Die  phânomenologische  Philosophie  E.  Husserls  in  der  gegen- 
wârtigen Kritik,  Kantstudıen, XX X V III,  1933. Husserl’in de imzasıyla.


bildiğini,  yani nesnenin aşkınlığınm nasıl olup  da öznenin 
içkinliğinde  aşkınlık  anlamına  gelebildiğini,  kavramamıza 
imkân  verir.  İndirgeme  özneye,  -yabancılaşmış  bir  tutum 
olan  doğal  tutumda  örtülü  olarak  bulunan-  aşkınlıklann 
kurucusu  olma  hakikatini geri verir.
5. 
Yönelişsellik. 
-  Eğer nesne, ben’in içkinliğinin sine­
sinde aşkınlık anlamını alabiliyorsa, bunun nedeni bir bakı­
ma  bilinçte  tam  anlamıyla  içkinlikten  bahsetmeye  gerek 
olmamasındandır.  Husserl’in  bilinçle  dünyayı  ilk  ayırışı 
için  temel  aldığı,  içkin  verilerle  aşkın  veriler  arasındaki 
ayrım,  henüz  dünyasal  bir  ayrımdır.  Gerçekte  fenomeno- 
lojik  epoche  bilinçte,  az  önce  vurguladığımız  paradoksun 
aydınlanmasında  çıkış  noktası  olan,  esasa  ait  bir  karakter 
bulur.  Nitekim  yönelişsellik  sadece  Husserl’in  Brenta- 
no’dan  miras  aldığı  o  psikolojik veri  değil,  bizzat  epoche’yi 
mümkün kılan şeydir:  masanın üstündeki şu pipoyu algıla­
mak, çağrışımcılığın düşündüğü gibi zihnin içine o piponun 
minik  bir  kopyasını  almak  değil,  pipo-nesnenin  kendisini 
hedeflemektir
 (viser). İndirgeme, doğal dom'yv (nesnenin varo­
luşunun  spontane  konumu)  devre  dışı  bırakarak,  nesneyi 
hedeflenen  ya  da  fenomen  olarak  açığa  çıkarır;  o  zaman 
pipo bir karşıda-durandan (vis-â-vis, Gegenstarıd) ibaret kalır, 
benim  bilincim  de  kendisi  için  böyle  karşıda-duran’ların 
var olduğu  şey olur.  Bilincim,  bilinci olduğu  şey kendisin­
den  alınırsa  düşünülemez,  o  zaman hiçliğin bilinci  olduğu 
bile  söylenemez,  çünkü  bu  yapılırsa  söz  konusu  hiçlik,  bi­
linci  olacağı  fenomen  sayılmış  olacaktır.  Bilince  uygula­
nan muhayyel çeşitleme (variation imaginaire) böylece onun 
kendine özgü varlığını bize açınlar ki bu da bir şeyin bilinci 
olmaktır. Bilinç yönelişsellik olduğu içindir ki, indirgemeyi,


indirgenen  yitirilmeden  yapmak  mümkün  olur;  indirge­
mek aslında her veriyi karşıda-duran’a yani fenomene  dö­
nüştürmek ve böylece özne-Ben’in esas karakterlerini açığa 
çıkarmaktır:  radikal ya da mutlak temel, tüm anlamlandır­
manın kaynağı ya da kurucu güç, nesneyle yönelişsellik ba­
ğı...  Elbette  yönelişselliğin  tek  karakteri  algılayıcılık  değil­
dir;  Husserl  çeşitli  yönelişsel  edimler  ayırdeder:  imgele­
meler (imagination), tasarımlar (represerıtation), “öteki” dene­
yimleri,  duyusal  ve  kategorisel  sezgiler,  alıcılık  ve  kendi- 
liğindenlik vb. edimleri, kısaca Descartes’ın listesinde sayı­
lan tüm içerikler: “Düşünen ben kimim? Kuşkulanan, anla­
yan,  tasarlayan,  olumlayan,  yadsıyan,  isteyen,  istemeyen, 
imgeleyen  ve  hisseden  bir  şey.”  Başka  yerde  Husserl  [iki 
Ben  arasında]  ayrım  yapar:  içinde  nesnenin  “açıklanmış” 
bilincinin bulunduğu edimsel Ben ile, içindeki nesne bilin­
cinin “örtülü”,  “potansiyel” olduğu,  edimsel olmayan Ben. 
Edimsel yaşanmışlık  (örneğin dikkatle kavrama edimi)  her 
zaman edimsel olmayan yaşanmışlıklardan bir haleyle  çev­
rilidir,  “yaşanmışlığın  akışı  hiçbir  zaman  saf edimsellikler- 
den  oluşmuş  olamaz”  (Ideerı,  63).  Edimsel  olsun  olmasın 
tüm yaşanmışlıklar aynı şekilde yönelişseldirler.  Dolayısıy­
la, yönelişsellikle  dikkati birbirine  karıştırmamak lâzımdır; 
dikkatsiz,  örtülü  yönelişsellik  de  olabilir.  Psikoloji  bilimi 
için  temel  önemde  olan bu  noktayı ilerde ele  almak  fırsatı 
bulacağız;  fenomenolojinin  bilinçdışma  ilişkin  savının  tü­
mü özet olarak bunun içindedir.
Demek  ki,  Husserl’le  birlikte,  dünyanın  bilincin  içine 
dahil  edilmesinden  söz  edilebileceğini  görüyoruz,  çünkü 
bilinç  yönelişselliğin  sadece  Ben-kutbu  (noese,  noesis)  de­
ğil,  aynı  zamanda  o-kutbudur  (noeme,  noema) ;  ancak,  bu


Yüklə 1,8 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   40




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə