Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi / The Journal of International Social Research
Cilt: 11 Sayı: 57 Haziran 2018 Volume: 11 Issue: 57 June 2018
www.sosyalarastirmalar.com Issn: 1307-9581
http://dx.doi.org/10.17719/jisr.2018.2490
DEİZM VE TABİİ DİN ARAYIŞI BAĞLAMINDA BİR ANALİZ
AN ANALYSIS IN THE CONTEXT OF SEARCH FOR DEISM AND NATURAL RELIGION
İbrahim Halil ERDOĞAN
*
Öz
Nübüvvet meselesi, kelâm ilminin ana konularından biridir. Hicrî II. asrın ikinci yarısından sonra nübüvveti inkar eden
grupların ortaya çıkışıyla bir sorun haline gelmiştir. Hindistan’da vahiy kültürüne dayanmayan Berâhime, kozmolojik evreni yaratan
bir Tanrı inancına sahip olmakla birlikte, nübüvvetin anlamsız olduğunu iddia etmişlerdir. Bu bağlamda genelde vahyi, özelde Hz.
Muhammed’in (s.a.v.) nübüvvetini kabul etmemişlerdir. Bilgi kaynağı olarak aklın yeterli olduğunu savunmuşlardır. Aynı düşünce 17.
yüzyılda İngiltere başta olmak üzere Avrupa genelinde yaygınlaşmaya başlamıştır. Kiliselerin insan doğasıyla barışık olmayan bir din
konsepti ile toplum üzerinde baskı kurmaya çalışmaları, çoğunluğu bilim adamlarından oluşan bir kesimi, yeni bir din arayışına
sürüklemiştir. Bu anlamda Deizm, Hristiyanlık dinine karşı bir protesto hareketidir. Bu kimseler salt aklın önderliğinde bir yaşamı
benimsemişlerdir. Çağımızda deizm inancının yeniden tırmanışa geçtiği ifade edilmektedir. Deizmin ortaya çıkışını hazırlayan sebepler
ile günümüz deist yönelişlerinin birbirinden farklı olduğu düşüncesi bu çalışmanın ana hedefini belirlemektedir. Bu bağlamda alınacak
önlemlerin de farklı değerlendirilmesi gerektiği üzerinde durulmuştur.
Anahtar Kelimeler:
Kelâm, Nübüvvet, Deizm, Rubûbiyyet, İlahçılık, Ruhbanlık, Müşrik..
Abstract
The problem of prophecy is one of the main subjects of the word of worship. After the second half of the Hijri II. century, the
influence of the members of the Barahim is seen in the debates on Prophethood. The Brahmanans, who have a belief that is not based on
revelation, claim that the prophecy is meaningless, even though they have the faith of a God who creates the cosmological universe. In
this context in general they did not accept revelation, in particular the prophecy of Prophet Muhammad. In the 17th century, in Europe,
especially in England, Christian clerics had to press on society with an understanding of religion that was not at peace with the nature
of man, and a large part of the population most of them are scientists went into search for a new religion. In this sense, they rejected the
religion based on the revelation, and adopted a belief in the purely minded leadership. Recently, Deism has passed the climb again. It is
the main objective of this study that the reasons leading to the emergence of Deism are different from those of the present Deist
orientations. It is emphasized that the measures to be taken in this context should be evaluated with different perspectives.
Keywords:
Kalam, Prophecy, Deism, Rububiyah, Divinity, Priesthood, Polytheism.
Giriş
Deizm; İngilizcede “Deizm”, Fransızca’da “Dêisme”, Almanca’da “Deismus”, Arapçada “er-
Rubûbîyye” (
ÇáÑøõÈõæÈöíøóÉõ
), "el-Ulûhiyye”
(
ÇáÃáæåíÉ)
ve Türkçede “Yaradancılık”, “İlahçılık”, şeklinde
ifade edilen bir ritüeldir. Terim olarak, Tanrı’nın varlığını kabul etmekle birlikte dini doktrinleri reddeden
bir anlayışın adıdır (Timuçin, 2004: 502). Kelimenin aslı Latince’de “Tanrı” anlamına gelen “deus” lafzından
türetilmiştir. Deizm mefhumu sözlük anlamları çerçevesinde ele alındığında “Tanrıcılık”, “İlahçılık” ve Arap
toplumunda ifade edilen “Rubûbî”
ÇáÑøõÈõæÈöí)
) yani “Rabçılık” şeklinde tercüme edilmesi mümkündür.
Kelimenin sözlük anlamı ile terim anlamı arasında, özellikle de “Rabçılık” anlamına gelen ve “Rab”
(
ÇáÑøóÈøõ)
kökünden türeyen “Rubûbî”
ÇáÑøõÈóæÈöíøõ
ifadesinde önemli bir tezat olduğu açıktır. Rab
kelimesi rabbe-yerubbu
(
ÑóÈøó – íóÑõÈøõ)
kökünden türeyen bir mastardır. Bu da ism-i fail kalıbındaki
(
ãõÑóÈøò)
“terbiye eden” anlamında kullanılır. Rab ise yönetmek, idare etmek, hükmetmek, terbiye ederek
aşamalı bir şekilde eksiksiz hale getirmek demektir (Isfahânî, 1961: 184). Bu lafzın bazı kimselere izafe
edilerek
ÑóÈøõ ÇáúÈóíúÊö
“ev sahibi” veya Hz. Yusuf’un Mısır azizini kastederek
Åäå ÑÈí
“benim sahibim”
(Yûsuf: 23) şeklindeki birleşiminde ise yönetici ve hükmedici anlamı vardır. İzafetsiz olarak Allah Teâlâ
dışında kimse için kullanılmaz (Isfehânî, 1961: 47). Şayet Allah Teâlâ dışında biri için kullanılacaksa
yukarıdaki örnekte olduğu gibi mutlaka izafet terkibi ile birlikte söylenmelidir. Fatiha Sûresi’nde ifade
edilen
ÑóÈøõ ÇáúÚóÇáóãöíäó
“Alemlerin Rabbi” ifadesine bakıldığı zaman, alemlerin sahibi değil, yöneticisi,
terbiye edicisi, hükmedicisi anlamındadır. Çünkü “alemlerin sahibi” denilecek olursa, sonraki âyette gelen
“din gününün sahibi”
(
ãóÇáößö íóæúãö ÇáÏøöíäö)
şeklindeki bir cümle ile münasip olmadığı görülecektir (Âşûr,
1984: I/166). Kelimenin ifade ettiği anlamlar; yönetmek, hükmetmek, terbiye etmek şeklinde olduğuna göre,
deizmin tanrı mefhumunun anlamı ile bağdaşmayan bir durum ortaya çıkacaktır. Deist inanışa göre Tanrı
yönetmez, emretmez ve hükmetmez, O sadece sahiptir. Oysa Rab isminin içerdiği şefkat, merhamet ve
terbiye ederek yaşatma fonksiyonları, evrendeki tüm varlıkları kapsayan bir sıfattır. Bu sıfatların, evrendeki
tüm varlıkların en üstünü kabul edilen insanı kuşatmadığını düşünmek aklî bir yargının sonucu değildir.
* Dr. Öğr. Üyesi, Akdeniz Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelâm Anabilim Dalı, ihalilerdogan@akdeniz.edu.tr