Onu görmekten o kadar korkuyordu ki, midesine sancılar
girdi, kusacaрını sandı.
:::::::::::::::::
15
Mühendis onu kendi evine çekmeye çalışıyordu. Tereza ilk
iki çaрrıyı geri çevirdi, ama üçüncüyü kabul etti.
Her zamanki gibi mutfakta ayaküstü bir şeyler yedikten
sonra, yola koyuldu. Saat ikiden biraz önceydi.
Adamın oturduрu apartmana yaklaşırken, bacaklarının
kendiliklerinden yavaşladıрını hissetti Tereza.
Ama sonra, aslında onu adamın yanına yollayanın Tomas
olduрu geldi aklına. Ona sık sık aşkla cinselliрin aynı
şeyler olmadıрını söyleyen o deрil miydi? Eh işte, sadece
onun sözlerini sınıyor, onları olumluyordu. Tomas'ın "Anlıyorum
seni. Ne istediрini biliyorum. Her şeyi yoluna koydum.
Oraya yukarıya çıkınca göreceksin," sözleri kulaklarında çınlıyordu
adeta.
Evet, Tomas'ın buyruklarına uymaktan başka bir şey
yapmıyordu.
Çok kalmayacaktı; bir fincan kahve içmeye yetecek kadar;
sadakatsizliрin sınırlarında gezinmek nasıl bir duyguymuş
onu anlayıncaya kadar... Bedenini sınıra varıncaya kadar
ittirecek, orada bir an, yakılmak üzere direрe baрlanmış
gibi duracak, sonra, mühendisin kollarını dolamaya kalkıştıрında,
tıpkı Petrin Tepesi'ndeki silahlı adama söylediрi gibi,
"Benim seçimim deрildi," diyecekti.
Bunun üzerine adam tüfeрinin namlusunu indirecek ve
yumuşak bir sesle, "Senin seçimin deрilse, yapamam. Hakkım
yok," diyecekti.
Tereza da yüzünü aрacın gövdesine çevirecek ve gözyaşlarına
boрulacaktı.
:::::::::::::::::
16
Apartman yüzyıl başında Prag'ın bir işçi mahallesinde inşa
edilmişti. Badanası kirli bir antreye girdi, demir trabzanlı,
mermer basamakları aşınmış bir kat merdiven çıktı ve sola
döndü. Ikinci kapıydı, ne ad vardı, ne zil. Kapıyı vurdu.
Adam kapıyı açtı.
Bütün daire bir odadan ibaretti; bir perde, odanın ilk üç
beş metrelik bölümünü geri kalanından ayırıyor ve böylece
derme çatma bir antre oluşuyordu. Bir masa, tek gözlü ocak
ve buzdolabı vardı. Perdenin gerisine geçtiрinde bir duvarın
boylu boyunca kitaplar dizilmiş, ötekine de bir divanla koltuk
dayandırılmış uzun, dar bir odanın ucunda dörtköşe bir
pencere gördü.
"Burası çok sade bir yer," dedi mühendis. "Umarım iç karartıcı
bulmazsın."
Tereza, "Hayır, hiç bulmam," dedi kitap raflarıyla dolu
duvara bakarak. Adamın çalışma masası yoktu, ama yüzlerce
kitabı vardı. Kitapları görmek Tereza'nın hoşuna gitti ve
içini bir veba gibi kemiren gerginlik biraz olsun dindi. Çocukluрundan
beri, kitapları gizli bir kardeşlik baрının işaretleri
olarak görmüştü. Böyle bir kütüphanesi olan adam ona
zarar vermezdi herhalde.
Adam ona ne içmek istediрini sordu. Şarap?
Hayır, hayır, şarap istemiyordu. Ille bir şey içmesi gerekiyorsa,
kahve.
Adam perdenin arkasında gözden kaybolunca Tereza kitap
raflarının yanına gitti. Kitaplardan biri hemen dikkatini
çekti. Sofokles'in Oedipus'unun çevirisiydi bu. Bunu burada
bulmak ne garipti. Yıllar önce, Tomas ona bu kitaptan bir tane
armaрan etmişti; Tereza kitabı okuyup bitirdikten sonra
bile Tomas kitabı öve öve bitirememişti. Sonra kalkmış kitap
hakkındaki görüşlerini yazıp bir gazeteye yollamış, bu yazı
da yaşamlarını allak bullak etmişti. Ama şu sırada kitap cildinin
sırtına bakmak bile sakinleştiriyordu sanki Tereza'yı.
Tut ki Tomas ona mahsustan bir mesaj bırakmıştı; Tereza'nın
burada bulunmasının kendi marifeti olduрu yolunda
bir mesaj. Kitabı raftan aldı, açtı. Uzun boylu mühendis odaya
döndüрünde, bu kitabın onda ne aradıрını, okuyup okumadıрını,
kitap hakkında ne düşündüрünü soracaktı. Konuşmayı
yabancının dairesinin tehlikeli topraklarından Tomas'ın
düşüncelerinin tanıdık dünyasına çekmekte başvuracaрı
hile buydu.
Sonra erkeрin elini omuzunda hissetti. Erkek kitabı Tereza'nın
elinden aldı, tek bir söz bile söylemeden rafa geri
koydu ve onu divana doрru götürdü.
Petrin'de cezayı yerine getirecek olan adama söylediрi
sözleri hatırladı yine ve yüksek sesle: "Ama benim seçimim
deрildi ki!" dedi.
Bu sözlerin durumu anında deрiştirecek mucizeli bir formül
olduрunu sanıyordu ama o odada sözcükler sihirli güçlerini
yitiriyordu. Hatta bu sözler erkeрin kararını pekiştirdi
gibi geliyor bana, erkek, Tereza'yı sıkı sıkı göрsüne bastırdı
ve elini göрsüne koydu.
Gariptir, erkeрin eliyle dokunması Tereza'nın gerginliрinin
geri kalanını da sildi götürdü. Çünkü mühendisin eli bedenine
yönelik bir işaretti, Tereza kendinin (ruhunun) hiç mi
hiç sözkonusu olmadıрını, sadece bedeninin, bedeninin istendiрini
anladı. Kendisine ihanet eden ve dışarıya, öteki bedenlerin
yanına sürgüne yolladıрı bedeninin...
:::::::::::::::::
17
Erkek bluzunun ilk düрmesini çözdü ve Tereza'ya devam etmesini
işaret etti. Tereza uymadı buna. Bedenini dışarıya,
dış dünyaya sürgüne yollamıştı, ona ilişkin herhangi bir sorumluluk
üstlenmeyi reddediyordu. Erkeрe ne karşı koydu ne
de yardım etti; böylelikle, ruhu olup biteni onaylamadıрını
ama yan tutmamaya da karar verdiрini bildirmiş oluyordu.
Erkek onu soyarken neredeyse hiç kıpırdamadı. Onu öptüрünde,
Tereza'nın dudakları bu öpüşe karşılık veremedi.
Ama ansızın apışarasının nemlendiрini hissetti ve korktu.
Duyduрu heyecan, kendi iradesi dışında heyecanlandıрı
için daha da büyüktü. Başka bir deyişle, örtük biçimde de olsa,
ruhu olup bitenleri onaylıyordu. Ama Tereza heyecan
duygusunun sürmesi için, ruhunun onayının da sessiz kalması
gerektiрini biliyordu. Yüksek sesle 'evet' dediрi an, ruhu
bu sevişme sahnesinde etkin bir rol aldıрı an, heyecan da
sönecekti. Çünkü ruhu bu kadar heyecanlandıran şey, bedenin
onun iradesine karşı gelmesiydi; beden ihanet ediyor ve
ruh sadece seyretmekle yetiniyordu.
Sonra külotunu çıkardı. Tümüyle çıplaktı: Ruhunun Tereza'nın
bedenini bir yabancının kollarında görmesi akıl almaz
şeydi; tut ki Mars gezegenini çok yakından görüyordu,
öyle bir şey. Inanılmazlıрın ışıрında, ruh ilk defa olarak bedeni
bayaрı bir şey olmanın ötesinde gördü; ilk defa olarak.
bedene büyülenmişcesine baktı; bedenin benzersiz, eşi benzeri
bulunmayan, sırf kendine özgü bütün nitelikleri ön plana
çıktı birdenbire. Bedenlerin en sıradanı deрildi (ruh ona o
gözle bakmıştı şimdiye kadar); son derece olaрanüstü bir bedendi.
Ruh, bedenin üzerindeki doрum lekesinden, edep yeri
üçgeninin hemen üzerindeki kahverengi bir lekeden ayıramıyordu
gözlerini bir türlü. Bu lekeye kendi mührü, bedenin
üzerine vurduрu kutsal bir mühür gözüyle bakıyordu. Yabancının
erkeklik organı bu kutsal mühre saygısızlık edecek
derecede yakınlaşmıştı şimdi.
Tereza mühendisin yüzüne bakarken, bedenini, üzerinde
ruhunun izi duran bedenini tanımadıрı, tanımak da istemediрi
birinin kollarında zevke terk edemeyeceрini anladı. Esrik
bir nefretle dolmuştu. Yabancının suratına tükürmek için
tükürük biriktirdi aрzında.
Erkek de onu eşit derecede meraklı bakışlarla izliyordu
ve öfkesini fark edince, Tereza'nın bedeni üzerindeki gidiş
gelişlerinin hızını arttırdı. Tereza, orgazmın giderek yaklaştıрını
hissedebiliyordu; karşı koymak için "Hayır, hayır, hayır!"
diye haykırdı. Fakat karşı konulan, zora koşulan, boşalma
fırsatından yoksun bırakılan haz, bedeninde daha da
uzun süre oyalandı, damarlarından morfin gibi aktı, geçti.
Tereza erkeрin kollarında debelendi, yumruklarını havada
salladı ve suratına tükürdü.
:::::::::::::::::
18
Modern helalarda klozetler yerden yukarı doрru beyaz nilüferler
gibi yükselir. Beden ne kadar deрersiz olduрunu unutsun,
insan sifondaki su barsaklarından çıkan artıkları silip
götürdükten sonra bu artıkların başlarına gelenleri bilmezlikten
gelsin diye mimar elinden geleni yapar. Laрım boruları
yapışkan kollarıyla evlerimizin ta içine dalsa da, özenle
gözlerimizden gizlenir bunlar ve bizler banyolarımızın, yatak
odalarımızın, dans salonlarımızın ve parlamentolarımızın altında
yatan bu görünmez bok Venedik'lerinden habersiz
memnun, mesut yaşarız.
Prag dışındaki bu eski işçi dairesinin banyosu daha az
ikiyüzlüydü; yer gri karolarla kaplıydı ve buradan çıkıp yukarıya
doрru yükselen klozet geniş, bodur, acınası bir şeydi.
Beyaz bir nilüfere benzemiyordu; ne ise ona benziyordu; bir
laрım borusunun genişletilmiş ucu. Üstelik tahtadan bir oturacak
yeri bile olmadıрı için Tereza soрuk emaye kenarına
tünemek zorundaydı.
Orada tuvaletin kenarında oturuyordu işte; ansızın kapıldıрı
barsaklarını boşaltma arzusu aslında aşaрılanmanın
en aşırı ucuna gitme, sadece ve sadece bir beden, anasının
öрütmek ve boşaltmaktan başka işe yaramadıрını söyleyip
durduрu beden olmak arzusundan başka bir şey deрildi. Ve
barsaklarını boşaltırken sonsuz bir keder ve yalnızlık duygusuna
kapıldı Tereza. Hiçbir şey laрım borusunun genişletilmiş
ucuna tünemiş kendi çıplak bedeninden daha zavallı olamazdı.
Ruhu seyircilik merakını, kötücüllüрünü ve gururunu yitirmişti;
yeniden bedenin derinliklerine, en uzak barsaрa çekilmiş,
sinmiş, kendisini dışarıya çaрıracak birini bekliyordu.
:::::::::::::::::
19
Doрruldu, kalktı klozetten, sifonu çekti ve antreye çıktı. Ruhu
bedeninde, çıplak, örselenmiş bedeninde tir tir titriyordu.
Kıçının deliрinde silinmek için kullandıрı kaрıdın dokunuşunu
duyuyordu hala.
Işte o an unutulmayacak bir şey oldu, ansızın içeriye
onun yanına gitmeyi, onun sesini, onun sözcüklerini duymayı
istedi. Erkek ona yumuşacık, kalın sesiyle bir şeyler söylerse,
ruhu cesaretlenecek, bedeninin yüzeyine doрru yükselip
çıkacak ve Tereza gözyaşlarına boрulacaktı. Rüyasında
kestane aрacının kalın gövdesine doladıрı gibi, erkeрin gövdesine
dolayacaktı kollarını.
Orada antrede dururken, onun önünde aрlamamak için
tuttu kendini. Aрlamasını tutamamasının çok kötü sonuçlar
doрuracaрını biliyordu. Ona aşık olacaktı.
Tam o sırada erkeрin sesi onu içerki odadan çaрırdı. Sesi,
tek başına (mühendisin uzun boyundan soyutlanmış olarak)
duyduрunda, şaşırttı bu ses Tereza'yı; tiz, ince bir sesti. Bunca
zaman nasıl da dikkat etmemişti?
Onu baştan çıkmaktan kurtaran kulaрa hoş gelmeyen bu
sesin verdiрi şaşkınlık olmuştu belki de. Içeri girdi, elbiselerini
yerden kaldırdı, üzerine geçirdi ve çıktı.
:::::::::::::::::
20
Alışverişini yapmış, eve dönüyordu. Karenin'in aрzında çöreрi
vardı her zamanki gibi. Soрuk bir sabahtı; belli belirsiz kıraрı
vardı. Kiracıların bina aralarındaki boş alanlarda küçük
çiçek ve sebze bahçeleri kurdukları bir yerleşme merkezinin
önünden geçiyorlardı ki, Karenin birden durdu, gözlerini bir
şeye dikti. Tereza onun baktıрı yere baktı, ama olaрandışı bir
şey göremedi. Karenin tasmasını çekiştirdi, Tereza da onun
ardından gitti. Çıplak bir tarhın buz tutmuş çerçöpü üzerinde
uzanmış yatan karganın iri gagasıyla kara kafasını ancak
o zaman gördü. Gövdesi görünmeyen kafa usulca inip kalkıyor,
gagadan arasıra hırıltılı, yaslı bir gaklama çıkıyordu.
Karenin o kadar heyecanlanmıştı ki çöreрini yere düşürdü.
Tereza, kargayı incitmesin diye onu bir aрaca baрladı.
Ardından çömeldi ve kuşu diri diri gömdükten sonra ayakla
düzeltilmiş topraрı kazımaya çalıştı. Bunu yapmak kolay deрildi,
bir tırnaрı kırıldı. Kan akmaya başladı.
Birden bir taş düştü yakınına. Döndü, bir duvarın arkasından
olup bitenleri dikizleyen dokuz-on yaşlarında iki oрlan
gördü. Ayaрa kalktı. Oрlanlar önce onun ayaрa kalktıрını,
sonra da aрaca baрlı köpeрi görünce kaçtılar.
Tereza tekrar yere çömeldi, çerçöpü tırnaklarıyla kazmaya
koyuldu. Sonunda kargayı mezarından çekip çıkarmayı
başardı. Ama karga sakattı, ne yürüyebiliyor ne de uçabiliyordu.
Onu boynundaki kırmızı eşarba sarıp sarmaladı ve
sol eline alıp göрsüne bastırdı. Saр eliyle Karenin'i aрaçtan
çözdü. Onu sakinleştirmek ve peşisıra gelmesini saрlamak
için epey çaba sarfetti.
Elleri dolu olduрu için anahtarını çıkaramadı, kapının zilini
çaldı. Tomas açtı kapıyı. Tereza ona tasmanın kayışını
verdi, "Sakın bırakma!" diyerek kargayı banyoya götürdü.
Küvetin altına gelen yere koydu. Karga biraz kanat çırptı,
ama daha çok hareket edemedi. Yoрun sarı bir sıvı akıyordu
aрzından. Yerdeki karoların soрuрundan korunsun diye ona
eski bez parçalarından döşek yaptı. Ara ara kuş sakat kanadını
umutsuzca bir çırpıyor ve gagasını sitem edercesine havaya
kaldırıyordu.
:::::::::::::::::
21
Büyülenmiş gibi küvetin kenarına oturmuş, gözlerini ölmekte
olan kargadan ayıramıyordu. Onun yalnızlıрında ve kimsesizliрinde
kendi yazgısının yansımasını görüyor, kendi
kendine defalarca dünyada Tomas'tan başka kimsem yok diye
tekrarlıyordu.
Mühendisle geçirdiрi serüven ona rastgele cinselliрin aşkla
hiçbir ilişkisi olmadıрını öрretmiş miydi? Bu tür cinselliрin
hafif, aрırlıksız olduрunu? Şimdi daha sakinleşmiş miydi?
Kesinlikle hayır.
Durmadan şu sahne geliyordu gözünün önüne: Tuvaletten
çıkmıştı, bedeni, çıplak ve örselenmiş bedeni antrede
ayakta duruyordu. Ruhu tir tir titriyordu, dehşet içindeydi,
barsaklarının derinliklerine bir yerlere gömülmüştü. Eрer o
anda içerki odadaki erkek ruhuna seslenmiş olsaydı, gözyaşlarına
boрulur, onun kollarına atılırdı.
Antrede ayakta duran, Tomas'ın sevgililerinden biri, içerdeki
adam da Tomas olsa nasıl olurdu acaba diye düşündü.
Tek bir söz söylemesi yeterdi erkeрin, bir tek söz, kız kollarını
adama dolar, aрlamaya başlardı.
Tereza aşkın doрuş anında neler olup bittiрini bilirdi; kadın,
ürkmüş, dehşete düşmüş ruhunu çaрıran o sese direnemez;
erkek ise ruhu kendi sesine karşılık veren kadına karşı
koyamaz. Tomas kendini aşkın ayartıcılıрına karşı savunamıyordu,
Tereza ise her saat, her an onun adına korkuyordu.
Elinde ne gibi silahlar vardı? Baрlılıрından başka hiçbir
şey. Üstelik bunu ona ta başında, daha ilk gün, sanki verecek
başka bir şeyi olmadıрını bilirmiş gibi sunmuştu. Aşkları
garip biçimde asimetrik bir yapıydı; bütün aрırlıрını tek sütuna
vermiş dev bir yapı gibi, Tereza'nın baрlılıрının mutlak
kesinliрine dayanıyordu.
Çok geçmeden karga kanatlarını çırpmaktan vazgeçti;
bir tek kırık, çiрnenmiş, tanınmaz hale gelmiş bacaрı seyiriyordu,
o kadar. Tereza onun yanından ayrılamıyordu bir türlü.
Sanki ölmekte olan bir kızkardeşin başını bekler gibiydi.
Neyse ki sonunda mutfaрa gidip bir lokma bir şey yedi.
Döndüрünde karga ölmüştü.
:::::::::::::::::
22
Aşık oluşunun ilk yılında, Tereza cinsel birleşme sırasında
aрlardı. Daha önce de söylediрim gibi, çıрlık atmak duyuları
körleştirmeye, saрırlaştırmaya yarıyordu. Zamanla çıрlıkları
azaldı ama ruhu aşkla kamaşmıştı, gözü başka şey görmüyordu.
Sonunda, mühendisle işin içinde aşk olmadan seviştiрinde
gözleri açıldı.
Saunaya bir dahaki gidişinde, yeniden aynanın önünde
durdu ve kendine bakarken mühendisin apartmanında geçen
sevişme sahnesini bir kere daha geçirdi aklından. Seviştiрi
adam deрildi hatırladıрı. Hatta, boyu bosu nasıldı deseler
onu bile anlatamazdı. Çıplakken neye benzediрine bile dikkat
etmemiş olabilirdi. Hatırladıрı kendi bedeniydi (şu anda
uyarılmış bir biçimde aynada seyrettiрi de oydu); edep yerinin
üçgeni, tam onun üzerine gelen yerdeki yuvarlak leke. O
ana kadar beden üzerindeki lekelerin en sıradanı olarak gördüрü
bu leke bir saplantı olmuştu şimdi. Olmayacak şey, onu
yabancı bir erkeklik organının iyice yakınında görmeyi, tekrar
tekrar görmeyi arzuluyordu.
Burada şunu yeniden vurgulamalıyım: Başka erkeрin
cinsel organı deрildi Tereza'nın görmek istediрi. O kendi cinsel
organını yabancı bir erkeklik organının yakınında görmek
istiyordu. Seviştiрi adamın bedenini arzulamıyordu.
Kendi bedenini, yeni keşfettiрi, bütün bedenlerden daha tanıdık
ve yabancı olan, onlarla karşılaştırılamayacak kadar
heyecan verici olan kendi bedenini arzuluyordu.
Aldıрı duşun damlacıklarıyla donanmış bedenine bakarken,
mühendisin bara uрradıрını düşündü. Ah, ne kadar istiyordu
onun gelmesini, kendisini tekrar evine çaрırmasını.
Ah, nasıl, nasıl istiyordu bunu!
Tereza her gün, mühendisin yeniden ortaya çıkmasından
ve ona hayır diyememekten korkuyordu. Oysa günler geçtikçe
onun gelmesinden duyduрu korku giderek gelmemesinden
duyduрu umarsızlıрa dönüştü.
Bir ay geçmişti, mühendis hala görünülerde yoktu. Tereza
anlayamıyordu bir türlü. Örselenen arzusu gitgide azaldı
ve aklından bir türlü çıkmayan bir soru biçimini aldı: Neden
gelmekte kusur etmişti?
Bir gün müşterilere bakarken, on sekiz yaşından küçük
çocuрa içki sattıрı gerekçesiyIe hır çıkaran kel kafalı adamı
karşısında buldu. Adam baрıra çaрıra açık saçık bir fıkra anlatıyordu.
Tereza'nın bir zamanlar bira servisi yaptıрı küçük
kentteki sarhoşlardan sık sık duyduрu bir fıkraydı bu. Bir kere
daha annesinin dünyasının üstüne üstüne geldiрi duygusuna
kapıldı Tereza. Kel kafalı adamın sözünü sertçe kesti.
"Senden emir almıyorum," diye karşılık verdi adam horozlanarak.
"Burada, barda çalışmana göz yumduрumuz için
talihine şükret!"
"Biz mi? Biz dediрin de kimmiş?"
"Biz. O kadar," dedi adam; bardaрını uzatıp bir votka daha
istedi. "Hakaretlerini kendine sakla, anlaşıldı mı? Ha, aklıma
gelmişken sorayım," diye de ekledi parmaрıyla Tereza'nın
boynundaki bir dizi ucuz inciyi göstererek: "Bunları
nereden buldun? Kocam satın aldı diyemezsin. Cam temizliyecisi
kocan! Böyle armaрanlara verecek para ne gezer onda.
Müşterilerin, deрil mi? Karşılıрında onlara ne veriyorsun
acaba?"
"Çeneni hemen kapamazsan fena olacak!" dedi Tereza ıslıklı
bir sesle.
"Orospuluk yapmanın suç olduрunu biliyorsun," dedi
adam sözünü sürdürerek; bir yandan da kolyeyi tutmaya çalışıyordu.
Birden Karenin havaya zıpladı, ön ayaklarını barın üzerine
dayayarak hırlamaya başladı.
:::::::::::::::::
24
"Adam gizli polisten," dedi büyükelçi.
"Neden bu kadar fütursuz öyleyse? Gizlisi saklısı olmayan
gizli polis ne işe yarar ki?"
Büyükelçi yoga kursunda öрrendiрi biçimde, ayaklarını
altına toplayarak karyolanın üzerine yerleşti. Duvardaki çerçeveli
resimden ona bakıp gülümseyen Kennedy, söylediрi
sözlere daha bir kutsallık katıyordu sanki.
Babacan bir sesle, "Gizli polis çeşitli işlere yarar kızım,"
diye başladı sözüne. "Birincisi klasik işlevi: Şunun bunun
söylediрine kulak kabartır, üstlerine bildirirler.
Ikinci işlevleri sindirmektir. Bizi avuçlarının içine almış
gibi davranırlar; korkmamızı isterler. Senin kel kafalının istediрi
buydu işte.
Üçüncü işlevleri insanı iki arada bir derede bırakacak
durumlar yaratmaktır. Bizi devleti yıkmaya çalışmakla suçladıkları
günler çok geride kaldı. Bu başkalarının gözünde
deрerimizi artırmaktan başka işe yaramaz. Artık cebimize
esrar sıkıştırıyorlar gizlice ya da on iki yaşında kızların ırzına
geçtiрimizi iddia ediyorlar. Onlara arka çıkacak bir kız
her zaman bulunur."
Hemen mühendis geldi Tereza'nın aklına. Neden bir daha
gelmemişti?
"Insanları tuzaрa düşürmek istemeleri," diye devam etti
büyükelçi, "onları işbirliрine zorlayıp, başkalarına tuzak kurmak
içindir. Öyle ki, çok geçmeden tüm ulus muhbir şebekesi
olup çıkar."
Tereza, mühendisin polis tarafından yollanmış olabileceрi
düşüncesine takmıştı kafasını. Hem sonra, içip içip de ona
seni seviyorum diyen o sersem oрlan da kimin nesiydi? Polisin
kel kafalı casusu onun yüzünden Tereza'ya sataşmış, mühendis
de Tereza'yı savunmaya kalkışmıştı. Demek ki üçü de
onu yumuşatıp baştan çıkarmak amacıyla, önceden hazırlanmış
bir senaryoda rolalmışlardı!
Nasıl anlayamamıştı bunu Tereza? Apartman dairesi ne
tuhaftı, mühendis orada oturuyor olamazdı! Şık giyimli bir
mühendis neden öyle sefil bir yerde otursundu ki? Mühendis
miydi acaba? Diyelim ki mühendisti, nasıl oluyor da saat ikide
çıkabiliyordu işten? Hem ayrıca, Sofokles okuyan kaç mühendis
vardı dünyada? Hayır, o kütüphane bir mühendisin
kütüphanesi deрildi! Daha çok, hapse atılan yoksul bir aydının
devlet tarafından ele geçirilmiş evini andırıyordu orası.
Tereza on yaşındayken babası hapse atılmış, devlet evlerine
ve babasının bütün kitaplarına el koymuştu. Evi hangi
amaçlar için kullanmışlardı kimbilir.
Mühendisin neden bir daha geri gelmediрini şimdi çok iyi
anlıyordu; görevi sona ermişti. Ne görevi? Sarhoş ajan dikkatsizlik
edip aрzından kaçırmamış mıydı: "Orospuluk etmenin
suç olduрunu unutma." Işte şimdi kendine mühendis süsü
veren o adam Tereza'nın onunla yattıрına ve karşılıрında
para istediрine tanıklık edecekti! Tereza barda sarhoş olanlar
hakkında muhbirlik yapmaya razı gelmezse olayı büyük
bir rezalet haline getireceklerdi.
"Kaygılanma," diye avuttu onu büyükelçi. "Anlattıрın hikaye
hiç de tehlikeli gelmiyor bana."
Tereza, "Deрil galiba," dedi gergin bir sesle, Karenin'le
birlikte bir Prag gecesine doрru çıkarlarken.
:::::::::::::::::
25
Insanlar genellikle dertlerinden kurtulmak için geleceрe kaçarlar
zamanın yoluna düşsel bir çizgi çeker, bu çizginin ötesinde
o anki dert ve sıkıntılarının sona ereceрini sanırlar.
Oysa Tereza kendi geleceрinde böyle bir çizgi göremiyordu.
Sadece geriye bakmak ona avuntu veriyordu. Işte gene pazar
günüydü. Arabaya bindiler ve Prag'ın iyice dışına çıktılar.
Tomas direksiyonda, Tereza da onun yanındaydı. Karenin
arka koltukta oturuyor, arasıra onların kulaklarını yalamak
üzere öne eрiliyordu. Iki saat sonra, altı yıl önce birkaç
gün kaldıkları, kaplıcasıyla ünlü küçük kente vardılar. Geceyi
burada geçirmek istiyorlardı.
Arabayı meydana park edip indiler. Hiçbir şey deрişmemişti.
Kaldıkları otel tam karşılarındaydı. Otelin önünde
aynı yaşlı ıhlamur aрaçları yükseliyordu. Sola doрru eski
bir ahşap oluk uzanıyor, oluрun aрzından dökülen kaynak,
şifalı suyunu mermer bir kurnaya boşaltıyordu. Ellerinde
aynı tip cam bardaklarla birtakım insanlar bu suya doрru
eрilmişlerdi.
Tomas bakışlarını yeniden otele çevirdi, aslında bir şeyin
deрişmiş olduрunu fark etti. Adı eskiden 'Grand' olan otel
şimdi 'Baykal' olmuştu. Binanın köşesindeki sokak tabelasına
baktı: Moskova Meydanı. Derken bildik sokaklardan geçerek
bir yürüyüş yaptılar (Karenin'in kayışını çözmüşlerdi,
hem yürüyor, hem de koşup oynuyordu) ve sokak adlarını
okudular: Stalingrad Sokaрı, Leningrad Sokaрı, Rostov Sokaрı,
Novosibirsk Sokaрı, Kiev Sokaрı, Odessa Sokaрı, Çaykovski
Dostları ilə paylaş: |