Yrd. Doç. Dr. Mustafa YÜCE
| 133
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 15, sayı 2, 2013-----------
ilginçtir ve İbn Teymiye’nin derin semantik dil görüşünden
kaynaklanmaktadır. Eğer diğer İslam kelamcıları da İbn Teymiye gibi
iman ve İslam kavramları karşısında, böyle esnek ve dinamik bir tavır
takınmış olsalardı, amelin iman ile ilgisi ve dinin ahlakî boyutu bu
denli sorunlu hale gelmeyebilirdi.
105
Bu üç kavramın ahlak boyutu, imanın tasdik manasına gelmesi
ile yakından ilişkilidir. Ehl-i Sünnet kelamcılarına göre imanın esası
kalbin tasdikinden ibarettir. Tasdikin mahiyeti de haberin ve haber
verenin doğruluğunu kabul etmektir. Neye nasıl ve niçin
inanıldığının bilinmesi yönünden imanın oluşumunda bilgi unsuru
önemli olmakla birlikte, bilinen şeyin imana dönüşebilmesi için de
onun his ve kalp yoluyla benimsenmesi gerekir. Tasdikin mantıkta
kullanılan bir terim olarak ‚zihnin bir hükme varması‛ şeklinde
tanımlandığı dikkate alınırsa onun mantıkî anlamıyla dindeki imanı
karşılamakta yeterli olmadığı görülür. Zira mantıkta dış dünya ile
ilgili önermeleri doğrulamak bir tasdikse de iman değildir. Çünkü
imanın gayb, ahlak, derûnî, ferdî ve sosyal hayatla ilgili boyutları
bulunmaktadır.
106
İman,
islam
ve
ihsan
kavramlarının
kelâmî
açıdan
temellendirilmesi için ele alınan Cibril hadisinin muhtevasına
bütüncül bir yaklaşımla bakıldığında, iman, Hz. Peygamber’in
dilinden inanılması gereken hususlara inanmak; İslam, teorik olarak
inanılanları pratik olarak hayata taşımak, ihsan ise, teorik olarak
inanılan, pratik olarak da uygulanan amelleri bir temsiliyet ruhuyla
eda etmenin adı olarak tanımlanmıştır.
Hz. Peygamber (sav) böylece bir Müslüman’ın hem bütün
inanılacak hususlara samimi olarak inanması, sadece kalben
inanmakla yetinmemesi, bütün dini görevlerini yapması ve Allah’a
ibadetini gafletle değil, bütün dikkatiyle Allah’ın huzurunda
bulunduğunu unutmadan yapması gerektiğini bildirerek bunların
105
Izutsu, İslam Düşüncesinde İman Kavramı, s. 77.
106
Mustafa Sinanoğlu, ‚İman‛, DİA, İstanbul 2000, XXII, 213.
134 |
İnanç-Ahlak İlişkisi Bağlamında İman, İslâm ve İhsan Kavramları
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 15, sayı 2, 2013-----------
tümünün din olduğunu bildirmek istemiştir. Burada önemli olan
dinin her yönü ile yaşanmasıdır. Nitekim Hz. Peygamber, bu soruları
soran kişinin Cebrail olduğunu, Müslümanlara dinlerini öğretmeye
geldiğini
haber
veriyor.
Bu
hadis
bize,
İslam’ın
kalpte
hapsedilmesinin doğru olmadığını, kalpteki imanın ibadet ve
amellerle ortaya çıkması gerektiğini, ibadette ihlâsın ve ihsanın şart
olduğunu ve sonuç olarak, bunların hepsinin bir bütün teşkil ederek
dini meydana getirdiğini anlatmaktadır.
107
Cibril hadisiyle oluşturulan İslamî kimliğin bu üç kavramdan
bağımsız teşekkül edemeyeceği açıktır. Bu kavramların birbirleriyle
olan sıkı ilişkisinin bir tarafa bırakılarak, tekil kavramlar üzerinden
yürütülen ve daha çok imanın aslına yönelik olan kelâmî tartışmalar,
farklı kelam okullarının oluşmasına ve bu üç kavram arasındaki
kapsam alanlarının daralıp genişlemesine neden olmuştur. Şöyle ki,
imansız müslümanlık münafıklığı, teslimiyetsiz iman fasıklığı ve
ihsansız müslümanlık da riyakârlığı beraberinde getirmiştir. İmanın
kemaline yönelik çalışmaların yetersizliği de buna sebebiyet vermiş
olabilir.
İmanın kişiyi motive eden, davranışlarının norma dönüşmesini
sağlayan çok önemli bir yeri vardır. Kavramsal açıdan imanla amel
farklı olmakla birlikte, pratikte imanla amelin ayrı değerlendirilmesi
Kur’an açısından kesinlikle savunulamaz. Olgun bir iman, bireyin
tüm benliğini saracağı için amelleri gerektirecek ve dolayısıyla amel
imanın direkt izdüşümü olacaktır. Bu yönüyle kâmil anlamda bir
iman, amelleri de içerecektir.
108
Cibril hadisiyle tanımlanan İslâmî kimliğin bu üç kavramın
birbirinden bağımsız ya da ikili bir yapı ile temellendirilmeye
çalışılması, başta iman-amel ilişkisi olmak üzere çoğu iman endeksli
olan bazı kelâmî problemleri beraberinde getirmiştir. Daha önce de
107
Osman Karadeniz, ‚İman-Amel İlişkisi ve Büyük Günah (Kebire) Etrafındaki
Tartışmalar‛, Kelam, (ed.: Şaban Ali Düzgün) Grafiker Yay., Ankara 2012, s. 301.
108
Recep Ardoğan, ‚Kelâmî Açıdan İmanın Mahiyeti ve Din Özgürlüğünün
Muhtevası‛, Diyanet İlmî Dergi, c: 41, s:1, Ocak-Şubat-Mart 2005, ss. 64-67.
Yrd. Doç. Dr. Mustafa YÜCE
| 135
-----------Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 15, sayı 2, 2013-----------
ifade edildiği gibi Ehl-i Sünnet’e göre dil ile ikrar imanın hakikatine
dâhil olmadığı gibi, amel de imanın hakikatine dâhil olmayıp
imandan cüz, parça, kısım değildir. Ancak iman, gaye ve hedefi
bakımından mücerret bir itikattan ibaret, ameli değerlerden yoksun
vicdanî bir iş de değildir.
109
Başlangıçta işin aslı bu iken ve var olan ihtilaflar daha çok
kavramların lafzî yönüne dönük iken, daha sonraki süreçte siyasî
mülahazalar ekollerin yönünü belirlemede en önemli etken halini
almıştır. Örneğin Hz. Ali’ye karşı tavır takınan Haricîler, büyük
günah işleyeni kâfir addederken, siyasî mülahazaların dışında
kalmayı tercih edip, çekimser tavır takınan Mürcie,
110
böyleleri için
hükmü askıya alıp, işi Allah’a havale etmeyi tercih etmiştir. Tarihî
süreç içerisinde kavramların siyasî muhtevalarından soyutlanıp,
tamamıyla teolojik bir kavram haline dönüştükleri de müşahede
edilmektedir.
Siyasî ve ideolojik temayüllerin ilmî idrake galebe çaldığı
dönemlerde bu kavramların nasıl da bir tehdit unsuru haline
geldiklerinin en önemli kanıtlarından birini; Mutezilî iman anlayışını
özetleyen Taftazânî’nin şu sözlerinde görmek mümkündür: ‚Mutezilî
iman tasavvurunda taat fiilleri, imanın özünün öylesine bir direğini
teşkil eder ki, her kim bunları ihmal ederse, mümin değildir.‛
111
İmanın ameller üzerindeki bu güçlü vurgusunun Mutezilîler arasında
Vaîdiyye yahut tehditçiler diye bilinen bir grubun ortaya çıkmasına
neden olduğu bilinmektedir.
Kimi fırkalar imanı amelin arkasına koyarken, kimileri de ameli
imanın arkasında hayati bir unsur değil de zaid bir cüz olarak
görmüşlerdir. Ve her ne hikmetse tarihi süreç içerisinde hep bu uçta
yer alanların görüşleri ötekilerin görüşü olmuş ve onun karşısında bir
başka uç olan anti tezlerle reddiyeler yazılmıştır. Fırkalar arası bir
109
Şerafettin Gölcük- Süleyman Toprak, Kelam, Tekin Kitabevi, Konya 2012, s.
131.
110
Izutsu, İslam Düşüncesinde İman Kavramı, s. 105.
111
Taftazânî, Şerhu’l-Mekâsıd, s. 123.
Dostları ilə paylaş: |