Cihad Şiddete Referans Olabilir mi?
55
karşı savaşmaları
dır.
118
Dolayısıyla kendilerine yapılacak maddi desteğin
Müslümanlara karşı yaptıkları savaşta onlara yardım etmiş olmak anlamına
geleceğidir
.
119
Hz. Ömer’in zekâtın sarf yerlerini belirleyen Tevbe suresinin 60.
ayetinde geçen fakiri Müslümanın, miskini de İslam toplumunda yaşayan
gayr-ı Müslimlerin (zimmî) yoksulu olarak yorumlaması, halifeliği
döneminde de bunu uygulaması gerçekten üzerinde durulmaya değer bir
noktadır. Mesela O, hilafeti döneminde Dımaşk bölgesindeki Câbiye’ye
yaptığı gezi esnasında yolda uğradığı bazı yerlerde cüzam hastalığına
yakalanmış Hıristiyanlara rastlamış ve onlara zekat gelirlerinden verilmesi
ve yiyecek temin edilmesi konusunda ilgililere talimat vermiştir. Bu da
göstermektedir ki Müslümanların diğer inanç mensuplarıyla inançları
sebebiyle bir problemleri yoktur.
Şu nokta da son derece mühimdir: Hz. Peygamber’in Medîne’ye geldiği
yıllarda mali yardımın sadece Müslümanlara yapılmasını, gayr-ı Müslimlerin
bundan ayrı tutulmasını istemesi üzerine Bakara suresinin 272. ayeti nazil
olmuştur:
“Ey Peygamber! Onları hidayete erdirmek senin işin değildir. Zira
ancak Allah dilediğini hidayete erdirir. Hayır olarak ne harcamada
bulunursanız bu kendi yararınızadır. Yapacağınız hayırları ancak Allah’ın
rızasını kazanmak için yapmalısınız. Çünkü yapacağınız her iyilik size
olduğu gibi geri dönecek ve size asla haksızlık yapılmayacaktır.
”
Bazı rivayetlerde de Müslümanların kendi dinlerinden olmayan muhtaç
durumdaki insanlara (müşriklere) mali yardımda bulunup bulunmama
konusunda tereddütte kalmaları ya da isteksiz davranmaları üzerine bu ayet
inmiştir.
Görüldüğü gibi Müslümanlar açısından ilişkilerdeki farklılığı belirleyen
karşı tarafın inancı değil Müslümanlara karşı tavrıdır. Nitekim konu ile ilgili
kitaplarda bu açık bir biçimde ifade edilmektedir. Mesela İbn Kayyim el-
Cevziyye (ö.751/1350) İslam’a inanmamış olmanın yardıma engel bir husus
teşkil etmeyeceğini açık bir biçimde dile getirmektedir.
120
O sebeple İslam
toplumunda yaşayan gayr-ı Müslim bir vatandaş sırf insan olması sebebiyle
iyiliği hak eder. Harbî’nin buna layık görülmemesi ise savaşma
pozisyonunda bulunduğundan dolayıdır.
121
Bütün bu hükümler şu ayete
dayanır:
“Allah sizi, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da
çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara âdil davranmaktan men etmez.
Şüphesiz Allah âdil davrananları sever, Allah, sizi ancak, sizinle din
118
Serahsî, el-Mebsût, Kahire 1324-31, X, 190.
119
Kâsânî, Bedâi‘u’s-sanâi‘, Kahire 1327-28/1930, II, 49; VII, 341.
120
Ahkâmu ehli’z-zimme, I, 223, 224.
121
Serahsî, el-Mebsût, X, 190; Kâsânî, Bedâi‘u’s-sanâi‘, II, 49.
Prof. Dr. Saffet KÖSE
56
konusunda savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için destek
verenleri dost edinmekten men eder. Kim onları dost edinirse, işte onlar
zalimlerin ta kendileridir
.”
122
Bütün bunlar dışında Kur’ân-ı Kerîm ve Hz. Peygamber’in insana
bakışı onun saygıdeğer bir varlık oluşu ve bir ana-babadan türeyen insan
kardeşliği üzerine oturur. Mesela şu ayetin tefsirinde İslam alimleri buna
açıkça vurgu yaparlar:
“
Ey insanlar, sizi bir tek nefisten (kişiden) yaratan ve ondan da eşini
yaratıp ikisinden birçok erkekler ve kadınlar türeten Rabbinize karşı
gelmekten korkun; adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan
korkun ve akrabalık bağlarını gözetin. Şüphesiz Allâh, sizin üzerinizde
gözetleyicidir
.”
123
Bir ayeti dışında tamamı Müslümanların devletleşme sürecinin büyük
bir aşama kaydettiği ve güçlendiği Medîne döneminde (ayetlerinin büyük bir
kısmı 6-8. yıllarda nazil olmuştur) inen ve cihâd’la ilgili bir çok hükmün yer
aldığı bu surenin, bütün insanların bir ana-babadan doğan kardeşler
olduklarına ve aralarında sevgi ve kardeşlik hukukunun unutulmaması
gerektiğine dikkat çeken bir ayetle başlaması son derece manidardır.
Müfessirler bu ayetin, bütün insanların kardeş oldukları gerçeğine vurgu
yaptığından hareketle sırf insan olmalarından doğan kardeşlik hukukunu
gözetmelerine, birbirlerine karşı saygılı davranmalarına, haklarına tecavüz
etmemelerine, zulüm ve eziyetten uzak durmalarına, aynı anne ve babanın
çocukları olarak birbirlerine karşı kibirlenme, boş şeylerle övünme gibi gayr-ı
ahlakî sayılan tavırlar göstermemelerine delalet ettiğini belirtmektedirler.
Mesela Sâbûnî’ye göre Allâh Te‘âlâ bu ayette bu insânî bağın önemini
göstermek için takvâ ile sıla-i rahimi beraberce zikretmiştir ki eğer insanlar
tek bir kökten türediklerinin, insaniyet ve nesep açısından kardeş
olduklarının bilincinde olabilselerdi mutluluk ve güven içinde yaşayabilirler,
yaş kuru ne varsa yakıp yıkan, genç yaşlı ayırımı gözetmeksizin insanları
yok eden savaşlar yaşanmazdı.
124
Rivayet ekolüne bağlı tefsir geleneğinin önemli simalarından birisi olan
Taberî’ye (ö.310/923) göre Allâh Te‘âlâ bu ayetinde, bütün insanları tek bir
şahıstan yaratmada kendisinin yegane varlık olduğuna vurguda bulunmuş,
kullarına tek bir candan yaratılışın başlangıcının nasıl olduğunu bildirmiştir.
Yüce Allâh bununla bütün insanların tamamının bir baba ve bir annenin
çocukları olduklarına, bütün insanların birbirinden olduklarına dolayısıyla
neseplerinin aynı baba ve annede birleşmesi sebebiyle birbirleri üzerinde
kardeşlikten doğan haklar ve vazifelerin bulunduğuna, ortak atalarına
122
Mümtahine (60), 8-9.
123
Nisâ’ (4), 1.
124
Safvetü’t-tefâsîr, Beyrut 1402/1981, I, 258.