ni görüyorlar. Doktor içeri giriyor ama kadın uyumuyor, saba
ha kadar balkondan içeriye, kocasına bağınyor.
Bu, Doktor Beylerin Karasu’daki son günü oluyor. O yazı bi-
tiremeden apar topar gidiyorlar. Evleri satılığa çıkıyor. Muaye
nehane kapanıyor. Aile ortadan kayboluyor.
Doktor insanlığa dair acı bir hikâye bırakıyor arkasında. Bu
örnek nedeniyle site sakinleri yıllarca tanıştıkları her dokto
ra şüpheyle bakıyorlar, bir gün gazetede “Sahte doktor Kütah
ya’da yakalandı,” diye bir haber görünceye kadar. O sarışın ki
birli yüzü, tiril ipek gömleği, ışıldayan altın zinciri hemen ta
nıyorlar.
194
Güzellik kraliçesi Belkıs
O yaz D bloktaki çadırlardan birine üç güzel kızı olan bir aile
geliyor. Kızların adları Belgin, Belkıs, Belma, vaktiyle en az kız
ları kadar güzel olduğu her halinden belli olan annelerininki de
Endam. Kızların en büyüğü Belgin on sekiz yaşında, Belkıs on
beş, Belma ise on bir. Henüz çocuk ama büyüyünce ablaları ka
dar güzel olacağı belli.
Belgin’in vücudu, Belma’nın yüzü güzel. Ortancaları Bel-
kıs’ın hem vücudu hem yüzü güzel. Amcasında misafir kalan
on bir yaşındaki Dodi için güzelden de öte, melek diye bir şey
varsa Belkıs işte o. Söğüt dalı gibi, uzun bacaklar, yanık tenli,
ince belli gövde, kestane rengi kucak kucak saçlar, upuzun kir
pikli yeşil gözler. Hele o gülüşü yok mu... Belkıs’ı beyaz çiçekli
kırmızı bikinisini giymiş, elleri belinde, gamzeli gülüşüyle gör
düğü andan itibaren Dodi’de ne uyku kalıyor ne iştah. Yirmi
dört saatin on sekizinde Belkıs’ın peşinde.
Kızlar gerçekten güzel; ama babaları Tuncer’i görenler bu
kızların ondan olduğuna inanmakta zorluk çekiyorlar. Düpe
düz çirkin bir adam. Zayıflıktan kemikleri sayılıyor. Gözleri
sulu kanlı, ince beyaz bıyıklan tütünden sapsarı kesilmiş, diş
leri çürük. Neyin nesi, kimin fesi oldukları, nerede oturdukla
rı, Tuncer’in ne iş yaptığı muamma. İkide bir ortadan kaybolu-
195
yor. Üç gün varsa beş gün yok. Döndüğünde de eli kolu dolu
oluyor. Çadırın önünde mangal yakıp et pişirmesi çadırcılar ta
rafından çok ayıplanıyor. Sefanın terbiyeyi çiğneyip geçmedi
ği zamanlar, uluorta et pişirilip kokutulmaz, almaya gücü ye
ten var, yetmeyen var.
Çadır ahalisi Tuncer’in karanlık işler çevirdiği kanısında. Bir
adam ne iş yaptığı sorulduğunda kıvırtıyorsa ondan uzak du
racaksın, Tuncer de düzgün bir işi olsa gerine gerine söyler di
ye düşünüyorlar. Çadırcı babaların hemen hepsinin adresi bel
li bir işleri, geliş gidiş saatleri var. Tatilde bile bir düzen için
de yaşıyorlar. Oysa bu adam ne zaman geliyor ne zaman gidi
yor belli değil.
Babaları gelince anne ve kızları çadırın civarından ayrılmı
yorlar pek. Ama Tuncer gider gitmez, adıyla müsemma En-
dam’ın üç güzel kızını yanma alıp, süslenip püslenip kendini
diskoya, gazinoya, çay bahçelerine atması dikkatlerden kaçmı
yor. Laf, söz gırla. Bir gece büyük kızı Belgin, yazlıkçılar saye
sinde ufacık dükkânını “beşi bir yerde”ye (bakkal, kasap, ma
nav, nalbur, tüpçü) çeviren Kocabaş bakkalın hırt oğluyla plaj
da öpüşürken görülüyor. Böylece fısıldaşmalarla başlayan dedi
kodu çarkı hızlanıyor, son sürat dönmeye başlıyor.
Birbirlerini yıllardır tanıyan, hep aynı bloktan aynı çadırları
kiralayan bir grup çadırcı aile var ki pek dedikoducu. Dediko
duyu seviyorlar, birbirleri hakkında da yapıyorlar, tabii içlerin
den biri namus sınırlarını aşacak bir hareket yapmadığı takdirde.
O sınır aşılırsa iş dedikodudan çıkıyor, tavır almaya dönüşüyor.
Genellikle para-pul, pintilik-müsriflik, karı-koca, nişanlı kavga
ları, gelin-kaynana küslükleri, hayırsız damatlar, gizlenen hasta
lıklar, kıskançlık konusunda dedikodu yapıyorlar. Bazen ama
cın aşıldığı, kavgaya dönüştüğü, küslükler yaşandığı da oluyor.
Çadırcılar her yaz Batı Karadeniz’in bu küçücük sayfiye kasa
basına çadır tatili yapmaya gelen orta-alt sınıftan küçük şehirli
insanlar. Bazıları köylerde yaşayan yaşlı anne babalarını da ge
tiriyorlar, denize değil, kuma girsinler, romatizmalarına iyi gel
sin diye. Gelirleri sabit, çoğu küçük esnaf veya memur. Zengin
olsalar belediye çadırı değil, banyolu tuvaletli yazlık ev tutarlar
196
veya daha gelişmiş sayfiyelere giderler. Çoğu CHP’li ama arala
rında AP’li olan da var. Aralarındaki tartışmalar çoğu zaman si
yaset nedeniyle çıkıyor.
Doğu’da yaşayıp Batı’ya bakıyorlar. Çocuklarını okutup dok
tor, mühendis, avukat, subay yapmak istiyorlar. Şana, şerefe,
mevkie düşkünler. Hem geleneklerine bağlı kalmak hem mo
dern yaşamak istiyorlar. Modern hayat hakkında pek fikirle
ri yok aslında. Tatil ve doğum günü partisi yapmanın, moda
ya uygun giyinmenin, pop müziği dinlemenin ve apartmanda
oturmanın onları şehirli, dolayısıyla modern kılmaya yettiği
ni düşünüyorlar. Kuralları sorgulamak, farklılığı seçmek, baş
kalarının düşüncelerine ve özgürlüklerine içtenlikle saygı gös
termek, herkes gibi olmayanı kabullenmek akıllarının alacağı
mevzular değil. Onlar için muhalefet CHP iktidardaysa AP’li,
AP iktidardaysa CHP’li olmak, zaten fazlasının toplum için za
rarlı olduğu kanısındalar. Yaşam tarzları da üç aşağı beş yukarı
birbirine benziyor. Kendilerince modern hayatlarının sınırları
nı namus belirliyor. Mahallenin namusu kültürünü çadırda da
devam ettiriyorlar. Bazıları modernlik gereği kızlarını özgür bı
raktıkları kanısındalar. Gitmeseler daha iyi gerçi ama zamane
kızlarına söz geçirmek mesele, dolayısıyla çok nadiren ve vakit
lice dönmeleri şartıyla, güvenilir abilere emanet ederek kızları
nın diskoya gitmesine izin veriyorlar. Diskonun adından bile
ürküp ne kızını ne oğlunu gönderenler de az sayılmaz.
Çadır ahalisi için Endam ve kızları pek tasvip edilecek, ya
kınlık kurulacak insanlar değiller. Kadının süslenip püslenip
kızlarını yanına alıp aileye uygun olmayan ortamlarda boy gös
termesi, esnafla içli dışlı hareketleri iyi karşılanmıyor. Bu ne
denle aileyle aralarına mesafe koyuyorlar. Merhaba, merhaba,
o kadar. Endam’ın da aman beni aralarına almıyorlar diye ka
hırlandığı söylenemez, çadır ahalisinin parçası olmak, kadın
ların her akşamüstü yaptıkları sıkıcı muhabbetlerine katılmak
zorunda kalmıyor.
Belkıs’a âşık olan Dodi’nin Karasu’daki ilk yazı. Anne-ba
bası çalışıyor, ikisi de bankacı. O yaz bebekliğinden beri Do-
197
Dostları ilə paylaş: |