39
istidlallere başvurmaya ve kişisel yorumlarda bulunmaya karşı çıkmışlar
173
, bunları
bilgi kaynağı olarak benimseyen re’y ekolünü eleştirmiş ve onları sünnet düşmanları
olarak suçlamışlardır
174
. Şu halde hadîs taraftarları olarak tanınan bu gruplar insana
ve aklına duydukları güvensizlik nedeniyle naklî bilginin (ilmin) üzerinde beşerî bir
etkinlikte bulunmaya karşı çıkmışlardır. Bu tavırlarında bilginin yukarıdan aşağıya,
yani ilâhî olandan beşerî olana doğru bir yol izlediği şeklindeki düşünceleri de
önemli rol oynamıştır
175
. Oysa hadîs taraftarlarının bu bilgi anlayışlarına karşı, re’y
taraftarları insan aklına güven duymuşlar, slamî kuralların muhtelif bölge ve
halklara uygulanabilmesi için insanın uyarlama yetisinin birer parçası olan kıyas,
re’y ve istihsan’ın kullanılmasını kaçınılmaz görmüşlerdir
176
. Sonuç olarak, hadîs
taraftarlarının nassa dayalı ve insan aklına güvensizlik duyan bu yaklaşımları onları
zorunlu olarak nassalara dolayısıyla nassların lafzına bağlı anlayış ve zihniyete
sevkederken, re’y taraftarları yalnız nassla yetinmeyip akla da gereken değeri
vermeleri nedeniyle gerekirse kendilerini nassların lafzına bağlı saymayarak
nassların gözettiği temel ilkeleri, halkın yararını ve maslahatını dikkate alarak daha
serbest bir yorum anlayışına sahip olmuşlardır.
Kısacası, “Ashâbu’l-Hadîs kavramı, Abbasi iktidarının ilk dönemlerinden
itibaren Müslümanları içinde bulundukları parçalanmışlıktan kurtarmak, toplumsal
hayatı Hz. Peygamber dönemine göre şekillendirmek; birlik ve bütünlük içerisinde
yaşatmak için, çözümün kitabın yanı sıra Hz. Peygamberin hadîsleri, sahabe ve
tâbiûnun sözlerinde olduğuna inanan, bunları bir araya toplayıp konularına göre
tasnif eden, genelde görüşlerini hadîslere dayandırıp onlara bağlanmayı teşvik eden;
173
Şükrü Özen’e göre hadîs taraftarlarının hepsi re’y ve kıyas karşısında aynı tavır içinde
olmamışlardır. Hadîs ekolünün en muhafazakar kanadı “muhaddis” denilen ve meslekten hadîsçi
olan, hadîsleri aktarma ve rivâyet etmekle meşgul olan kimselerdir. Dolayısıyla yalnız nasslarla
ameli savunan, re’y, istihsan, kıyas ve akıl yürütmeye düşmanca tavır besleyen bu grubtur.
Özen, Aklîleşme Süreci, s. 217-218.
174
Gürler, Ehl-i Hadîsin Düşünce Yapısı, s.161. “Ebu Gudde de, hadîs râvilerinin tek bildikleri
ş
eyin, hadîs lafızlarının zâhirine takılıp, bu lafızların arkasındaki ince anlamları ve hükümleri
açığa çıkarmaya yanaşmadıklarını ifade etmektedir. Onlar nassı anlamak, onun illet ve
dayanağını ortaya çıkarmak için aklını kullanan ve hadîsi insanların âşinâ olduğu anlamı dışında
araştırmaya girişen herkesten rahatsızlık duymuşlardır. Hadîsleri bu tür bir yöntemle incelemeye
kalkışan kimselerin doğru yoldan çıktıklarını, hadîsi terk edip re’ye uyduklarını düşünmüşler ve
bu kimselerin yaptığı rivâyetlerin terk edilmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir” Gürler, A.g.e., s.
222 (Leknevî, er-Raf’ve’t- Tekmîl, s. 83-84 dipnot 1’den naklen).
175
Bedir, Murteza, Fıkıh, Mezhep ve Sünnet, Ensar Neşriyat, stanbul, 2004, s.75.
176
Bedir, A.g.e., s. 76.
40
kitap ve hadîsten bağımsız re’y kullanmaktan sakındıran ve onu kullananları eleştiren
kimselerin ortak adı olmuştur”
177
.
Ş
u halde slam düşünce tarihinde ortaya çıkan re’y ve hadîs ekolleri, rivâyet
metinlerinin nasıl değerlendirileceği hususunda ilk asırlarda vücut bulmuş iki
zihinsel yaklaşımı ifade etmektedir. Başka bir deyişle, rivâyet metinlerinin
anlaşılması ve yorumlanması noktasındaki ekollere özgü yöntem ve yaklaşım
farklılıkları bu iki zihniyetin oluşumunda en önemli etken olmuştur
178
. Aslında sahip
oldukları temel zihniyetlerin, izledikleri yaklaşımlarının teşekkülünde belirleyici
olduklarını söylemek daha doğrudur. Bu nedenle rivâyetlerin kabul ve reddi kadar,
nasıl anlaşılacağı sorunu bu iki akımı doğurmuştur
179
.
Bu iki ekol arasında ortaya çıkan ayrışmanın temelinde ise, mevcut
nassların anlaşılmasında ve karşılaşılan problemlerin çözümlenmesinde re’yin
konumuna ilişkin yaklaşım farklılıkları bulunmaktadır. Neticede hadîs ekolü Kitab
ve sünnet nasslarına ağırlık veren, re’y ekolü de anlama ağırlık veren birer ekol
olarak ortaya çıkmıştır. Ancak bu ekoller de kendi içlerinde değişik ton ve renkleri
barındırmaktadır
180
. Dolayısıyla mesela onlardan herhangi bir şahsiyet bir konuda
“re’y”i esas alırken, başka bir alanda “nakil” veya “eser”i temel alabilmektedir
181
.
Anlayışlarında nuanslar olmakla beraber re’yin yaygın olduğu Kûfe ekolü hadîsi terk
etmediği gibi, hadîs- sünnet eğiliminin hakim olduğu Hicaz ekolü de re’ye tamamen
kapalı değildir. Kısaca Irak’ta re’y ve örfün yanında eserin de yer aldığı gibi,
Hicaz’da da eser ile birlikte re’y de bulunmaktadır
182
. Ancak gerçek olan şu ki, hadîs
taraftarları Hz. Peygamberin ve ilk nesillerin hayatın her alanına ait örneklerini
toplama ve bunları muhtelif platformalara aynen taşıma gayretinin içinde idiler ve bu
sebeple doğal olarak daha fazla hadîs ve eser toplama ihtiyacı hissediyorlardı. Buna
karşın, re’y taraftarları Kur’an ve Hz. Peygamberden gelen meşhur ve sabit sünneti
177
Kutlu, lk Gelenekçiler, s. 50. Hadîs ekolünün özellikleri ve zihniyet yapısı için için bkz. Özen,
Aklîleşme Süreci, s. 220; Kutlu, A.g.e., s. 57-64. Ayrıca ehl-i hadîs düşüncesinin epistemolojik
ve metodolojik özellikleri hakkında daha detaylı bilgi ve değerlendirmeler için bkz. Gürler, Ehl-
i Hadîsin Düşünce Yapısı, s. 131-231.
178
Gürler, A.g.e., s. 91.
179
Özafşar, Hadîsi Yeniden Düşünmek, s.182-183.
180
Apaydın, H.Yunus, “Nasları Anlamada Yetki ve Yöntem Sorunu”, Marife, yıl:2, sayı:1, Konya
2002, s. 12.
181
Câbirî, Arap Aklının Oluşumu, s. 140.
182
Dağcı, mam Şâfiî, s. 29.
Dostları ilə paylaş: |