Moderniteden postmoderniteye uzanan bir köPRÜ: zygmunt bauman



Yüklə 2,44 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə22/164
tarix07.04.2022
ölçüsü2,44 Mb.
#85154
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   164
669ab9e9ff32c2ca0f9a3c70aa28a6a8(1)

1.4.1. Akıl 
Klâsik Grek felsefesinden beri felsefe tarihinin en önemli kavramı akıl olmuştur. 
İnsanı diğer canlılardan ayırıcı bir yeti olan akıl ya da düşünme  yetisi olarak gösterile 
gelmiştir.  İnsan  akıllı  bir  varlık  olduğu  için,  özgür  olabilmekte,  seçim  yapabilmekte, 
bilgi  üretebilmekte  ve  en  önemlisi  yaşam  alanında  kendini  savunabilmekte  veya 
yaşamını devam ettirebilmektedir. Öyle ki akıl; insanın doğaya ve diğer canlılara karşı 
kullandığı  silâhtır.  Bu  nedenle  akıl,  felsefe  yapmada  birinci  derecede  önemli  olan  bir 
kavram olsa da asıl nokta yaşamsaldır. 
Platon,  idealist  felsefesinde  ideal  ya  da  tek  gerçekliğin  temel  mekânı  olarak  aklı 
öne sürdüğünden beri, felsefe son tahlilde akli veya akılcı bir faaliyettir. Felsefe ile akıl 
ilişkisi kaçınılmaz görülürken, aklın toplumsal alana müdahalesi, aklı farklı bir mecraya 
sokmuştur.  Akıl  artık  düşünmekten  ya  da  insanî  bir  yeti  olmaktan  ötede,  varlığı 
oluşturan  bir  unsur  durumundadır.  Modern  insanın  en  temel  göstergesi  aklî-rasyonel- 
olmasıdır,  akılla  açıklanamayacak,  akla  abes  olacak  -bir  anlamda  mantık  dışı-  her 
şeyden uzak durmaktır. Bu durumda en çok dinsel inanışlardan kaçınmak gerekir. 
Modern akıl kavramı ‘büyük akılcılar’
51
 olarak adlandırılan Descartes, Spinoza ve 
Leibniz etrafında şekillenmiştir. Descartes ve  Leibniz’in biyografisine bakıldığında en 
başta  matematik  ve  mantık  gibi  iki  akıl  bilimi  (formel  bilim)  ile  uğraştıkları  görülür. 
Aslında  modern  felsefede  matematiksel  ve  mantıksal  tesir  yirminci  yüzyılın  sonlarına 
kadar etkin bir şekilde devam etmiştir. Formel bilimlerin insana verdiği şey, kesinliktir. 
Nitekim  bu  modern  bireyin  veya  toplumun  arzuladığı  şeydir.  Matematik  ve  mantık  bu 
                                                           
50
 Callinicos, 
Toplum Kuramı
, s.437-438. 
51
 Bryan Magee, 
Felsefenin  Öyküsü
, (3. Baskı), (Çev.: B. Sina Şener), Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 
2007, s.84 


26 
 
haliyle  modern  kesinliğin  teminatıdır.  İki  artı  iki  dörttür,  kesindir  veya  dört  değildir, 
kesinlikle bir açıklaması vardır.  İşte bu kesinlik  arayışı aklı, insanı belirsizlikten,  yani 
geleceğin  plânsızlığı  veya  ne  getireceğinin  belirsizliğinden  kurtarmak  için  biçilmiş 
kaftan  olarak  karşımıza  çıkartır.  Eğer  bir  şey  akıl  dışı  ilân  edilebiliyorsa  değersizdir, 
modern değer algılaması bunu dayatır. 
Modern  felsefede  Rasyonalizm  akımıyla  birlikte  akıl,  insanda  bir  yeti  olmaktan 
ziyade insanı insan yapan temel özellik olarak karşımıza çıkar. Aydınlanma döneminin 
diğer bir adı olan ‘Akıl Çağı’ tanımlanması da bunu işaret etmektedir. “Akıl Çağı basit 
bir  doğruyla  başlamıştı;  aklın  düzeni  insanlara  aradıklarını  vermeye  muktedirdi. 
Modernitenin  çağı  da  benzer  bir  güdüyle  başladı:  aklın  kendinden  başka  yolu  yoktu; 
dayanacağı bir gelenek ve mit yoktu; rasyonel eşi olabileceği bir din var olamazdı.”
52
 
Akıl  kavramı  modernite  ve  Aydınlanma  için  en  temel  kavram  olarak  karşımıza 
çıkar.  Bu  akıl,  insanı  birey  ve  özne  yapmış,  toplumu  ise  düzenli  ve  plânlı  bir  hale 
dönüştürmüştür.  Modernitenin  gündemindeki  özgür  bireyler,  ancak  özne  (ki  akıllıdır) 
olabilen  insanların  bir  kazanımıdır.  Bu  “Akıl  kavramı,  modernitenin  aldığı  felsefî 
istikameti  aydınlatır;  çünkü  ona  ihtiyaç  duyduğu  ruhu  ve  özbilinci  vermiştir. 
Modernitenin  tekil  bireylerin  hayat  alanlarına  içselleştirimi,  aklın  yargılayıcı  gücü 
olmaksızın ancak bir fable olarak kalırdı. Rasyonalite, modernitenin kendini anlatmasını 
sağlar.  Rasyonalizasyon  modernitenin  kurucu  şartı,  esası  ve  vazgeçilmez  ilkesidir.”
53
 
Modernite bu anlamda insana birey olabilme kimliği sunarken bunun da ancak akılsal 
bir  yöntemle  elde  edilebileceğini  anlatır.  Bu  bireylerden  müteşekkil  bir  toplumsal 
görüntü,  siyasal  anlamda  yönetim  ve  yönetime  gelme  şeklinde  demokratik  (modern 
demokrasinin kökeninde olan görüntü) kanallarla mevcudiyet kazanmıştır. 
Aydınlanma  döneminin  akla  duyduğu  güven,  dönemin  büyük  filozofu  Kant’ın 
akla vurgusu ile taçlanmıştır. Kant’ın insanda evrensel olarak var kabul ettiği ve aslında 
insanı evrensel kılan nokta olarak gördüğü aklı ‘teorik akıl’ ve ‘pratik akıl’ eleştirisi adlı 
kitapları bu taçlanmanın incileri olarak görülebilir. Ayrıca Kant’ın: ‘Aydınlanma nedir?’ 
sorusuna verdiği cevap da önemlidir. Kant’ın cevabında öne çıkan nokta aklı kullanması 
sayesinde  insanın  özgür  olabileceği  ve  ancak  bu  şekilde  reşit,  olgun  bir  insan  haline 
gelebileceğidir.  “Kant’ın  insanda  bulduğu  ayırt  edici  özellik,  akıldır:  ‘doğa  insanlara, 
                                                           
52
 Ahmet Çiğdem, 
Bir İmkân Olarak Modernite
, (3. Baskı), İletişim Yayıncılık, İstanbul 2010, s. 66. 
53
 Çiğdem, s. 182. 


27 
 
diğer canlılardan ayrı olarak,  akıl bahşetmiştir …’ insan, aklıyla özgür olduğunu, irade 
sahibi olduğunu kavramakta ve bunun bilincine varmaktadır : ‘…ve özgürlük de aklın 
kendisinden  ortaya  çıkan  şeydir”.  Aydınlanma’nın  ne  olduğuna  dair  yazısında  Kant, 
“aydınlanma  insanın  kendi  eliyle  maruz  kaldığı  reşit  olmama  durumundan 
kurtulmasıdır.  Reşit  olmama,  kişinin,  bir  başkasının  rehberliği  olmadan  kendi  aklını 
kullanmaya  muktedir  olamayışıdır.  Bu  reşit  olmama  durumuna  insan  kendi  eliyle 
düşmüştür;  bunun  nedeni,  başkasının  rehberliğine  başvurmadan  aklını  kullanma 
kararlığının  ve  cesaretinin  olmayışıdır.  Öyleyse,  aydınlanma’nın  parolası  şudur:  apare 
aude! Kendi aklını kullanma cesareti göster!”
54
 
Aklını  kullanma  cesareti  gösteren  modern  insan,  dinsel  heyulâyı  dağıtmış, 
tamamen insan tarafından kurulan bir dünya düzeni yaratmıştır. İnanç alanındaki düşüş, 
dine yaslanan ahlâk kurallarını seküler ahlâk olarak görebileceğimiz hukuksal normlara 
yerini bırakmıştır. İnsan günahkâr bir varlık olmaktan çıkıp, suçlu olmuştur (tabi varsa 
suçu). Kant’ı referans aldığımızda ahlâk akılsal ve evrensel bir yapıda olmasına karşın, 
ahlâk modernliğin içinde pek itibar görmemiştir.  “Ahlakın gerektirdiği gibi davranmak 
için  akli  bir  nedenimiz  yok;  ve  ayrıca  ahlakın  iddialarını  doğru  kabul  edebileceğimiz 
akli nedenimiz de yok.”
55
 
Modern felsefenin çıkışına ışık tutan ve moderniteyi/Aydınlanmayı sağlayan akıl, 
toplumsal ve siyasal kimlikle karşımıza çıktığında, felsefî saflığını/amaçlılığını yitirerek 
araçsal  bir  şekle  bürünmüştür.    Araçsal  akıl,  büyüsü  bozulmuş  dünyada,  hedefe 
ulaşmada  en  kısa  yolu  seçen  ve  pratik  yararı  gözeten  davranışı  yaratır.
56
 Araçsal  akıl, 
modern kent yaşamının ve çalışmanın bir ürünü olarak ve bunun içinde bulunan insana-
bireye  bireysel  kazancı  gözetmesi  gerektiğini  empoze  eder.  Ross’un  sözüyle  “Modern 
dünyadaki  başat  rasyonalite  biçimi  araçsal  rasyonalitedir.  Araçsal  rasyonalite  en  bariz 
haliyle  piyasada,  üretim  sürecinde  ve  bunların  her  ikisini  de  kapsayan  kapitalist 
muhasebe  işlemlerinde  mevcuttur.”
57
…  “Araçsal  anlamdaki  akıl  piyasa  bireyinin 
                                                           
54
 Ahmet Demirhan, 
Modernlik
, İnsan Yayınları, İstanbul 2004, s. 56. 
55
 Poole Ross, 
Ahlâk ve Modernlik
, (Çev.: Mehmet Küçük), Ayrıntı Yayınları, İstanbul 1993, s. 213. 
56
 Taylor, 
Modernliğin Sıkıntıları
, İstanbul 2011, s.12. 
57
 Ross, s. 59. 


28 
 
davranışını  biçimlendirir.  Araçsal  akıl  genellikle  yasayı  ihlâl  ettikten  sonra  da  paçayı 
kurtarabileceğimizi fısıldar.”
58
 
Sonuç olarak modernitenin ve Aydınlanmanın kavramsal skalasına baktığımızda, 
diğer tüm kavramların (özgürlük, hukuk, yönetim ve bilim vs.) nirengi noktası olan akıl, 
insanı  var  eden,  özgürleştiren  ve  neredeyse  modern  çağın  kutsal  bir  kavramı  olarak 
görülür.  Bunun  yanında  Aydınlanmayı  takip  eden  süreçte,  değişen  koşullar  ve 
gelişmelerle beraber, akıl insan için temel olma özelliğini yitirmiş, kullanımda dolaşan 
bir  araç,  tekniğe  dayalı  bir  ürün  haline  gelmiş  ve  modernitenin(Aydınlanmanın  aklı) 
özgürleştirdiği  dünya  araçsal  aklın  hükümranlığına  girmiştir.  Akıl,  artık  insan  için 
açıklayıcı olmaktan ziyade üretim alanında randımanlılık/verimlilik ölçülerine dayanan 
modern dünyanın bir aracı olmaktan başka anlamı olmayan bir kavramdır.
59
 

Yüklə 2,44 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   164




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə