81
Epik şiir, nasıl göçebe düzeninin ürünü ise, âşık şiiri de yerleşik
düzenin ürünü olmuş, epik kaybolurken belirmiştir. Göçebenin konması,
kişinin ev, tarla ve toprak gibi taşınmaz mallara sahip olması, hayvan
yetiştirmenin yanına, ya da yerine çiftçiliğin geçmesi, köklü kültür değişmeleri
getirir. Savaş bir geçim aracı olmaktan çıkar. Yerleşik hayat, tam tersine,
sürekli barış ister. Tarlayı terk etmemek, ekip biçmek, harmanı vaktinde
sürüp savurmak, ekini içeri atmak için, evin erkeğinin uzakta savaşta değil,
evde işe koşulmaya hazır olması gerekir. Yerleşik ekincilik düzeninde kişi
doğa ile ilişkilerinde asalak olmaktan çıkar; onunla karşılıklı al vere dayanan
bir ilişkiye girer. Bu ilişki, kişiyi bilgisini görgüsünü geliştirmeye, sürekli bir
arama içinde olmaya iter. Geçim artık kişinin omzuna yüklenmiş bir
sorumluluktur. Çok bilen, çok çalışan, çok veren çok alacaktır. Böylece
göçebe toplumunda sürüden ayrılamayan insan, kendi kişiliğini geliştirmeye,
toplum çizgisinden dışarı düşmeye başlar. Bu gelişmeyi, bir kent ve okul dini
olan Müslümanlığın yayılması da kolaylaştırır. Osmanlı toplumunda köklü bir
yapı değişmesinden doğan âşık şiiri, kültürümüz halkın ve eğitilmişlerin
olarak bölünmüş kaldıkça yaşamıştır.
63
Başgöz makalesinde halk edebiyatını ve resmi edebiyatı tartışmakta bu
bölünmeye de değinmektedir. Ayrıca Divan edebiyatı-Bektaşi edebiyatı çatışmasının
siyasi boyutlarına da değinmektedir. Bu çatışma Osmanlı’nın resmi dini olan Sünni
İslam ile halk İslam’ı olan Alevi inançlarının çatışmasıdır.
Başgöz son dönemde kendilerine “halk ozanı” adı veren kişileri makalesinde
şu sözler ile eleştirmektedir:
63
A.g. e. s. 253–254
82
Bu sözcüğün (halk ozanı) eski epik anlatıcısı ile ilişiği yok artık. Türk
dilinin yenileşme süreci içinde aydın şairler, 1950’lerden beri kendilerine
“ozan” diyorlar. Aydın şairlerle halk şairlerinin aynı adı kullanmaları, kültür
ikiliğimizin, eski boyutlar içinde ortadan kalkmakta olduğunu gösteren, önemli
bir belirti. Artık halk edebiyatı, aydın edebiyatı diye bölünmeyen, bütünleşmiş
bir ulus kültürü karşısındayız.
Başgöz, değişimi ulus devlet sonrası (Cumhuriyetten sonra) köklü yapı
değişikliklerine bağlamaktadır. Bu dönemde girişilen kentleşme ve modernleşme
girişimleri sonrası bazı kavramların içlerinin boşaltıldığına işaret etmektedir: Artık
âşıkların kullandıkları yeni sözcükler: burjuva, patron, komprador,
emperyalizm, kapitalizm vb. olmuştur. Bunlar aydın şairlerimizin de kullandığı
sözcükler ve kavramlar. Her yanları ile gelenekselden kopmuşlar. Bu
gelişmeden sonra, âşık şiirimizden kala kala, koşma biçiminin süreliliği ile,
şiir-müzik beraberliği kalıyor. Koşmanın süreliliği, şiirde biçimin, özden daha
zor kırıldığını gösteriyor.
Halk ozanları kuşağı, memleketimizdeki âşık şiiri geleneğinin bir
bölümünü içine alıyor. Onların sayılarını kestirmek zor. Üzerlerinden hükümet
baskısı ve korkusu kalktıkça öteki âşıkların da bunlara katıldığı oluyor. Yada,
çoğu aşık, bazı şiiri ile bu protestocu aşıklar geleneğine bağlanabilir. Ancak
bizim konumuz için önemli olanı, âşık şiirimizde böyle köklü bir yenileşmenin
belirmiş olmasıdır… Âşıklar o vakit (modern dönemde), kendilerini çağdaş fikir
bölünmelerinin içinde bulacak, bütünü ile bir halk kültürünün değil, belli
edebiyat ve fikir akımlarının sözcüsü olacaklardır. Tıpkı, eğitilmiş şairler gibi.
Bu âşık geleneğinin sonu demektir. Bu gelişmenin ne zaman
83
tamamlanacağını kestirmek kolay değil. Ama ne vakit olursa olsun, âşık şiiri
geleneğinin, bizim kültür sentezimiz içinde önemli bir yeri kalacak, ona katkısı
duyulacaktır. Daha şimdiden, gerek çağdaş edebiyatta, gerek “aranjman
müziği” denilen akımlarda, âşık şiirinin sözünden ve sesinden gelen esintiler
açıkça görülmektedir.
64
Başgöz, kitabının Türk Halk Edebiyatında Protesto Geleneği başlıklı
bölümünde ise ciddi tarihi ve siyasi tespitlerde bulunmaktadır. Makale, Politika
dergisinin 20–25 Temmuz 1976 tarihli sayısında yayımlanmıştır:
İç çatışmaların, savaşların etkileri yaygınlaşıp Anadolu’nun yoksulluğu
büyümeye başlayınca âşıkların, askerlik gibi, yargı organları gibi, vergi alma
gibi, bürokrasi ve toplum kurumlarına yönelik kınamaları ve taşlamaları
yoğunlaşır. Bunlar en yaygın hale 19. Yüzyıldan sonra gelirler.
Türkiye Cumhuriyeti bu protesto geleneğinde bir duraklama, kopma
sağlar. Bunun çeşitli nedenleri var. Cumhuriyeti kuranlar iş başına vatanı
kurtararak gelmişler, bu yüzden herkes gibi âşıklardan da büyük saygı
görmüşler, onlar tarafından alkışlanmışlardır.
Daha sonra gerek tek parti iktidarını (1930-50 arası) gerek Demokrat Parti
dönemini yeren âşık şiirlerine de makalesinde yer veren Başgöz makalenin sonunda
bu protesto geleneğinin günümüzdeki görünümü hakkında şu bilgileri vermektedir:
Halk edebiyatı sadece toplum gelişmesini yansıtmakla kalmaz, onu
etkiler, değişmeye öncülük de eder. Bu kadarla da kalmaz. Protesto
64
A.g. e. s. 257–258
84
türkülerimizde hiçbir isim bu yoğunlukla, bu kadar kısa zamanda düzen
değişmesine bağlanmamış, yarınki değişmenin umudu haline gelmemiştir. İlk
kez bu türkülerde yerme ve taşlama yalın olmaktan çıkar, bir çıkar yol ve
bozuk düzenden kurtulmanın umudu ile birleşir.
65
Başgöz bu genel folklor konusunda bir başka önemli eseri olan İzahlı Türk
Halk Edebiyatı Antolojisi’nde ise halk şiiri ve halk şairlerini şu şekilde
değerlendirmektedir:
Halk şiirini yaratanlar, köy kent dolaşıp sazlarıyla çalarak ve
söyleyerek yayanlar, saz şairleri olmuştur. Saz şairi insan topluluklarının
belirli bir gelişme çağında yaşamış olan müzisyen-şair tipinin bizdeki
benzeridir. Bunların kökü ilkel cemiyetlerin şiir, müzik raks ve sihir gibi bir
sürü sanat tohumunu özünde toplayan sihirbaz sanatçılarına çıkarılabilir.
Âşıklarımızın sazı, ortaçağ Fransız “troubadour” larının elinde “viele” olarak
görülür. Diğer milletlerin tarihinde de saz şairine ve onun çalgısına çeşitli
adlarla rastlanmaktadır. Türkler arasında bu tip sanatçılar İslamiyet’ten evvel
bile yaşamıştır. Türklerin bunlara verdiği en yaygın isim “ozan” dır. Ozanlar
İslamiyet’in kabulünden sonra da Türkler arasında yaşamaya devam etmiştir.
16. Yüzyıldan sonra ozanlar artık görülmez olur, onların yerini başka bir
sanatçı, ozanlara benzeyen bir sanatçı alır: âşık. Göçebelikten yerleşik
hayata geçerek yeni bir toplum düzeninin kurulması, şehir ve kasabaların
büyük ölçüde teşekkülü, toplum içi çatışmaların çoğalması destan anlatıcısı
ozanın yerine âşık tipinin geçmesini hazırlayan en önemli etkenlerdir. Epik
şiirden, günlük hayata yönelen koşmaya geçiş bu suretle olmuştur. Âşıklar
65
A.g. e. s. 184-190
Dostları ilə paylaş: |