T. C. Ankara üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ antropoloji (SOSYAL antropoloji) anabiLİm dali



Yüklə 1,25 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə34/80
tarix22.07.2018
ölçüsü1,25 Mb.
#58208
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   80

110 
 
hakkında  yedi  maddeyle  bazı  tespitlerde  bulunmaktadır.  Bu  sonuçlardan  önemli 
çıkarımlar şunlardır; beşinci maddede Boratav: 
15.yüzyıldan  başlayarak  Balkan  ülkelerine  ve  16.  Yüzyıldan  sonra  da 
doğuya  doğru  Osmanlı  egemenliğinin  yayılması  bu  tuhaf  hikâye 
kahramanının  adı  etrafında  bir  geleneğin  meydana  gelmesine  büyük  ölçüde 
yardım etmiş olmalıdır. Bu geleneğin geçmiş çağda sözlü yoldan yayılmasını 
açıkça  görüp  izlemek  her  zaman  kolay  değildir.  Ama,  oldukça  yakın  çağlar 
için,  Osmanlı  dilinde  basılmış  metinlerin  yayılması  konusunda  bilgilere 
sahibiz;  özellikle  halk  için  yayımlanmış  kitaplar  üzerine.  Bunların  hem 
Osmanlıca,  hem  de  yerli  dilde  baskıları  vardır:  Kırım’da,  Kazan’da, 
Azerbaycan’da ve Kafkas ülkelerinde. Yanılmaya düşmeden tahmin edebiliriz 
ki  yazmalar  da,  belki  daha  az  süratle  ve  daha  az  sayıda  da  olsa,  Osmanlı 
egemenliğinin  yayıldığı  ya  da  Osmanlıların  kültür  alışverişlerinin  geliştiği 
bütün  ülkelere  ulaşmıştır.  Altıncı  maddede:  Nasrettin  Hoca  konusunda  güldürü 
geleneğinin 
yayılması 
olayı 
Köroğlu 
Destanı 
hikâyelerinin 
yayılmasına 
benzetilmiştir. Köroğlu, şimdi artık tarihi kişiliği ve maceralarının –hiç olmazsa 
“çekirdek” niteliğindekilerin –zamanı kesin olarak bilinen bir efsane kişisidir. O 
da tıpkı Nasreddin gibi, Azerbaycan’da, Türkmenistan’da, Özbekistan’da yerli 
kahraman  gibi  benimsenmiştir.  Görüşü  dile  getirilmektedir.  Yedinci  ve  son 
maddede  ise:  Nasreddin  hikâyeleri  külliyatı  içinde,  onu  kendi  “güldürü”  halk 
edebiyatlarının  kahramanı  olarak  benimsemiş  olan  kültür  alanlarının  her 
birinin payı ne olabilir? Bu soruya çok ihtiyatlı davranılarak bir cevap vermek 
ancak her tipten fıkra üzerinde çok sıkı bir inceleme yapıldıktan, o fıkra başka 
uluslardan  ve  Türkiye’nin  çeşitli  bölgelerinden  gelme  çeşitlemeleri  ile 


111 
 
karşılaştırıldıktan sonra cevap verilebilecektir. Kitabın bu giriş bölümünde yer 
alan bir başka incelemede yalnız “Türk”, ya da “Müslüman” topluluğuna mal 
edilebilecek  fıkralardan  birkaç  örnek  verdim  bu  tipten  olanların  dışında 
kalanlar için uluslararası (üniversal) bir nitelik kabul etmek gerekir. Bunlarda, 
salt  “yerli”  ya  da  “ulusal”  nitelikler  aramak  boşuna  zahmettir;  hangi 
memlekette,  hangi  dilde  anlatılmış  olurlarsa  olsunlar,  bunlar  “bütün 
insanlığın” malı olmak niteliğindedirler.
86
 
 
ii. Başgöz’de Nasreddin Hoca 
Boratav’ın  “Nasreddin  Hoca”sından  sonra  Başgöz’ün  “Nasreddin  Hoca”sını 
incelemeye geçebiliriz. Eserler hakkında karşılaştırma ve yorumlar ayrı bir bölümde 
yer  alacaktır.  Başgöz’ün  Nasrettin  Hoca’sı  Pan  yayıncılık  tarafından  1999  yılında 
yayınlanmıştır.  Eser  bir  Mısır  hiyeroglifinden  güldürme  ve  gülme  ile  ilgili  bir 
alıntıdan  sonra  yabancı  bir  araştırmacının  Nasreddin  Hoca  hakkında  söylediği  şu 
sözlerle başlamaktadır:  
“Şaka  ve  güldürü  dünyanın  en  salgın  hastalıklarındandır.  Tıp  ilmi  bu 
hastalığa  ne  bir  ilaç  bulmuş,  ne  de  bu  hastalığı  tedavi  etmeye  uğraşmıştır. 
Eğer  eczacılar  gülmeyi  bir  ilaç  gibi  satsaydı,  her  doktor,  her  hastaya  gülme 
reçetesi  yazardı.  Doktorlar  bu  gülme  hastalığını  bir  sürü  rahatsızlığı  iyi 
etmede reçete gibi kullanıyorlar. Günümüzde gülme  mikrobunun yayılmasını 
Nasreddin  Hoca  denen  bir  adam  gerçekleştiriyor.  Aşağı  yukarı  700  yıldır 
                                                             
86
 A. g. e. s. 83–104 


112 
 
Nasreddin  şakaları  Türkiye’de,  Akşehir’in  Hortu  köyünden,  yedi  kol  bir  ışık 
gibi dünyanın her yanına parıltılar saçarak yayılıyor.” (Nat Schumlowitz) 
Bu kısa önsözden sonra Başgöz, Hoca’nın kişiliği hakkında şunları söylüyor:  
Kültür  tarihimiz  boyunca  Türk  halkı,  kahramanlar  yaratmış,  onlara  dil 
ile  tel  ile  umutlarını,  korkularını  ve  isteklerini  söyletmiştir.  Bu  kahramanların 
boyu  posu,  huyu  suyu,  giyimi  kuşamı,  duygu  ve  davranışları  birbirine 
benzemez. Ama hepsi ulusal kültürümüzün bir yanını yansıtır; bütünlük içinde 
değişim,  bir  kökten  süren  değişik  fidanlar.  Başgöz,  bu  kahramanlardan  Dede 
Korkut ve Köroğlu’ndan örnekler vermiştir. Sözü Hoca’ya getiren Başgöz bu konuda 
şunları belirtmektedir: Bir başka kahramanımızın adı Nasreddin hoca’dır. Ama 
Hoca’mız Arap atlara binmez, kılıç çalıp kan dökmez, gâvur-Müslüman ayırt 
etmez. Alçak gönüllüdür, eşek üstünde gezer. Çünkü “ermişlerin biniti geyik, 
bilginlerin  biniti  eşektir.”  Onun  tek  silahı  dilidir.  Bu  iğneli  dille  hoca,  insanı 
baskı altında tutan sosyal kurumların tümü ile kötü insan ilişkileri ile eskimiş 
gelenek  ve  göreneklerle,  halka  yukardan  bakan  beyler  ve  padişahlarla  alay 
eder;  onları  yerer,  ayıplar,  taşlar,  gülünç  duruma  düşürür.  Bunun  için 
hocamıza  alışılmış  anlamı  ile  kahraman  değil,  kahraman  karşıtı  (anti  hero) 
dememiz  gerekir.  Fıkra  türü  methetmez,  çeşitli  ölçülerde  yeren  bir  türdür. 
Başgöz  daha  sonra  Hoca’nın  Goethe  tarafından  da  okunduğuna  değinmektedir. 
Verdiği  bilgi  Boratav  ile  aynıdır.  Bölümde  Hoca  fıkralarının  yayılma  alanlarına  da 
kısaca değinen Başgöz bu konuda şu bilgileri veriyor: 
Osmanlı  kılıç  zoru  ile  aldığı  ülkelerden  çekilmiş.  Bulgar,  Sırp,  Yunan, 
Arnavut,  Acem,  Arap,  Hırvat,  “istemiyoruz  seni  git”  demişler.  Osmanlı 


Yüklə 1,25 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə