T. C. Ankara üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ antropoloji (SOSYAL antropoloji) anabiLİm dali



Yüklə 1,25 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə32/80
tarix22.07.2018
ölçüsü1,25 Mb.
#58208
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   80

103 
 
sorunun tartışmasında en çok titizlik –hatta asabilik- gösterenlerden biridir. O, 
Nasreddin Hoca’yı aydın bir bilge, soylu bir devlet adamı olarak görmek ister. 
Çağdaş  araştırıcılardan  Kaya  Erginer  de,  Nasreddin  Hoca’nın  gerçek/tarihi 
kişiliği  üzerine  yapılmış  incelemeleri  özetledikten  sonra  şu  sonuca  varıyor: 
“Nasreddin  Hoca  13.  Yüzyılda  Anadolu  Selçuklu  Türkleri  devrinde  yaşamış 
olup Akşehir’deki türbesinde yatmaktadır.” 
Boratav,  Nasreddin  Hoca’nın  değerlendirilmesinde,  araştırmacılar  tarafından 
Hoca’ya  yakıştırılmak  istenmeyen  özelliklerin  üstünün  örtülmek  istendiğini  de 
belirtmektedir.  Hoca’nın  eşeğe  binen  bir  insan  olarak  gösterilmesi  küçük  düşürücü 
bir tanımlama olarak gösterilmek istense de Boratav: 16. Yüzyıldan bir atalar sözü 
kitabının  yazarı,  önsözünde,  bir  vesile  ile  “ermişlerin  biniti  geyik,  bilginlerin 
biniti  eşektir.”  der.  Bugün  de  köylü,  kentli  nice  insanlarımızın  mihnet  ortağı 
olan  bu  mübarek  hayvan,  birçok  hikâyede  Nasreddin  Hoca’ya iş  arkadaşlığı 
etmekle  kalmamış,  insanoğullarına  ibret  dersi  olan  birçok  olayda  başrolü 
almıştır.
80
  
Boratav  makalenin  ikinci  bölümü  olan  Nasreddin  Hoca’nın  fıkraları üzerine 
başlıklı alt  bölümünde  ise Eflatun Cem Güney’in sansürüne  iki örnek vermiştir. Bu 
sansürün  ve  diğer  araştırmacıların  uyguladığı  sansürlerin  nedenlerini  de,  makalenin 
sonunda  şu  şekilde  açıklamıştır:  Görülüyor  ki,  ta  en  eskilerden  başlayarak, 
derleyiciler  ve  derlemelerini  Hoca  ve  fıkraları  üzerine  yoğunlaştırmış  olan 
araştırmacılar,  Nasreddin  fıkralarını  bir  araya  getirmekle  yetinmemişlerdir. 
Onların  bu  konulardaki  tutumları,  örneğin  İncili  Çavuş  ya  da  Bekri  Mustafa 
                                                             
80
 A.g. e. s. 31–38 


104 
 
konularını  ele  alanlarınkinden  farklıdır.  Kimi  eski  yazmalarda  derleyici,  en 
azından,  Hoca’ya  mal  edilen  hikâyeleri  ‘sahih  menakıp’  ya  da  ‘bütan’  (yani, 
Hoca’ya  yakışmadığı  halde  ona  mal  edilmiş  uydurma  şeyler)  olarak  ayırma 
gereğini  duymuş.  Demek  ki  öteden  beri  Nasreddin  Hoca,  sözlerinde, 
davranışlarında  birer  hikmet,  ibret  dersi,  hareket  düsturu  bulunduğu 
düşünülen saygın bir kişi sayılmış. Kimi yeni araştırıcılar, halk geleneğindeki 
bu önyargıdan da güç alarak, onun tarihi/gerçek kişiliği üzerine eğilirken ona 
‘soylu’  ve  ‘aydın’  bir  kimlik  kazandırmak  gayretine  düşmüşler.  Başka 
araştırıcılar  ise,  gerçek  kişiliği  ne  olursa  olsun,  Hoca’yı  sağ  duyusu  ile, 
hoşgörüsü  ile,  toksözlülüğüyle,  kötülüğe,  adaletsizliğe,  zulme  yönelmişlere, 
bunlar  yüce  ve  kudretli  kişiler  de  olsa,  hadlerini  bildirmekten  çekinmeyen, 
toplum vicdanının yarattığı bir ‘halk ve hak savunucusu’ olarak görmüşlerdir. 
Ama,  Hoca’nın  fıkraları  söz  konusu  olunca,  araştırıcıların  hemen  hepsi,  bu 
metinlerden  bir  bölüğünü  her  araştırıcı,  ya  da  derleyici  kendi  ölçüsüne  göre 
‘sansür’  etmekten,  ‘ideal’  bir  Hoca’ya  yakışanlarla  yakışmayanları 
ayıklamaktan da kendilerini alamamışlardır. Bizim kanımızca Nasreddin Hoca 
hikâyeleri  bir  bütündür.  Onların  tümünün  Türk  halkbilimi  ve  kültür 
araştırmaları  bakımından  önemi  vardır.  Eğitim,  estetik,  vb.  endişeleriyle 
seçim yapmak, elbette ki, her yayıncının hakkıdır. Ama, sırf bu amaçlarla işe 
girişmiş olanların Nasreddin latifelerinden beğenmedikleri ve seçmeye değer 
bulmadıkları üzerinde iddia ve yargı yürütmeleri de yersiz olur.
81
 
Boratav  kitaptaki  Nasreddin  Hoca  ya  da  Nasreddin  Hocalar  başlıklı  kısa 
makalesinde  ise  Hoca’nın  fıkralarının  anlatıldıkları  devirlere  göre  geçirdikleri 
                                                             
81
 A. g. e. s. 39–46 


105 
 
değişimleri  ve  dönüşümleri  incelemektedir.  Osmanlı  coğrafyası  altında  bulunan 
Balkan,  Arap,  Kuzey  Afrika  milletleri  de  Hocanın  fıkralarından  yararlanmışlardır. 
Her  millet  Hoca’ya  ayrı  bir  değer  yüklemiştir.  Boratav  makalenin  sonunda  bu 
değişimlerle  ilgili  olarak  şu  değerlendirmeyi  yapmaktadır: Son  olarak,  Nasreddin 
Hoca  hikâyelerinden  sanat  işlemelerinde  (hikâye,  roman,  tiyatro  oyunu, 
film…)  yararlanan  sanatçıların  bilerek  onlara  verdikleri  yeni  biçimler, 
yükledikleri  yeni  yorumlar  Hoca’mızı  günümüzde  yaşatan  fıkraların  son 
dönüşüm  aşamasıdır.  Nasreddin  anlatılarının  bu  son  aşamasındaki 
biçimleriyle de giderek sözlü geleneği etkileyeceğini unutmamak gerekir.
82
 
Kitapta bir sonraki makale “Nasreddin Hoca Fıkraları İçin Bir Kaynak Kitap 
Tasarısı” adını taşımaktadır. Boratav’ın bu makalesini tezim için araştırma yaparken 
Boğaziçi  Üniversitesi  Halkbilimi  Yıllığı’nda  (1975)  görmüştüm.  Makale,  Hoca 
fıkraları  için  sağlam  bir  kaynak  kitap  oluşturmanın  gerekliliğine  işaret  etmektedir. 
Boratav’ın böyle bir çalışma yapmaktaki amaçları şunlardır:  
Birincisi:  Nasreddin  geleneğinin  –elimizdeki  olanaklar  ölçüsünde-  tam 
bir metin toplamını bir araya getirmek 
İkincisi:  Nasreddin  Hoca  fıkralarının  bütün  çeşitlemelerini  bir  arada 
göstermek. 
Üçüncüsü: Nasreddin fıkralarını ve onlara konu ortaklığı olan anlatıları 
bir katalog düzeni içinde kümelemek. 
                                                             
82
 A. g. e. s. 47–48 


106 
 
Boratav, bu kümeleme işleminin nasıl yapılması gerektiğini maddeler halinde 
detaylarıyla  açıklamıştır.  Daha  sonra,  makalede,  varlıkları  bilinen  32  en  eski 
yazmanın  (Oxford  ve  Groningen)  14.  Yüzyılın  sonlarına  tarihlendiğini  belirtmiştir. 
Boratav’a  göre  böyle  bir  kaynak  kitabın  iki  amacı  vardır  birincisi  fıkraların  yazılı 
kaynaklarını tam olarak belirlemek, ikincisi de fıkraları içeriklerine göre tasnif etmek 
olmalıdır.  Böyle  bir  kitabın  ortaya  çıkmasındaki  fayda  ise  Boratav  tarafından  şu 
şekilde açıklanmaktadır:  
Ana  çizgileriyle  nasıl  tasarladığımı  yukarıda  anlatmaya  çalıştığım 
kaynak  kitap;  Nasredddin  Hoca’mızın  adı  ve  evrensel  ünü  etrafında,  bizim 
dilimizde  ve  bizimle  komşuluk  ya  da  uzak-yakın  kültür  ilişkileri  olan  çeşitli 
başka  ulusların  dillerinde  yaratılmış  fıkraların  tümünü,  yakın  bir  gelecekte, 
bilim  ve  kültür  girişimlerine  yararlı  olacak  bir düzende  bir  araya  getirebilirse, 
bu  Türk  halkında  insanlığa  barış,  hoşgörü,  iyimserlik  ve  sevgi  muştusunun 
somutlaşmış bir anlatımı olacaktır.
83
 
Nasreddin  Hoca  ve  Memleketi  Sivrihisar  üzerine  başlıklı  metin  ise  1969’da 
Berlin’de  uluslararası  Altayistler  Kongresi’nde  okunan  bir  bildirinin  çevirisinden 
oluşmaktadır.  Makalede  Sarı  Saltuk’un  Nasreddin  Hoca  ile  karşılaşması  ve  onunla 
kurduğu  diyaloglar  yer  almaktadır.  Sarı  Saltuk’un  başından  geçenleri  konu  alan 
Saltukname  adlı  eser  Abdülbaki  Gölpınarlı  tarafından  araştırılmıştır.  Bu  eserde 
Nasreddin  Hoca  ile  ilgili  bilgiler  de  bulunmaktadır.  Bu  metinde  de  araştırmacılar 
tarafından Hoca’ya ilişkin önyargılar sorgulanmaktadır. Metnin sonundaki ifadelerde 
bu durum değerlendirilmektedir. 
                                                             
83
 Prof. Dr. Pertev Naili Boratav, Nasreddin Hoca Fıkraları İçin Bir Kaynak Kitap Tasarısı, Boğaziçi 
Üniversitesi Halkbilimi Yıllığı 1975, s. 39–45 


Yüklə 1,25 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə