Uluslararası Geçmişten Günümüze Sinop’ta Türk-İslam Kültürü Sempozyumu / 5-7 Ekim 2018
95
MAHMUD KEFEVÎ’NİN
“KETÂİBU A’LÂMİ’L-AHYÂR”INDA FIKIH VE TASAVVUF İLİŞKİSİ
Nuran DÖNER
*
Öz
Kur’an Vahyi, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in onu tebliğ ettiği 23 yıl zarfında Hz. Peygamber
(s.a.v.)’in bizzat yaşayışı ile inananların hayatına ruh ve şekil vermiştir. Peygamber (s.a.v.)’in
vefatından sonra Hicrî ikinci yüzyıldan itibaren Kur’an ve Sünneti esas alan çeşitli itikâdî, amelî
ve ahlâkî ilim dalları ortaya çıkmıştır ki bunlar, kelam, fıkıh ve tasavvuf adını almıştır. İslâm
Dîni’nin hükümlerine göre yaşama titizliği gösteren kişilere, âbid, zâhit gibi isimler verilirken,
“tasavvuf”, dinin manevî yönünün yaşanmasının esaslarını belirleyen bir ilim dalı olarak İslâm
düşüncesi içinde yerini almıştır. Kişinin ferdî ve sosyal hayâtına dair amelî hükümleri bilmeyi
inceleyen bilim dalı da “fıkıh” adıyla yine Hicrî ikinci yüzyılın sonlarından itibaren oluşmaya
başlamıştır. Bu ilim dalları, kendi alanlarıyla ilgili müstakil eserler ortaya koymuş ve her bilim
dalı da başlangıçtan günümüze farklı ekollerle gelmiştir. 16. yüzyıl Osmanlı Dönemi’nde yaşamış
ve Sinop’un ilmî ve manevî hayatına katkıda bulunmuş olan Mahmud Kefevî, tasavvufî terbiye-
sini Kadirî tarikatında tamamlayan kadı-sûfîlerden biridir. “Ketâibu a’lâmi’l-ahyâr”, onun ictihad
ve taklid ehlini ayırmak için kaleme aldığı ve Hz. Peygamber (s.a.v.), sahabe, tabiûn ve müctehid
imamlardan sonra hanefî fukahâsını ve eserlerini 22 kitapçıkta ele aldığı bir eseridir. O, her bir
kitapçığın sonunda o kitapçığın “kalbi” olarak o dönemdeki sûfî ve evliyaya da yer vermiştir.
Kefevî, “İnsan fıkıh ilmini öğrenip çok zevk alınca, fıkıh ilmiyle yetinmemelidir. Züht ve hikmet
ilmine yönelmelidir yoksa kalbi katılaşır, ahlâkı kötüleşir. Katı kalp de kişiyi Allah’tan uzaklaş-
tırır” sözünden hareketle, eserinde fukahânın mutasavvıflarla, tasavvuf ehlinin de fakihlerle olan
ilişkilerinden, farklı örnekler sunmuştur. Bu çalışma çerçevesinde, Kefevî’nin bahsi geçen eseri-
nin ilk beş kitabında bu iki bilim dalının birbirlerini nasıl gerektirdiği üzerinde durulmaya, ko-
nuyla ilgili elde edilen bulgular sunulmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Tasavvuf, Fıkıh, İslam.
*
Dr. Öğr. Üyesi, Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi, nuran.doner@bilecik.edu.tr
International Symposium on Turkish-Islamic Culture in Sinop From Past to Present / 5-7 October 2018
96
The Relation of Islamic Law and Sufism in Mahmud Kefevi’s “Ketâibu A’lâmil-Ahyâr”
Abstract
The revelation of Koran has given a soul and a shape with the example of Prophet (pbuh) to the
ones who believe when Prophet (pbuh) had announced it within 23 years period. After the passing
of the Prophet (pbuh) starting from the second exilic century, several theological, practical and
ethical arts showed up that base on Koran and sunna which are today known as Kalam, Islamic
law and Sufism. While people who live according to Islamic law are called abid or zahit, Sufism
took place in Islamic idea as an art of determining the Religion’s spiritual life base. The art that
investigates the law for one’s private and social life which is Islamic law also started to come into
existence at the end of the second exilic century. These arts made several self-contained works in
their own areas and every art showed up with different cults from past to present. Mahmud Kefevi
who lived in 16. Century of the Ottomans and contributed Sinop in knowledge and spirit is an
Islamic law-sufist who completed his sufistic nurture in Kadiri cult. “Ketâibu a’lâmi’l-ahyâr” is
a work where he has discussed hanefi fukaha (hanefi Islamic Lawists) and their work in 22 leaflets
after Prophet (pbuh), the companion, tabiun and müctehid imams and wrote to distinguish the
imitation and ictihad followers. He has also included a sufist or a saint living at those times as the
“heart” of every leaflet. “When one study the art of Islamic Law and find much pleasure in it,
shouldn’t contend with Islamic Law and tend towards the art of piety and philosophy otherwise
one’s heart gets harden and manners get worsen and a hardened heart distracts one from god.
“According to this sentence Kefevi presented various examples in his work about the relation
between the Islamic law scientists and sufists. Within the scope of this work it is discoursed that
in the first five book of the mentioned work of Kefevi how these two arts need each other and
tried to present the discoveries about the subject.
Keywords: Sufism, Islamic Law, Islam.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Sinop’ta Türk-İslam Kültürü Sempozyumu / 5-7 Ekim 2018
97
MAHMUD KEFEVÎ’NİN “KETÂİBU A’LÂMİ’L-AHYÂR”INDA
PEYGAMBERLER VE PEYGAMBERÎ BİR YOL: FAKR
Nuran DÖNER
*
Yalçın TOPÇU
**
Öz
Peygamberlere inanmak, îmânın temelini oluşturan hususlardan biridir. İslam düşüncesinin her
bilim dalında olduğu gibi tasavvufta da peygamberler ve Hz. Peygamber önemlidir. Peygamberi-
mizin özelliklerini bilerek onu rol/model almak, sûfîlerin yaşayışının temelini oluşturur. Sinoplu
bir âlim ve mutasavvıf olan Mahmud Kefevî’nin Peygamberleri ve son peygamber olarak Hz.
Peygamberi, sahabe tâbiûn ve müctehid imamları sonrasında da 22 kitap halinde hanefî fukahâsını
ve sufîleri anlattığı eserinde Peygamberler ve Peygamberimiz öne çıkan bazı özellikleriyle yer
almıştır. Peygamberlerin genel özellikleri dışında son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)în bir
özelliğini, Kefevî, Abdulkâdir Geylânî’den iktibasla nakleder: “fakr, dedem Resûlullâh (s.a.v.)’in
bir sıfatıdır.” Bu sebeple sûfî kültürde fakr övülmüş, fakirlik tasavvuf ehli için daha makbul sa-
yılmıştır. Yoksulluk anlamına gelen Fakr, Arapçada “ihtiyaç” anlamına da gelmektedir. Kur’ân,
“İnsanların fakîr, Allah’a muhtaç, Allah’ın ise muhtaç olmayıp zengin olduğunu” ifade eder. Rab
olan Allah zengin, kul da fakirdir. Bir başka anlamıyla mezkur eserde de belirtildiği üzere fakir,
Allah’tan başkasını dost edinmeyendir. Ayrıca kültürümüz, esas zenginliğin gönül zenginliği ol-
duğunu öne çıkarırken, fakirliğin bir başka boyutuna da ışık tutmaktadır: manevî fakirlik.
Geylânî, Kefevînin de eserine aldığı bir sözünde fakire olan tutumu konusunda şu uyarıda bulu-
nur: “Fakirle karşılaşır ve görürsen, ilimle değil, rıfk/ yumuşak huy ile diyaloğa başla. İlim onu
yabancılaştırır. Yumuşak huy ise yakınlaştırır.” Biz bu çalışmada Kefevî’nin eserinde peygam-
berlerin ve özelde peygamberimizin özelliklerine yer verirken, “fakr”ı ayrı bir özellik olarak ele
alacağız.
Anahtar Kelimeler: Peygamber, Fakr, Tasavvuf.
*
Dr. Öğr. Üyesi, Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi, nuran.doner@bilecik.edu.tr
**
DİB Başkanlık Müftüsü, ytopcu18@hotmail.com
Dostları ilə paylaş: |