ARİSTOCULUK VE MU‘TEZİLE ARASINDA KİNDÎ
153
ondaki Tanrı fikrinin henüz politeizmden tamamen arınamadığı
ve antik-
çağ Yunan mitolojisinin etkisinden kurtulamadığı söylenebilir.
37
Kindî’ye dönecek olursak, onun Tanrı’sı özgür iradesiyle âlemi yoktan
yaratmıştır ve âlem ile sürekli münasebet halindedir. O’nun hakkında hiç-
bir zaman yokluk söz konusu değildir. O vardır ve daima olacaktır. O öyle
hayat sahibi olan Bir’dir ki asla çoğalmaz. Sebepsiz ilk sebep, etkini olma-
yan etkin ve gayesi olmayan gaye O’dur. Her
şeyi yoktan vücuda getiren
ve bazısını bazısına sebep kılan yine O’dur.
38
Bütün bu açıklamaların sonucunda Kindî üzerinde Aristoteles’in bir et-
kisi olduğunu varsaysak da bunun ancak zıt bir etki olduğunu söyleyebili-
riz. Kindî’nin Aristoteles’in düşüncelerinden bîhaber olması pek mümkün
gözükmemektedir. Ne var ki onun yetiştiği ortam, aldığı eğitim ve dinî
akaid konusundaki hassasiyetleri, Aristoteles’e
muhalefet etmesini gerek-
tirmiş olmalıdır.
K N
N N M T
A KA
AN
Mu tezile ve Felsefe
İslâm’ın, felsefeyle ilk muhatap olanları diyebileceğimiz Mu‘tezilîler,
yeni kültürlerden gelen fikirlerin İslâm’a zarar vermesi endişesinden hare-
ketle hasımlarının yöntemlerini öğrenip onlara kendi amilleriyle karşı çık-
maları gerektiği kanısına varmışlardır.
Mu‘tezile’nin başlangıçta sırf İslâm’ı savunmak amacıyla felsefeye yö-
nelmiş olduğunda şüphe yoktur. Ancak bu davranış, Yunan filozoflarına
karşı içten içe bir sevgi ve bağlılık oluştururken bunun bir sonucu olarak
tartışmalar yavaş yavaş felsefî meselelere yoğunlaşmıştır.
39
Yunan Felsefesine büyük bir iştiyakla yoğunlaşan Mu‘tezile, kısa za-
manda bunu başarmış ve Özellikle Hüzeyliyye kolu olarak anılan Ebu Hu-
zeyl el-Allaf (ö.850) ve takipçileri felsefenin birçok konusuna vakıf olmuş-
lardır.
40
Şehristânî, Vasıl b. Ata’nın Hasan-ı Basri’den (ö.728) ayrılmasından
sonraki süreçte birçok farklı i‘tizal
kolunun oluştuğunu, ardından Mu‘tezi-
le’nin ileri gelen âlimlerinin, Me’mun zamanında tercüme edilen felsefe
eserlerini mütalaa edip, felsefenin metotlarıyla kelâmın metotlarını birleş-
tirdikten sonra ortaya koydukları ilme kelâm adını verdiklerini belirtmek-
tedir.
41
37
Kaya,
İslâm Kaynakları şı ında Aristoteles, 219.
38
Kindî,
Felsefî Risâleler, 308.
39
Kemal Işık,
Mu’tezile’nin Do uşu ve Kelâmî G rüşleri (Ankara: Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Yayınları, 1967), 49.
40
Takiyyüddin Ebi’l-Abbas Ahmed b.
Ali el-Makrizi,
Kitabü’l-mevaiz ve’l-i’tibar bi
zikri’l-hitat ve’l-asar el- itatü’l-Makriziyye ,( Beyrut: Daru Sâdır, ty),
2:346.
41
Ebu’l-Feth Muhammed b. Abdulkerim eş-Şehristani,
el-Milel ve’n-nihal, thk. Ahmed
DİYANET İLMÎ DERGİ
·
CİLT: 54
·
SAYI: 2
·
NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2018
154
Goldziher ise, Mu‘tezile’nin, Kur’ân’ın yaratılmış olduğu, Tanrı’nın sı-
fatlarıyla beraber özdeş ve Allah’ın Mutlak Adalet olarak düşünülmesi gibi
fikirlerinin, Yunan felsefesinden ve Doğu Hıristiyan kilisesinden esinlendi-
ğini iddia etmiştir.
42
Tüm bu görüşlere rağmen yine de Mu‘tezile’nin tamamen felsefi esas-
larla hareket ettiği söylenemez. Onların her zaman için ilk gayesi İslâm’ı
muhafaza etmek olmuştur. Mu‘tezile’nin Yunan felsefesinden etkilenme
noktaları çalışmamızın sınırlarını aştığı için
bu konuya burada değinmeye-
ceğiz.
43
in Felsefe zlaşısında Mu tezile nin Kindî ye tkisi
Yunan felsefesinin, İslâm dünyasına aktarılmasıyla birlikte bu düşünce-
nin İslâm şeriatine muhalif bazı görüşleri olduğu görülmüştür. Tanınan bu
yeni düşünceye meşruiyet kazandırmak maksadı o dönem felsefeyle ilgile-
nen Müslümanları, kendi dinlerinin Yunan felsefesiyle çelişmediğini ispat
etmeye sevk etmiş, din ile felsefe yani hikmet ile şeriat arasındaki
ilişki
ortaya konmaya çalışılmıştır. İslâm filozoflarının bu konudaki hassasiyeti,
aynı zamanda kendilerinin dini sınırlar içerisinde hareket etme gayretini de
gözler önüne sermektedir.
İslâm topraklarında adına felsefe denilen yeni bir düşünce anlayışıyla
karşı karşıya kalan Mu‘tezilîlerin, bu metodun kabul edilme noktasında
hızlandırıcı ilk faaliyeti akıl ve nakil arasında ilişkiyi tartışma konusu yap-
mak olmuştur. Zira felsefe, nazara ehemmiyet vermekte ve kabullerini
mantıkî iknalar sonucunda oluşturmaktaydı. Mu‘tezilî
düşünürlerin bunu
felsefeye karşı oluşacak tepkiyi yumuşatmak maksadıyla yaptığını söyle-
mek zordur. Ancak bu anlayış tarzını, İslâmiyet’i anlatmak açısından fay-
dalı görmüş olmaları muhtemeldir.
Mu‘tezilîler, aklı esas alarak ona bütün meselelerde bir ölçüt mesabesin-
de yaklaşmışlardır. Onlar hüküm çıkarma gereksinimlerinde de akla baş-
vurmayı ihmal etmemiş, akılla çelişen bir nakille, yani Kur’ân âyetiyle
karşılaştıklarında ise aklı tercih ederek nassı tevil etmişlerdir.
44
Ancak bu-
nun yanında Mu‘tezile, yalnız akılla çıkarsama yaparak hüküm vermeye
Fehmi Muhammed (Beyrut: Daru’l-kütübi’l-ilmiyye, 1992), 1:23.
42
Ignace Goldziher,
Klasik Arap iteratürü, çev.
Azmi Yüksel,
Rahmi Er, haz. Mehmet
Akif Kireççi (Ankara: İmaj Yayınları, 1993), 63.
43
Ayrıntılı bilgi için bkz. Ali Sami en-Neşşar,
İslâm’da Felsefî Düşüncenin Do uşu,
çev. Osman Tunç (İstanbul: İnsan Yayınları, 2016) ; Ignace Goldziher,
Klasik Arap
iteratürü, çev. Azmi Yüksel, Rahmi Er, haz. Mehmet Akif Kireççi (Ankara: İmaj
Yayınları, 1993); Reşid el-Bender,
Mezhebü’l-mu’tezile mine’l-kelâm ile’l-felsefe
(Beyrut: Daru’n-Nübuğ li’t-Tibae ve’n-Neşr ve’t-Tevzi’, 1993).
44
Muhammed Abdurrahman Merhaba,
itabu Felsefeti’l-Arabiyyeti’l-İslâmiyye (Bey-
rut: Müessesetü İzzi’d-din li’t-tibae ve’n-neşr, 1993), 347.