Sadece her zamanki fetiş malzemeyi günümüze uyarlamış ve mümkün olduğunca şimdiki kuramlara
yaklaştırmaya çalışmıştım.
Sihir numarasından sonra, fantezi yazarının yapacağı tek iş, geri kalan her şeyi insani ve gerçek
tutmaya çalışmaktır. Arada sırada can sıkıcı ayrıntıların kullanılması zorunlu ve varsayımla sıkı
sıkıya bağlantılı olacaktır. Asıl varsayımın dışında
fazladan
bir fantastik öğenin kullanılması, buluşa
güvenilmesi mümkün olmayan bir saçmalık havası verecektir. Varsayım bir kere öne sürüldükten
sonra, ilgilenilmesi gereken tek şey elde edilen yeni bakış açısından insanların neler
hissedebileceklerinin ve neler yapabileceklerinin araştırılması olacaktır. Hikâye ya
Chamisso
’nun
Peter Schlemil
'de yaptığı gibi birkaç kişisel deneyimin sınırları içinde tutulabilir ya da
Guliver’in
Gezileri
’nde olduğu üzere insanoğullarının kurumlarının ve sınırlamalarının geniş bir eleştirisi
olacak şekilde genişletilebilir. Benim Swift’e karşı ta başından beri duyduğum, son derece büyük ve
yaşam boyu süren hayranlığım bu derlemede de tekrar tekrar belirmekte ve özellikle de hikâyelerin
günümüzün politik ve toplumsal tartışmalarını yansıtmalarına yönelik eğilimimde ortaya çıkmaktadır.
Edebiyat eleştirmenlerinin, benim ilk dönem çalışmalarımdaki edebi yeteneğimin ve masumiyetimin
bir kısmının kaybolduğuna dair ağlaşıp durmaları ve daha sonraki yıllarda polemiklere girmekle
suçlamaları gibi iflah olmaz bir alışkanlıkları vardır. Bu o kadar eskiye dayanan bir alışkanlıktır ki,
rahmetli Bay Zangwill bile 1895’teki bir eleştirisinde ilk kitabım Zaman Makinesinin “günümüzdeki
huzursuzluklarla” ilgili olduğundan şikâyet etmişti. Aslında
Zaman Makinesi
de, tam yirmi sekiz yıl
sonra yazılan
Men like Gods
kadar felsefi, polemiklerle ve yaşama dair eleştirilerle doluydu. Ne
daha az ne de daha fazla. Şimdiye kadar yazdığım hiçbir kitapta, toplumsal ya da genel anlamda
yaşamı kişisel yaşamdan ayırt etmeyi başaramadım. Günümüzün eleştirmenlerinden ayrıldığım nokta,
benim bunların ayrılmaz şeyler olduğunu düşünmemdir.
Yıllarca, bu “bilimsel fantezilerden” her yıl bir iki tane ürettim. Öğrencilik günlerimde uzayın olası
bir dördüncü boyutu hakkında sohbet etmekle epeyce meşgul olurduk; benim aklıma da olayların katı
bir dört boyutlu uzay-zaman çerçevesinde gösterilebileceği gibi oldukça aşikâr bir düşünce gelmişti
ve bu düşünce de Evrim’in her şeyi daha da iyi bir hale getiren ve insanlığın yararına bir güç
olduğuna dair o uysal varsayımın tam tersi yönde akan, geleceğe göz atabilmek için bir sihirbazlık
numarası olarak kullanılmıştı.
Dr Moreau’nun Adası
gençlik dönemlerinde Tanrı’nın inkâr
edilmesine dayalı fikir egzersizlerinden biridir. Bunu pek itiraf etmesem de, bir evren oluşturmaya
yönelik projeler bana bazen iğrenç bir yüz ifadesine sahipmişler gibi gelir. O zaman da böyle
görünmüştü ve ben de yaratılış sürecindeki o amaçsız işkenceye dair görüşlerimi açıklamak için
elimden geleni yapmaya çalışmıştım.
Dostları ilə paylaş: