Görünmez Adam



Yüklə 4,93 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə4/35
tarix25.12.2023
ölçüsü4,93 Kb.
#161495
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   35
H. G. Wells - Görünmez Adam

After Democracy
gibi çalışmalarla
gittikçe derinleşen toplumsal çarpıklıklarımız hakkında işe yarar çözümlemeler yapmaya çalışırken
çok daha işe yarar bir konumdayım. Gerçek kıyametlerin varlığında, dünyanın yeni kıyamet
fantezilerine hiç ihtiyacı yok. O oyun bitti. Her gün Almanya’daki Bay Hitler’i izleyebilirken,
Whitehall’daki Bay Parham’ın uyduruk komikliklerini kim ister ki? Hangi insan yaratısı kendisini
Kader tanrıçalarının fantastik komedileriyle kıyaslamaya kalkabilir ki? Eleştirmenlerden şikâyet
etmekte haksızım. Gerçek, kitabımdan bir sayfa kopardı ve yapıtlarımın yerine kendisi geçti.
Herbert George Wells


BÖLÜM 1
TUHAF ADAMIN GELİŞİ
Yabancı, Şubat ayının başlarında, yılın son karının yağdığı soğuk bir kış günü, keskin bir rüzgârın ve
şiddetli bir karın altında, yaylaların oradan, göründüğü kadarıyla Bramblehurst
3
İstasyonu tarafından,
kalın bir eldiven giydiği elinde küçük siyah bir bavulla yürüyerek gelmişti. Baştan aşağı sımsıkı
sarınmıştı, yumuşak fötr şapkasının kenarları burnunun parlayan ucu dışında yüzünün tümünü
gizliyordu; kar omuzlarının ve göğsünün üstünü kaplamış ve taşıdığı bavulun üzerinde beyaz bir
tepecik oluşturmuştu. Canlıdan çok ölü gibi görünen bir halde, sendeleyerek Araba ve Atlar’a dalmış
ve bavulunu yere fırlatmıştı. “Ateş,” diye bağırmıştı, “insanlık aşkına! Bir oda ve ateş!” Barın
yanında ayağını yere vurarak üstündeki karları silkelemiş ve pazarlık edeceği Bayan Hall’ün
peşinden arka taraftaki odaya doğru ilerlemişti. Böyle bir girişin, şartlar hakkında çabucak varılan bir
anlaşmanın ve masanın üzerine fırlatılan iki üç İngiliz altınının ardından handaki odasını tutuvermişti.
Bayan Hall ateşi yakmış ve bu yabancıya kendi elleri ile yemek hazırlamak üzere yanından ayrılmıştı.
Bırakın “sıkı pazarlıkçı” olmayan birini, kışın Iping’e
4
gelen bir ziyaretçi bile duyulmamış bir talih
kuşu demekti ve Bayan Hall kendisinin bu talihe layık olduğunu göstermeye kararlıydı. Domuz
pastırmasını ocağa koyup, tembel yardımcısı Millie’yi dikkatlice seçtiği birkaç aşağılama ifadesiyle
kamçılayıp, harekete geçirir geçirmez masa örtüsünü, tabakları ve bardakları arka odaya taşımış ve
bütün bunlarla olabildiğince gösterişli bir şekilde masayı hazırlamaya başlamıştı. Ateş harıl harıl
yanıyor olsa da, konuğunun hâlâ şapkasını ve paltosunu çıkarmamış olduğunu görmek onu şaşırtmıştı,
sırtı ona dönük olarak dikilmiş, pencereden dışarıdaki avluya yağan karı izliyordu. Eldivenli ellerini
arkasında kavuşturmuştu, düşünceye dalmış gibi görünüyordu. Hâlâ omuzlarının üstünde saçılmış
duran karların eriyip, halısına damladığını fark etti. “Şapkanızı ve paltonuzu alabilir mirim, efendim,”
diye sordu, “mutfakta iyice bir kurutayım?” “Hayır,” dedi yabancı arkasını dönmeden.
Bayan Hall onun kendisini duyduğundan emin değildi ve sorusunu tekrarlamak üzereydi.
Yabancı başını çevirdi ve omuzlarının üstünden ona doğru baktı. “Üzerimde kalmalarını tercih
ederim,” dedi üstüne basarak, Bayan Hall onun yüzünün tamamının görünmesini engelleyecek
şekilde, yanlarında gözlerini gizleyen cam parçaları olan büyük mavi bir gözlük taktığını ve
paltosunun yakalarından gür favorilerin fışkırdığım fark etti.
“Peki, efendim,” dedi Bayan Hall. “Nasıl isterseniz. Biraz sonra oda ısınır.”
Yabancı buna yanıt vermeden tekrar başını çevirdi; Bayan Hall konuşma çabalarının biraz zamansız
olduğunu hissederek, elindeki sofra takımlarının geri kalanını da çabucak masaya yerleştirdi ve
odadan dışarı fırladı. Geri döndüğünde yabancı taştan bir adam gibi, kambur sırtı, yukarı kaldırılmış
yakaları ve yüzüyle kulaklarını tümüyle kaplayan, aşağı doğru eğilmiş kenarlarından kar suları
damlayan şapkasıyla hâlâ orada dikilmekteydi. Yumurtaları ve domuz pastırmasını masaya fark
edilmesini sağlamak için özel bir şiddetle bıraktı ve alçak sesle değil de, sanki yabancıyı çağırır gibi
yüksek sesle “Yemeğiniz hazır, efendim,” dedi.
“Teşekkür ederim,” dedi yabancı aynı anda ve Bayan Hall kapıya ulaşana kadar yerinden
kıpırdamadı. Sonra aniden döndü ve hızla masaya yaklaştı.


Bayan Hall barın arka tarafından mutfağa doğru giderken düzenli aralıklarla tekrarlanan bir ses
duydu. Cırk, cırk, cırk diye devam edip gidiyordu ses, bir tasın içinde hızla çalkalanan bir kaşığın
sesiydi bu. “Ah bu kız!” dedi. “Bak işte! Unuttum gitti. Bu kadar zamandır oyalanıyor!” Hardalı
karıştırmayı kendisi tamamlarken, Millie'ye bu aşırı yavaşlığı yüzünden art arda birkaç iğneleyici laf
sıraladı. Domuz etini ve yumurtaları o pişirmiş, masayı kurmuştu, her şeyi o yapmıştı, bu sırada
Millie’nin tek yapabildiği (tam da yardımcıydı ya!) hardalı geciktirmek olmuştu... ve yeni bir
misafirleri vardı, üstelik orada kalmak istiyordu! Sonra hardalı kavanoza doldurdu ve gösterişli bir
şekilde altın sarısı ve siyah bir çay tepsisine koyup, arka odaya götürdü.
Kapıyı tıklatıp, odaya daldı. O içeri girdiği sırada konuğu hızla harekete geçti, bu yüzden bir an
içinde masanın arkasında kaybolan beyaz bir nesne dışında bir şey göremedi. Yere düşürdüğü bir
şeyi almak üzere eğilmiş gibiydi. Bayan Hall hardal kavanozunu masaya hafifçe bıraktı, sonra
paltoyla şapkanın çıkarılmış ve ateşin önündeki bir sandalyenin üzerine bırakılmış olduklarını fark
etti. Şöminenin çelik paravanasının üzerinde bir çift ıslak bot duruyordu, paravanayı
paslandıracaklardı. Kararlı adımlarla bu eşyalara doğru ilerledi. “Sanırım artık onları kurutabilirim,”
dedi karşı çıkılmasına yer bırakmayan bir ses tonuyla.
“Şapkayı bırakın,” dedi konuğu boğuk bir sesle; Bayan Hall arkasını döndüğünde konuğunun da
oturmuş ona bakmakta olduğunu gördü.
Bir süre için ağzı açık kalakaldı, konuşamayacak kadar şaşırmıştı.
Yabancı yüzünün alt kısmını, ağzını ve çenesini tümüyle gizleyen beyaz bir kumaş parçasıyla -
gelirken yanında getirdiği bir sofra peçetesiydi bu - kapatmıştı, boğuk sesinin nedeni de buydu. Ama
Bayan Hall'ün irkilmesine neden olan bu değildi. Onu irkilten şey yabancının alnının tümünün beyaz
bir sargıyla kaplı olmasıydı, kulakları da başka bir sargıyla kaplanmıştı; yüzünde o pembe, sivri
burnu dışında görülebilen başka hiçbir yer yoktu. Burnu parlak pembe bir renkteydi, ilk geldiği
zamanki gibi pırıl pırıl parlıyordu. Boynuna kadar çektiği. siyah keten astarlı yakaları olan koyu
kahverengi kadife bir ceket giymişti. Çaprazlamasına sarılmış sargıların altından ya da aralarından
fışkıran kalın siyah saçları, tuhaf kuyruklar ya da boynuzlar halinde dikilmiş, yabancıya akla
gelebilecek en tuhaf görünümü vermişlerdi. Bu sargılarla sarılıp sarmalanmış kafa Bayan Hall’ün
görmeyi beklediği görüntüden o kadar uzaktı ki, bir an için taş kesilmişti.
Yabancı peçeteyi çekmemiş, Bayan Hall’ün o anda farkına vardığı gibi, kahverengi bir eldiven
giymiş olduğu eliyle ağzının önünde tutmaya ve o esrarengiz, mavi gözlüklerinin ardından ona
bakmaya devam etmişti. “Şapkayı bırakın,” dedi, beyaz peçetenin ardından kesin bir tonla.
Bayan Hall’ün duyuları yaşadıkları o şaşkınlık anının ardından kendilerine gelmeye başlamışlardı.
Şapkayı tekrar ateşin yanındaki sandalyenin üzerine bıraktı. “Bilmiyordum, efendim,” diye başladı,
“sizin...” diye devam etti, sonra da mahcup olarak durakladı.
“Teşekkürler,” dedi yabancı isteksiz bir ifadeyle; gözlerini Bayan Hall’ün üzerinden önce kapıya,
sonra da tekrar ona 

Yüklə 4,93 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   35




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə