B+ YAZ
57
O
doğduğu zaman Vahdettin padişahtı. Ama kendini
asla bir Osmanlı çocuğu olarak görmedi, göremedi.
Annesi Nevreste Hanım daha sonraları bir tutku ha-
linde içini saran Atatürk sevgisinin yeşermesine ne-
den olan kişiydi. Babası Kadı Hurşit Efendi’nin oğlu
Esat Bey’di. Muhasebeciydi. 6 yaşında okumayı
öğrendi. İlkokulda dört yıl öğretmenliğini yapan annesinin otoritesi onu hep
etkiledi. Aile savaş yıllarını gördü. Ahşap bir evde otururlardı, kedi, köpek,
tavşan, horoz, hindi bahçelerinden eksik olmazdı. Bir de duvarların içine
yuva yapan fareler. Evlerin zenginliği barındırdığı farelerin çokluğundan an-
laşılırdı o zamanlar. Elektrik yok, akan su yoktu. Petrol lambası ile aydınlatır,
eşekli sakaların getirdiği suyu içerlerdi. Zor bir hayatları vardı. Ama o yokluk
yıllarını anlatırken; “Bu zor hayat bize vız gelirdi. Çünkü biz devlete ve ba-
şındakilere güveniyorduk… Açtık ama geleceğe olan güvenimiz vardı” söz-
lerini söyleyecek kadar da Cumhuriyet’e olan inancı tamdı.
Atatürk’ün ilk defa İstanbul’a 1927 yılında geldiğini hayal meyal hatırlıyordu.
Kısa pantalonu ile annesinin elini tutuşunu ve O’nu karşılamak için Marma-
ra Denizi’ne koşuşlarını. Altı yaşındaydı ama anlatırken dün gibi taze bir bel-
lekle tüm ayrıntıları hatırlıyordu: “Marmara Denizi’ne tüm vapurlar dizildi. Kı-
yıda iki vapur sıralanmıştı. Söğütlü Yatı ile geldi Atatürk. Annem ve babam-
laydım ben. Hayranlık duyuyordum O’na karşı..”
Atatürk’e duyduğu hayranlık hiç değişmedi: “Atatürk bu devletten Ortaçağı’ı
söküp, Yeniçağ’ı getiren adamdır. Harika işler yaptı.”
Peki O’nun yerini dolduracak bir lider çıktı mı?
Bu soruya yanıtı açıkça; “Hayır” oldu. Ve sözlerini kararlılıkla sürdürdü:
“Değil O’nun yerini dolduracak, azıcık ona benzeyen bir lider bile çıkmadı.”
Aydın Boysan’ın çocuk belleğine kazıdığı anıları bugün capcanlı. Halkın
içinde yaşaması Atatürk’ün onu en çok etkileyen yönlerinden biri. Şu söz-
lerde gizli bir hayranlık ifadesi yok mu? “Atatürk Florya’da Deniz Köşkü’nde
denize girerdi. 3 kilometre yakınına kadar giderdik. Kimse korumazdı, en-
gellemezlerdi. Halkın içindeydi.”
Bu iç içelik birçok anının da birikmesine neden oldu. İşte onlardan biri:
“Pertevniyal’de öğrenciydik. Yazın askere hazırlık amaçlı üç hafta boyunca
kamp yapardık. Anadoluhisarı’nda kamp yaparken dağda gezinti için tabur
olarak yürüyüşe çıktığımız anda ‘Atatürk geliyor!’ diye bağırdılar. Üç oto-
mobil göründü, birinde Atatürk var. Tabur bozuldu tabii. Atatürk sormuş:
“Bu nasıl tabur, hemen bozuldu?” diye. ‘Öğrenci bunlar Paşam’ demişler.
Gülmüş. Aramızdan el sallayarak geçti, gitti. Başka türlüydü. O’na az ben-
zeyen biri bile gelmedi. Buna İnönü de dahil.”
Biz tarihten ders alan bir toplum muyuz?
Aydın Boysan’a göre; ders almasını bilen toplumlar, doğru sonuçlar çıka-
rabilirdi. Çarpık sonuçlar çıkarırsa kendisini de çarpıtırdı. Demokrasimizin
çarpık hale gelmesi de işte bu yüzdendi. Boysan bu konudaki görüşlerini
hayli ileri götürdü ve: “Demokrasi tehlike getirir” sözleri döküldü ağzından
ama her zamanki mizahi uslübuyla sürdürdü konuşmasını: “Demokrasiler-
de istisnasız herkesin eşit oy hakkı olması yanlıştır. Zihinsel gelişimini ta-
mamlamamış ülkelerde hal böyledir.”
“Sizi tanımayan demokrasi düşmanı sanır, yanlış anlaşılmaktan
çekinmiyor musunuz?”
Sözü karşısında da “Ben Aydın Boysan’ım ne bilirsem onu söylerim” di-
yecekti. Bu sözlerinin ardından demokrasideki çarpıklıklara çözüm önerisi
getirdi: “Bu işe bir çözüm getirilmesi lazım. Okuma yazma bilmeyen adam
tarihten nasıl ders çıkarsın. En parlak düşünce gücüne sahip insanlar buna
karar versin. Tarihte de bunun örnekleri var.”
Demokrasimizde tespit ettiği çarpıklık neden ileri geliyor?
Sakın demokrasiyi içimize sindiremediğimiz dönemlerden ve o dönemle-
rin ürünü olarak değiştirilen anayasalardan olmasındı? Buna da cevabı hız-
lı geldi: “Bakın bizim anayasalarımızın çok değişmesi ilkellikten, gerilikten,
demokrasinin tam olarak kavranamamasından ileri geliyor.”
“Bu ayıp bize yakıştı”
Birçok röportajda siyasi konuşmaktan kaçan ve işi mizaha dayayan Ay-
dın Boysan bugün oldukça dertliydi. Ergenekon dalgası yine yurda yayıl-
mıştı ve o dalga bu kez Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ni vurmuştu.
Aydın Boysan’ın demokrasiye olan inancı bir kez daha derinden sarsılmış-
tı. Bunu şu sözlerle ifade etti: “Türkan Saylan’ın tutuklanması gibi bir şey
mümkün olabilir mi? Onun sorgulanması bile bir insanlık ayıbıdır bu, adiliktir.
Ben kendisini tanıdım. Melek yürekli. Müstesna bir hanım. Türkiye’de her-
kesin örnek alması gereken üç dört kişiden biridir. O’na bir suç isnat etmek
devletin kuruluşunda bir yanlışlık olduğunun ispatıdır. Ergenekon’u, adale-
tin de yoldan çıkarılması, adalete tuzak kurulması olarak algılıyorum.”
Soruyoruz; Ergenekon davası siyasi bir dava mıdır?
Boysan’ın bu soruya yanıtı “Kesinlikle evet.” Ve devam ediyor Boysan:
“Kaynağında gizlenen etkiler, olaylar var. Bu ciddi bir şey. Birkaç derin
devlet birbirini yıkmaya çalışırken, toplum çukura gidiyor. Bu sahneleri ya-
şamak utanç veriyor. Benden sonra kalacak insanlara üzülüyorum.” Ve
Boysan noktayı koyuyor: “1960 ihtilali bir ayıptır ama bu ayıp bize yakıştı.”
Ülkede yıllar geçse bile sorunlar yerinde sayınca söyleyecek söz de tüke-
niyor ve Aydın Boysan “Çözümün ihtilallerle gelmesi toplumun gelişmedi-
ği anlamına gelir” tespitinde bulunuyor.
2046 Uzay Anıları
Gerçeklerin yükü dayanılmaz olunca sıra “hayal dünyasına dalmaya” geli-
yor. Biraz da olsa hayal etmeyi bilmeyen katlanabilir mi bu kaosa? Herkesin
hayali farklı. Aydın Boysan’ın düşlerini çocukluğundan bu yana uzay süslü-
yor. Onun bu sözlerinin kanıtı da “2046 Uzay Anıları” konulu kitabı. Anlaya-
cağınız bu dünya yetmiyor bu delikanlıya, uçsuz bucaksız evren de onun ilgi
alanına giriyor. Belli ki, evrenden dünyamıza, dünyadan ülkemize bakmak
insanı bambaşka ufuklara sürüklüyor. Aydın Boysan da o yolun yolcusu…
Eşi Suzan Hanım’la Aydın Boysan’ın mutluluğu yarım asırdır sürüyor.
Babası Esat Bey’le sıkı bir arkadaşdılar aynı zamanda...