80
Y
akın
D
oğu
Ü
nİversİtesİ
İ
lahİYat
F
akÜltesİ
D
ergİsİ
bulunan Havlan kabilesinin Umyanis
adlı putlarına davar ve ürünler-
den, eti yenen hayvanlardan, hububat ve meyvelerden pay ayırırlar,
bu payı Tanrı ile putları arasında taksim ederlerdi. Araplar, putlara
kurban ve çeşitli hediyeler sunarlardı.
142
O dönemin din adamları olan
kâhinler, toprak ürünleri ile hayvanların bir kısmını putlar ile Tanrı
arasında paylaştırırlardı. Allah’ın hissesine düşeni yoksullara ve mi-
safirlere/yolculara, putun hissesine düşeni ise tapınağa hizmet eden-
lere verirlerdi. Ancak putların yani kendilerine düşen paylar verimsiz
ve az, Tanrı’ya yani yoksul ve yolda kalmışlara verilecek paylar verimli
ve fazla olursa bunu putun hissesi ile ve putun hissesinde ziyan ya-
hut eksilme olursa Tanrı’nın hissesiyle değiştirirlerdi.
143
Mabet ve din
adamlarının tıpkı hükümet gibi halktan aldıkları belli vergi hakları
vardı.
144
O bakımdan Hz. Muhammed’in bir peygamber ve din adamı
olarak koymuş olduğu malî mükellefiyetlere cahiliye Arapları hiç de
yabancı değillerdi. Kur’ân’ın zekât toplama işini yürüten görevlilere
zekâtın verilmesi ile ilgili ifadeleri de, ibdâ’ ve îcâd mahiyetinde bir
hüküm değildir. Çünkü cahiliye döneminde tapınaklarda hizmet eden
görevlilere Tanrılara verilenlerden pay verilmesi öteden beri bilinen bir
husustu.
Kısaca bütün bunlar, cahiliye döneminde Tanrı/Tanrılar adına
hayvanlardan, ürünlerden ve ticaret mallarından zekât verildiğini,
Kur’ân’ın, cahiliye döneminde sahip olunan akar, emlak ve hayvan
türünden Tanrılara pay ayırma âdeti olan zekât vergisini devam ettir-
diğini göstermektedir.
145
Ancak Kur’ân’ın pek çok konuda olduğu gibi
‘Abîd), el-Mecmau’s-Sakâfî, yy. 2003, s. 39, 48, 51, 62, 68, 86, 100; İbn Habîb,
el-Muhab-
ber
, s. 330-332; Zenâtî,
en-Nuzûmu’l-İctimâ‘iyye, s. 56-57; Alî,
Târîhu’l-‘Arabi’l-Kadîm, s.
258 vd. 266; Cevat Bohoner,
İslam Öncesi Cahiliyye ve Dinimizde Din Gerçeği, (Trc. Hasan
Çiftçi-Nimet Yıldırım), İhtar Yay., Erzurum ty., s. 25.
142 Bkz. Kelbî,
el-Asnâm, s. 39, 48, 51, 62, 68, 86, 100; İbn Hişâm,
es-Sîre, c. I, s. 83-84; İbn
Habîb,
el-Muhabber, s. 330-332; Abdulhamîd,
fî Târîhi’l-‘Arab, s. 352; Selâme,
Kureyş,
s. 294-296; Hasen İbrâhîm Hasen,
Târîhu’l-İslâm, Dâru’l-Ceyl, Mektebetu’n-Nahdati’l-
Mısriyye, Beyrut-Kahire 1991, c. I, s. 62; Çağatay,
a.g.e., s. 106-107; Bakkal,
a.g.e., s.
13-14; Murat Sarıcık,
İnanç ve Zihniyet Olarak Cahiliye,
Nesil Yay., İstanbul 2004, s.
225-227; Zahid Aksu,
İslam’ın Doğuşunda Toplumsal Realite Hukukî Ayetler ve İçtihadî
Kaynaklar
, Yayımlanmamış
Doçentlik Tezi, Erzurum ty., s. 63.
143 Çağatay,
a.g.e, s. 111.
144 Cevâd Alî,
a.g.e., c. VIII, s. 136; Mustafâ Ebû Dayf Ahmed,
Dırâsât fî Târîhi’l-Arab münzü
mâ Kable’l-İslâm ilâ Zuhûri’l-Emeviyyîn
, Müessesetu’ş-Şebâbi’l-Câmia, İskenderiye 1982,
s. 72.
145 Zekâtın vergiyle ilişkisi ve yeniden yapılandırılmasına, mantıkileştirilmesine ve işler hale
getirilmesine dair çağdaş talepler de onun kral yahut Tanrıların yeryüzündeki dili olan
mabet adamlarının halktan Tanrı adına aldıkları kendi tarihînin bir tür vergi sistemi
olduğunu ortaya koymaktadır. Bkz. Fazlur Rahman, İslâmî Çağdaşlaşma; Alanı, Me-
todu ve Alternatifleri, (Çev. Bekir Demirkol),
İslâmî Araştırmalar Dergisi, Cilt: IV, Sayı: 4,
Ankara 1990, s. 317; Fazlur Rahman, “Modernitenin İslam Üzerindeki Tesiri”,
Kur’ân’ın
Tarihsel ve Evrensel Okunuşu
, (Telif ve Trc. Mevlüt Uyanık-Kaşif Hamdi Okur) Fecr Yay.,
Ankara 1997, s. 25; Fazlur Rahman, “Eyup Han Döneminde Bazı İslâmî Meseleler”,
Kur’ân’ın Tarihsel ve Evrensel Okunuşu
, (Telif ve Trc. Mevlüt Uyanık-Kaşif Hamdi Okur)
Fecr Yay., Ankara 1997, s. 78.
Cahileye Döneminde Malî Yükümlülükler ve Bunların Kur’ân’daki Yansımaları
81
bunda da taktimenin sadece kendine özgü olduğunu Allah’tan başkası
adına bu taktimelerin yapılamayacağını ifade etmekle varolan bu kül-
türü bir yandan devam ettirirken diğer yandan bu yerleşik tasavvur ve
teamüllere tevhid inancını giydirmek suretiyle bazı düzeltme ve deği-
şiklikler yapmış, bu taktimeleri yalnızca Allah’a özgü kılmak suretiyle
mevcut olgular üzerinden bir dönüşüm gerçekleştirmiştir.
3. KRALLIKLAR VE KABİLELER ARASI MAĞLUBİYET VERGİSİ
a. Cizye
Cizye, İslam hukukunda İslam devletindeki gayri müslim tebaanın
mükellef erkeklerinden senede bir defa alınan baş vergisi
146
olarak te-
rimleşmiştir. Bu kavram, fıkıhta mutlak vergi olarak haraç (cizyetü’l-
arz, cizye ale’l-arz, harâcü’r-re’s, harâc ale’r-re’s) ile eş anlamlı ola-
rak da kullanılmıştır.
147
Bu kelimenin orijini ile ilgili farklı görüşler
serdedilmiştir. Bazı araştırmacılar, cizyenin Süryanice asıllı gzitadan;
bazıları da canını, malını ve ırzını koruma karşılığında zimmînin hü-
kümete ödediği vergi manasında Fars asıllı gazitak kelimesinden gel-
diğini ileri sürmüşlerdir. Kimi araştırmacılar da bunun Arapça asıllı
olduğunu ifade etmişlerdir.
148
Cizye, cahiliye döneminde devletlerin, savaşıp galip geldiği kabile
ve devletlere biçtiği gelirler arasında yer alıyordu.
149
Cahiliye Arapları
cizyeyi mağlup olanlardan tahsil ediyorlardı. Cizye onların nazarında
mağlup olanların kellelerine karşılık alınan, mağlub kabilenin galip
kabile yahut devlete ödediği bir vergi idi.
150
Bu vergi altın, gümüş gibi
madenlerden tahsil edildiği gibi değerli taşlardan, deve ve at gibi hay-
vanlardan, tuyûb, lübân, buhûr, dağ ürünleri, hububat ve nebatat
türü bitkilerden de alınırdı.
151
Cahiliyede büyük devletler, küçük devletlerin yahut şehir hükümet-
lerin veya mal ve servet sahibi yerlerin varlığını işittiklerinde ağızlarının
suyu akardı. Bu yerlere, yanlarında olanları ya kendilerine vermele-
ri yahut kendilerini razı edecek bir cizye ödemeleri veya onlara engel
olup, onların üzerine ordularını yürüteceklerini, bu durumda ellerinin
ulaştıkları her şeyin helal ve temiz ve insanlarınsa kendilerine köle
146 Bilmen,
a.g.e., c. IV, s. 74.
147 Kallek, “Haraç”,
DİA, c. XVI, s. 71; C. H. Becker de başlangıçta kafa vergisi cizye ile mülk
vergisi haracın aynı olduğunu ifade eder. Bkz. C. H. Becker, “Cizye”,
İA, MEB, İstanbul
1997, c. III, s. 200.
148
Cevad Ali,
a.g.e., c. XIV, s. 164-165.
149 Cevad Ali,
a.g.e., c. IX, s. 299.
150 Cevâd ‘Alî,
a.g.e., c. V, s. 239; Tarihçi ve dilciler Kayserler döneminde bilinen kelleye
karşılık alınan cizyenin bir türü olduğu söylenen Haraza’dan da (
ةزرخلا) bahsetmişlerdir.
Bkz. Taberî,
Târîh, c. III, s. 367; Cevad Ali,
a.g.e., c. IX, s. 306.
151 Zenâtî,
en-Nuzumu’l-İctimâiyye, s. 108, (Bilâdi’n-Nehreyn kısmı); Cevad Ali,
a.g.e., c. II, s.
230, 236; c. XIII, s. 234.