|
Kur’an-ı Kerim Meali – Yaşar Nuri Öztürk alak suresi (96/1)
|
səhifə | 38/62 | tarix | 08.09.2018 | ölçüsü | 1,86 Mb. | | #67647 |
| ENBİYA SURESİ (21/73)
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…
-
Yaklaştı insanlara hesapları. Ve onlar hala gaflet içinde yüz çevirip durmadalar.
-
Rablerinden kendilerine ulaşan, söze bürünmüş her yeni öğüt ve hatırlatmayı ancak eğlenerek dinliyorlar.
-
Kalpleri hep oyun ve oyalanmada. O zulüm sergileyenler, şu yolda bir fısıldaşmayı iyice koyulaştırdılar: “Bu adam sizin gibi bir insandan başkası değil. Gözünüz baka baka büyüye mi gidiyorsunuz!”
-
Dedi ki: “Rabbim, gökteki sözü de yerdeki sözü de bilir. O, herşeyi duyan; herşeyi bilendir.”
-
Şöyle de dediler: “Saçma sapan rüyalar bunlar. Belki de uydurduğu bir yalandır. Belki de bir şairdir o. Hadi bir mucize getirsin bize, öncekilere gönderildiği gibi…”
-
Onlardan önce yere batırdığımız hiçbir yurt ve uygarlık iman etmemiştir. Onlar mı iman edecekler!..
-
Senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz erler gönderdik. Hadi sorun Zikir ehline, eğer bilmiyorsanız…
-
Biz onları yemek yemez bir ceset olarak yaratmadık. Onlar sonsuza dek kalıcı da değillerdi.
-
Sonra onlara verilen söze sadık kaldık da onları ve diledikklerimizi kurtardık. Ve israfa saplanıp haddi aşanları helak ettik.
-
Andolsun, size bir Kitap gönderdik ki, öğüt ve uyarınız yalnız ondadır. Hala aklınızı çalıştırmayacak mısınız?
-
Zulmetmiş nice kenti / medeniyeti biz kırıp geçirdik ve arkalarından başka bir topluluk oluşturduk.
-
Şiddetimizi hissettiklerinde hiç vakit geçirmeksizin oradan dört nala kaçıyorlardı.
-
Kaçmayın, içinde servet şımarıklığına düştüğünüz yere, meskenlerinize dönün ki, hesaba çekilebilesiniz.
-
Dediler: “Eyvah bize! Biz gerçekten zalimlermişiz.”
-
Bu davaları sürüp giderken biz onları kökten biçiverdik, sönüp silindiler.
-
Biz ne gökleri ne yeri ne de bunlar arasındakileri eğlenip eğlendirelim diye yaratmadık.
-
Eğer bir eğlence edinmek isteseydik onu kendi katımızdan edinirdik. Ama böyle yapanlar değildik / yapsaydık öyle yapardık.
-
Hayır, biz hakkı, batılın üzerine fırlatırız da o onun beynini parçalar. Bir de bakarsın o yok olup gitmiştir. Yakıştırdığımız niteliklerden ötürü yazıklar olsun size!
-
Göklerde ve yerde kim varsa O’na aittir. Ve O’nun katındakiler, O’na ibadet etmekten ne çekinirker ne de yorulurlar.
-
Gece ve gündüz tespih ederler, bıkıp usanmazlar.
-
Yoksa yerden bazı ilahlar edindiler de topraktan çıkarıp diriltme işini onlar mı yapacak?
-
Eğer yerde-gökte Allah’tan başka tanrılar olsaydı, o ikisi de mutlaka fesada uğrardı. Arşın Rabbi o Allah, onların nitelendirmelerinden yücedir, uzaktır.
-
O, yaptığından hesaba çekilmez ama onlar hesaba çekilirler.
-
Yoksa O’nun dışında bazı ilahlar mı edindiler? De ki: “Susturucu delilinizi getirin! Benimle beraber olanların da benden öncekilerin de Zikir’i budur. Ne yazık ki onların çokları hakkı bilmezler; bu yüzden de yüz çevirirler.”
-
Senden önce hiçbir resul göndermedik ki ona şöyle vahyetmiş olmayalım: “Gerçek şu: İlah yok benden başka, artık bana kulluk / ibadet edin.”
-
“Rahman çocuk edindi” dediler. Haşa, bundan arınmıştır O. Onlar lütuflandırılmış kullardır.
-
Onlar O’nun sözünün önüne geçemezler; onlar yalnız O’nun emriyle iş yaparlar.
-
O, onların önlerindekini de arkalarındakini de bilir. Onlar, O’nun hoşnutluk verdiklerinden başkasına da şefaat etmezler. Ve onlar O’nun korkusundan titrerler.
-
İçlerinden her kim, “ben O’nun dışında bir ilahım” derse böylesini cehennemle cezalandırırız. Zalimleri işte böyle cezalandırırız biz.
-
O küfre sapanlar görmediler mi ki gökler ve yer bitişik idi, biz onları ayırdık. Her canlı şeyi sudan oluşturduk. Hala iman etmeyecekler mi?
-
Yerküreye, onları çalkalamasın diye bir takım dağlar diktik. Ve orada geniş geniş yollar açtık ki, doğru gidebilsinler.
-
Göğü, korunmuş bir tavan yaptık. Ama onlar göğün ayetlerinden hala yüz çeviriyorlar.
-
O odur ki, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yarattı. Herbiri bir yörüngede yüzmektedir.
-
Senden önce hiçbir insana ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar ölümsüz mü olacaklar?
-
Her canlı, ölümü tadacaktır. Biz bir imtihan olarak sizi şer ile de hayır ile de deniyoruz. Sonunda bize döndürüleceksiniz.
-
O küfredenler seni gördüklerinde, seni şu şekilde alaya almaktan başka birşey yapmazlar: “İlahlarınızı diline dolayan bu mu?” Ama kendileri Rahman’ın Zikri’ni örtüp inkar ediyorlar.
-
İnsan aceleden yaratılmıştır. Ayetlerimi size göstereceğim. Benden acele istemeyin.
-
Diyorlar ki: “Eğer doğru sözlüler iseniz bu vaat ne zaman?”
-
O inkar edenler, ne yüzlerinden ne sırtlarından azabı uzak tutamayacakları ve hiçbir yardım da göremeyecekleri zamanı bir bilselerdi!
-
Doğrusu lu ki, o onlara ansızın gelecek de onları şaşkınlıktan donduracak. Artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek ne de yüzlerine bakılacak.
-
Andolsun ki, senden önceki resullerle de alay edilmiştir. Sonunda, onlarla eğlenenleri, alay konusu yaptıkları şey kuşatıverdi.
-
De ki: “Sizi gece ve gündüz Rahman’dan kim koruyabilir?” Hayır, hayır! Onlar, Rablerinin Zikri’nden yüz çeviriyorlar.
-
Yoksa onların; kendilerini bize karşı koruyacak tanrıları mı var? Ne kendilerine yardıma güç yetirebilirler ne de bizden bir dostluğa muhatap olurlar.
-
Gerçek şu ki, biz onları ve atalarını, ömür kendilerine uzun gelecek kadar nimetlendirdik. Hala görmüyorlar mı ki, biz yerküreye geliyor, onu uçlarından eksiltiyoruz. Galip gelenler onlar mı?
-
De ki: “Ben sizi ancak vahiyle uyarıyorum.” Ama sağırlar uyarıldıklarında çağrıyı işitmezler ki!
-
Rabbinin azabından onlara bir nefha dokunsa, yemin olsun şöyle diyecekler: “Vay bizlere, biz zalimlermişiz.”
-
Kıyamet günü için adalet terazilerini kuracağız / adaleti terazilere koyacağız. Hiç kimseye zerre kadar zulüm edilmeyecek. Hardal tanesi kadar birşey olsa onu ortaya getiririz. Hesapçılar olarak biz yeteriz.
-
Andolsun, biz Musa’ya ve Harun’a hak ile batılı ayıran, korunanlar için bir ışık ve öğüt olan furkanı verdik.
-
O korunanlar ki, hiç görmeden Rablerinden korkarlar. Kıyamet saatinden de ürperirler onlar.
-
Bu, bereketli bir Zikir’dir ki, onu indirdik. Yoksa siz onu inkar mı ediyorsunuz?
-
Andolsun, İbrahim’e daha önceden, doğruyu bulma gücünü vermiştik. Onu bilmekteydik biz.
-
Babasına ve toplumuna şöyle demişti: “Şu başına toplanıp durduğunuz heykeller de ne?”
-
Dediler: “Atalarımızı onlara kulluk / ibadet eder bulduk.”
-
Dedi: “Vallahi, siz de atalarınız da açık bir sapıklık içine düşmüşsünüz.”
-
Dediler: “Sen gerçeği mi getirdin yoksa oynayıp eğlenenlerden biri misin?”
-
Dedi: “Hiç de değil. Sizin Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir ki, onları yaratmıştır. Ben de bunlara tanıklık edenlerdenim.”
-
“Allah’a yemin ederim, sırtınızı dönüp gidişinizden sonra, putlarınıza bir oyun çevireceğim.”
-
Sonunda onları parça parça etti. Yalnız en büyüklerini bıraktı ki, dönüp ona başvurabilsinler.
-
Dediler: “Tanrılarımıza bunu yapan kesinlikle zalimlerdendir.”
-
Dediler: “Onları diline dolayan bir genç duymuştuk. Kendisine, ‘İbrahim’ deniyor.”
-
Dediler: “Halkın gözleri önüne getirin onu ki, açıkça görebilsinler.”
-
Dediler: “Tanrılarımıza bunu sen mi yaptın, ey İbrahim?”
-
Dedi: “Hayır, ben değil. Şu büyükleri yapmıştır onu. Hadi sorun onlara eğer konuşabiliyorlarsa!”
-
Bunun üzerine kendi benliklerine döndüler de şöyle dediler: “Siz zalimlerin ta kendilerisiniz.”
-
Sonra yine kendi kafalarına döndürüldüler: “Vallahi, sen de bilirsin ki, bunlar konuşamazlar.”
-
İbrahim dedi: “Siz Allah’ı bırakıp da size hiçbir şekilde yarar sağlamayan, zarar veremeyen şeylere mi tapıyorsunuz?”
-
“Yuh size ve Allah’ı bırakıp da taptıklarınıza! Siz hala aklınızı kullanmayacak mısınız?”
-
Dediler: “Yakın bunu! Eğer birşey yapacak kişilerseniz, ilahlarınıza yardım edin.”
-
Biz de şöyle dedik: “Ey ateş, İbrahim’e serin ol, selam ol.”
-
Ona tuzak kurmak istediler de biz onları hüsranın en beterine uğrayanlar yaptık.
-
Biz onu da Lut’u da kurtarıp içinde alemlere bereketler sakladığımız toprağa ulaştırdık.
-
Ona İshak’ı bağışladık, ayrıca Yakub’u da hediye ettik. Hepsini barış ve iyilik için çalışan insanlar yaptık.
-
Onları, bizim buyruğumuzla yol alan önderler yaptık. Onlara iyilikler yapmayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik. Onlar, yalnız bize kulluk ediyorlardı.
-
Lut’a da hükümranlık ve ilim verdik. Onu, pislikler üretip duran bir kentten kurtardık. O kent halkı yoldan çıkmış kötü bir kavimdi.
-
Onu rahmetimizin içine soktuk. O, barış ve iyilik için çalışanlardandı.
-
Nuh’a gelince, o da daha önce bize yakarmıştı. Yakarışına cevap verdik de onu ve ailesini, o büyük sıkıntıdan kurtardık.
-
Ona, ayetlerimizi yalanlayan topluluğa karşı yardım ettik. Kötülüğün toplumuydu onlar. Hepsini birden batırıp boğduk.
-
Ve Davud ile Süleyman… Hani, halkın davarının yayıldığı ekinler hakkında hüküm veriyorlardı da biz hükümlerine tanıklar olmuştuk.
-
Onu Süleyman’a derhal kavrattık. Herbirine hükümdarlık ve bilgi verdik. Davud’a dağları boyun eğdirdik. Kuşlarla beraber tespih ediyorlardı. Yapmak isteyince yapanlarız biz.
-
Ona, sizi, sizin şiddetinizden koruyacak olan, zırh yapma sanatını öğrettik. Peki siz şükrediyor musunuz?
-
Ve Süleyman’a kasırgayı boyun eğdirdik. İçini bereketlerle doldurduğumuz toprağa doğru onun emriyle akıp giderdi. Herşeyi bilenleriz biz.
-
Kendisi için dalgıçlık eden, daha başka iş de yapan bazı şeytanları da onun emrine verdik. Biz onları koruyup gözetiyorduk.
-
Ve Eyyub… Rabbine şöyle yakarmıştı: “Dert gelip çattı bana, sen rahmet edenlerin en merhametlisisin.”
-
Hemen cevap verdik ona, kendisindeki derdi kaldırdık. Tarafımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir hatırlatma olarak, ona ailesini ve beraberlerinde benzerlerini de verdik.
-
İsmail, İdris, Zülkifl, hepsi sabredenlerdendi.
-
Hepsini rahmetimize soktuk. Onlar barış ve iyilik için çalışanlardandı.
-
Ve Zünnun. Hani kızarak gitmişti de ona asla güç yetiremeyeceğimizi sanmıştı. Sonra, karanlıkların bağrında şöyle yakardı: “Senden başka ilah yok, tespih ederim seni. Kuşkusuz, ben zalimlerden oldum.”
-
Hemen imdadına yetiştik. Gamdan kurtardık onu. İnananları işte böyle kurtarırız biz.
-
Ve Zekeriyya. Hani Rabbine yakarmıştı: “Rabbim, beni yapayalnız, bir başıma bırakma. Sen, mirasçıların en hayırlısısın.”
-
Kendisine hemen cevap vermiş, Yahya’yı ona hediye etmiş, karısını kendisi için doğurmaya elverişli hale getirmiştik. Onlar, hayırlarda yarışırlar, umarak ve korkarak bize yalvarırlardı. Onlar, bize ürpererek saygı gösterirlerdi.
-
Ve o, ırzını titizlikle koruyan kadın. Onun bağrına ruhumuzdan üfledik de kendisini ve oğlunu alemler için bir mucize yaptık.
-
İşte şu sizin ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de Rabbinizim. O halde bana kulluk / ibadet edin.
-
İşlerini aralarında parçaladılar. Hepsi bize dönecekler.
-
Kim inanmış olarak iyilik ve barışa yönelik işlerden birşey yaparsa, onun gayretine nankörlük edilmez. Biz böylesi lehine katiplik ederiz.
-
Helak ettiğimiz bir kente / medeniyete yaşamak haram edilmiştir. Onlar bir daha geri dönemezler.
-
Ye’cuc ve Me’cuc’ün önü açıldığı zaman onlar, her tepeden akın ederler.
-
Hak olan vaat yaklaşmıştır. İnkar edenlerin gözleri birden donup kalmıştır. “Vay başımıza! Biz bundan gafil bulunuyorduk. Hayır, biz zalimlerdik.” derler.
-
Siz ve Allah dışında kulluk ettikleriniz, cehennem odunusunuz. Hepiniz oraya gireceksiniz.
-
Eğer onlar ilah olsalardı, oraya girmezlerdi. Oysa ki, hepsi orada sürekli kalacaklardır.
-
Onlar için orada derin bir iç çekiş var. Ve onlar orada hiçbir şey işitmezler.
-
Tarafımızdan kendilerine güzellik hazırlananlara gelince, bunlar cehennemden uzaklaştırılmışlardır.
-
Onun uğultusunu duymazlar. Onlar, gönüllerinin istediği şeyler içinde sürekli yaşayacaklardır.
-
O en büyük korku onları tasalandırmaz. Melekler onları şöyle karşılarlar: “Bu size o vaat edilen gününüzdür.”
-
Gün olur göğü, yazı tomarlarını dürer gibi düreriz. İlk yaratılışta başladığımız gibi onu baştan yaparız. Üzerimizde bir vaat olarak biz bunu mutlaka yapacağız.
-
Andolsun, Zikir’den sonra Zebur’da şunu yazmıştık: Yeryüzüne benim iyilik ve barış seven kullarım varis olacaktır.
-
Kuşkusuz, bunda, kulluk eden bir topluluk için kesin bir tebliğ vardır.
-
Ve biz seni ancak alemlere bir rahmet olarak gönderdik.
-
De ki: “Bana şu vahyediliyor: Tanrınız ancak birtek tanrıdır. Peki siz müslümanlar mısınız?”
-
Eğer yüz çevirirlerse de ki: “Hepinize aynı şekilde, aynı düzeyde açıkladım. Artık bilmiyorum tehdit edildiğiniz şey yakın mıdır, uzak mıdır?”
-
Kuşkusuz O, sözün açığa vurulanını da bilir; saklamakta olduklarınızı da bilir.
-
Bilmiyorum belki de o, sizin için bir fitnedir. Belirli bir süreye kadar bir nimetlendirmedir.
-
Resul şöyle yakardı: “Rabbim, hak ile hükmet. Bizim Rabbimiz Rahman’dır. Sizin nimetlendirmelerinize karşı yardımına başvurulandır, Müstean’dır.”
Dostları ilə paylaş: |
|
|