Bilimsel Eksen-Sicientific Axis-Научный Меридиан/Yıl-Year-Год 2017/Sayı-Number-Число 20
24
Kasrı, Beykoz Chestnut Forest, Beykoz Paşabahçe Glass Factory and well-known
people from Beykoz are explained according to a scientist.
Keywords: 1945, Ankara, 1948, Istanbul (Beykoz), remembered memorials
Altı yaşıma kadar Uşak’tan başka bir yer gördüğümü hatırlamıyorum. Babam
rahmetli Şevki Bey Uşak’ta Komiser imiş. Ben 1939 yılının 30 Ocağında Uşak’ta
doğmuşum. Rahmetli annem Lütfiye Hanım da Uşaklı imiş. Baba tarafından Kırım
Türkü Lâtif ustanın kızı; anne tarafından Tomaslar’dan Hasan Öztomas’ın torunu.
Annesinin adı Ümmühan imiş; hiç fotoğrafı yok…
Babam 1315’li Şevki Bey “93 Harbi” (1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı) nden son-
ra Dobruca’nın bir köyünden Anadolu’ya göç eden bir ailenin en büyük oğlu…
Hasan, Hakkı ve Nurettin adlı kardeşleri de vardı. Onların hepsi de Bursa’da
doğmuşlar. Hasan amcam Bursa-Yalova-İstanbul arasında “emanetçilik” (şimdiki
kargo işi), Hakkı amcam babasının mesleği bakkallık, Nurettin de matbaacılık ya-
pıyordu. Oğlu Abdulkadir de bu mesleği devam ettiriyor.
Şevki Bey Atatürk Cumhuriyetinin ilk polislerinden. 1914-1915 yılları arasında
Haydarpaşa (Selimiye Kışlasında) “Osmanlı neferi” olarak vatani görevini yapmış.
Henüz 15 yaşında daha oyun çağında bir çocuk iken eline mavzer verip Karacaah-
met Mezarlığında gece nöbetine göndermişler. Geceleri mezar taşları arasında nö-
bet tutarken çok korktuğunu anlatırdı. Bir de İngilizler sık sık Selimiye Kışlasını
uçaklarla bombalarlarmış. Bombaların çoğunun patlamadığını, öylece ortalıkta
kaldığını söylerdi.
İkinci Cihan Harbi başladığında işgal kuvvetleri Osmanlı ordusunu dağıtmışlar,
“nefer”lerin ellerindeki mavzerleri de alıp, memleketlerine göndermişler. Şevki
Bey de Bursa’ya ailesinin yanına dönmüş, babası “Molla Mehmet”in Setba-
şı’ndaki bakkal dükkânında kardeşleriyle birlikte çalışmaya başlamış. Evleri Altı-
parmak’ta Çatalfırın’ın Şapkacı Çıkmazı’nın çıkmazındaymış. Ben bu evi çocuklu-
ğumda gördüm. İki katlı, altı bodrum, her katta iki büyük oda olmak üzere dört
odası, bahçede büyük bir mutfağı ve “hela”sı vardı. Dört kardeş ayrı ayrı odalarda
oturabilecek şekilde idi. Hasan amcam Setbaşı’nda, karısının evinde, Şevki Bey de
memur olduğu için Bursa dışında oturuyordu. Bu yüzden koca ev Hakkı ile Nuret-
tin’e kalmıştı. Bahçesi oldukça büyüktü. “O sokaktan yol geçecek, ev yıkılacak”
diye, 1960’lı yıllarda o evi satarak parasını dört kardeş paylaştılar. O ev hâlâ yerin-
de duruyor; üzerine “Tarihî binadır, yıkılamaz” diye pirinç bir levha takmışlar…
Bu arada Bursa Yunanlılar tarafından işgal edilmiş, birkaç yıl esaret altında ya-
şamışlar. İstiklâl Savaşının kazanılmasından sonra da Yunanlılar Mudanya’ya doğ-
ru kaçarlarken Bursa’yı yakıp yıkmışlar, yüzlerce Türk’ü öldürmüşler. Şevki Bey
“Ölenlerin cesetlerini zeytinliklere gömdüler; uzun zaman zeytinler insan etki ko-
kuyordu!” diye anlatırdı.
Bilimsel Eksen-Sicientific Axis-Научный Меридиан/Yıl-Year-Год 2017/Sayı-Number-Число 20
25
Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan birkaç yıl sonra İstanbul’daki Polis Okuluna
kaydolan Şevki Bey, iki yıllık bir eğitimden sonra “Âliyü’l-A’lâ” (=çok üstün)
derece ile okulunu bitirir ve “Komiser Muavini” unvanı ile Kütahya’nın Tavşanlı
ilçesine atanır. Daha sonra Uşak’a tayini çıkar ve buraya gelir. Evli ve Muhittin,
Mediha ve Kemal adlı iki erkek bir kız çocuğu olan Şevki Bey’in eşi vefat eder.
Üç çocukla ortada kalan Şevki Bey’e, dedesi Hasan ve (anneannesi, ninesi) Ay-
şe’nin elinde büyüyen öksüz ve çocuk yaşta evlendirdikleri Enteoğlu Mehmet’in
ölümüyle de dul kalan, yetim Lütfiye’yi ikinci eş olarak verirler. Bu evlilikten
Tuncer (1939), Dinçer (1941), Ülkü (1944), Güzin (1946) ve Günay (1948) adlı
beş çocuğu daha olur.
***
Uşak’tan Ankara’ya:
Ben altı yaşıma girdiğimde, 1945 yılında, Uşak’ta “Gazi Mustafa Kemal İlko-
kulu”nda eğitime başladım. Bizim ev ile okul arası, yayan, 15-20 dakika sürüyor-
du. O zamanlar o okulun etrafı bomboştu. Biraz ilerisinde, Cumhuriyet öncesinde
eğitim veren, “Medrese” adını verdikleri harabe bir yer vardı. Çocukluğumda
“YAZI” dedikleri bu boş araziye Uşak Lisesi, Uşak Erkek Sanat Okulu, Uşak Kız
Sanat Okulu ve Meteoroloji binaları yapılmıştı.
1946 yılında babam Şevki Bey’i Ankara’da Emniyet Genel Müdürlüğü “Sicil
Bürosu”na Komiser olarak atamışlardı. Üç çocuklu bir aile olarak, Uşak’tan Bas-
mane-Ankara trenine binerek Ankara’ya geldik. Hatırladığım kadarıyla 2 yatak-
yorgan-yastık-çarşaf, bir tahta sandık içinde bakır kap-kacak, bir bakır başlıklı
yaylı karyola, 1 demirden yapılmış açılır kapanır masa, 4 demirden açılır kapanır
sandalye, 2 Uşak halısı, birkaç kilim ve giyim kuşamlarımız vardı. Önce İç Cebe-
ci’de iki küçük odalı bir evde kaldık. Birkaç ay sonra da Topraklık semtine yakın
bir yerde bir odalı bir ev tutmuşlar. Zemini toprak, mutfağı küçük, helâsı dışarıda,
suyu olmayan, yolu olmayan bu evde 3 kardeş ve anne-baba 5 kişi kalıyorduk.
Helâsı kerpiçten, kapısına bir çuval eskisi asılmış bu yeri 3-4 aile kullanıyordu.
Suyu “saka”lar eşek sırtında tenekelerle getiriyorlardı.
Beni Kurtuluş’ta “Kurtuluş İlkokulu”na yazdırmışlardı. Evden okula gidince-
ye kadar meyve bahçelerinin içinden geçiyorduk. Her yer çamur deryası idi. O
bahçelerin ortasında bir bakkal dükkânı vardı. Hâlâ elimde olan nüfus cüzdanım-
daki [ekmek karnesi verildi / Amerikan Bezi karnesi verildi / şeker karnesi veril-
di] damgalarına göre, İkinci Cihan Harbi’nin sıkıntılarını yaşamıştık. Kısa bir pan-
tolonum, beyaz yakalı siyah bir okul önlüğüm, siyah bir ayakkabım, uzun konçlu
siyah bir çorabım vardı… Bunlar günlük okul kıyafetlerim idi. Gizlelik, yani gez-
meye giderken giyeceğim kıyafetlerim de vardı ama hatırlamıyorum. Üç çocuklu
bir polis ailesinin tek odalı bir gecekonduda oturmasını bugün imkânsız görürsünüz
ama harbin en şiddetli zamanlarında Ankara’nın durumunu da bir düşünün. Ekmek
yok, un yok, şeker yok, kumaş yok, bez yok… Ve bir aile bilmem kaç lira ile geçi-
niyor.
Dostları ilə paylaş: |