286
A. Dinin Maksat ve Gayelerine tibar Etmesi
mam Şâfiî’nin, bazen Kur’an ve sünnet nasslarını dinin genel
prensiplerinden hareket ederek değerlendirdiği, fıkhî ve gâî yaklaşımlar sergilediği
de görülmektedir. Nitekim, nassların umumî ve zahirî anlamına bağlılık ilkesinin
zaman zaman daha uygun sonuçlar verdiğine şahit olunmaktadır.
1. Kadının Kendi Malında Tasarruf Yetkisi
Ş
âfiî’nin dinin temel ilkelerini göz önünde bulundurarak gâî bir yaklaşım
sergilediğinin bir örneğini, kadının kendi malındaki tasarrufunu kocasının iznine
bağlayan rivâyetlerle
1291
ilgili yorum ve değerlendirmesinde görmek mümkündür.
Ş
âfiî öncelikle bu husustaki hadîslerin/rivâyetlerin kendisini bağlayacak
derecede sağlam olmadığını belirtmekte ve bu husustaki rivâyetlerin Kur’an, sünnet,
eser ve akla aykırı olduğunu, dolayısıyla kadın ve erkekten her birinin kendi malı
üzerinde tasarrufta bulunma konusunda tamamen eşit olduğunu ifade etmektedir. Bu
konuda o, Kur’an’ın kadınlara verdiği mehir vb. mali hakları örnek vermekte ve
kadının bunlar üzerinde kocasının iznine gerek olmaksızın istediği gibi tasarrufta
bulunma hakkına sahip olduğunu belirtmektedir
1292
. Allah erkek ve kadınlar arasında
malları hususunda bir ayırım yapmamıştır. Erkeğin malı üzerinde caiz olan, kadının
kendi malı üzerinde de caiz olur. Erkek malı üzerinde nasıl tam bir yetkiye sahipse,
kadın da kendi malı üzerinde tam bir yetkiye sahiptir. Bu anlamda kadın ve erkek
arasında ayırım olmayıp tamamen eşittirler. Kadın ister, bakire, ister evli, ister dul
olsun her halukarda kendi malı üzerinde yetkilidir. Diğer mallarında olduğu gibi
evlenmekle elde ettiği mehir de onun malıdır ve istediği gibi tasarrufta
bulunabilir
1293
.
1291
“Kadın kendi malından kocasının izni olmaksızın bir ihsanda bulunamaz” Abdurrazzâk,
Musannef, IX. 125; Ebû Dâvûd, Sunen, 22, Buyû’ 84, h. no: 3546-3547 (III. 293); Nesâî,
Sunen, 23, Zekât 58 h. no: 2538 (V. 65-66); bn Mâce Sunen, 14, Hibât 7, h. no: 2388-2389 (II.
798). Ahmed b. Hanbel, Musned, III. 179, 184.
1292
Şâfiî, Umm, III. 248-249.
1293
Şâfiî, Umm, III. 252.
287
Yine mam Şâfiî’nin yanısıra Ebû Hanife ve bir rivâyete göre Ahmed b.
Hanbel’in de dahil olduğu cumhûr, kadının malı üzerinde tam bir tasarruf yetkisine
sahip olduğu yorumunu yapmışlardır
1294
.
Ş
u halde Şâfiî, kadınların bizzat kendi malları üzerindeki tasarruf yetkilerini
kocalarının iznine tabi kılan bu tür hadîsleri, dinin kadınlara tanımış olduğu malî
haklar muvacehesinde değerlendirmiş ve dinin ortaya koyduğu temel haklara aykırı
bularak, bunlarla amel etmemiştir
1295
.
2. Lian Davasında Eşlerin Nitelikleri:
Ş
âfiî’nin lian davasında bulunabilecek eşlerin vasıfları hususunda ortaya
koyduğu gâî yaklaşımın da isabetli olduğu söylenebilir. Kur’an’da konuyla ilgili ayet
ise şöyledir: “Eşlerine zina isnadında bulunup da kendilerinden başka şahitleri
olmayanlara gelince, onların her birinin şahitliği kendisinin doğru söyleyenlerden
olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ederek şahitlik etmesidir”
1296
.
Bu âyetin zâhirî ve umûmî anlamına göre birbirleriyle lianda bulunabilecek
eşleri tahsis eden herhangi bir vasıf yoktur. Buna göre, her karı ile koca – ister hür,
ister köle olsunlar, ister biri hür, diğeri köle olsun, ister biri veyahut her ikisi şer’î
cezâ giymiş olsun, ister olmasınlar, ister müslüman olsunlar, ister koca müslüman,
karı hıristiyan veya yahûdî olsun- birbirleriyle liânda bulunabilir. Fakat ikisi de gayr-
i muslim olan karı ile koca arasında –eğer müracaat etmezlerse- liân yoktur
1297
.
Nitekim Şâfiî de âyetin zahirî ve umûmî anlamını almış ve eşler arasında
yukarıda sayılan vasıflarla her hangi bir tahsise gitmemiş ve vasıfları ne olursa olsun
tüm eşler arasında liânda bulunmanın mümkün olduğu yorumunu yapmıştır
1298
. Zira
1294
bn Kudâme, el-Muğnî, VI. 300; Şevkânî, Neylu’l-Evtâr, IV. 125.
1295
Ancak bazı imam ve fakihlerin bu konuda kadının tasarruf yetkisini sınırlandıran hatta tamamen
kocanın iznine bağlayan görüşlere sahip oldukları da görülmektedir. Nitekim mam Mâlik ve
Tâvus’a göre, kadın, kendi malından üçte bir miktarına kadar tasarruf yetkisine sahiptir. Daha
fazlası için tasarruf yetkisi yoktur ve bunun için, kocasının izni şarttır. mam Leys b. Sa’d ise,
kocanın izni olmadan, kadının kendi malından infak edemeyeceğini ve yasağın mutlak olduğunu
ileri sürmektedir. Ona göre, çok önemsiz bazı şeyler hariç, kadının malının tamamı üzerinde
tasarruf yetkisi olmadığı gibi, üçte birinde de tasarruf yetkisi yoktur. Yine kadın ister reşid
olsun, olmasın bu hüküm aynen geçerlidir. Şevkânî, Neylu’l-Evtâr, IV. 125.
1296
24. Nûr, 6.
1297
bn Ruşd, Bidâyetu’l- Muctehid, III. 131.
1298
Şâfiî, Umm, V.194-197.
288
ayette liânda bulunabilecek eşler için her hangi bir şart konmamıştır. Şâfiî’nin
yanısıra, mam Malik, Medîne ehli, Ahmed b. Hanbel, Davud ez-Zahirî ve Ebû Sevr
de aynı görüşe kail olmuşlardır
1299
. Hanefîler ise, eşlerin liânda bulanabilmeleri için
ikisinin de Müslüman olmasını, hür ve kazf cezasına çarptırılmamış olmasını şart
koşmuşlardır
1300
.
Ş
âfiî, Hanefîlerle bu konudaki görüş ayrılığını geniş olarak tartışmakta ve
onların argümanlarına eleştiriler yönelterek çürütmeye çalışmaktadır. Şâfiî, her
zaman olduğu gibi bu meselede de muhatabına veya muhalifine sorular sordurarak ve
polemik yaparak konuya ele almakta ve tartışmaktadır. Şâfiî’nin de ifade ettiği gibi
Hanefîlerin yukarıdaki vasıfları şart koşmada iki temel argümanları vardır. Birincisi,
Amr b. Şuayb’ın Abdullah b. Ömer’den rivâyet ettiği Hz. Peygambere izafe olunan
“Şu dört kimse ve bunların eşleri arasında lian yoktur: “Müslümanla evli Yahûdî
veya Hıristiyan kadın, köle ile evli hür kadın, hür ile evli cariye ve Hıristiyan karı
koca”
1301
. Şâfiî, her ne kadar kendisi de zaman zaman munkatı’ hadîsleri kullanmış
olsa da- ki aslında bu bir çelişkidir- bu rivâyeti munkatı olarak değerlendirmiş ve
bunu ihticaca elverişli bulmamıştır.
kincisi ise, lianı şahitlik olarak
değerlendirmeleridir. Zira ayette geçen “onların her birinin şahitliği” ifadesinden
lianı şahitlik olarak anlamışlar ve şahitlerde koşulan şartların lianda da şart olduğunu
söylemişler, şahitliği geçerli olmayan kişinin (kölenin), lianda da bulunamayacağı
kanaatine ulaşmışlardır. Şâfiî ise burada muhatabını Arap dilini bilmemekle
suçlayarak, ayette geçen şahitliğin, yemin manasında olduğunu ve hiç kimsenin
kendi lehine şahitlikte bulunamayacağını belirtmek suretiyle Hanefîlerin görüşlerini
reddetmektedir
1302
.
Sonuçta Şâfiî’nin âyetin lafzî ve umumî anlamını esas alarak ve ilgili
hadisleri ayetin anlamını tahsîse elverişli bulmayarak ortaya koyduğu
değerlendirmenin daha isabetli olduğu kanaatindeyiz.
1299
bn Abdilberr, Ebû Ömer Yusuf b. Abdullah, en-Nemerî, et-Temhîd, thk. M. Ahmed el-Alevî,
M. Abdulkebîr el-Bekrî, Vezâratu Umûmi’l-Evkâf, el-Mağrib, 1387, VI. 192.
1300
Kâsânî, Bedâiu’s- Sanâi‘, III. 243. bn Abdilberr, A.g.e., VI. 192.
1301
Şâfiî, Umm, V.194; Abdurrazzâk, Musannef, VII. 129 (no. 12508).
1302
Şâfiî, Umm, V. 194-195.
Dostları ilə paylaş: |