145
duyulan ihtiyaçtır. htiyaç ise kıyasa takdim olunan ve tercih olunan şer’î bir
delildir
690
.
Ancak slam hukukçuları tarafından istihsanın farklı tanımlarının yapıldığı
da bir gerçektir. Fakat yapılan bu tanımların ortak noktasını “fıkhî bir meseleye
çözüm arayan müctehidin güçlü bir gerekçeye dayanarak bu meselenin benzerlerine
bağlanan sonuçtan vazgeçip başka bir sonuca yönelmesi” teşkil etmektedir
691
. Burada
sözü edilen “meselenin benzerlerine verilen hüküm” ya da çoğu usulcünün kullandığı
ş
ekliyle “kıyas” terimine dikkat edilmelidir. Zira bu sadece usulî kıyastan ibaret
olmayıp bir nas üzerine illet kıyası yapılmaksızın varılan sonuçları da kapsayacak
tarzda genel kural, genel nitelikli bir delilin gereği veya nassın lafzî yorumu
anlamındadır
692
. Dolayısıyla istihsanda nassın lafzî anlamından ayrılma
sözkonusudur. Bu duruma göre Şâfiî’nin istihsanı reddi, lafzî anlamdan ayrılmama
anlamına gelmektedir ki Şâfiî’nin istihsanla ilgili görüşleri değerlendirilirken bu
husus daima göz önünde bulundurulmalıdır.
stihsan tanımlarında geçen güçlü
gerekçe ise çoğu defa örf, özel ve genel yarar, zaruret, kolaylığı sağlama ve sıkıntıyı
giderme, ihtiyatla amel, veya nasların ruhu ve hukukun genel prensipleri gibi
müctehidin bakış açısına da bağlı olarak değişiklik gösteren sebepleri ifade
etmektedir
693
.
Kıyastan ayrılmak ve karşılaşılan duruma göre davranmayak, sadece Iraklı
hukukçulara has bir usûl de değildir. Bilakis Hz. Ömer’in, kıtlık günlerinde
hırsızların ellerini kesmeyi durdurması, sevad arazîsini paylaştırmaması, ümm-i
veledin satışını yasaklaması vb. diğer bazı uygulamaları, gerçekte istihsan içine
girmektedir. Dolayısıyla Hz. Ömer’in bu kararları alırken içinde bulunduğu şartlar,
kamu yararı, hakkaniyet gibi başka sebeplere dayanarak yerleşik kuraldan ayrılmayı
gerektirmiştir
694
. Kısacası istihsan, kamu yararı, hakkaniyet veya adaleti gözetip,
zahirî ve katı kıyası terk etmek şeklinde, eşsiz bir re’y kullanma usûlünü ifade
690
en- Nebhân, “Eseru’l- mâm Mâlik..”, II. 169.
691
Bardakoğlu, “ stihsan” D A, XXIII. 341.
692
Bardakoğlu, “ stihsan” D A, XXIII. 341.
693
Bardakoğlu, “ stihsan” D A, XXIII. 342.
694
Hasan, slâm Hukukunun Doğuşu , s. 166.
146
etmekte
695
olup yalnız genel bir kuraldan ayrılmak değil, adalet ve maslahata binaen
hüküm vermekten ibarettir.
mam Şâfiî’nin istihsana yaklaşımına gelince, onun bu konuda nasıl bir
tutum sergileyeceğini tahmin etmek zor değildir. Zira Şâfiî’nin nass nazariyesinin,
nass odaklı bilgi anlayışının ve nasslara kıyas esasına dayalı sınırlı ictihad anlayışının
varacağı nokta tabii ki istihsanın reddi ve iptali olacaktır. Meseleye Şâfiî’nin yöntemi
açısından bakıldığında bu durum onun için tamamen mantıklı görünebilirse de, bütün
boyutlarıyla ele alındığında bünyesinde bir çok sıkıntı ve daralmayı da barındırdığına
ş
ahit olunmaktadır.
Ş
âfiî istihsanın reddine yönelik düşüncelerini er-Risâle’de ve özellikle
Kitâbu btâli’l- stihsân
adlı eserinde ortaya koymaktadır. stihsanı red için kaleme
alınan bu eserin dikkatli bir şekilde tahlîli neticesinde onun istihsânı hangi saik ve
gerekçelerle iptale çalıştığını yakînen görmek mümkün olmaktadır. Şâfiî, eserinin
giriş kısmında
696
öncelikle yalnız Kitab ve sünnete uymanın önemine, insanlar
arasında hüküm verirken zahirin alınmasına, Allah’ın öğrettiği dışında insanların bir
bilgisinin olmadığına ve Allah’ın verdiği bilgiyle yetinilmesine, zanna binâen hüküm
verilemeyeceğine, gaybı yalnız Allah’ın bilebileceğine, münafıklar hakkında zahirî
durumlarına göre hüküm verildiğine ve Hz. Peygamberin hep zahire göre
hükmettiğine
697
, dolayısıyla herhangi bir zerîa düşüncesine ve niyete binaen hüküm
verilemeyeceğine dikkat çekmektedir. O, bu görüşlerini, esasen istihsanın reddine
yönelik bir altyapı hazırlamak düşüncesiyle serdetmekte sonra Babu btâli’l- stihsân
başlığı altında istihsanın reddine girişmektedir. Öz itibariyle Şâfiî’nin meşhur eseri,
zahire göre hüküm verilmesi gerektiği temel esası noktasında odaklanmaktadır.
695
Schacht, The Origins, s. 98-99; Duraynî, el-Menâhicu’l-Usûliyye, s. 6; Schacht, slâm
Hukukuna Giriş, s. 47; Şener, Kıyas, stihsan, stıslah, s. 136; Hasan, slâm Hukukunun
Doğuşu , s. 166; Paçacı, “Anlama (Fıkıh) Usulüne Dair”, s. 93-94; Weiss, “ slam Hukukunda
Yorum: ctihad Teorisi”, s. 188;.
696
Şâfiî, btâlu’l- stihsân, VII. 487-500.
697
Ancak mam Suyûtî (ö. 911), Hz. Peygamberin, hem zahir, hem bâtına göre hüküm verdiğini ve
bu ikisini kendisinde toplamasının Onun hususiyetlerinden biri olduğunu ve bir çok konuda her
ikisiyle birlikte (zâhir ve bâtına göre) hüküm verdiğini belirtmekte ve bu doğrultuda Hattâbî’nin,
Hz. Peygamberin hem zâhir hem de bâtın ile hüküm vermede muhayyer olduğu şeklindeki
görüşünü nakletmektedir. es-Suyûtî, Celâluddîn, Kitâbu’l-Bâhir fî Hukmi’n-Nebiyyi bi’l-Bâtıni
ve’z-Zâhir, thk. M. Hayri Kırbaşoğlu, Dâru’s-Selâm, Beyrût, 1987, s. 26, 28, 37, 39.
Dostları ilə paylaş: |