55 Y
AŞAYAN
S
OSYALİZM
her gün sırtlamaya çekerek, devletin yavaş yavaş kaldırılmasına geçiş...”
27
Sosyalizmde demokrasi, çoğunluğun yönetimi nasıl sağlanır? Kısaca söylemeye çalışırsak,
en başta, emekçiyi çeşitli oyunlarla yönetimden uzak tutan ve onu ezmede araç olan burjuva
devletini dağıtıp yerine proletarya devletini kurarak sağlanır. Çoğunluğun devletini kurmak
başlı başına dünyanın en demokratik kazanımıdır.
Ancak iş bununla bitmez. Amaç çoğunluk adına bir gurubun (bürokrasi) değil, çoğunluğun
kendi yönetimi olduğu için eski devlet bürokrasisine karşı savaş açılır. Her cephede. Yalnız es-
kisini yok etmek için değil, yenisinin de halka karşı dönmesini engellemek için. Bu amaçla,
Paris Komününün ve ilk yıllarında Sovyet iktidarının uyguladığı iki önlem alınır: 1) Tüm gö-
revlilerin (yönetici, hukuksal ve eğitimsel) istendiği zaman seçmenler tarafından geri çekile-
bilmeleri koşuluyla, ilgili herkesin genel oy hakkına dayalı seçimi. 2) Görevlilerin öteki işçiler-
le aynı ücreti alması. Böylece devlet bürokrasisi, “toplumun efendisi” olmaktan çıkıp, “toplu-
mun hizmetkârı” olabilir.
Yargı sisteminde demokratikleşme, 1) halk temsilcilerinin (jüri vb. yollarla) mahkemelere
katılması, 2) yargıçların halk tarafından seçilmesiyle sağlanır.
Orduda demokratikleşme, eski ordunun dağıtılması ve halkın ordusunun örgütlenmesiyle ve
bu ordunun halkın dışında bir güç olmamasının önlemlerini almayla sağlanır.
Devlet organlarına tek dereceli seçim de demokrasinin önemli bir unsurudur.
Bunlar yanında, insanlık tarihinin kazanımları olan tüm demokratik haklar, örneğin basın
özgürlüğü, toplanma özgürlüğü, vb. hiçbir burjuva devletinin sağlayamayacağı ölçüde emekçi
halkın yararlanmasına verilir. Böylece, çoğunluğun yönetimi olan demokrasi, her alanda azınlık
görüşlerin de çoğunluk haline gelebilmesinin olanaklarını yaratır. Bu olanağa yer vermeyen,
farklı görüşlerin ortaya getirilebileceği platformları olmayan, açık tartışmayı kurumlaştırmamış
bir demokrasi, en azından güdük bir demokrasi olur.
Proletarya diktatörlüğü, hem çoğunluğun çıkarlarını temsil ettiği için, hem tüm kapsamıyla
demokrasiyi varsaydığı için en demokratik burjuva devletinden bin kat daha demokratiktir.
Ancak, her alanda olduğu gibi, bu alanda da teori-pratik farklarını dikkate almak ve aceleci
olmamak gerekiyor. “Rusya’da, ülkenin çok geri ve küçük burjuva karakterinden dolayı, prole-
tarya diktatörlüğünün bazı özellikleri kaçınılmaz olarak gelişmiş ülkelerde olacağından farklı
olacaktır” diyor Lenin.
28
İşte bu konu da böyle farklılıklardan birisidir.
Sovyetler Birliği’nde demokratik yan çeşitli tarihsel-kültürel-ekonomik-toplumsal-
uluslararası nedenlerle geride kalmıştır. Bu geri kalışın önemli bir göstergesi olarak sivil (civic)
toplum çok cılızdır.
Çok çeşitli örgütlenmeleri içinde sivil toplumu, dolayısıyla toplumsal denetimi geliştirme
çabaları da cılızdır. Ve böyle yorumlanabilecek çabaların çoğunluğu aslında sivil toplumu, top-
lumsal denetimi geliştirmeden çok devlet işleyişini geliştirme çabasıdır. Bu da çok gereklidir,
çok doğrudur ama bizim söylediğimizden farklıdır.
Raporda, devleti yetkinleştirme anlayışı içinde Halk Denetim Örgütü’nden, Adalet Bakanlı-
ğı’ndan, mahkemelerden, milisten, devlet güvenlik aygıtlarından söz ediliyor.
27
Lenin, c.27 s.156.
28
Lenin, c.30 s.108.
S
OVYET
T
OPLUMUNUN
T
OPLUMSAL
-S
İYASAL
G
ELİŞİMİ
56
Ancak bunlardan sonra, dikkate değer olarak iki yığın örgütünden söz ediliyor: Sendikalar
ve Genç Komünistler Birliği (Konsomol).
Sendikalar için raporda şöyle deniyor:
“Yoldaşlar, SSCB Anayasası demokrasimizin geliştirilmesinde kamu örgütleri-
nin rolünü büyük ölçüde zenginleştirmiştir. Bunların en büyüğü sendikalardır.
Bugün milyonlarca kolektif çiftçiyi de kaydetmiş bulunan sendikalar, artık he-
men hemen tüm emekçi halkı kapsamaktadırlar. Son derece geniş görev ve hak-
ları vardır. Emekçi halkın çıkarlarını koruyorlar, ekonomik, toplumsal ve kültü-
rel sorunların çözülmesine katılıyorlar ve sosyalist yarışmayı, buluşları ve yeni-
likleri körüklemede çok şey yapıyorlar.
“Yine de, sendikalarımızın bazen geniş haklarını kullanmada girişim eksikliği
gösterdiklerini söylersem, sanırım yanılmış olmam. Toplu sözleşmelerin uygu-
lanmasında ve iş güvenliğine ilişkin sorunlarda her zaman ardıcıl davranmıyor-
lar ve iş yasalarının çiğnenmesi durumları, bürokratik uygulamalar ve kırtasiye-
cilik karşısında hâlâ zayıf bir tepki gösteriyorlar.
“Bu demektir ki, sendikalar ve iş kolektifleri, insanların çalışmasını ve yaşamını
ilgilendiren tüm sorunlara ilişkin karar almalar üzerinde denetimlerini sıkılaş-
tırmalı ve üretimin planlanmasında ve yönetilmesinde, personel seçimi ve yer-
leştirilmesinde, işletmelerin ve örgütlerin hizmetindeki fonların etkin kullanı-
mında daha büyük bir rol oynamalıdırlar.”
Görüldüğü gibi, sendikalar konusunda raporda doğru bir yanaşım vardır. Bu yanaşım bizim
açımızdan da Sosyalizm Üstün Gelecektir’i aklamaktadır. “Sendikalar işçi sınıfının çıkarlarını
korur.” (Kime karşı? Yanlış yapabilecek devlete, ekonomik karar organlarına, partiye karşı.)
Genç Komünistler Birliği için de bazı güzel şeyler söyleniyor (üye sayısının 40 milyon ol-
duğunu öğreniyoruz), ve konu böylece bitiyor. Polonya olaylarının karşı koyulmaz biçimde
gözümüze soktuğu yönde sendikalar konusunda doğru saptamalar var. Gerisi genel sözler. Ka-
dın örgütünden bile söz edilmiyor.
Bu tutum, sivil toplumun örgütlenmesinin aslında pek düşünülmediğinin göstergesidir. Oysa
on binlerce, yüz binlerce örgütlenme gerekir. Ve bu sivil toplum örgütlenmelerinin, devlet işle-
yişinde ve toplumsal yaşamın her alanında giderek daha fazla yer tutması gerekir. Sosyalist
demokrasi ancak böyle sağlanır ve geliştirilir. Ancak böyle, kâğıt üzerindeki güzel maddeler,
haklar, yığınların aktif katılımı-denetimiyle yaşama geçebilir. Sivil toplum, ekonomik gelişme
ve kültürel gelişme, bu üçü birlikte ancak Sovyetler Birliği’ndeki proleter demokrasisini teorik
modelde öngörülen düzeye ulaştırabilir.
Alalım kadın sorununu. Raporda, bu sorunla ilgili bölüm şöyledir:
“Son zamanlarda keskinleşen nüfus sorunları karşısında etkin bir demografik si-
yaset. Bu sorunları çözmenin başlıca yolu, aileye, yeni evlilere ve en başta ka-
dınlara daha çok önem vermektir. Birçok durumda bir annenin görevleriyle üre-
timde çalışmanın ve kamu yaşamına aktif katılmanın birleştirilmesinin kolay
olmayacağını herkes kabul eder.”
Raporda kadın sorunu bu çerçevede geliyor. Sınıfsız topluma gidişin koşullarından biri olan
kadının özgürlüğü sorunu, kadın sorunu olarak ele alınmıyor, nüfus sorunu olarak, nüfusu art-
tırma sorunu çerçevesinde ele alınıyor. Yalnızca bu ele alış bile, kadın sorununun çözülmediği-
nin göstergesidir. Ayrıca bırakın az gelişmiş bir ülkede kurulan sosyalizmi, teorik modelinde