23
İnsan Aydınlanma ile birlikte tanrısal ışığın altından çıkıp akıl ışığında özgür bir
varlık olarak tanımlanabilir. Bu insan maneviyatı geride bırakmış, seküler değerlere
yaslanan bir varlıktır. Özellikle Kant’ın evrensellik bağlamında oluşturduğu ahlâkî
görüşleri, dinsel kurallar çerçevesinde yaşayan insana, iyi ve kötünün anlaşılmasında
rasyonel bir ahlâk oluşmasında ve özgürce eylemde bulunması konusunda sorumluluk
yüklemiştir. Aydınlanma öncesi kilise ya da tanrıya karşı olan sorumluluk artık akla
danışılmasını kural olarak vererek, asıl sorumluluğun aklımızda olduğunu
göstermektedir.
44
Aydınlanma ya da modernliğe insan(lığ)ın bir projesi olarak bakan ve bu
bakımdan Aydınlanmaya iyimser ve olumlu yaklaşan Habermas’a göre “bu on sekizinci
yüzyılda Aydınlanma filozofları tarafından formüle edilen modernlik projesi, nesnel
bilimi, evrensel ahlâk ve yasayı ve kendi iç mantığı çerçevesinde sanatın özerkliğini
geliştirme çabalarından oluşuyordu. Bu proje, aynı zamanda, bütün bu alanların kendi
bilişsel(cognitive) potansiyellerini esoterik (ancak belirli bir gruba hitap eden)
biçimlerinden de kurtarma niyetindeydi.”
45
Bu görüşe göre proje hala devam
etmektedir. Çünkü Aydınlanmanın ilerlemeci anlayışından yola çıkarsak ve ilerisini
sürekli olarak uzağa giden bir zaman olarak gördüğümüzde bir tamamlanma
beklentisinden ziyade her zaman yeni fırça darbeleriyle resmin temasının bitmesi değil
oluşturulması aşamasını öne çıkardığını söylemek gerek.
Aydınlanma döneminde ve sonrasında da bu projeye olumsuz bakanlar olmuştur.
Bunların içerisinde örneğin Rousseau, doğal durumdan uzaklaşan insanın bozulduğunu
söylemektedir ki, Aydınlanma döneminde insana dair yeni bir doğa yaratılmasına ilk
önce karşı çıkanlardan olmuştur. Zaten Rousseau doğal durumdan vazgeçen insan için
en uygun olarak sözleşmeye dayalı toplumsal yaşamdan başka bir seçenek görmemiştir.
Ona göre, bu bir ilerleme değil, gerilemedir. Aydınlanma insana verdiği kimlik ve
özgüvenle, bu dünyanın efendisi olmuş ve kendisini diğer canlılardan veya varlıklardan
ötede,
üstünlük içinde görmüştür, fakat bu sadece “insanın bir kibridir.”
46
44
Ali Yaşar
Sarıbay, “Dinin Postmodernleşmesi”,
Düşünen Siyaset Düşünce Dergisi,
Lotus Yayınevi,
Sayı: 21, Ankara 2005, ss. 175–184.
45
Habermas, “Modernlik: Tamamlanmamış Bir Proje”
,
s.29–41.
46
Stjepan G. Mestrovic,
Uygar Barbarlık
, (Çev.: Mehmet Özay), Açılım Kitap, İstanbul Mayıs 2004, s.
93.
25
zorluklarına ilişkin bir deneyim tarzı var. Bu deneyim yığınını modernlik
diye adlandırmak istiyorum. Modern olmak, bizlere serüven, güç, coşku,
gelişme, kendimiz ve dünyayı dönüştürme olanakları vaat eden; ama bir
yandan da sahip olduğumuz her şeyi, bildiğimiz her şeyi, olduğumuz her
şeyi yok etmekle tehdit eden bir ortamda bulmaktır kendimizi. Modern
ortamlar ve deneyimler coğrafî ve etnik, sınıfsal ve ulusal, dinsel ve
ideolojik sınırların ötesine geçer; modernliğin, bu anlamda insanlığı
birleştirdiği söylenebilir. Ama, paradoksal bir birliktir bu, bölünmüşlüğün
birliğidir: bizleri sürekli parçalanma ve yenilenmenin, mücadele ve
çelişkinin, belirsizlik ve acının girdabına sürekler. Modern olmak, Marx’ın
deyişiyle “katı olan her şeyin buharlaşıp gittiği” bir evrenin parçası
olmaktır.
50
Dostları ilə paylaş: